• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

59Zümer Suresi 1-7




Hatalı Çevrilen Ayetler


59Zümer Suresi 1-7


Hatalı Çeviri:
1. Bu Kitap izzet ve hikmet sahibi Allah katından indirilmiştir.

2. (Resûlüm!) Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et.

3. Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.

4. Eğer Allah bir evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. O yücedir. O, tek ve kahhâr olan Allah'tır.

5. Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! O, azîzdir, ve çok bağışlayandır.

6. Allah sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O'na kulluktan) çevriliyorsunuz?

7. Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz Allah, size muhtaç değildir. Bununla beraber O, kullarının küfrüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizden bunu kabul eder. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını çekmez. Nihayet hepinizin dönüp gidişi, Rabbinizedir. Yaptıklarınızı O size haber verir. Çünkü O, kalplerde olan herşeyi hakkıyla bilendir.


Doğru Çeviri:
1Bu kitabın indirilmesi, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan; mutlak galip, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah'tandır.

2Şüphesiz ki, Biz bu kitabı sana gerçekle indirdik. Öyleyse Din'i sadece O'nun için arındırarak Allah'a kulluk et.

3Dikkatli olun, halis din sadece Allah'a aittir. O'nun astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinenler: “Allah'ın astlarından edindiğimiz yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.” Şüphesiz kendilerinin ayrılığa/anlaşmazlığa düşüp durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez.

4Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, kesinlikle oluşturacağından, dileyeceğini seçecekti. O, bundan arınıktır. O, bir tek, kahredici Allah'tır.

5Bir tek, kahredici Allah, gökleri ve yeri hak ile oluşturdu, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve ay'ı yararınıza olan yapı ve işleyişte yaratarak hizmetinize sunmuştur. Hepsi de adı konmuş bir süre sonuna akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır.

6O, sizi tek bir nefisten oluşturdu, sonra ondan eşini yaptı ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, oluşturuluştan sonra bir oluşturuluşla meydana getiriyor. İşte bu, sahiplik, yönetim yalnız Kendisinin olan Rabbiniz Allah'tır. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?

7Eğer küfredecek; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedecek/ iyilikbilmezlik edecek olursanız, biliniz ki, şüphesiz Allah size hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için, küfre; Kendisinin ilâhlığının ve rabliğinin bilerek reddedilmesine/ nankörlüğe rıza göstermez. Ve eğer kendinize verilen nimetlerin karşılığını öderseniz, sizin için ona razı olur. Hiç bir taşıyıcı, bir başkasının yükünü çekmez. Sonra dönüşünüz yalnızca Rabbinizedir. Böylece yapmış olduklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı iyi bilendir.



1Bu kitabın indirilmesi, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan; mutlak galip, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah'tandır.


Sureye önce Kur’an’a dikkat çekerek başlanmakta ve Kur’an’ın mutlak üstün, galip, yenilmez ve en iyi yasa koyan Allah tarafından indirildiği vurgulanmaktadır. Bununla Kur’an’ın bir beşer ürünü olmadığı vurgulanırken aynı zamanda onu indirenin yenilmezliğine ve yersiz iş yapmayışına da dikkat çekilmektedir. Dikkat çekilen bu niteliklerle hem O’na kimsenin engel olamayacağı, hem de Kur’an’ın içerisindeki yasaların insanlık için en iyi yasalar olduğu mesajı verilmektedir.

Hakîm sıfatı daha evvel Lokman suresinde Kur’an’ın sıfatı olarak kullanılmıştı. Burada ise Allah’ın sıfatı olarak yer almıştır. Ya Sin ve Lokman surelerinde "hikmetler içeren" anlamında "mef’ul/edilgen" isim olarak yer almışken, burada "en iyi yasa koyan" anlamında "fail/etken" isim olarak kullanılmıştır.

Rabbimiz Kur’an’ı bizzat kendisinin indirdiğini, vahyettiğini değişik ayetlerde değişik sıfatlarla birçok kez (Şuara/192-195, Fussılet/41, 42, Fussilet/2, Hıcr/9, İsra/105) ön plâna çıkarmıştır.



2Şüphesiz ki, Biz bu kitabı sana gerçekle indirdik. Öyleyse Din'i sadece O'nun için arındırarak Allah'a kulluk et.

3Dikkatli olun, halis din sadece Allah'a aittir. O'nun astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinenler: “Allah'ın astlarından edindiğimiz yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.” Şüphesiz kendilerinin ayrılığa/anlaşmazlığa düşüp durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez.



Kur’an’ın Aziz ve Hakîm Allah tarafından indirilmiş olduğu açıklandıktan sonra Kur’an’ın içeriğine dikkat çekilmiş, din adına ne varsa hakk olan Kur’an kaynaklı olması istenmiştir. Sonra da din adına haktan uzak olan anlayış; Allah’a yakınlaştırsınlar diye bir takım nesneleri veya kişileri evliya edinme inancı kınanmıştır.

Burada konu edilen, dine hiçbir şeyin karışmaması, Allah’tan geldiği gibi tertemiz olması, içinde Allah’ın koymadığı hiç bir inanç ve amelin bulunmamasıdır. Bu ayette bazılarının yorumladığı gibi "Riya"nın karşıtı olan "İhlâs"tan bahsedilmemektedir. Yani burada kişilerin tavrından değil, dinin mahiyetinden bahsedilmektedir. Kur’an bu konuya ciddî olarak değinmiştir:

11,12De ki: "Ben, kesinlikle dini yalnızca Kendisine özgü kılarak Allah'a kulluk etmekle emrolundum. Ve bana Müslümanların ilki olmam için emir verildi."
13De ki: "Şüphesiz Rabbime karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım."
14-16De ki, "Dinimi yalnız Kendisine arındırarak Allah'a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O'nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız." De ki: "Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyâmet gününde kendilerini ve ailelerini ve yakınlarını kayba uğratanlardır." –Dikkatli olun! İşte bu, apaçık bir kaybın ta kendisidir. Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor: Ey kullarım! Benimkorumam altına girin.– [Zümer/11-16]

14Öyleyse, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler hoşlanmasa da dini sadece Kendisine ait kılarak Allah'a dua edin. [Mü’min/14]

65O, diridir, O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Bu nedenle, dini sadece O'nun için arındıranlardan olarak O'na dua edin. Tüm övgüler yalnız âlemlerin Rabbi Allah'adır; başkası övülemez." [Mü’min/65]

5Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikame etmeleri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaları, ayakta tutmaları], zekâtı/vergiyi vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir. [Beyyine/5]

Ayette "Allah’ın astlarından edinilen veliler" ifadesi ile "ilâh edinilen canlı ve cansız nesneler" kastedilmiştir. Bunların başında İsa (as), Üzeyr ve melekler gelmektedir. Pek çok kimse güneşe, aya, yıldızlara taparken kimileri de Lat, Uzza, Menat, Hubel gibi nesneleri put edinmişlerdir. Buna benzer sapkınlıklar, geçmişte olduğu gibi bugün de devam etmektedir. Öyle ki, bazı ideolojiler, bazı devlet büyükleri, bazı din adamları toplumlar tarafından ilah, mabut konumuna sokulmuştur.

İnsanların aracı ilahlar edinme sapkınlığı, onlarda bir takım görünmez güçlerin, fonksiyonların olduğuna, onların Allah’ın yakınları, hatırlı kulları olduğuna inanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, ihtiyaçlarını Allah’tan isterken kendileri ile Allah arasında bu sözde hatırlı varlıkları devreye sokarlar. Onların aracı olmasını, kendilerini Allah’a yaklaştırmasını isterler.

Allah’tan istekte bulunurken birini aracı koymak kişiyi şirke sokacak davranışlardandır. Gerçek mümin "Biz sadece sana kulluk eder ve sadece senden yardım isteriz" inancını korumak zorundadır. Allah’a dua ve kullukta araya birilerini sokmak hem Allah’ı takdir edememek, hem de Allah’a ait olmayan şeyleri dine katmak demektir. Duada aracı yapılan kişilerin Allah katında değeri olduğu kabulünün hiçbir aklî ve nakli delili yoktur. Allah, mahlûklarına kendilerinden daha yakın, kalplerinden geçenleri en iyi bilendir. Bu nedenle, ibadette bir aracıya ihtiyaç hissetmek halis din anlayışına tamamen aykırı bir davranıştır.

27,28Kesinlikle, Biz kendi komşularınız olan memleketleri değişime/yıkıma uğrattık. Âyetleri, onlar dönsünler diye tekrar tekrar açıkladık. Öyleyse Allah'ın astlarından güya O'na yakınlığa vesile edindikleri düzme tanrılar, onların azabını savmaya yardım etmeli değil miydi? Tersine o düzme tanrılar kendilerinden ayrılıp kayboldular. Bu, onların yalanlarıdır/uydurmakta oldukları şeydir. [Ahkaf/27, 28]

145,146Şüphesiz ki münâfıklar –tevbe edenler, düzeltenler, Allah'a sıkıca sarılanlar ve dinlerini Allah için arıtan kimseler müstesna; artık bunlar, mü’minlerle beraberdirler ve Allah, mü’minlere büyük bir ecir verecektir –, Ateş'ten, en aşağı tabakadadırlar. Sen de onlara bir yardım edici bulamazsın. [Nisa/145, 146]

110De ki: "Ben ancak sizin gibi bir beşerim. Bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa sâlih ameli işlesin ve Rabbine kullukta, hiç kimseyi ortak etmesin." [Kehf/110]

3. ayette konu edilen "veli" sözcüğü "yakın olan, yakın duran; yardım eden, yol gösteren, aydınlatan, koruyan" demektir. Bu sözcükle ilgili detay daha evvel A’raf suresinde verilmiştir.

Aynı ayette "Şüphesiz kendilerinin ihtilaf edip durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir" buyrulmuştur. Bundan anlaşıldığına göre, Rabbimiz kıyamet gününde her şeyi apaçık ortaya koyacaktır. Bunu konumuz olan "Dini Allah’a has kılma" tavrı ile bağlantılandıracak olursak; şirk koşanlar ile onların ilâh ve rabb edindikleri ruhanî liderler, efendiler, büyükler veya insanî tanrılar hakkında hükmünü verecektir.

40De ki: "Allah'ın astlarından yakarıp durduğunuz ortak koştuğunuz kimseleri hiç düşündünüz mü? Gösterin bana, yeryüzünden neyi oluşturmuşlar? Ya da onlar için göklerde bir ortaklık mı var? Ya da Biz kendilerine bir kitap vermişiz de onlar, ondan bir delil üzerinde midirler?" Tam tersi, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseler, birbirlerine, aldatmadan başka bir vaatte bulunmuyorlar. [Fatır/40]

31Ve şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler, "Biz kesin olarak, bu Kur’ân'a inanmayız, ondan öncekine de..." dediler. Sen şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri Rableri huzurunda tutuklanmış, sözü bazısının bazısına geri çevirdiğini bir görsen! Zaafa uğratılan kimseler, büyüklük taslayan kimselere, "Eğer sizler olmasaydınız, kesinlikle bizler mü’min kimseler olurduk" diyecekler.
32Büyüklük taslayan kimseler, zayıf düşürülen kimselere: "Size kılavuz geldikten sonra, sizi ondan biz mi çevirdik? Tam tersi, siz kendiniz suçlular oldunuz" derler.
33O zayıf düşürülen kimseler de o büyüklük taslayan kimselere: "Tam tersi gecenin ve gündüzün tuzağı! Siz bize Allah'a inanmamamızı ve O'na birtakım eşler edinmenizi emrediyordunuz" derler. Bunlar azabı gördükleri zaman pişmanlıklarını gizleyeceklerdir. Biz de o kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimselerin boyunlarına demir halkalar geçirmişizdir. Onlar sadece yapmış olduklarının karşılığını görüyorlar. [Sebe'/31-33]

22,23Toplayın o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları, eşlerini ve Allah'ın astlarından tapmış oldukları şeyleri. Sonra da onları cehennemin yoluna kılavuzlayın. 24,25Ve durdurun onları, şüphesiz onlar sorguya çekilecekler: "Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?" [Saffat/22-25]

Ve Sad/59-64, Sebe’/40, 41.

3. ayetin sonunda "Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez" buyrulmaktadır. Buradan anlaşılması gereken odur ki, Allah canının istediğini saptırıyor, canının istediğini de hidayete erdiriyor değildir. Tam tersine, bu ifade, "kim yalanda ve küfürde ısrar ederse, o kimse hidayetten mahrum kalır" mesajını vermektedir. Müşriklerin yalancılıkla nitelenmesinin nedeni, o putları kendi elleriyle yonttukları, üzerlerinde tasarrufta bulundukları ve değersiz, cansız nesneler olduklarını bildikleri halde onları ibadete müstahak ilahlar olarak tavsif etmiş olmalarıdır.

"Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez" ifadesiyle aynı zamanda müşriklere kötü duruma bizzat kendi yaptıkları yüzünden düştükleri mesajı verilmekte ve suçu Allah’a atma çabalarının kendilerinin uydurduğu bir şey olduğu açıklanmaktadır. Allah şirke, küfre ne izin vermiş, ne de razı olmuştur. Aksine bu tavırlara buğzetmiş ve onları bundan men etmiştir.

36Ve andolsun ki Biz her ümmete, "Allah'a kulluk edin ve tağuttan sakının" diye bir elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına doğru yolu gösterdi, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş? [Nahl/36]

25Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona: "Gerçek şu ki, Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için Bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım. [Enbiyâ/25]

Hidayetin [doğruya ulaşmanın] Allah’ın iradesine bağlı olduğu Kur’an’da birçok yerde konu edilmiştir. Allah’ın kudret sıfatı öne çıkarılarak Allah’ın dilediğini saptırdığı, dilediğini de doğru yola ilettiği birçok ayette dile getirilmiştir. Ancak dikkat edilirse bu ayetler rasgeleliği değil, bir seçimi [meşîeti/irâdeyi] ifade ederler.

"Meşiet" kavramını tüm boyutları ile incelememiş olanlar, saptırma ve hidayet konusunda yanılmakta ve "dalâlet ve hidayetin herhangi bir esasa ve kurala bağlı olmadığını, Allah’ın rasgele birilerini saptırdığını, kimilerini de rasgele hidayete erdirdiğini" ileri sürebilmektedirler. Oysa Allah’ın durup dururken bir kimseyi saptıracağını iddia etmek, Allah’a zulüm yakıştırmak olur ki, Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez. Ayetlere doğru bakılırsa, Yüce Allah’ın saptırma ve hidayete erdirmeyi rasgele dilemediği açıkça görülür.

Bu konu detaylı olarak Tekvir suresinin sonunda işlenmiş ve Kur’an ayetleri esas alınarak hem "Allah’ın hidayet edeceği kimseler" hem de "Allah’ın saptıracağı kimseler" maddeler halinde sıralanmıştı. Bu nedenle konuyu sadece hatırlatmakla yetiniyor, öneminden dolayı o bölümün tekrar okunmasını öneriyoruz.



4Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, kesinlikle oluşturacağından, dileyeceğini seçecekti. O, bundan arınıktır. O, bir tek, kahredici Allah'tır.


Bir önceki pasajda bazı akılsızların Allah’a yaklaştırmaları ve şefaat etmeleri umuduyla yalan yere bir takım ilahlar edindikleri anlatılıp bu sapkınlıkları kınanmıştı. Bu ayette de onlara "Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, kesinlikle yaratacağından, dileyeceğini seçecekti. O, bundan münezzehtir. O, bir tek, kahredici Allah'tır" denilerek bilgisizlikleri ve düşüncesizlikleri ortaya konmakta, dolayısıyla akıllarını başlarına almaları uyarısında bulunulmaktadır.

Bu tarz ifadenin amacı, Allah’ın çocuk edinebileceğini değil, edinmesinin söz konusu olmadığını, olamayacağını vurgulamaktır. Kur’an’da ifade tarzı bu ayete benzeyen başka ayetler de vardır.

17Eğer Biz, bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu Kendi katımızdan edinirdik, eğer Biz, yapanlar olsaydık. [Enbiya/17]

26-28Ve onlar: "Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], çocuk edindi" dediler. Rahmân, bundan arınıktır. Aksine onlar armağanlar verilmiş kullardır. Onlar, O'nun sözünün önüne geçemezler; onlar, yalnız O'nun emriyle iş yaparlar. O, Rahmân'ın çocukları saydıkları şeylerin önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar, O'nun hoşnut olduğu kimselerden başkasına yardımda/destekte bulunmazlar. Bununla birlikte onlar O'na duydukları derin saygı ve sevgiden dolayı ondan uzaklaşma korkusundan tir tir titrerler. [Enbiya/26-28]

Kısaca Rabbimiz 2, 3 ve 4. ayetlerden oluşan bu paragrafta dua, ibadet, dini Allah’a has kılmak ve Allah’tan başkasını veli edinip onları aracı kılmak konularını açıklamış; Kendisinin çocuk edinmekten münezzeh olduğunu, böyle bir iddianın çirkin ve tehlikeli olduğunu bildirmiştir. Bu konunun şu ayetlerde de üzerinde durulmuştur:

81De ki: "Eğer Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için bir çocuk olsaydı, o takdirde kulluk edenlerin ilki ben olurdum."
82Göklerin ve yerin Rabbi, en büyük tahtın Rabbi onların niteledikleri şeylerden arınıktır. [Zuhruf/81, 82]

Evet, din Allah’ındır. O’nun dine katkı yapacak, müdahale edecek ne çoluğu ne de çocuğu vardır:

34İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, "30Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı.31Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı.32Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı.33Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir.36Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur" 34diyen Meryem oğlu Îsâ'dır.
35Allah için çocuk edinmek diye bir şey yoktur. O, bundan arınıktır. O, bir şeye hükmederse, ona sadece "Ol" der, o da oluverir.
37Sonra da kendi aralarından çıkan tutarsız gruplar, ihtilâfa düştüler. İşte o büyük günün tanıklığından, duruşmasından o kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kişilerin vay haline! [Meryem/34-37]

88Ve onlar, "Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] çocuk edindi" dediler.
89Andolsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz.
90,91Az kalsın bundan; Rahmân'a çocuk isnat ettiler diye; gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı.
92Hâlbuki Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için çocuk edinmek yaraşmaz. 93Göklerde ve yerde bulunan bütün herkes, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a], yalnızca kul olarak gelecektir. [Meryem/88-93]



5Bir tek, kahredici Allah, gökleri ve yeri hak ile oluşturdu, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve ay'ı yararınıza olan yapı ve işleyişte yaratarak hizmetinize sunmuştur. Hepsi de adı konmuş bir süre sonuna akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır.

6O, sizi tek bir nefisten oluşturdu, sonra ondan eşini yaptı ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, oluşturuluştan sonra bir oluşturuluşla meydana getiriyor. İşte bu, sahiplik, yönetim yalnız Kendisinin olan Rabbiniz Allah'tır. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?


Rabbimiz çocuk edinmesinin söz konusu olmadığını, olamayacağını, bundan münezzeh olduğunu bildirip eşsiz ve kahhar olduğunu açıkladıktan sonra kendisini tanıtmaya devam etmiştir. 6. ayetin sonunda ise "öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?" diyerek birilerinin dümen suyunda giderek doğru yoldan ayrılıp akıl ve gerçek dışı inanca sahip olanları kınamaktadır.

5. ayetin sonundaki "İyi bilin ki, O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır" ifadesinde Rabbimizin bazı sıfatları ön plana çıkarılmıştır. Kudretinin vurgulanması, Allah’a haşyet duymaya; affediciliğinin vurgulanması ise ümide, tövbeye ve af dilemeye teşvik etmektedir.

6. ayetteki "O, sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini kıldı [yaptı]" ifadesiyle açıkça ilk üremenin eşeysiz olarak başlatıldığı vurgulanmıştır. Bu vurguyu Kur’an’da birçok yerde görmekteyiz:

189O, sizi bir candan oluşturan ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yapandır. Ne zaman ki o, onu örtüp bürüdü, o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zamanki hanım ağırlaştı, hemen o ikisi Rablerine dua ettiler: "Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen, andolsun ki kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız."
190Ne zaman ki o ikisine sağlıklı bir çocuk verdi, o ikisine verdiği şey hakkında O'nun için ortaklar edindiler. Onların ortak koştuğu şeylerden Allah arınıktır, yücedir. [A’raf/189, 190]

Mevcut meal ve tefsirlerin tümünde ilk insanın Âdem olduğu, Havva’nın ondan [kaburga kemiğinden] yaratıldığı, Âdem’in kaburga kemiklerinin Havva’nınkinden bir adet noksan olmasının da bundan kaynaklandığı ya açıkça yazmakta, ya da ima edilmektedir. Bu yorumların Kitab-ı Mukaddes’teki anlatımlara atfen yapıldığını söylemek mümkündür. Çünkü Zümer/6’nın ve Nisa/1’in lâfızlarında Âdem ve Havva diye birilerinden söz edilmediği gibi, bu ikisine ima yollu bir işaret dahi yapılmamaktadır.

Ayette önce cinsiyeti belirtilmeyen bir canlıdan bahsedilmekte, sonra da bu canlıdan onun eşinin yaratıldığı bildirilmektedir. Bu yaratılış tarzının bugünkü "klonlama"ya benzediği söylenebilir. Rabbimiz, insanın eşinin kendisinden yaratılmasının gerekçesini de göstermiş, bu yaratmanın ikisinin arasında bir sıcaklığın, yakınlığın, sevginin, sükûnetin [yatıştırmanın] doğması için olduğunu açıklamıştır. İnsanlar görünüm olarak erkek ve dişi olarak ayrılsalar da, yaratılışta tek canlıdan türedikleri için aynı özellikleri taşımaktadırlar. Bu da özde birbirlerinden farkları olmadıkları anlamına gelmektedir. Erkeklik ve dişilik farkına gelince; bu fark ilk yaratılışta değil, Nisa/1’den anlaşıldığına göre yaratılışın üçüncü aşamasından sonra oluşmuştur.

1Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten oluşturan, ondan eşini oluşturan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'ın ve akrabalığın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir. [Nisa/1]

SEKİZ EŞ İNDİRME

Ayette insanlara rızkı verenin Allah olduğu ve insanın her halükarda Allah’a bağımlı olduğu hatırlatılarak "Ve sizin için hayvanlardan [çifte tırnaklı, ot obur, geviş getiren ve dört ayaklı hayvanlar] sekiz eş indirdi" buyrulmuştur. Burada konu edilen "en’amdan sekiz eş"in, En’am/143, 144’ün beyanı ile deve, sığır, koyun ve keçi olduğunu anlıyoruz. İndirme konusuna gelince; buradaki " انزلenzele" fiili "vahy" indirmedeki gibi " بbe" ve " علىala" edatı ile gelmemiştir. Yani "yukarıdan inme, kalbe yerleştirme" anlamlarında kullanılmamıştır. O nedenle "Ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi" ifadesini aşağıdaki şekillerde tevil etmenin ve bu ayeti Hadid/25 ve A’raf/26 ile mukayese etmenin gereği yoktur:

a- Allah'ın hükmü, takdiri ve kaderi, Levh-i Mahfuz'da olacak her şey yazılı olduğu için, "gökten inme" ile ifade edilmiştir.

b- Her canlı hayatiyetini bitki ile sürdürür. Bitkiler de ancak su ve toprak ile hayatiyetlerini sürdürebilirler. Su ise esas olarak gökten iner. Bu itibarla, söz konusu hayvanlar da sanki gökten inmiş gibidir.

c- Allah Teâlâ bu hayvanları önce cennette yarattı, daha sonra yere indirdi. [Razi; el Mefatihu’l Gayb]

Burada " انزل enzele" fiili " ل" edatı ile kullanılmıştır. Anlamı "sizin için indirdi" demektir. Bu da bu hayvanların zelil, emre amade kılındığını ifade etmektedir. Bu konu daha evvel Ya Sin suresinde şöyle yer almıştı:

71Ve onlar görmediler mi ki, Biz şüphesiz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar oluşturduk da onlar, onlara sahip bulunuyorlar.
72Ve onları, kendileri için aşağı tutulan varlıklar yaptık. Bu yüzden binekleri onlardandır. Onlardan yiyip duruyorlar da.
73Ve onlarda daha birçok menfaatler ve içecekler var. Hâlâ kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemeyip nankörlük mü edecekler? [Ya Sin/71, 73]

Ayetteki "Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, yaratılıştan sonra bir yaratılışla yaratıyor" ifadesiyle de insanın yaratılış ve oluşturuluş aşamaları bildirilmektedir. Bu konu başka ayetlerde detaylıca verilmiştir.

12-16Ve andolsun ki Biz, insanı seçilmiş bir çamurdan oluşturduk. Sonra onu çok dayanıklı bir karargâhta bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi bir embriyon oluşturduk. Sonra o embriyoyu bir et parçası oluşturduk. Sonra o bir et parçasını kemikler olarak oluşturduk. Sonunda o kemiklere de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka oluşumda yeniden kurduk. İşte, oluşturanların en güzeli Allah ne cömerttir! Sonra şüphesiz sizler, bunların ardından kesinlikle öleceksiniz. Sonra şüphesiz siz, kıyâmet gününde diriltileceksiniz. [Mü’minun/12-16]

ÜÇ KARANLIKTA YARATILIŞ ve yaratılıştan yaratılışa geçiş ile ilgili bilim teknik kitaplarında ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.

6. ayetin sonunda "Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?" buyrulmuştur. Dikkat edilirse, "dönüyorsunuz" değil, "çevriliyorsunuz, döndürülüyorsunuz" denilmiştir. Buradan anlaşılıyor ki, bu doğru yoldan çıkanları doğru yoldan çıkaranlar başka birileridir. Ki bunlar Kur’ân’da ekâbir, mütref ve mele’ diye anılırlar. Hak yoldan döndürülenler de, kendi akıllarıyla ve iradeleriyle hareket etmeyip başkalarının yönlendirmesiyle hareket eden kimselerdir. Bu zavallılar, kendilerini kandıranların bu döndürme olayından çıkar sağladığı gibi kendilerinin Hak yoldan dönmelerinde herhangi bir çıkar sağlamayan/sağlayamayan zavallı ve kandırılmış kimselerdir. Ne var ki, böyle olsalar bile akıllarını kullanmadıkları için suçludurlar.


7Eğer küfredecek; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedecek/ iyilikbilmezlik edecek olursanız, biliniz ki, şüphesiz Allah size hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için, küfre; Kendisinin ilâhlığının ve rabliğinin bilerek reddedilmesine/ nankörlüğe rıza göstermez. Ve eğer kendinize verilen nimetlerin karşılığını öderseniz, sizin için ona razı olur. Hiç bir taşıyıcı, bir başkasının yükünü çekmez. Sonra dönüşünüz yalnızca Rabbinizedir. Böylece yapmış olduklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı iyi bilendir.


Bu ayette, Allah’ın insanların kulluğuna ihtiyacı olmadığı, kulluğun kulların kendi yararına olduğu mesajı verilmektedir:
8Yine Mûsâ dedi ki: "Eğer küfrederseniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederseniz/iyilikbilmezlik ederseniz; siz ve yeryüzündeki kimseler, topluca hepiniz iyi biliniz ki Allah kesinlikle çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayandır, övülen, övgüye lâyık bulunandır." [İbrahim/8]

Gerek inanmak, doğru yola gitmek, salihatı işlemek gibi iyi davranışlar, gerekse inkâr etmek, şirk koşmak, fısku fücur işlemek gibi kötü davranışlar insanın kendi seçimi ve kazanımıdır. Rabbimiz küfür/nankörlük ve günahı hiç kimse için istemez. Bunu kendi çıkarı için değil, kullarının iyiliği için yapmaz. Çünkü küfür Allah için değil, insanlar için zararlıdır. Kullarının inkârına razı olmaması, onlara yarar sağlamak ve zararlarını gidermek içindir. Yoksa kullarının inkârından Kendisi zarar gördüğü için değil... Kulların şükrüne razı olması da yine bunun kulların menfaatlerine olmasından dolayıdır. Yoksa onların şükründen yarar sağlayacağı için değil... Şükür, sonuçları itibariyle kulların dünya ve ahirette bol nimete kavuşmalarına vesile olacak bir tavırdır.

6,7Ve hani Mûsâ toplumuna demişti ki: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren ve kadınlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbinizden size çok büyük yıpranarak bir sınav vermek vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: "Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir." [İbrahim/6,7]

Rabbimiz insanı seçme özgürlüğüne sahip bir varlık olarak yaratmıştır. Eğer insan küfrü seçer ve onda ısrar ederse, Allah da küfrü yaratıverir. Allah hiç kimseyi zorla mü'min yapmaz.
29Ve de ki: "O gerçek, Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen bilerek reddetsin/inanmasın." Şüphesiz Biz, şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar için duvarları, çepeçevre onları içine almış bir ateş hazırladık. Ve eğer yağmur yağsın isterlerse, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su yağdırılır. O, ne kötü bir içecektir! Dayanma/sığınma yeri olarak da ne kadar kötüdür! [Kehf/29]
Konumuz olan 7. ayette küfrün karşıtı olarak iman değil, şükür kelimesi kullanılmıştır. Şükrün karşıtı "nankörlük" olduğundan, ayetteki "küfür" sözcüğünü de "nankörlük" olarak çevirdik.

Ayetteki "Hiç bir günahkâr bir başkasının günah yükünü yüklenmez" ifadesi Kur’an’da birçok yerde [En’am/164, İsra/15, Fatır/18, Necm/38] yer almıştır. Bu ifade, dünya ve ahirette suçun ve sorumluluğun şahsiliği ilkesini açıkça ortaya koyan bir ifadedir. Suç ve sorumluluğun şahsiliği ilkesi, aynı zamanda, batıl inanışlarda görülen "vekâleten kefaret" ve aracıların suç üstlenme inanışlarını da reddeden bir içeriğe sahiptir.

"Şükür", "insanların Allah’ın kendilerine verdiği nimetlere karşı nimetin karşılığını Allah’a vermeleri" demektir. Bu önemli kavram ile ilgili detay daha evvel verilmiştir.*






*İşte Kuran, Zümer Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim