• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

58Sebe Suresi 3-9




Hatalı Çevrilen Ayetler


58Sebe Suresi 3-9


Hatalı Çeviri:
3. İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).

4. Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için (her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.

5. Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de, en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.

6. Kendilerine bilgi verilenler, Rabbinden sana indirilenin (Kur'an'ın) gerçek olduğunu bilir; onun, mutlak galip ve övgüye lâyık olan (Allah'ın) yoluna ilettiğini görürler.

7. Kâfir olanlar (kendi aralarında) şöyle dediler: Çürüyüp paramparça olduğunuz vakit yeniden dirileceğinizi söyleyerek haber veren kişiyi gösterelim mi?

8. «Acaba o, yalan yere Allah'a iftira mı etmiştir? Yoksa onda delilik mi var?» (dediler). Hayır! Ahirete inanmayanlar azaptadırlar ve derin bir sapıklık içindedirler.

9. Onlar, gökte ve yerde önlerine ve arkalarına bakmıyorlar mı? Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda (Rabbine) yönelen her kul için bir ibret vardır.



Doğru Çeviri:
3,4Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler: “Bize o kıyâmetin kopuş anı gelmeyecektir” dediler. De ki: “Evet, gelecektir. Görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği bilen Rabbime andolsun ki iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan o kimselere –ki işte onlar kendileri için bir bağışlanma ve hatırı sayılır bir rızık olanlardır– karşılıklarını vermek için size kesinlikle gelecektir. O'ndan göklerde ve yerde zerre ağırlığı bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi kesinlikle açık bir kitaptadır.”

5Ve şu, alâmetlerimi/göstergelerimi saklamaya uğraşanlar; işte onlar, elem verici kötü azaptan bir azap kendileri için olanlardır.

6Kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler de görüyorlar ki Rabbinden sana indirilen şey, hakkın ta kendisidir. Ve o indirilen şey/Kur’ân, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, övülen, övgüye lâyık bulunanın yoluna kılavuz oluyor.

7,8Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler şöyle dediler: “Siz çürüyüp, didik didik parçalandığınız vakit, kesinlikle yeni bir oluşturuluş içinde bulunacaksınız diye, size haber veren bir kişiyi size gösterelim mi? O, bir yalanı Allah'a uydurdu mu, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” Tam tersi, âhirete inanmayan kimseler, azap ve uzak bir sapıklık içindedirler.

9Peki onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olan şeylere bir bakmazlar mı? Biz dilesek kendilerini yere geçiririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda yönelen/ hakka gönül veren her kul için bir alâmet/gösterge vardır.




3,4Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler: “Bize o kıyâmetin kopuş anı gelmeyecektir” dediler. De ki: “Evet, gelecektir. Görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği bilen Rabbime andolsun ki iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan o kimselere –ki işte onlar kendileri için bir bağışlanma ve hatırı sayılır bir rızık olanlardır– karşılıklarını vermek için size kesinlikle gelecektir. O'ndan göklerde ve yerde zerre ağırlığı bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi kesinlikle açık bir kitaptadır.”


Gaybın anahtarları da yalnızca onun katındadır. Ondan başka hiç kimse onları bilmez. Karada ve denizde olanları da bilir O. O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın. (En’am/59)

Rabbimiz, dünya ve ahirete ait kendi tasarruflarını açıkladıktan sonra bu ayette de kâfirlerin kıyameti inkâr etmeleri durumuna değinerek onlara "kaçışın, kurtuluşun" olmayacağını, özellikle de inananların ahirette karşılıklarını, ödüllerini almaları için kıyametin mutlaka gerçekleşeceğini ihtar etmektedir. Metinden anlaşıldığına göre bu ihtar müşriklere bir cevap niteliğindedir.

15Şüphesiz ki o saat/kıyâmet gelecektir. Onu Ben herkes emeğinin karşılığını alsın diye neredeyse gizleyeceğim. [Ta Ha/15]

63,73İnsanlar sana kıyâmetin kopuş vaktinden soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi, Allah'ın; münâfık erkekleri, münâfık kadınları, ortak koşan erkekleri, ortak koşan kadınları azap etmesi; ve Allah'ın, mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tevbelerini kabul etmesi için ancak Allah'ın nezdindedir. Ne bilirsin belki kıyâmetin kopuş vakti yakında olur. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." [Ahzab/63, 73]

Ayette ayrıca ahiretin mümkün olduğunu gösteren bir delile de değinilmiştir. Her akıllı insan, hak hukuk gereği olarak iyi insanların iyiliklerinin karşılığını, kötülerin de kötülüklerin karşılıklarını almasını gerektiğini kabul eder. Ne var ki, bu hak-hukuk alımı dünyada her zaman gerçekleşmeyebilir. Bazen iyiliklerin karşılığı dünyada alınamaz, bazen de kötüler bir yolunu bulup cezalarını çekmeden ölebilirler. Bu durumda, iyilerin iyi amellerinin karşılığının kaybolması, kötülere de yaptıklarının yanlarına kar kalması söz konusu olmaktadır. Bu hakkaniyete ters olur. Öyleyse hak ve hukukun gerçekleşeceği bir yer ve zaman olmalıdır. İşte, burada bu konu üzerinde durulmuştur.

Bu ayetlerde bir konu daha açığa çıkmaktadır. İman etmiş ve salihatı işlemiş olanların hayırlı sonlarına "-ki işte onlar kendileri için bir mağfiret ve kerim bir rızık olanlardır-" denilerek vurgu yapılmıştır.

"Esbab-ı Nüzul" kayıtlarına göre bu ayetin iniş nedeni şöyledir:

Ayette konu edilen kâfirlerden başta geleni Ebu Süfyan’dır. O, Mekke kâfirlerine "Lat ve Uzza’ya yemin olsun ki, saat [kıyamet] ebediyen gelmeyecektir" demiştir. Ebu Süfyan putlar adına yemin edince, Peygamber de Allah adına yemin etti. Bunun üzerine bu ayet indi. [Mukatil]

Merhum Mukatil [Vefatı: H. 150], bilindiği üzere ilk tefsir yazan zattır. Bu nedenledir ki, ayetler ile ilgili çok sınırlı ve sübjektif bilgileri aktarmıştır. Ayetleri belirli bir şahsa ve olaya tahsis etmeden tüm zamanların insanlarına uyarlamak en uygun olanıdır. Konumuz olan pasajdaki ayetler kıyameti inkâr edenlerin tümüne bir cevaptır.

4Hepinizin dönüşü sadece O'nadır. Allah, bunu hak olarak vaat etmiştir. Şüphesiz O, halkı ilk baştan oluşturur, sonra iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseleri nasipleri/hakları olan payları ile karşılık vermek için geri döndürür. Şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmiş olan şu kimseler, küfürleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmeleri nedeniyle, kaynar sudan bir içki ve acıklı azap kendileri için olanlardır. [Yunus/4]

53Ve "O azap gerçek mi?" diye senden haber almak istiyorlar. De ki: "Evet. Rabbime andolsun ki o, kesinlikle bir gerçektir. Ve siz, âciz bırakanlar değilsiniz." [Yunus/53]

7Şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler, kesinlikle diriltilmeyeceklerine yanlışça inandılar. De ki: "Aksine, Rabbime kasem olsun ki kesinlikle diriltileceksiniz, sonra kesinlikle yapmış olduğunuz şeyler size haber verilecektir. Ve bu, Allah'a göre çok kolaydır." [Teğabün/7]

Ve Zilzal/6, 7, Yunus/61, Kaf/4, En'am/59.

Ayetin sonunda "açık bir kitaptadır" ifadesi yer almaktadır. Aynı ifade Yunus/61’de de vardı. Lokman/16’da "Ey oğulcuğum! Şüphesiz o [şirk, işlenen kötülük] bir hardal tanesi ağırlığında olup da bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde olsa, Allah onu getirecektir. Şüphesiz Allah en latif, hakkıyla haberdar olandır" şeklindedir. Bu, Allah’ın bilgisi demektir ki, biz bunu "Levh-ı mahfuz" olarak nitelemekteyiz.

7Şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler, kesinlikle diriltilmeyeceklerine yanlışça inandılar. De ki: "Aksine, Rabbime kasem olsun ki kesinlikle diriltileceksiniz, sonra kesinlikle yapmış olduğunuz şeyler size haber verilecektir. Ve bu, Allah'a göre çok kolaydır." [Yunus/53]

20Ateş'in ashâbı ve cennetin ashâbı eşit olmaz. Cennet ashâbı kurtulanların ta kendileridir. [Haşr/20]

28Yoksa, iman eden ve de sâlihâtı işleyenleri Biz, yeryüzündeki o bozguncular gibi mi yaparız? Yoksa Allah'ın koruması altına girmiş o kimseleri din-iman tanımayıp kötülüğe batanlar gibi mi yaparız? [Sâd/28]

21Yoksa kötülükleri işleyen o kimseler, kendilerini, hayatlarında ve ölümlerinde, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler gibi yapacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar! [Casiye/21]



5Ve şu, alâmetlerimi/göstergelerimi saklamaya uğraşanlar; işte onlar, elem verici kötü azaptan bir azap kendileri için olanlardır.


Yukarıda inanmış ve salihatı işlemiş olanların kavuşacakları nimetler açıklandıktan sonra, bu ayette de müşriklerden Allah ile yarışa kalkanlar, bunca ayeti inkara yeltenenler, Allah’ın yeryüzündeki binlerce ayetini, sayısız nimetlerini başkalarından saklayarak insanların inanmalarını engelleyenler, böyle yaparak kendilerinin galip geleceği hesabını yapanlar tehdit edilmiştir. Bu inkârcı ve bozguncular mutlaka elem verici bir azap ile cezalandırılacaklardır.

Kur’an’dan ve dinler tarihinden öğrendiğimize göre, toplumlardaki bazı çıkarcı kişi ve guruplar, çıkarlarından olmamak için Allah’a karşı savaş açmışlar, Allah’ın mesajlarının toplumlara ulaşmaması, ulaşırsa anlaşılmaması, anlaşılırsa da uygulanmaması için her türlü mücadeleyi vermişlerdir. Özellikle de Kur’an’a karşı Mekke’de malûm müşrikler, Medine’de de münafıklar bu konuda çok çaba harcamışlardır.



6Kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler de görüyorlar ki Rabbinden sana indirilen şey, hakkın ta kendisidir. Ve o indirilen şey/Kur’ân, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, övülen, övgüye lâyık bulunanın yoluna kılavuz oluyor.


Bu ayette, insanlardan bilgi sahibi olanların diğerleri gibi Allah’ın ayetlerini örtmek için yarışmadıkları, onların peygambere vahyedilenlerin hakk olduğunu ve insanları Allah yoluna kılavuzladığını bildikleri nakledilmektedir.

Ayette "ilim sahipleri"nin kim olduğu açıklanmamıştır. Ancak Kur’an’dan anlaşıldığına göre denebilir ki, Kur’an’ın konu ettiği ilim sahipleri başta o günkü Yahudi ve Hıristiyanların bilgili, bilge insanları olmak üzere tüm zamanların bilgili insanlarıdır. Nitekim bugün de Kur’an’ı inceleyen her bilgin, o dönemdeki gibi onun hakkın ta kendisi olduğunu kolayca anlayabilmektedir.

18Allah, doğadaki güçler/haberci âyetler ve hakkaniyeti ayakta tutan bilgi sahipleri, şüphesiz Allah'tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığına tanıklık etti. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandan, en iyi yasa koyandan başka ilâh diye bir şey yoktur. [Al-i Imran/18]

105Ve Biz Kur’ân'ı sadece hak ile indirdik, o da sadece hak ile indi. Ve Biz seni yalnızca müjdeci ve uyarıcı olarak elçi yaptık.

106Ve Kur’ân'ı, Biz onu insanlara ağır ağır öğrenip öğretesin diye parça parça ayırdık ve Biz onu indirdikçe indirdik!

107,108De ki: "Siz Kur’ân'a ister inanın, ister inanmayın; şu daha önce kendilerine bilgi verilenler; Kur’ân onlara okunduğunda onlar, boyun eğip teslimiyet göstererek çeneleri üstü kapanırlar. Ve "Rabbimiz her türlü kusurdan arınıktır. Rabbimizin vaadi kesinlikle gerçekleşecektir" derler."

109Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve Kur’ân, onların saygılarını, alçak gönüllüğünü artırır. [İsra/105- 109]

52Sözden [vahiyden/Kur’ân'dan] önce kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler; onlar, Söz'e [vahye/Kur’ân'a] de inanırlar.

53Ve onlara o Söz [vahy/Kur’ân] okunduğu zaman onlar, "Biz, ona inandık. Şüphesiz o, Rabbimizden gelen gerçektir. Kesinlikle biz, ondan önce müslüman olanlardık" dediler.

54İşte onlar; sabrettikleri için onların ödülleri iki kere verilecektir. Ve onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden harcamada bulunurlar.

55Ve onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve "Bizim işlerimiz yalnızca bizim için, sizin işleriniz de yalnızca sizin içindir. Size selâm olsun! Biz cahilleri aramıyoruz" derler. [Kasas/52- 55]

114Ve O, size Kur’ân'ı ayrıntılı/hak-bâtıl ayrılmış olarak indirdiği hâlde, Allah'tan başka bir hakem mi arayayım?" Ve kendilerine Kitap verdiğimiz şu kişiler, Kur’ân'ın şüphesiz Rabbinden hak ile indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde sen onların bu kitabın Allah tarafından indirildiğini bildikleri hususunda sakın şüphecilerden olma. [En’am/114]

Konumuz olan 6. ayet, Yunus/94, 95’teki "Artık, sana indirdiğimiz şeylerin bir kısmından "şekk"te idiysen ["kesin bilgi"n yok idiyse], hemen senden önce kitap okuyan kimselere sor! Ant olsun ki, sana Rabbinden hakk gelmiştir. O hâlde sakın şüphe edenlerden olma! Sakın Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra hüsrana uğrayanlardan olursun" ifadelerini de açığa kavuşturmaktadır. Zira bilgi sahiplerine sorulursa onlar Kur’an’ın hakk ve hakka kılavuz olduğunu bildireceklerdir.

6. ayetin Medeni olduğu ve Abdullah b. Selam ya da Medine'de Kur'an'ın Allah’tan indirilme hak kitap olduğuna ve elçinin peygamberliğine şahit olan Yahudilerden Müslüman olan başkaları hakkında indiği rivayet edilir. [Süyuti; el-İtkan]

Bilgi insana gerçeği gösterir ve onun anlaşılmasına yol açar. Bilgi, gözü açar, derinlemesine görmeyi sağlar ve metnin özelliklerini ortaya çıkarır. Düzenbazlar, hile ve düzenleri ile ancak cahil insanları kandırabilirler. Bilgili insanları ise kolay kolay kandıramazlar ve saptıramazlar. Tarafsız bilgin kişi, okuduğuna, duyduğuna duygusal bağlardan bağımsız olarak yaklaşır, onu inceler ve niteliği ile ilgili bir karara varır. Gözlerine cemaat, mezhep, tarikat veya farklı bir dine mensup olmanın gözlüklerini takanlar ise gerçeği göremezler, hakikati kavrayamazlar.




7,8Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler şöyle dediler: “Siz çürüyüp, didik didik parçalandığınız vakit, kesinlikle yeni bir oluşturuluş içinde bulunacaksınız diye, size haber veren bir kişiyi size gösterelim mi? O, bir yalanı Allah'a uydurdu mu, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” Tam tersi, âhirete inanmayan kimseler, azap ve uzak bir sapıklık içindedirler.


Bu ayetlerde, öldükten sonra dirilmeye inanmayan kâfirlerin Peygamber’e karşı tavırları sergilenip bir başka tezleri nakledilmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere bu inkârcılar "kıyamet bize gelmeyecek" iddiasında bulunmakta ve Allah’ın ayetlerine karşı mücadele etmeye çalışmaktaydılar.

Bu pasajda ise bu inatçı, çıkarcı inkârcıların ahirete ait korkunç tabloları tasvir eden ve diriliş gerçeğini afak ve enfüsten sayısız delille ortaya koyan, pekiştiren ve defalarca tekrarlayan ayetler karşısındaki çırpınışları ile Kur’an ve Resulullah’a yönelen insanları alay, inkâr ve çarpıtma yoluyla ayetlerin etkisinden uzaklaştırmaya çalışmaları dile getirilmiştir.

24Yine onlar, "Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen uzun zaman değişime/yıkıma uğratır" dediler. Hâlbuki onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece zan yürütüyorlar. [Casiye/24]

Evet, onlar, ahirete inanmayan, azap ve uzak bir sapıklık içinde olan kimselerdir.




9Peki onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olan şeylere bir bakmazlar mı? Biz dilesek kendilerini yere geçiririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda yönelen/ hakka gönül veren her kul için bir alâmet/gösterge vardır.



Bu ayette "Siz çürüyüp lime limeparçalandığınız vakit, kesinlikle yeni bir yaratılış içinde bulunacaksınız diye, size haber veren bir kişiyi size gösterelim mi? O, bir yalanı Allah'a uydurdu mu, yoksa kendisinde bir delilik mi var?" ifadeleriyle ahireti inkâr eden ve böylece düşünce olarak uzak bir sapıklığa düşen inkârcılara gönderme yapılıp "Peki onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olan şeylere bir bakmazlar mı?" denilerek yer sarsıntısı, sel, yangın, tufan, boran, meteor veya meteoritlerin düşüşü, kozmik ışınlar gibi jeolojik ve kozmik olaylarla tehdit edilmişlerdir. Gökten ve yerden, aklı başında olan, gerçeğe yönelen her kişi için kesin kanıtlar olduğu bildirilerek insanlardan akıllarını başlarına almaları istenmiştir.

Bu ayetlerde, akıllı bir insanın gökleri ve yeri gözlemleyerek, öldükten sonra dirilme ve âhiret hayatına kesinlikle iman edeceğine vurgu vardır.

Ayetin sonundaki "Şüphesiz bunda yönelen [hakka gönül veren] her kul için bir ayet vardır" ifadesinden, "akıllı, bilgili insan bilir ki, bu düzenin kendisi, bu dünyayı yaratan ve bugün idare eden varlığın başka bir dünyayı da yaratmaya kadir olduğuna şahitlik eder. Eğer yeni bir dünya yaratmak O’nun için zor olsaydı, bugün bu yaşanan dünya da var olmazdı.

81Gökleri ve yeri oluşturan, onlar gibilerini de oluşturmaya güç yetiren değil midir? Evet, elbette güç yetirendir! Ve O, çok çok mükemmel oluşturandır, çok iyi bilendir. [Ya Sin/81]

57Elbette göklerin ve yerin oluşturulması, insanların oluşturulmasından daha büyüktür. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. [Mü’min/57]

36Yoksa o insan başıboş bırakılacağını mı sanır? 37O, ayarlanmış meniden bir nutfe değil miydi? 38Sonra bir embriyon idi de sonra onu oluşturmuş, sonra da düzene koymuştur; 39ki ondan da iki eşi; erkek ve dişiyi var etmiştir.
40Peki, bütün bunları yapan, ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? [Kıyamet/36- 40]*



*İşte Kuran, sebe Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim