• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

58Sebe Suresi 22-27




Hatalı Çevrilen Ayetler


58Sebe Suresi 22-27


Hatalı Çeviri:
22. (Müşriklere) de ki: Allah'tan başka tanrı saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur.

23. Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.

24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık içindedir.

25. De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorulacak değiliz.

26. De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir.

27. De ki: O'na (Allah'a) kattığınız ortaklarınızı bana gösterin. Hayır! Bilakis, yegâne galip ve her şeyi hikmetle idare eden ancak Allah'tır.


Doğru Çeviri:
22De ki: “Allah'ın astlarından yanlış inandığınız kimselere yakarın. Onlar, göklerde ve yeryüzünde zerre ağırlığına malik olmazlar. Onlar için bu ikisinde [gökler ve yeryüzünde] herhangi bir ortaklık yoktur. O'nun için onlardan bir yardımcı da yoktur.”

23O'nun nezdinde yardım, destek, iltimas, sadece O'nun izin verdiği kimseye yararı olur. Sonunda kalplerinden dehşet giderildiği zaman: “Rabbiniz ne dedi?” derler. Onlar: “Hakkı” derler. Ve O, çok yücedir, çok büyüktür.

24De ki: “Sizi göklerden ve yerden kim rızıklandırır?” De ki: “Allah! Ve şüphesiz ya biz, ya da siz kesinlikle bir kılavuzlanan doğru yol üzerindeyiz veya açık bir sapıklık içindeyiz.”

25De ki: “Siz bizim yaptığımız günahlardan sorumlu tutulmazsınız. Biz de sizin yapıp durduklarınızdan sorumlu olmayız.”

26De ki: “Rabbimiz aramızı bir araya getirecek, sonra da hak hükmü ile aramızı ayıracaktır. Ve O, hayır kapılarını açandır, hüküm verendir, çok iyi bilendir.

27De ki: “O'na ortaklar diye takıştırdıklarınızı bana gösterin bakayım! Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil… Hayır! Tam tersi O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapan Allah’tır.”



Bu ayet gurubunda, Allah’a ortak olduklarını iddia ettikleri ilahlarını er meydanına çağırmaları için inkârcılara meydan okunmakta, bu inkârcıların inançlarındaki yanlışlıklar ve tutarsızlıklar bir bir ortaya konmaktadır.

Bu bağlamda; müşrikler tarafından Resulullah’a yöneltilen sorulara cevap verilerek bu sözde ortakların yerde ve göklerde zerre kadar ağırlığa malik olmadıkları; Allah’ın onlardan hiçbirini yardımcı ve destekçi edinmediği; şefaatin [yardım ve desteğin] sadece Allah’ın izin verdiği kişilere fayda vereceği; inkârcıların kıyamet günü gerçeği itiraf edecekleri ama bunun hiçbir işe yaramayacağı; aslında rızkı verenin Allah olduğunu kendilerinin de bilip kabul ettikleri, buna rağmen çelişkili davrandıkları hatırlatılmakta ve ahiretin mutlak surette gerçekleşeceği bildirilmektedir.

İnsanlar Allah’a genellikle ilahları ve rableri olduğu için değil, ihtiyaçlarının karşılanması veya sıkıntılarının giderilmesi talebiyle ibadet ve dua ederler. Konumuz olan 22. ayette "De ki: Allah’ın astlarından yanlış inandığınız kimselere yakarın! Onlar, göklerde ve yeryüzünde zerre ağırlığına malik olmazlar. Onlar için bu ikisinde [gökler ve yeryüzünde] herhangi bir ortaklık yoktur. O’nun için onlardan bir yardımcı da yoktur" diye buyrularak zararları Allah’tan başka kimsenin defedemeyeceği inancı oluşturulmak istenmiştir.

Bunu başka bir ayette şöyle görmüştük:

107Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek biri yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun verdiklerini geri çevirecek biri yoktur. O, armağanlarını kullarından dilediğine isabet ettirir. Ve Allah, çok yarlıgayıcı, çok merhametlidir. [Yunus/107]

33,34İnsanlara bir sıkıntı dokununca da, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra, onlara Kendinden bir rahmet tattırınca, bir de bakarsın ki, içlerinden bir grup, kendilerine verdiğimiz nimetlere iyilikbilmezlik etmek için Rablerinin ortakları olduğunu kabul ederler. –Haydi, yararlanın bakalım! Yakında bileceksiniz.– [Rum/33, 34]

13,14Allah, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ayı insanlığın yararlanacağı yapı ve işleyişte yaratmıştır. Hepsi adı konmuş bir müddet için akıp gidiyor. İşte bu, mülk Kendisinin olan sizin Rabbinizdir. O'nun astlarından yakardığınız kimseler bir hurma çekirdeğinin zarına bile sahip olamazlar. Onları çağırırsanız, onlar çağrınızı işitmezler; işitseler bile size cevap veremezler, Kıyâmet günü de ortak koştuğunuzu kabul etmezler. Sana her şeyden haberdar olan Allah gibi kimse haber veremez. [Fâtır/13, 14]

Ve Yunus/41, Kâfirûn/1-6, Rûm/14- 16.

22. ayette konu edilen "sözde ilah"ların neler olduğu ise başka ayetlerde bildirilmektedir: Bunlar azizler, bilginler, rahipler, hahamlar, Meryem oğlu Mesih ve ilahlık niteliği verilen canlı, cansız şeylerdir. İnsanı insana kul eden herkes bu kavramın kapsamına girmektedir. Hatta hürmetine Allah’a yalvarıp durulan türbeler ve yatırlar da bunun içine girerler. Toplumumuzda birçok kimseden "Falanca türbeye gittim, filanca hazretlerine yalvardım, adakta bulundum, çocuğum oldu, kızım kocaya gitti, borçlardan, sıkıntılardan kurtuldum" şeklinde sözler duyulduğu herkesin malumudur.

57İşte ilâh olduğunu iddia ettiğiniz şeyler, hangisi Rablerine daha yakın olmak için vesile arayarak yalvaran ve O'nun merhametini uman ve O'nun azabından korkan kimselerdir. Gerçekten senin Rabbinin azabı korkunçtur. [İsra/57]

31Onlar, Allah'ın astlarından bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Îsâ'yı kendilerine rabler edindiler. Oysa onlar sadece bir tek olan ilâha kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, ortak koşanların ortak koştuğu şeylerden de arınıktır. [Tövbe/31]

25. ayette konu edilen "Siz bizim yaptığımız günahlardan sorumlu tutulmazsınız. Biz de sizin yapıp durduklarınızdan sorumlu olmayız" şeklindeki ifade daha evvel İsra/15’te de geçmişti.

15Kim, kılavuzlanan doğru yolu bulursa, sırf kendi iyiliği için kılavuzlanan doğru yolu bulmuştur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı başkasının yükünü çekmez. Ve Biz, bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık. [İsra/15]

Pasajın tamamı dikkate alındığında, Allah’a kulluk ve ibadetin ille de ihtiyaçların karşılanması veya sıkıntılardan kurtulmak için değil, O’nun ilahlığı ve rabbliği gereği yapılmasına dikkat çekilmiştir.*



239 Şefaat, sözlükte “bir şeyi benzeri olan başka bir şeye eklemek, onu desteklemek, bir şeyi çiftlemek ve esirgemek”tir. Sözcük zaman içerisinde “yüksek mevkide bulunan birinin düşkün birine yardım etmesi, onu koruması, onun korunmasına aracılık etmesi, onu yalnız bırakmayıp ona destek olması” anlamında kullanılır olmuştur.

Sözcüğün terim anlamı ise, “bir kimsenin bağışlanmasını istemek, bir kimseden başka biri için iyilik yapmasını, onun zararına olan davranışlardan vazgeçmesini rica etmek, başkası hesabına yalvarmak, rica etmek, birinin önüne düşüp işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak” demektir.

Kısaca şefaat, “aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek” anlamlarına gelir. Şefaat, hem dünya hem âhirette söz konusudur. Dünyada, hem Allah'ın, hem meleklerin, hem peygamberlerin, hem de insanların birbirine şefaati olabilir. Âhirette şefaat ise, sadece Allah'a aittir.

Halk arasında yaygın olarak, “ümmetinden günahkâr olanların günahlarının affedilmesi için Peygamberimizin Allah katında aracılık edeceği; günahkârlara destek olup hatırını kullanarak günahkârların kurtuluşunu sağlayacağı”, tabir yerinde ise “Allah nezdinde torpil yapacağı” şeklinde anlaşılan şefaat, Kur’ân'a terstir.



*İşte Kuran, Sebe Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim