56Saffat Suresi 123-132
Hatalı Çevrilen Ayetler
56Saffat Suresi 123-132
Hatalı Çeviri:
123. İlyas da şüphe yok ki, peygamberlerdendi.
124, 125, 126. (İlyas) milletine: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız? demişti.
127, 128. Bunun üzerine İlyas'ı yalanladılar. Onun için Allah'ın ihlâslı kulları müstesna; onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
129, 130. Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık, «İlyas'a selâm!» dedik.
131. Şüphesiz biz, iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.
132. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.
Doğru Çeviri:
123Şüphesiz İlyâs da kesinlikle gönderilen elçilerdendir.
124-127Hani o, toplumuna: “Siz Allah'ın koruması altına girmez misiniz? Oluşturucuların en güzeli, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbi Allah'ı bırakıp da Baal'e (İşe yaramaz bir şeye) mi yalvarıyorsunuz?” demişti de, onlar o'nu yalanlamışlardı. Bu yüzden onlar kesinlikle hazır bulundurulacaklardır.
128Ancak Allah'ın arıtılmış kulları müstesna.
129Ve sonradan gelenler içinde o'nun hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık.
–130Selâm olsun tüm İlyâs gibi olanlara!–
131Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri böyle ödüllendiririz.
132Şüphesiz o, Bizim mü’min kullarımızdandır.
Geçmişten verilen örneklerin dördüncüsü İlyas peygamberdir. Bu ayet gurubunda İlyas peygamberin bir elçi olduğu bildirilerek onun mümin ve muhsin kullardan oluşu üzerinde durulmuştur.
İlyas peygamberin adı En’am/85’te de geçmiş, ancak orada "Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’a da [doğru yolu gösterdik]. Hepsi salihlerdendir" bilgisinden fazlası verilmemişti. Burada ise yürüttüğü tevhid mücadelesinden kısaca bahsedilmekte ve "Siz takvalı davranmaz mısınız? Yaratanların en güzeli, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbi Allah'ı bırakıp da Baal’e mi yalvarıyorsunuz?" şeklindeki sözleriyle kavmine uyarıda bulunduğu nakledilmektedir.
İLYAS PEYGAMBER KİMDİR?
İlyas peygamberin kimliği ile ilgili birçok tez ortaya atılmıştır. Bu konuda klasik kaynaklarda yer görüşler şöyledir:
Ayetteki "İlyas"ın kim olduğu hususunda iki görüş ileri sürülmüştür:
a- İbn Mes'ûd (r.a)'un, bunu "inne İdrise" şeklinde okuyup, "İlyas, İdris’tir" dediği rivayet olunmuştur. Bu, İkrime'nin görüşüdür.
b- Müfessirlerin ekserisi, bunun İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden bir peygamber olduğu ve Musa (a.s)'nın kardeşi Harun (a.s)'un soyundan gelen İlyas b. Yasin olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. [Razi; el-Mefatihu’l-Gayb]
Katâde ve Muhammed b. İshâk der ki: İlyâs'ın İdrîs olduğu söylenir. İbn Ebî Hâtim'in babası kanalıyla... Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)’dan rivayetine göre o, şöyle demiştir: İlyâs, İdrîs'tir. Dahhâk da böyle söylemiştir. Vehb b. Münebbih onun nesebini şöyle verir: O; İlyas b. Yasin b. Finhas b. el-İzâr b. Harun b. İmran’dır. Allah Teâlâ Hazkiyal (a.s)’dan sonra kendisini İsrâiloğulları içinde peygamber olarak göndermiştir. Onlar, adına Ba’l denilen bir puta taparlardı. İlyas onları Allah'a çağırmış, Allah'ın dışındaki şeylere tapınmaktan men etmiştir. Kralları önce ona iman etmişken sonra irtidat etmiş ve onlar sapıklıklarında devam etmişlerdir. Onlardan hiç kimse, kendisine iman etmemiş ve onlar hakkında Allah'a beddua etmesi üzerine üç sene yağmur yağdırılmamıştı. Sonra kendisinden bu durumun giderilmesini isteyerek kendilerine yağmur yağdırılırsa iman edeceklerini vaat etmişlerdir. Onlar için Allah'a dua etti de kendilerine yağmur yağdırıldı. Ancak daha önce üzerinde oldukları küfürden daha çirkininde devam ettiler. Bunun üzerine İlyas, Allah Teâlâ'dan ruhunu kabzetmesini istedi. El-Yesa' b. Uhtûb onun ellerinde yetişmişti. İlyas ona filân filân yere gitmesini emretti. Önüne ne gelirse biner ve korkmazmış. Kendisine ateşten bir kısrak geldi de ona bindi. Allah Teâlâ ona bir nur giydirdi ve telekler [uçmak için kanatlar] bahşetti. Meleklerle beraber semavî ve dünyevî bir melek gibi uçardı. Vehb bunları Kitap Ehli’nden nakletmektedir. Sıhhatini da en iyi Allah bilir. "Hani kavmine demişti ki: Siz (Allah'tan bir başkasına tapınmanızda Allah'tan) hiç korkmaz mısınız? Yaratıcıların en güzelini bırakıp da Ba'l putuna mı taparsınız?" İbn Abbas, Mücâhid, İkrime, Katâde ve Süddî; buradaki Ba'l kelimesi ile Rabb’in kastedildiğini söylerler. Katâde ve İkrime bu kelimenin Yemen dilinden olduğunu söylerler. Katâde'den gelen bir rivayette ise o, bu kelimenin Ezd Şenûe dilinde olduğunu söyler. İbn İshâk der ki: İlim ehlinden birisinin bana haber verdiğine göre, onlar, adı Ba’l olan bir kadına tapınırlarmış. Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'in babasından rivayetine göre bu, Ba'lebek adı verilen ve Şam'ın batısındaki bir kasaba ahalisinin tapındığı putun ismiymiş. Dahhâk onun tapındıkları bir put olduğunu söyler. [İbn Kesir]
Kitab-ı Mukaddes'de İbranî Peygamberi Elijah'ın [Arapça'da İlyas] Ahab ve Ahaziah zamanında -yani, M.Ö. 9. yüzyılda- Kuzey İsrail Krallığı'nda yaşadığı ve arkasından Elisha'nın [Arapça'da el-Yese‘] geldiği anlatılır. [Muhammed Esed; Kur’an Mesajı]
İlyas’ın kavmine dediği "sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbi Allah'ı bırakıp da Baal'e mi yalvarıyorsunuz?" şeklindeki sözlerden anlaşıldığına göre, İlyas’ın kavmi "Ba’l" adında bir puta tapmaktadır.
"بعلBA'L"
Kur’an’a baktığımızda Bakara/228, Hûd/72, Nûr/31, Nisa/128’de بعلba’l (çoğulu " بعولةbuûlet") sözcüğünü görürüz. Genellikle bu sözcük "koca; hanımın kocası" olarak değerlendirilir. Saffat/124’teki بعلba’l sözcüğü de İlyas peygamberin elçilik yaptığı kavmin kulluk ettiği ilahın adıdır.
Sözcüğün gerçek anlamını tespit için öz anlamı dikkate alınmalıdır:
" بعلBa'l" kelimesi aslında "yağmurun senede ancak birkaç kez düştüğü veya hiç düşmediği kurak ve verimsiz yüksek arazi" demektir. Sulanmadan kendi kendini idare eden hurma ağacına da ba’l denir. [Lisanü’l-Arab; Ba’l mad.]
Kur’an’da geçen "Ba’l" sözcükleri, genelde "koca" manasında kabul edilse de öz anlamı dikkate alındığında, evlilikteki zevç; eş anlamındaki "koca" olmadığı; ortada nikah bağı bulunsa da "andropoz ya da talak iddeti, geçimsizlik, uyumsuzluk nedeniyle cinsel ilişki yapılmayan ve hanımıyla düşüncede, inançta; yaşam ilkelerinde birliği kaybetmiş verimsiz koca" anlamında kullanılmış olduğu görülür.
Saffat/124’te ki "Ba’l" sözcüğü de işe yaramayan, elinden bir şey gelmeyen tanrı anlamında kullanılmıştır.
Burada ba’al sözcüğünü cins isim olarak ele alıp "siz işe yaramaz, derdinize derman olmayacak şeylere mi yakarıyorsunuz" anlamı daha uygun düşmektedir.
Merhum Mevdudi bu nakilleri ele alarak gayet veciz bir özet hazırlamıştır. Bu nedenle kaynaklardan alıntı yapmıyor, Mevdudi’nin bu özetini sunuyoruz:
Sami toplumları kadim dönemlerde bu kelimeyi "ilâh" anlamında kullanmışlar ve bir tanrıya özel isim olarak vermişlerdir. Bilhassa "Baal" Lübnan'daki Fenikelilerin en büyük erkek tanrısı olarak şöhret bulmuştur. Karısı "İştir" ise büyük tanrıça idi. Araştırmacılar arasında "Baal" ile Güneşin mi, Mars gezegeninin mi, "İştir" ile de Ay'ın mı, Zühre yıldızının mı kastedildiği ihtilaf konusudur. Ancak her halükârda Babil'den Mısır'a kadar tüm Ortadoğu'da özellikle Lübnan, Şam ve Filistin'de Baal'e tapmanın yaygın olduğu tarihçe sabittir. İsrailoğulları, Mısır'dan çıktıktan sonra Filistin'e ve Doğu Ürdün'e geldikleri dönemde, Tevrat'ın şiddetle şirki reddeden bölümlerine ve "müşriklerle evlenmeyiniz" şeklindeki apaçık hükmüne rağmen müşriklerle evlenmiş, onlarla sosyal ilişkiler kurmuş ve dolayısıyla şirk hastalığı onlara da bulaşmıştır. Kitab-ı Mukaddes'in açıklamasına göre, İsrailoğulları'ndaki bu ahlâkî ve dini çöküş, Hz. Musa'nın halifesi, Hz. Yeşu b. Nun'un vefatını müteakip başlamıştır.
"Baal" sahip, efendi, reis, koca anlamlarında kullanılır (Örneğin Bakara/128, Hûd/72, Nur/31). Sami toplumları kadim dönemlerde de bu kelimeyi "ilâh" anlamında kullanmışlar ve bir tanrıya özel isim olarak vermişlerdir. Bilhassa "Baal" Lübnan'daki Fenikelilerin en büyük erkek tanrısı olarak şöhret bulmuştur. Karısı "İştir" ise büyük tanrıça idi. Araştırmacılar arasında "Baal" ile Güneşin mi, Mars gezegeninin mi, "İştir" ile de Ay'ın mı, Zühre yıldızının mı, kastedildiği ihtilaf konusudur. Ancak her halükârda Babil'den Mısır'a kadar tüm Ortadoğu'da özellikle Lübnan, Şam ve Filistin'de Baal'e tapmanın yaygın olduğu tarihçe sabittir. İsrailoğulları Mısır'dan çıktıktan sonra Filistin'e ve Doğu Ürdün'e geldikleri dönemde, Tevrat'ın şiddetle şirki reddeden bölümlerine ve "müşriklerle evlenmeyiniz" şeklindeki apaçık hükmüne rağmen müşriklerle evlenmiş, onlarla sosyal ilişkiler kurmuş ve dolayısıyla şirk hastalığı onlara da bulaşmıştır. Kitab-ı Mukaddes'in açıklamasına göre, İsrailoğulları'ndaki bu ahlâkî ve dini çöküş, Hz. Musa'nın halifesi, Hz. Yeşu b. Nun'un vefatını müteakip başlamıştır:
"İsrailoğulları Allah'ın huzurunda kötülük yaptılar ve Baal'e tapmaya başladılar. ... ve onlar Allah'ı bırakarak Baal ve İştir'e tapmaya başladılar" (Hakimler 2:11-13)
"Böylece İsrailoğulları, Kenanlılar, Hititler, Asurlular, Farisîler ile evlenmeye ve onların tanrılarına tapmaya başlamışlardır. (Hakimler 2:5-6) Yine Kitab-ı Mukaddes'in açıklamalarından aynı dönemlerde İsrailoğulları arasında Baal'e tapmanın çok yaygın olduğunu anlıyoruz. Öyle ki İsrailoğullarının putlara kurban kestikleri bir yerleşim bölgesinde, Allah'tan korkan bir İsrailli dayanamayıp, bir gece oranın kurbangâhını yıkınca hemen ertesi gün halk toplanıp, sırf şirkin mabedini yıktığı için o İsrailliyi öldürmeye kalkışmışlardır. (Hakimler 6:25-32)
Ancak daha sonraları Hz. Samuel, Hz. Talût, Hz. Davud ve Hz. Süleyman bu durumu düzeltmişler ve sadece İsrailoğullarını ıslah etmekle kalmayıp tüm ülkeyi şirkten temizlemişlerdir. Ancak Hz. Süleyman'ın ölümü üzerine bu fitne yine canlanmış ve özellikle Kuzey Filistin'deki İsrail devletinde Baal'e tapınma yaygınlaşmıştır. [Mevdudi; Tefhimü’l-Kur’an]
İlyas, İsrailoğullarından gelen bir peygamberdir. Kur'an'da biri Saffat/123’te, diğeri de En'am/85'te olmak üzere iki kez anılmıştır. Günümüz araştırmaları Hz. İlyas’ın (as) M.Ö. 875 ve 850'de yaşadığını kabul etmektedirler. Cil'ad, kadim dönemlerde Ürdün'ün kuzey bölgesi ve Yermuk nehrinin güneyinde bulunmaktaydı. Kitab-ı Mukaddes'te Hz. İlyas'ın (as) ismi "İlya Tişbi" olarak zikredilmektedir. Kısa tarihçesi şöyledir:
Hz. Süleyman'ın (as) ölümünden sonra, saltanatı, oğlu Rehobam'ın beceriksizliği ve liyakatsizliği dolayısıyla ikiye parçalanmıştır. Kudüs ve Güney Filistin, Hz. Davud'un torunlarına kalırken, Kuzey Filistin, merkezi Şamriya olmak üzere "İsrail" adıyla müstakil bir devlet haline gelmiştir. Her iki devletin durumu da oldukça kötü bir mahiyet arz ediyordu. Öyle ki, İsrail devleti tâ başlangıcında bile şirk, putperestlik, zulüm, fısk ve fücur içindeydi. Hatta İsrail hükümdarı, Ahyap, Sayda [Lübnan] hükümdarının kızı Ezbil ile evlendikten sonra, bu fesat daha da çoğaldı. Bu müşrik kraliçenin etkisiyle kendisi de şirke düşen Ahyab, İsrail'de Baal Tanrısı adına mabetler, adak yerleri inşa ettirdi. Böylelikle Allah'ın yerine Baal Tanrısı'na tapılmaya başlanmış ve Baal Tanrısı için adak adama, kurban kesme adet haline gelmiştir.
İşte böyle bir dönemde Hz. İlyas (as) ortaya çıktı ve Cil'ad'dan gelerek, "Şayet sen bu şirk üzerinde ısrar edersen Yüce Allah sana su vermeyecek, hatta toprağına kırağı bile düşmeyecek" diyerek hükümdar Ahyab'ı uyardı. Sonuçta Hz. İlyas Peygamber'in (as) bu uyarısı gerçekleşmiş ve tam üç yıl hiç yağmur yağmamıştır. Bunun üzerine Ahyab, Hz. İlyas'ı bulmak için arattırmaya başlamış ve onu bulduğunda kendisinden yağmur yağması için dua etmesini istemiştir. Hz. İlyas dua etmeden önce şart koşarak İsrailoğullarının hepsini toplamış ve Allah ile Baal Tanrısı arasındaki farkı göstermeye çalışmıştır. O "Baal Tanrısı'na tapanlar tanrıları için kurban kessinler, ben de Allah için kurban keseceğim. Ateş kimin kurbanına gelirse, bilinsin ki o hak üzeredir" dedi ve hükümdar Ahyab da bu şartı kabul etti. Bunun üzerine Karmal dağında İsrailoğullarıyla Baal'a tapan 850 kişi toplandı. Sonuçta ateş Hz. İlyas'ın kestiği kurbana değince, Hz. İlyas (as) herkesin önünde Baal'ın sahte bir tanrı olduğunu ve gerçek ilahın ise sadece Allah olduğunu ve kendisini peygamber olarak görevlendirdiğini ispatlamış oldu.
Dolayısıyla Baal tanrısına tapanlar yenilmiş oldular ve Hz. İlyas da (as) onları öldürttü. Sonra yağmur yağması için dua etti ve tüm ülke yağmurla sulandı. Fakat böyle bir mucize bile Ahyab'ı bir müşrik olan karısının yıkıcı etkisinden kurtaramadı. Kraliçe, Hz. İlyas'a düşman olmuş ve tıpkı Baal'e tapanların öldürülmesi gibi peygamberi öldürmeye yemin etmişti. Bu şartlar altında Hz. İlyas ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ve yıllarca Sina Dağı'nın eteklerindeki bir mağarada gizlendi. Bu olayla ilgili olarak Allah'a figânı Kitab-ı Mukaddes'te şöyle yer alır: "İsrailoğulları ahdini bozdu; sunaklarını alaşağı etti ve peygamberlerini kılıçtan geçirdi; yalnızca ben kaldım; şimdi de beni öldürmek istiyorlar." (1 Krallar, 19:10)
Aynı dönemlerde Kudüs’teki Yahudi hükümdarı Jeroham, İsrail'in hükümdarı olan Ahyab'ın kızıyla evlendi. Bu müşrik prensesin tesiriyle fısk ve fücur İsrail'de de yayılmaya başlayınca, Hz. İlyas (as) Yahudi devletine karşı da görevini yerine getirmek için, hükümdar Jeroham'a bir mektup yazdı. Bu mektup Kitab-ı Mukaddes'te şu şekilde kaydedilmiştir:
"Ve ona peygamber İlyas’tan şu yazı geldi: "Atan Davud'un Allah'ı Rab şöyle diyor: Madem ki, baban Yehoşafat'ın yollarında ve Yahuda kralı Asa'nın yollarında yürümedin, fakat İsrail krallarının yollarında yürüdün ve Yahuda'da ve Yerüşalim'de oturanlara, Ahab evinin yaptığı gibi zina ettirdin ve baban evinde senden daha iyi olan kardeşlerini öldürdün; işte Rab, senin kavmini ve oğullarını ve karılarını ve bütün malını büyük vuruşla vuracak ve hastalık yüzünden günden güne bağırsakların çıkıncaya kadar bağırsak hastalığı ile ağır hastalanacaksan" (II. Tarihler: 21:12-15).
Bu mektupta Hz. İlyas'ın söylediği her söz harfiyen doğru çıktı ve düşmanları hükümdar Jeroham'ın saltanatını yerle bir ettiler, karılarını alıp götürdüler ve kendisi de bir iç hastalığa yakalandı.
Birkaç sene sonra Hz. İlyas (as) yeniden İsrail'e döndü ve hükümdar Ahyab ile oğlu Ahya'yı doğru yola getirebilmek için uğraştı. Ancak tüm uğraşlarına rağmen Şamriya hanedanına yayılan fısk ve fücuru gidermek mümkün olmadı. Bunun üzerine Hz. İlyas "Allah'ım! Bu hanedanı yok et!" diye dua etti ve daha sonra da Allah onu katına aldı.
Bu olayın ayrıntıları için Kitab-ı Mukaddes'in aşağıda yazılan kısımlarına bakınız. (1. Krallar bölüm: 17,18,19,21; II. Krallar bölüm: 1,2; II. Tarih bölümü: 21) [Mevdudi; Tefhimü’l-Kur’an]*
*İşte Kuran, Saffat Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz