57Lokman Suresi 22-34
Hatalı Çevrilen Ayetler
57Lokman Suresi 22-34
Hatalı Çeviri:
22. İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle Allah'a veren kimse, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten bütün işlerin sonu Allah'a varır.
23. (Resûlüm!) İnkâr edenin inkârı seni üzmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. İşte o zaman yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah kalplerde olanı şüphesiz çok iyi bilir.
24. Onları biraz faydalandırır, sonra kendilerini ağır bir azaba sürükleriz.
25. Andolsun ki onlara, «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan, mutlaka «Allah...» derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
26. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır. Bilinmeli ki, asıl ganî ve övülmeye lâyık olan Allah'tır.
27. Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.
28. (İnsanlar!) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki, Allah her şeyi bilen ve görendir.
29. Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye katmaktadır. Güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır. Bunların her biri belli bir vâdeye kadar hareketine devam eder. Ve Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.
30. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir; O'ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz bâtıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok uludur.
31. Size varlığının delillerini göstermesi için, Allah'ın lütfuyla gemilerin denizde yüzdüğünü görmedin mi? Şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
32. Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder.
33. Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmazsın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.
34. Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.
Doğru Çeviri:
22Ve her kim iyilik-güzellik üreterek kendini Allah için islamlaştırırsa; müslüman olursa, işte o, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin âkıbeti yalnızca Allah'a aittir.
23Kim de küfrederse; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık onun küfrü; bilerek reddetmesi seni üzmesin. Onların dönüşü yalnızca Biz’edir. O zaman Biz onlara yaptıkları şeyleri haber vereceğiz. Gerçekten Allah, kalplerin özünü çok iyi bilendir.
24Biz onları biraz yararlandırırız. Sonra kendilerini yoğun bir azaba doğru zorlarız.
25Yine andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri kim oluşturdu?” diye sorsan, kesin “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Tüm övgüler, Allah'adır; başkası övülemez!” Aslında onların çoğu bilmezler.
26Göklerde ve yerde olan şeyler sadece Allah'ındır. Şüphesiz Allah, zengindir/ hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye lâyıktır.
27Ve eğer, şüphesiz yeryüzünde ağaçtan ne varsa kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz katılarak onun mürekkebi olsa, Allah'ın sözleri tükenmezdi. Şüphe yok ki Allah en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.
28Sizin oluşturulmanız ve ölümden sonra diriltilmeniz ancak bir tek kişininki gibidir. Şüphesiz Allah en iyi işiten, en iyi görendir.
29Görmedin mi/ hiç düşünmedin mi ki Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ve ayı emrine boyun eğdirmiştir/ insanların yararına olacak yapı ve işleyişte yaratmıştır. Hepsi adı belirlenmiş bir süre sonuna akıp gidiyor. Ve şüphesiz Allah, yaptıklarınıza hakkıyla haberdardır.
30Bu da şundandır ki, şüphesiz Allah hakkın ta kendisidir. Ve onların, Allah'ın astlarından yakardıkları kesinlikle kaybolup gitmiştir. Ve şüphesiz ki Allah, en yücenin, en büyüğün ta kendisidir.
31Alâmetlerini/ göstergelerini size göstermek için, şüphesiz, Allah'ın nimetiyle gemilerin denizde kayıp gittiğini görmedin mi/ hiç düşünmedin mi? Şüphesiz bunda, tüm çok sabreden ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını çokça ödeyen için alâmetler/ göstergeler vardır.
32Ve gölgeler gibi bir dalga onları bürüdüğünde, O'nun için dini arındırarak Allah'a yalvarırlar. Ama ne zaman ki karaya çıkararak kurtardı, onlardan bir kısmı orta yolu tutar [iman ile Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme arasında bir yol tutar, ikili oynar]. Ve bizim âyetlerimizi ancak, tam hain ve tam nankör olan kimseler bile bile inkâr eder.
33Ey insanlar! Rabbinizin koruması altına girin. Ve babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlamadığı, çocuğun da babasına hiçbir şeyle yarar sağlamadığı günden ürperin. Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. O hâlde basit dünya yaşamı sizi aldatmasın. Ve sakın o çok aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın.
34Şüphesiz ki Allah, kıyâmetin kopuş zamanının bilgisi yanında olandır. Ve yağmuru O yağdırır, rahimlerde olan şeyleri O bilir. Ve kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Kimse hangi yerde öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilendir, en iyi haberi olandır.
22Ve her kim iyilik-güzellik üreterek kendini Allah için islamlaştırırsa; müslüman olursa, işte o, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin âkıbeti yalnızca Allah'a aittir.
23Kim de küfrederse; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık onun küfrü; bilerek reddetmesi seni üzmesin. Onların dönüşü yalnızca Biz’edir. O zaman Biz onlara yaptıkları şeyleri haber vereceğiz. Gerçekten Allah, kalplerin özünü çok iyi bilendir.
24Biz onları biraz yararlandırırız. Sonra kendilerini yoğun bir azaba doğru zorlarız.
Bir önceki pasajda "İnsanlardan kimi de var ki, bilgisiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitapsız Allah hakkında mücadele ediyor [tartışıyor]. Ve onlara: ‘Allah'ın indirdiğine tabi olun!’ dendiği zaman: ‘Aksine, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ dediler" denilerek cahil insan inanç konusundaki temelsiz yaklaşımından dolayı eleştirilerek kınanmıştı.
22. ayette de, yukarıda söz konusu edilen nimetler karşısında kendilerini Allah’a teslim edenlerin, O’nun koyduğu ilkeleri benimseyip hayatlarını ona göre düzene koyanların sağlam bir kulpa yapıştıkları, böylece kendilerini kötü akıbetten kurtardıkları mesajı verilmektedir.
23 ve 24. ayetlerde ise aksi davranışta bulunanların durumu ele alınmakta ve nankörlük eden kimselerin az bir kazanıma sahip olsalar bile mutlaka kötülüklerinin karşılıklarını bulacakları bildirilmektedir. Ayrıca Resulullah’ın bu cahillerin davranışlarından üzülmemesi istenmektedir.
Dünyada suçluların, kâfir ve müşriklerin bir müddet faydalandırılması da Allah’ın kurallarından birisidir:
69De ki: "Şu, Allah'a yalan uyduran kimseler kesinlikle kurtulamazlar."
70O şeyler, dünyada bir kazanımdır. Sonra dönüşleri yalnızca Bizedir. Daha sonra da küfrettikleri; bilerek reddedip kabul etmedikleri şeyler nedeniyle kendilerine o çetin azabı tattıracağız. [Yunus/69, 70]
256Dinde zorlamak/tiksindirmek yoktur; iman, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmekten; iyi kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan kesinlikle iyice ayrılmıştır. O hâlde kim tâğûta küfreder; onu tanımaz Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir. [Bakara256]
20Buna rağmen eğer seninle tartışırlarsa de ki: "Ben tüm benliğimi Allah için İslâmlaştırdım/ben Müslüman oldum. Bana uyanlar da Müslüman oldular." Kitap verilenlere ve Anakentliler'e: "Siz de sağlamlaştırdınız mı/İslâm'ı kabul ettiniz mi?" de. Eğer sağlamlaştırırlarsa/İslâm'a girerlerse, artık kılavuzlandıkları doğru yola ermişlerdir. Ve eğer sırt çevirirlerse sana düşen sadece mesajı iletmektir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir. [Al-i Imran/20]
110Ve siz, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun] ve zekâtı/vergiyi verin! Kendiniz için önceden her ne iyilik yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir. [Bakara/112]
112Ve her kim iman eden biri olarak düzeltmeye yönelik işlerden yaparsa, artık o, bir haksızlıktan ve hakkının yenileceğinden korkmaz. [Ta-Ha/112]
110Ve siz, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun] ve zekâtı/vergiyi verin! Kendiniz için önceden her ne iyilik yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir. [Bakara/110]
23. ayetteki "Kim de inkâr ederse, artık onun inkârı seni üzmesin. Onların dönüşü yalnızca Biz’edir. O zaman Biz onlara yaptıkları şeyleri haber vereceğiz" ifadesiyle peygamberimiz teselli edilmekte ve bir bakıma "Kendisine acımayana sen niye acıyorsun! Sen onları cezalandıramazsın da" denilmektedir.
Daha önce detaylı olarak da ortaya koyduğumuz gibi, Rasülüllah birçok ayette teselli edilmiştir.
Al-i Imran/176, En'am/33, Yunus/65, Kehf/5- 6, Şuara/3 ve Ya Sin/76 bunlardan bazılarıdır.
"Onların dönüşü yalnızca Biz’edir. O zaman Biz onlara yaptıkları şeyleri haber vereceğiz" ifadesiyle, herkesin Allah’a döneceği, yaptıklarının, planladıklarının hesabını vereceği, Allah’tan saklamanın ve saklanmanın mümkün olmadığı belirtilerek Resulullah’a işi Allah’a bırakması gerektiği mesajı verilmektedir.
25Yine andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri kim oluşturdu?” diye sorsan, kesin “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Tüm övgüler, Allah'adır; başkası övülemez!” Aslında onların çoğu bilmezler.
26Göklerde ve yerde olan şeyler sadece Allah'ındır. Şüphesiz Allah, zengindir/ hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye lâyıktır.
21. ayette Rabbimiz, müşriklerin "Aksine, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" dediklerini naklederek onları "Ya şeytan onları cehennemin azabına çağırıyor idiyse!" diyerek kınamıştı. 25 ve 26. ayetlerde ise müşriklerin tutarsızlıklarını yüzlerine vurarak bir bakıma "Mademki yerin, göklerin yaratıcısı Allah’tır, bunu biliyor ve kabul ediyorsunuz, öyleyse niye sadece ona kulluk etmiyor da bir takım nesnelere yöneliyorsunuz. Göklerdeki ve yerdeki her şey sadece O’nun değil mi? Unutmayın, şüphesiz Allah, Ğaniyy’dir [zengindir, hiçbir şeye muhtaç değildir], Hamîd’dir [daima övülmeye lâyıktır]" demektedir.
61Yine andolsun ki onlara sorsan: "Gökleri ve yeri kim oluşturdu, güneşi ve ay'ı kim kontrol altına aldı/kulların yararlanacağı yapı ve özellikte kim yarattı?" Kesinlikle, "Allah" diyeceklerdir. O hâlde nasıl çevriliyorlar? [Ankebut/61]
63Ve andolsun, eğer onlara sorsan: "Kim gökten suyu indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?" Kesinlikle, "Allah" diyeceklerdir. De ki: "Tüm övgüler, Allah'a özgüdür; başkası övülemez." Tersine onların çoğu akıllarını kullanmazlar. [Ankebut/63]
21. ayetin sonundaki "Şüphesiz Allah, Ğaniyy’dir [zengindir, hiçbir şeye muhtaç değildir], Hamîd’dir [daima övülmeye lâyıktır]" ifadesi ile "Allah’ı Rabb olarak tanımasanız da, hamd etmeyip nankörlük etseniz de Allah size muhtaç değildir. Eğer tevhide yönelip şükür ve hamd ederseniz, kendi kazancınızadır. Allah’a herhangi bir zarar veremezsiniz. Tüm sonuçlar size yöneliktir" mesajı vermektedir.
Ayetlerden anlaşıldığına göre, mesele Allah'ın kâinatın yaratıcısı olduğunu kabul edip etmeme meselesi değildir. Müşrikler bunu kabul etmekte ve herhangi bir itirazda bulunmamaktadırlar. Problem, Allah’ı yerin ve göğün [evrenin] Rabbi olarak kabul etmemeleridir. Onlara göre, Allah evreni yarattıktan sonra evren ile alakasını kesmiştir. Ne evrene, ne de insanların hayatına karışmaktadır.
Hâlbuki Allah yarattığı varlıklarla ilişkisini kesmemiştir. Rablik yetkilerini herhangi bir varlığa, kişiye ve nesneye devretmemiştir. Evreni bir plân ve program çerçevesinde terbiye etmeye devam etmektedir. Tasarruflarında herhangi bir ortağı yoktur. Aklı olan herkes bunu idrak etmelidir.
27Ve eğer, şüphesiz yeryüzünde ağaçtan ne varsa kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz katılarak onun mürekkebi olsa, Allah'ın sözleri tükenmezdi. Şüphe yok ki Allah en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.
Önceki ayetlerde Allah’ın sonsuz kudretine değinildikten sonra bu ayette de kudretinin sınırsızlığı ve azameti açıklanmaktadır. Birçok yerde ifade ettiğimiz gibi, klâsik Arapçada "yedi" sayısı çokluktan kinaye olarak kullanılır. "yedi sülâle", "yediden yetmişe" gibi... "Yedi deniz" ifadesi de aynı mahiyette olup binlerce, on binlerce demektir. Bu bir abartı değil, Rabbimizin gerçek ilâhlığının, sonsuz ilim ve kudretinin vurgulanmasıdır. Bu mesaj Kehf suresinde şu şekilde verilmiştir:
"De ki: Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenirdi, hatta bir o kadarını daha getirsek bile..." [Kehf/109]
"Esbab-ı Nüzul" nakillerine göre bu ayetin inişi ile ilgili şu nakiller söz konusudur:
İbn Abbas’tan bir rivayete göre, Yahudi hahamları Medine'de Allah Rasûlü’ne "Ey Muhanımed! ‘Size ilimden ancak çok az bir şey verilmiştir’ sözünle sen bizi mi, yoksa kavmini mi kast ediyorsun?" demişlerdi. Allah Resulü "Asla!" buyurdu. Onlar "Sana gelenler içinde bize her bir şeyin açıklamasını ihtiva eden Tevrat'ın verildiğini okumuyor musun?" deyince Allah Resulü de: "Şüphesiz bu, Allah'ın ilmine göre azdır. Sizin sahip olduğunuz ilim size yetecek miktardadır" buyurdu. Allah Teâlâ da peygamberine onların sordukları konuda ‘Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa...’ ayetini indirdi. [İbn İshâk]
Ancak söz konusu naklin doğru olması halinde bu ayetin Mekke'de değil, Medine'de nazil olduğunun kabul edilmesi gerekir.
Bir topluluk da şöyle demiştir: Kureyş "Muhammed'in bu sözleri bitecek ve sonu gelecektir" deyince, bu âyet-i kerîme nazil olmuştur. es-Süddî de şöyle demiştir: Kureyş, "Muhammed'in sözleri ne kadar da çoktur!" deyince, bu âyet-i kerîme nazil olmuştur. [Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an]
28Sizin oluşturulmanız ve ölümden sonra diriltilmeniz ancak bir tek kişininki gibidir. Şüphesiz Allah en iyi işiten, en iyi görendir.
Bu ayette, yerin ve göklerin Allah tarafından yaratıldığını kabul ettikleri halde öldükten sonra diriltilmeyi kabul etmeyenlere hitap edilmektedir. Rabbimiz tüm insanların yaratılmasının ve yeniden diriltilmesinin tek kişininki kadar basit olduğunu vurgulayarak buna inanmayan müşriklere yeniden yaratılıp hesaba çekilecekleri mesajını vermektedir.
13İşte o, bir tek haykırıştır.
14Bir de bakmışsın onlar meydandadır. [Naziat/13, 14]
50Ve buyruğumuz, ancak göz kırpması gibi bir tekdir; anlık bir şeydir. [Kamer/50]
82Şüphesiz ki O, bir şeyi dilediğinde, O'nun buyruğu/işi o şeye "Ol!" demektir; o da hemen oluverir. [Ya Sin/82]
Konumuz olan ayetin inişi ile ilgili olarak şu olay nakledilmiştir:
Âyet-i Kerîme Ubeyy b. Halef, Ebu'l-Esedeyn ile el-Haccac b. es-Sebbak'ın oğulları Münebbih ile Nubeyh hakkında inmiştir. Bunlar Peygamber [sav]'a şöyle demişlerdi: "Yüce Allah bizleri halden hale geçirerek yarattı. Önce bir nutfe, sonra sülük gibi bir kan pıhtısı, sonra bir çiğnem et, sonra bir kemik olduk. Bu sefer sen kalkmış, hep birlikte ve bir anda yeniden diriltilip yaratılacağımızı söylüyorsun." Bunun üzerine Yüce Allah: "Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra diriltilmeniz ancak bir can gibidir" buyruğunu indirdi. Çünkü kullar için zor gelen herhangi bir şey, Yüce Allah'a zor gelmez. Onun bütün kâinatı yaratması tıpkı bir tek canı yaratması gibidir. Muhakkak Allah söyledikleri her şeyi İşiten’dir, yaptıkları her şeyi Gören’dir. [Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an]
29Görmedin mi/ hiç düşünmedin mi ki Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ve ayı emrine boyun eğdirmiştir/ insanların yararına olacak yapı ve işleyişte yaratmıştır. Hepsi adı belirlenmiş bir süre sonuna akıp gidiyor. Ve şüphesiz Allah, yaptıklarınıza hakkıyla haberdardır.
30Bu da şundandır ki, şüphesiz Allah hakkın ta kendisidir. Ve onların, Allah'ın astlarından yakardıkları kesinlikle kaybolup gitmiştir. Ve şüphesiz ki Allah, en yücenin, en büyüğün ta kendisidir.
Bu ayetler ile bundan önceki ayetler arasında kopmaz bir bağlantı vardır. Bundan önceki ayetlerin içerdiği mânâlar bu ayetlerde ispatlanmaya, pekiştirilmeye devam edilir. Gece ve gündüzün oluşumu, güneş ve ayın O’nun kontrolü altında olması, her şeyi noksansız bilip görmesi hep Allah’ın gerçek güç oluşundan kaynaklanmaktadır.
Ayetteki "Hepsi adı belirlenmiş bir ecele akıp gidiyor" ifadesi, gökteki varlıkların da insanlar tarafından uzaya fırlatılmış yapay uydular gibi süreli olduklarına, süreleri bitenin yok olup gideceğine işaret etmektedir.
Allah tek gerçek varlıktır. O’nun dışındakiler batıldır; hepsi de güçsüz, yok olmaya mahkûm, ebedi olmayan varlıklardır.
70Gökte ve yeryüzünde olan şeyleri Allah'ın kesinlikle bildiğini bilmez misin? Şüphesiz bu, bir kitaptadır. Şüphesiz bu, Allah'a çok kolaydır. [Hacc/70]
12Allah, yedi göğü ve yerden de onlar kadarını oluşturandır. Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz diye buyruk gökler ve yer arasında iner durur. [Talak/12]
Ayette Güneş ve Ay özellikle bir arada zikredilmiştir. Çünkü her ikisi de göğün önde gelen cisimleridir. O kadar ki, en eski dönemlerden beri insanoğlu her ikisine de tapmaya kalkışmıştır. Ne yazık ki, bugün bile birçok kimse için durum böyledir.
29. ayette ayrıca gece ile gündüz arasındaki ilişkiden söz edilerek bunun insanı Allah’ı tanımaya sevk eden bir ayet olduğuna işaret edilmektedir. Bu mesajın daha açık olarak verildiği ayetler Kasas suresindedir:
71De ki: "Hiç düşündünüz mü, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyâmet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka size ışık getirecek ilâh kimdir? Hâlâ kulak vermeyecek misiniz?"
72De ki: "Hiç düşündünüz mü, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyâmet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek ilâh kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?" [Kasas/71, 72]
31Alâmetlerini/ göstergelerini size göstermek için, şüphesiz, Allah'ın nimetiyle gemilerin denizde kayıp gittiğini görmedin mi/ hiç düşünmedin mi? Şüphesiz bunda, tüm çok sabreden ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını çokça ödeyen için alâmetler/ göstergeler vardır.
32Ve gölgeler gibi bir dalga onları bürüdüğünde, O'nun için dini arındırarak Allah'a yalvarırlar. Ama ne zaman ki karaya çıkararak kurtardı, onlardan bir kısmı orta yolu tutar [iman ile Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme arasında bir yol tutar, ikili oynar]. Ve bizim âyetlerimizi ancak, tam hain ve tam nankör olan kimseler bile bile inkâr eder.
Bu ayetlerde Rabbimiz sonsuz gücünü sergilemeye devam etmektedir. Gökteki güneş ve ay gibi, denizdeki gemi de Allah’ın kudretiyle akıp gitmektedir. Hepsi de O’nun koyduğu yasalara göre hareket etmektedir. Allah’ın güç ve kudretini gösteren bu ayetlerde insanlar için nice ibretler vardır.
32. ayette geçen "bir kısmı orta yolu tutar [iman küfür arasında bir yol tutar]" şeklindeki ifadenin bel kemiği "muktesıt" sözcüğüdür. Bu sözcük daha evvel Fatır suresinde yer almış ve meseleyi orada detaylandırmıştık. Ancak önemine binaen kısaca tekrar ediyoruz:
32. ayette bildirilen "muktesit"ler, orta yolu tutanlar; iman ile küfür arasında bir yol tutanlar; hem inanmış hem inanmamış olanlardır.
66Ve hiç kuşkusuz eğer onlar Tevrât'ı, İncîl'i ve kendilerine Rablerinden indirilen Kur’ân'ı ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından [her yönden] besleneceklerdi. Onlardan bir kısmı orta yol tutan; bazısına inanıp bazısına inanmayan, inanmadığı hâlde inanmış gözüken önderli bir toplumdur. Ve onlardan çoğunun yapmakta oldukları ne kötüdür! [Maide/66]
"Muktesit"lerin kimler oldukları ise Nisa suresinde açıklanmıştır:
150,151Allah'a ve elçilerine inanmayarak küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, "Biz, bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız" diyerek Allah ve elçilerinin arasını ayırmayı isteyen ve böylece imanla küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme arasında bir yol tutmaya çalışan kimseler; işte onlar, kâfirlerin; gerçek Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin ta kendileridir. Ve Biz, kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. [Nisa/150–151]
Görüldüğü gibi, Nisa/150-151’deki sınıflamada da kâfirler "zalim" ve "muktesit bir kısmına inanan bir kısmına inanmayan" olarak iki grupta toplanmış, müminler ise "hayırlarda önde giden" nitelemesi ile tek grup olarak gösterilmiştir. Bu sınıflamaya göre iman konusunda orta yol, ılımlılık yoktur; iman uç noktadır ve sentez kabul etmez.
Mekke döneminde mü’minlere bu uyarının yapılması, kafirlerin muktesıtliği ile ilgili bilgi verilmesi dikkat çekicidir. Yani Rasülüllah’ın yakın çevresinde bunlardan birinin varlığı haber verilmektedir. Bu hainlerin ektiği tohumlar, asırlardır Müslümanların maddi ve manevi felaketlerine sebep olup durmaktadır.
İnsanın ikiyüzlülüğü ile ilgili Kur’an’da onlarca ayet vardır. Bu konuya ait birkaç tanesini hatırlatmakla yetiniyoruz:
67Ve denizde size bir zarar dokunduğunda, o yalvardığınız kişiler kaybolup giderler, O, kaybolmaz. Sonra O, sizi karaya çıkararak kurtarınca, yüz dönersiniz. Ve insan, çok iyilik bilmeyen biridir! [İsrâ/67]
65,66İşte onlar, gemiye bindiklerinde, dini yalnız Allah'a özgü kılarak O'na yalvarırlar. Sonra ne zaman ki onları karaya çıkarıp kurtardı, bir de bakarsın ki onlar, kendilerine verdiklerimize iyilikbilmezlik etmek ve kazançlı çıkmak için Allah'ın ortakları olduğunu kabul ediyorlar. Artık onlar, yakında bilecekler. [Ankebût/65]
22Allah, size karada ve denizde yolculuk ettirendir. Gemilerde bulunduğunuzda gemiler içindekileri tatlı bir rüzgârla götürür. Yolcular neşelendiklerinde, şiddetli bir fırtına gelip çatar, dalgalar her yerden gelir. Ve onlar, çepeçevre kuşatıldıklarını anlayınca, dini Allah için arındıranlar olarak O'na yalvarırlar: "Bizi bundan kurtarırsan, hiç kuşkusuz, karşılığını ödeyenlerden oluruz."
23Sonra ne zaman ki Biz onları oradan kurtardık, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde haksız yere taşkınlıklar yaparlar. –Ey insanlar, taşkınlığınızşu basit dünya hayatının kazanımı olarak sırf kendi zararınızadır. Sonra dönüşünüz sadece Bizedir. Sonra Biz, yapmış olduklarınızı size haber vereceğiz.– [Yûnus/22- 23]
33Ey insanlar! Rabbinizin koruması altına girin. Ve babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlamadığı, çocuğun da babasına hiçbir şeyle yarar sağlamadığı günden ürperin. Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. O hâlde basit dünya yaşamı sizi aldatmasın. Ve sakın o çok aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın.
34Şüphesiz ki Allah, kıyâmetin kopuş zamanının bilgisi yanında olandır. Ve yağmuru O yağdırır, rahimlerde olan şeyleri O bilir. Ve kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Kimse hangi yerde öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilendir, en iyi haberi olandır.
Surenin bu son ayetleri tüm insanlara hitap etmektedir. İnsanlar takvaya, kendilerini koruma altına almaya davet edilerek kimseye yardım edilmeyecek olan o güne haşyet duymaya çağırılmaktadır. Allah’ın vaadinin gerçek olduğu bildirilmekte, kimsenin dünya hayatına aldanmaması, özellikle de hiçbir aldatıcının Allah ile aldatmasına kanılmaması istenmektedir.
Kıyametin bilgisi sadece Allah’ın nezdindedir. O her şeyi noksansız bilmektedir. Yağmuru O yağdırmaktadır, rahimlerdekini de O bilmektedir. İnsanlar ise gelecekte kendilerini nelerin beklediğini, ne yapacaklarını ve nerede öleceklerini kesinlikle bilememektedirler. Bu yönde mesajlar veren sure, Allah’ın insanların her yaptığından haberdar olduğunu vurgulayarak sona ermektedir.
İnsan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle de, ana-baba, kardeşler, evlâtlar, arkadaşlar, öğretmen, öğrenci ve komşulardan oluşan sosyal bir çevreye sahiptir. Karşılık beklemeden sevgi ve saygı ile en sıkı bağlar ana-baba ve çocukları arasındadır. Ayetten anlaşıldığına göre, diriliş günü baba ile oğul bile birbirine yardım edemeyecektir. Durum böyle olunca el ele nasıl yardım edecektir?
34. ayette müminler aldatılmaya karşı iki kez peş peşe uyarılmaktadır. Bu aldatmalardan ilki, insanı geçici dünya çıkarlarının aldatmasıdır. İkincisi ise herhangi bir "Aldatıcı"nın insanı Allah’ı malzeme yaparak aldatmaya kalkışmasıdır. İnsan ne dünyevi menfaatlerin kendisini aldatmasına müsaade etmeli, ne de Allah’ın rızasını gözetiyormuş havasını veren aldatıcılara aldanma durumuna düşmelidir. Mümin her iki durumda da aldatılmaya karşı uyanık olmalıdır. Ayette konu edilen "Aldatıcı" varlık, "kötü birisi [şeytan]" olabileceği gibi, insanın nefsi [ham düşüncesi, İblis] veya bu özellikteki bir birey veya grup da olabilir.
Bu ayetin bir benzeri de Fatır suresindedir:
5Ey insanlar! Hiç şüphesiz, Allah'ın yapmak için verdiği söz gerçektir. Onun için bu basit dünya yaşamı sizi aldatmasın. Ve sakın o aldatıcı, sizi, Allah ile aldatmasın. 6Şüphesiz o şeytan, sizin için düşmandır. Onun için siz de onu düşman edinin. Şüphesiz şeytan kendi taraftarlarını alevli ateşin ashâbından olmaları için çağırır. [Fatır/5]
Rabbimiz, çeldiricilerden biri olan "basit yaşam" konusunda birçok ayetiyle uyarıda bulunmuş ve bu dünyadaki yaşam uğruna ebedî olan ahiret yurdunun feda edilmemesini istemiştir.
"Aldatıcı"nın insanları "Allah ile aldatması" ise Allah’ın emretmediği veya yasaklamadığı herhangi bir hususu bilgisiz ve bilinçsiz kimselere Allah adına emretme veya yasaklama girişimidir. Allah’ın Rahman, Rahîm, Gafur ve Vekil gibi sıfatlarını çarpıtarak insanların Allah’ın bu sıfatlarının çarpıtılmış hâline güvenmelerini sağlamak ve böylece günaha ve şirke girmelerine yol açmak da yine "Allah ile aldatma" kapsamındadır. Herkesin bu konuda çok dikkatli ve uyanık olması gerekir. Çünkü bu tip aldatmalar genellikle "din adamı" kisveli kişilerce yapılmaktadır. Rabbimiz Kur’an’da bu konu üzerinde çokça durmuştur:
79Artık yazıklar olsun o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz paraya satmak için, "Bu, Allah katındandır" derler. Artık o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara yazıklar olsun! O kazandıkları şeyler yüzünden kendilerine yazıklar olsun! [Bakara/79]
78Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir gurup vardır. O, Allah katından olmadığı hâlde, "Bu, Allah katındandır" derler. Kendileri bilip dururken, Allah'a karşı yalan da söylerler. [Âl-i Imran/78]
Ayetteki " الغرورğarur [aldatan]" sözcüğünün sadece İblis’i işaret ettiğini düşünmek isabetli değildir. Aldatıcının Kur’an’daki ilk örneği şüphesiz İblis’tir. O, Âdem ve eşine "Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikinizin de birer meleki iradesiz güç/melik olmanız ya da ebedî kalıcılardan olmanız için sizi şu ağaçtan men etti" demek suretiyle Allah adına vesvese vermiş ve uydurduğu yalanla her ikisini de aldatmıştır. Ancak Kur’an’da şeytanların da aldatıcı olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla buradaki "ğarur [aldatan]" sözcüğü hem İblis’i hem de tüm insan şeytanları ifade etmektedir:
120İblis, onlara vaatte bulunur ve onları kuruntulandırır. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez. [Nisa/120]
63-65Allah dedi ki: "Git! Sonra onlardan kim sana uyarsa, bilin ki, şüphesiz ki, cezanız yeterli bir ceza olarak cehennemdir. Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars. Ve atlılarınla ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaatlerde bulun." –Ve şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.– Şüphesiz ki, Benim kullarım, senin için onlar aleyhine hiçbir güç yoktur." –Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan" olarak da Rabbin yeter.– [İsra/64]
13O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar, o iman eden kimselere: "Bize bakın da sizin ışığınızdan alalım?" derler. Denildi ki: "Arkanıza dönün de ışık arayın!" Sonra da aralarına içinde rahmet, dışında da kendi yönünden azap olan kapılı bir sur çekilir.
14,15Onlara: "Biz, sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. Mü’minler: "Evet ama, siz kendi canlarınızı ateşe attınız, gözlediniz, kuşkuya düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. Sonunda Allah'ın emri gelip çattı. O, çok aldatan da sizi, Allah ile aldattı. Bugün artık sizden kurtulmalık alınmaz, kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. O, size yaraşandır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!" [Hadid/13, 14]
34. ayetle ilgili olarak "beş bilinmeyen" diye bir kavram icat edilmiştir. Hâlbuki ayette "beş bilinmeyen" diye bir kategoriden bahsedilmez. Bu yanlış anlayış kapsamında şöyle bir nakil vardır:
"Haris bin Amr adında bir bedevi, Hz. Peygamber'e gelir ve şu soruları sorar: "Kıyamet ne zaman kopacak? Ülkemiz kuraktır, yağmur ne zaman yağacak? Karım gebedir, erkek mi kız mı doğuracak? Nerede doğduğumu bilmiyorum, acaba nerede öleceğim?" Bu sorular üzerine bu ayet indirilmiştir." [Mukatil; Vahıdi, Esbabu’n-Nüzul, s.199]
Bu ayette üzerinde durulan konular şunlardır.
1- Kıyametin Kopacağı Anı Sadece Allah Bilir.
Bunun böyle olduğuna dair Kur’an’da onlarca ayet mevcuttur. Biz sadece bir tanesini vermekle yetiniyoruz:
187Sana, Sâat’ten; kıyâmetin kopuş anından soruyorlar: "Ne zaman gelip çatacak?" De ki: "Onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun vaktini Kendisinden başkası açıklayamaz. Onun vaktini bilmek, göklerde ve yerde ağır basmıştır/bilinemez olmuştur. O size ansızın gelir."
Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler." [A’raf/187]
Ayrıca Ahzab/63, Naziat/42 ve Ta Ha/15’e bakılabilir.
2- Yağmuru Allah Yağdırır
33. ayette yağmurun ne zaman yağacağından ve kulların yağmurun ne zaman yağacağını bilmediklerinden, bilemeyeceklerinden bahsedilmez. Bildirilen sadece yağmuru yağdıranın Allah olduğudur. Bununla yeryüzünü canlandıranın Allah olduğu; O’nun insanları da ahirette aynen bu şekilde canlandıracağı mesajı verilir.
49Hâlbuki onlar, önceden; daha önce üzerlerine indirilmeden evvel kesinlikle ümit kesenlerdirler.
50Öyleyse Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak; yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, kesinlikle ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir. [Rum/49, 50]
19O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız. [Rum/19]
27Ve O, oluşturmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O'na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. [Rum/27]
20-22De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, O'nun oluşturmaya nasıl başladığına bir bakın. Sonra Allah, son yapıyı inşa edecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. O, dilediği kimseye azap eder, dilediği kimseye de rahmet eder. Ve siz yalnızca O'na döndürüleceksiniz. Ve siz yeryüzünde ve gökte âciz bırakanlar değilsiniz. Ve sizin için Allah'ın astlarından bir koruyucu, yol gösterici yakın ve yardımcı yoktur." [Ankebut/20]
3- Rahimlerde Olan Şeyleri Allah Bilir
Burada konu edilen şey de çocuğun cinsiyeti veya ileride iyi veya kötü insan olup olmayacağı değildir. Bilindiği gibi, modern cihazlar sayesinde rahimlerdeki bebeğin cinsiyeti bilinebilmektedir. Bebekte ise iyilik-kötülük olmaz. İnsan sonradan iyi ya da kötü olur. Zaten " ماma" edatı kullanılarak insanların bilmediği, bilemeyeceği şeyin bebeğin dışındaki bir şey olduğu anlatılmaktadır. Bu da rahimde cereyan eden sistemin hakikati, yani projenin mahiyetidir.
5Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, bilin ki ne olduğunuzu size ortaya koymak için, şüphesiz Biz, sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir embriyondan, sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından oluşturmuşuzdur. Ve Biz, dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak, sonra da olgunluk çağına erişmeniz için çıkartırız. Bununla beraber kiminiz geçmişte yaptıkları ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırılır/öldürülür. Kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en rezil zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki sönmüştür; sonra Biz, onun üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir. [Hacc/5]
4- Kişi Yarın [Gelecekte]Ne Kazanacağını Bilmez
Bu, herkesin bildiği ve kabullendiği bir hayat gerçeğidir. "Evdeki hesap çarşıya uymaz" atasözü de bu gerçeğe işaret etmektedir.
5- Kişi Hangi Yerde Öleceğini Bilmez
İnsanlardan hiç kimse ölüp defnedileceği yerin deniz de mi, karada mı, yoksa bir ovada veya bir dağda mı olacağını bilemez. Bu ancak ölüm anında meydana çıkmaktadır.*
*İşte Kuran, Lokman Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz