55Enam Suresi 88-90
Hatalı Çevrilen Ayetler
55Enam Suresi 88-90
Hatalı Çeviri:
88. İşte bu, Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah'a ortak koşsalardı yapmakta oldukları amelleri elbette boşa giderdi.
89. İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kâfirler) bunları inkâr ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.
90. İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür.
Doğru Çeviri:
88İşte bu, Allah'ın kılavuzluğudur. O, onunla kullarından dilediğine kılavuzluk eder. Ve eğer onlar ortak koşsalardı, kesinlikle yapmış oldukları şeyler boşa gitmişti.
89İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi bunlar, onlara inanmayacak olurlarsa, Biz kesinlikle bunu örtmeyecek/ buna inanacak bir toplumu, bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” yapmışızdır.
90İşte bunlar, Allah'ın kılavuz olduğu kimselerdir. Artık sen de onların kılavuzuna/vahye uy. De ki: “Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece âlemlere bir öğüttür.”
Bu ayetlerde Rabbimiz:
1-Daha önce göndermiş olduğu elçileri işaret ederek onlara doğru yolu öğrettiğini, onların da şirkten uzak durduğunu, çünkü şirk koşanların yaptıkları her şeyin boşa gittiğini açıklamıştır.
2- İma yoluyla, önceki elçiler gibi Muhammed (as)’in de gönderilmiş bir elçi olduğunu, onu inkâr edenlerin yerine böyle davranmayacak başka bir kavmi getirerek inkârcı müşrikleri helâk edebileceğini ilan etmiştir.
3- Ayrıca peygamberimizden âlemlere öğüt olan Kur’an karşılığında bir ücret istemediğini tekrar beyan etmesini istemiştir.
88. ayette sözü edilen "yapılanların boşa gitmesi", Kur’an’da sıkça üzerinde durulan bir olgudur:
21Şüphesiz Allah'ın âyetlerini örtbas eden, haksız yere peygamberleri öldüren ve insanlardan hakkaniyeti emreden kimseleri öldüren kişiler; sen hemen bunları acıklı bir azapla müjdele!
22İşte bunlar, dünyada ve âhirette amelleri boşa gitmiş kimselerdir. Onlar için yardımcılardan da bir şey yoktur. [Âl-i Imrân/21, 22]
Demek ki, tevhit inancının en önemli faydası, insanın bu dünyada yaptığı iyi şeylerin öteki dünyada değerlendirmeye tâbi tutulmasını sağlaması, bu işlerin boşa gitmesini önlemesidir. Çünkü tevhit inancına sahip olmayan kimsenin tüm yaptıkları, Rabbimizin açık ifadesine göre, boşa gitmiş olacaktır.
90. ayette peygamberimize söylettirilen "Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece âlemlere bir öğüttür" ifadesinde iki önemli husus vurgulanmıştır. Bunlardan birincisi, Kur’an’ın tüm insanlara öğüt olduğu, dolayısıyla peygamberimizin belirli bir kavme değil, tüm insanlara gönderildiği hususudur. İkincisi ise peygamberimizin görevini bir karşılık beklemeden ve almadan yapması gerektiği hususudur. "Dini tebliğ etmekten dolayı bir ücret alınmayacağı", "Kur’an’ın bir kazanç kapısı olmadığı" demek olan bu ikinci husus, aslında Nuh peygamberle başlayan, Hud, Salih, Lut ve Şuayb peygamberlerle devam eden (Şuara/109-180) ve kesinlikle bütün peygamberlerin uyduğu bir ilkedir. Peygamberimize de En’am/90’dan başka Furkan/57 ve Şûra/23’te aynı doğrultuda talimat verilmiştir.
Furkan Suresi’nin tahlilinde "Dini tebliğ etme görevinin bir para kazanma uğraşı hâline getirilemeyeceği" ekseni etrafında yaptığımız açıklamayı, yararlı olacağı kanaatiyle burada kısaca tekrarlıyoruz:
56Ve Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olmak üzere gönderdik.
57De ki: "Ben, buna karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Sadece ve sadece Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler istiyorum." [Furkan/56, 57]
Bu ayetlerde isyancı, nankör ve inatçı müşriklerin tutumlarına karşı nasıl davranması gerektiği hakkında peygamberimize öğüt verilmekte ve görev sınırları hatırlatılarak teselli edilmektedir. Çünkü peygamberimiz öğütçüden, uyarıcıdan ve müjdeciden başka bir şey olmadığı gibi, bu görevleri için de kimseden herhangi bir karşılık istememektedir. Bu nedenle kâfirlerin davranışları yüzünden kendini sorumlu tutması gerekmemektedir. Rabbimiz, elçisine "tek isteğinin herkesin Allah yoluna gelmesi olduğu"nu söylemesini buyurmaktadır.
Yusuf/104, Şuara/109, 127, 145, 164, 180, Sebe/47, Ya Sin/21, Sad/86, Yunus/72, Hud/29, 51, Şûra/23, Kalem/46, Tur/40 ayetlerinden de görmekteyiz ki, Rabbimiz hiçbir peygamberine yaptığı görev karşılığında herhangi bir ücret istetmemiştir. Dolayısıyla, peygamberimizin de kimseden herhangi bir ücret istemesi mümkün değildir. Buna, akrabalarının gözetilmesini, sevilmesini istemek de dâhildir. Zira netice itibariyle böyle bir istek de bir çıkardır, menfaat sağlamaktır.
Böyle olmasına rağmen, peygamberimizin yakınlarına, ehlibeytine sevgi duyulmasını istediği yolunda asılsız iddiaların bulunduğu yüzlerce rivayetin etkisiyle konumuz olan 57. ayete ve Şûra suresinin 23. ayetine bir istisna ilâvesi yapılmış ve pek çok mealde, Şûra suresinin 23. ayetindeki "yakınlarda sevgi istiyorum" ifadesi, "yakınlarımı, ehlibeytimi sevmenizi istiyorum" şeklinde yorumlanmıştır. Hâlbuki ayette iyelik belirten herhangi bir sözcük veya bir işaret yoktur. Oradaki ifade de yine "Allah’a giden yolu istemeniz, Allah’a yakınlık için sevgi oluşturmanız" anlamındadır. Aksi durum ise, yani peygamberimizin yakınları için bir talepte bulunması hâli ise mümkün değildir, zira böyle bir istek elçilik ilkelerine aykırı düşmektedir. Zaten ayetlerin siyak ve sibakında hitabın hep kâfirlere olmasından anlaşılacağı gibi, muhatap kâfirlerdir ve onlardan bir karşılık, bir mükâfat beklemek anlamsızdır. Çünkü kâfirler peygamberi kabul etmemekte ve onunla kıran kırana mücadele etmektedirler. Böylesi bir çekişmenin olduğu bir ortamda, taraflardan birinin karşı taraftan kendi yakınlarının sevilmesini istemesi ise son derece mantıksızdır.
Elçilerin yaptıkları görev karşılığında herhangi bir ücret istememeleri, elçiliklerinin gerçek bir kanıtıdır. Zira elçiler görevlerini sadece hiçbir çıkar gözetmeden yapmakla kalmamakta, bunun da ötesinde, rahat hayatlarını bırakarak bütün işlerini terk etmekte; adlarının deliye, yalancıya, sihirbaza çıkmasına göğüs germekte; inanmayan yakınlarıyla ilişkilerinin kopmasını göze almakta ve üstüne üstlük bir sürü işkenceye de katlanmak zorunda kalmaktadırlar. Gerçek elçi olmayan birinin geçici çıkarları uğruna bütün bunları göze alması mümkün değildir. Tam aksine, gerçek elçi olmadığı hâlde bu yolla hükümdar ve önder olmak için hareket eden bir kişi, toplumun hoşuna gitmek için onların geleneklerini, önyargılarını kabullenir ve bunlardan yararlanma yoluna gider. Oysa Kur’an’dan öğrendiğimize göre, peygamberimiz, sadece bu tür önyargıları kökünden baltalamakla kalmıyor, aynı zamanda kabilesinin Arabistan putperestleri üzerinde etki ve egemenlik kurmalarını sağlayan ana unsuru da yerle bir ediyordu."*
*İşte Kuran, Enam Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz