• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

62Şura Suresi 21-24




Hatalı Çevrilen Ayetler


62Şura Suresi 21-24


Hatalı Çeviri:
21. Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.

22. Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin, korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.

23. İşte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.

24. Yoksa onlar, (senin için) Allah'a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.



Doğru Çeviri:
21Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılmış ortakları mı vardır? Eğer “Fasl Sözü262 olmasaydı, aralarında kesinlikle işleri bitirilmişti. Ve şüphesiz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar; kendileri için acı bir azap olanlardır.

22Kendilerine vaki olduğunda kazandıkları şeylerden dolayı şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimselerin ürktüklerini görürsün. İman etmiş, düzeltmeye yönelik işleri yapmış kimseler de cennetlerin bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlar için istedikleri şeyler vardır. İşte bu, büyük armağanın ta kendisidir.

23İşte bu, Allah'ın, iman eden, düzeltmeye yönelik işler yapan kullarına müjdelediği şeydir. –De ki: “Ben bu tebliğime karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.”– Ve her kim bir iyilik-güzellik yaparsa, Biz onun için onda iyiliği-güzelliği artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, karşılığını verendir.

24Ya da onlar, “Allah'a karşı yalan uydurdu” mu diyorlar? İşte eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler; bâtılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O, göğüslerde bulunan şeyleri çok iyi bilendir.


21Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılmış ortakları mı vardır? Eğer “Fasl Sözü” olmasaydı, aralarında kesinlikle işleri bitirilmişti. Ve şüphesiz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar; kendileri için acı bir azap olanlardır.

22Kendilerine vaki olduğunda kazandıkları şeylerden dolayı şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimselerin ürktüklerini görürsün. İman etmiş, düzeltmeye yönelik işleri yapmış kimseler de cennetlerin bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlar için istedikleri şeyler vardır. İşte bu, büyük armağanın ta kendisidir.


Rabbimiz konuyu yalanlayıcıların, müşriklerin tavırlarının kaynağına getirip onlar hakkında "Yoksa onların, Allah’ın dinde izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılmış ortaklar mı vardır?" buyurmuştur. Bu soru da bir "İstifham-ı İnkârî"dir. Bu sanatsal ifadenin mesajı, "Kesinlikle onların Allah’ın dinde izin vermediği şeyleri kendilerine meşru kılan ortakları vardır" demektir. 13. ayette Allah’ın Nuh’tan beri şeriat koyduğu, 17. ayette de Allah’ın kitap ve mizan indirdiği bildirilmişti. Anlaşılan o ki, müşrikler, buna inanmadıklarından veya akıllarınca Allah’ın astlarından birilerinin koyduğu ilkeleri din olarak benimsediklerinden dolayı burada tehdit edilmişlerdir. Bu tehdit, dayandıkları anlayışın geçersiz olduğu ve işe yaramazlığı beyan edildikten sonra, "Eğer ‘Fasl sözü’ olmasaydı, aralarında kesinlikle gerçekleşmişti [işleri bitirilmişti]. Ve şüphesiz zalimler; kendileri için acı bir azap olanlardır" sözleriyle yapılmıştır.

Aslında onlara vaat edilen, o saattir. O saat cidden daha feci ve daha acıdır. [Kamer/46]

22. ayette, zalimlerin akıbetleri, yanlış yolda olmalarından dolayı tir tir titreyecekleri bildirildikten sonra, bu kez de karşıtlık metodu ile salihatı işleyen müminlerin nail olacağı nimetlere değinilmektedir. Böylece müminler motive edilirken, kâfirler de tevhide davet edilmektedir.

Ayette konu edilen "ortaklar", insanların yalvardıkları, dua ettikleri, adak adadıkları sözde ilahlar değildir. Çünkü onların ortaya koydukları herhangi bir şeriat yoktur. Burada konu edilen ortaklar, insanların Allah ile beraber hüküm koymada ortak kabul ettiği kimseler ve kurumlardır. İnsanlar onların ortaya koyduğu teorilere, akidelere sorgusuz sualsiz bağlanır, onların oluşturdukları yasalara teslim olur ve kayıtsız şartsız itaat ederse, o zaman bu kişi ve kurumlar şeriatta Allah’a ortak tutulmuş sayılır. Böyle toplumlarda Allah’ın koyduğu ilkeler göz ardı edilir, onun yerine bu kişi ve kurumların sistemleri geçirilir. Böylece kişisel ve toplumsal hayatın düzenlemesinde, alış verişte, mahkemelerde, siyasette, yönetimde onların kararları [şeriatları] esas alınır.


23İşte bu, Allah'ın, iman eden, düzeltmeye yönelik işler yapan kullarına müjdelediği şeydir. –De ki: “Ben bu tebliğime karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.”– Ve her kim bir iyilik-güzellik yaparsa, Biz onun için onda iyiliği-güzelliği artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, karşılığını verendir.



Bir önceki ayette "büyük lütuf" olarak nitelenen şeylerin bu ayette "iman eden, salihatı işleyen kullarına müjdelediği şey" olduğu açıklanmış ve herkes iman etmeye, salihatı işlemeye davet edilmiştir. Ayetin sonunda Peygamber’e söylettirilen "Ben onun üzerine [bu tebliğime karşı] sizden yakınlıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum" şeklindeki ifade, üzerinde özellikle durulması gereken anlamlar içermektedir.

MEVEDDETEN Fİ’L-KURBÂ [YAKINLIKTA SEVGİ]

23. ayette yer alan "meveddeten fi’l-kurbâ" ifadesi, bir takım tefsirciler ve bazı çevrelerce farklı yorumlanarak hem fıtri gerçeklere hem de İslam ilkelerine aykırı bir anlayışın zemini haline getirilmiştir.

Aşağıdaki örnekler, söz konusu ibarenin hangi eksenlerde anlamlandırıldığını göstermektedir:

"Ben sizden sadece akrabalık bağım dolayısıyla bana sevgi beslemenizi ve böylelikle beni korumanızı istiyorum" demektir.. Sanki onlara şöyle demiş gibidir: Eğer peygamber olduğum için bana uymuyor iseniz, hiç olmazsa akrabalığım dolayısıyla bana uyunuz. Benimle aranızdaki kopardığınız akrabalık bağını yeniden tesis ediniz.

"Ben sizden yakın akrabalarımı ve Ehl-i Beyt'imi sevmenizden başka herhangi bir ücret istemiyorum."

"Ben sizden size getirdiklerimin karşılığında [Allah için] birbirinizi sevmenizden ve O'na itaat ile yakınlaşmanızdan başka bir ücret istemiyorum."

"Ben sizden Allah'a sevgi beslemenizden ve itaat etmek suretiyle O'na yakınlaşmanızdan başka bir şey istemiyorum."

Konumuz olan 23. ayet ile ilgili bir başka iddia da, Allah’ın, yaptığına karşılık Resulullah’a ücret istettiği, tebliğden karşılık beklettirdiği ve daha sonra da bu karardan caydığıdır. İbret için naklediyoruz:

Bazıları da "Ayet-i Kerime nesholmuştur" demişlerdir. Çünkü bu ayet Mekke'de inmiştir. Müşrikler Rasûlullah (sav)'a eziyet ediyorlardı. Bunun üzerine bu ayet inmiş ve Yüce Allah onlara Peygamber (sav)i sevmelerini, onun akrabalık bağını gözetmelerini emretmiştir. Mekke'den Medine'ye hicret edip Ensar onu barındırıp ona yardım edince, Yüce Allah da onu "Ben sizden bunun için herhangi bir ücret de istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aittir (Şuara/109, 127, 145, 164, 180)" diyen diğer peygamber kardeşlerine katmayı murad edince, üzerine: "De ki: Ben sizden buna karşılık -akrabalıkta sevgiden başka- ücret istemem" buyruğunu indirdi. Böylelikle bu buyruk, hem bu ayet-i kerime ile hem de Yüce Allah'ın "De ki: Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum ve ben kendiliğimden bir şeyler uyduranlardan da değilim (Sad/86)"; "Yoksa sen onlardan ücret mi istersin? Rabbinin verdiği rızk daha hayırlıdır (Mu'minun/23/72)" ve "Yoksa sen onlardan ücret mi istiyorsun da bu nedenle onlar borçtan dolayı ağır bir yük altına mı girmişler? (Tur/40)" buyrukları ile nesholdu. Bu açıklamayı ed-Dahhak ile el-Huseyn b. el-Fadl yapmışlardır. Ayrıca Cuveybir bunu ed-Dahhak ve İbn Abbas'tan da rivayet etmiştir. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]

Ayetin Nüzul Sebebi:

Bu âyetin ne sebeple indiği hususunda (tefsir alimleri) farklı görüşlere sahiptirler. İbn Abbas dedi ki: Peygamber (sav) Medine'ye geldiğinde öyle birtakım olaylarla karşı karşıya geliyor ve öyle birtakım hakları yerine getirmek durumunda oluyordu ki; elinde bulunanlar bunları yerine getirmeye yetmiyordu. Bunun üzerine Ensar: "Şüphesiz Allah bu zat sayesinde sizi hidayete iletmiştir. Ayrıca o sizin kardeşinizin oğludur. O elindeki imkânların el vermediği birtakım olaylarla ve yerine getirmek durumunda olduğu haklarla karşı karşıya kalmaktadır. Haydi, onun için bir mal toplayalım!" dediler ve bunu yaptılar. Sonra da bu topladıkları malı götürüp ona verdiler, bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.

el-Hasen de şöyle demiştir: Bu âyet-i kerime, Ensar ile Muhacir karşılıklı olarak öğünmeye koyulunca nazil olmuştur. Ensar: "Biz şunları yaptık" diye öğündü, muhacirler de Rasûlullah (sav)'a olan yakınlıkları ile öğündüler. Miksem'in İbn Abbas'tan rivayetine göre, o şöyle demiştir: "Rasûlullah (sav) birtakım sözler kulağına gelince, bir hutbe irat etti ve Ensar’a şunları söyledi: "Sizler önceden zelil olup benim sayemde Allah sizi aziz kılmadı mı? Sizler önceden sapık olup benimle Allah sizi hidayete eriştirmedi mi? Sizler önceden korku içerisinde iken benimle Allah sizi emniyete kavuşturmadı mı? Niçin bana cevap vermiyorsunuz?" Onlar, "Sana ne diye cevap verelim?" diye sordular. Şöyle buyurdu: "Diyebilirsiniz ki: Senin kavmin seni kovunca biz seni barındırmadık mı? Senin kavmin seni yalanlayınca biz seni tasdik etmedik mi?" Böylece onlara pek çok şey sayıp döktü. Bunun üzerine (Ensar) dizleri üzerlerine çöküp "Canlarımız ve mallarımız senindir" dediler: Bu sefer: "De ki: Ben sizden buna karşılık -akrabalıkta sevgiden başka- ücret istemem" buyruğu nazil oldu. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]

Peygamberlerin tebliğlerine karşılık hiçbir ücret istemedikleri, almadıkları birçok ayette (Şuara/109, Furkan/57, Sebe'/47, Sad/86, Maide/67) açıkça bildirilmiştir.

Yukarıdaki ayetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi, vahyin tebliğine karşılık ücret talebinde bulunmak caiz değildir. Nuh peygamberden Resulullah’a kadar hiçbir elçi, görevinin karşılığında ücret istememiş ve almamıştır:

Yusuf/104, Şuara/109, 127, 145, 164, 180, Sebe/47, Ya Sin/21, Sad/86, Yunus/72, Hud/29, 51, Şûra/23, Kalem/46, Tur/40 ayetlerinden de görmekteyiz ki, Rabbimiz hiçbir peygamberine yaptığı görev karşılığında herhangi bir ücret istetmemiştir. Dolayısıyla, peygamberimizin de kimseden herhangi bir ücret istemesi mümkün değildir. Buna, akrabalarının gözetilmesini, sevilmesini istemek de dâhildir. Zira netice itibariyle böyle bir istek de bir çıkardır, menfaat sağlamaktır.

Böyle olmasına rağmen, Şûra/23’teki "yakınlarda sevgi istiyorum" ifadesi, peygamberimizin yakınlarına, ehlibeytine sevgi duyulmasını istediği yolundaki asılsız rivayetlerin etkisiyle "yakınlarımı, ehlibeytimi sevmenizi istiyorum" şeklinde yorumlanmıştır. Hâlbuki ayette iyelik belirten herhangi bir zamir veya işaret yoktur. Bu ifade, "Allah’a giden yolu istemeniz, Allah’a yakınlık için sevgi oluşturmanız" anlamındadır. Aksi durum, yani peygamberimizin yakınları için bir talepte bulunması hâli ise mümkün değildir, zira böyle bir istek elçilik ilkelerine aykırı düşmektedir. Zaten ayetlerin siyak ve sibakı da hitabın hep kâfirlere olduğunu göstermektedir. Muhatap kâfirler olduğuna göre, onlardan bir karşılık, bir mükâfat beklemek de anlamsızdır. Çünkü kâfirler peygamberi kabul etmemekte ve onunla kıran kırana mücadele etmektedirler. Böylesi bir çekişmenin olduğu ortamda taraflardan birinin karşı taraftan kendi yakınlarının sevilmesini istemesi ise son derece mantıksızdır.

Elçilerin yaptıkları görev karşılığında herhangi bir ücret istememeleri, elçiliklerinin gerçek bir kanıtıdır. Zira elçiler görevlerini sadece hiçbir çıkar gözetmeden yapmakla kalmamakta, bunun da ötesinde, rahat hayatlarını bırakarak bütün işlerini terk etmekte; adlarının deliye, yalancıya, sihirbaza çıkmasına göğüs germekte; inanmayan yakınlarıyla ilişkilerinin kopmasını göze almakta ve üstüne üstlük bir sürü işkenceye de katlanmak zorunda kalmaktadırlar. Gerçek elçi olmayan birinin geçici çıkarları uğruna bütün bunları göze alması mümkün değildir. Tam aksine, gerçek elçi olmadığı hâlde bu yolla hükümdar ve önder olmak için hareket eden bir kişi, toplumun hoşuna gitmek için onların geleneklerini, önyargılarını kabullenir ve bunlardan yararlanma yoluna gider. Oysa Kur’an’dan öğrendiğimize göre, peygamberimiz sadece bu tür önyargıları kökünden baltalamakla kalmıyor, aynı zamanda kabilesinin Arabistan putperestleri üzerinde etki ve egemenlik kurmalarını sağlayan ana unsuru da yerle bir ediyordu.

24Ya da onlar, “Allah'a karşı yalan uydurdu” mu diyorlar? İşte eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler; bâtılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O, göğüslerde bulunan şeyleri çok iyi bilendir.


Bu ayette de yine müşriklerin "Kur’an’ı Muhammed’in kendisi uydurdu" şeklindeki ithamlarına cevap verilmiştir. Böyle olmadığı, Peygamber’in böyle bir şey yapmaya teşebbüs etmesi halinde Allah’ın onun kalbini de mühürleyeceği, o zaman onun da müşriklerden bir farkının kalmayacağı; Peygamber’in Allah adına kendisinden ortaya hiçbir şey atamayacağı, Allah’ın buna kesinlikle izin vermeyeceği sert ifadeler ile bildirilmiştir.

44-47Eğer Elçi/Muhammed, bazı sözleri Bizim sözlerimiz olarak ortaya sürseydi, kesinlikle O'ndan tüm gücünü alırdık. Sonra O'ndan can damarını kesinlikle keserdik. Artık sizden hiç biriniz O'na siper de olamazdınız. [Hakka/44-47]

73Az kalsın onlar seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan başkasını Bize dayandırarak söyleyesin diye sana yanlış yaptırıp seni ateşte yakacaklardı. İşte o takdirde seni halil/iz bırakan bir önder edinirlerdi.

74Ve eğer Biz, seni sağlamlaştırmamış olsaydık, gerçekten onlara birazcık meylediverecektin.

75O durumda sana hayatın iki katını ve ölümün iki katını tattırırdık. Sonra Bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın.

76,77Ve yakında seni bu yerden/yurdundan çıkarmak için kesinlikle rahatsız edecekler. O takdirde senden önce elçilerimizden gönderdiğimiz kişiler hakkındaki yasamıza/uygulamamıza göre onlar da senin ardından pek az kalacaklardır. –Bizim uygulamamızda herhangi bir değişme göremezsin.– [İsra/73-77]

15Ve âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar: "Bundan başka bir Kur’ân getir yahut bunu değiştir!" dediler. De ki: "Onu kendimin öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben, sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım."

16De ki: "Allah dileseydi, ben Kur’ân'ı size okumazdım ve Allah, Kur’ân'ı size bildirmemiş olurdu. Ben de Kur’ân'dan önce kesinlikle içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"

17Öyleyse Allah'ın aleyhine bir yalanı uyduran veya O'nun âyetlerini/alâmetlerini/göstergelerini yalanlayan kişiden daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? Hiç şüphesiz bu günahkârlar kurtuluşa eremezler. [Yunus/15-17]*

262 RABBİMİZDEN GEÇEN SÖZ: Âyette konu edilen söz, Rabbimizin cezaları, “adı konmuş süreye erteleme” ilkesidir. Yüce Allah, bu ilkesinden ve bu ilkeyi bozmayacağından Resmi Mushaf: Şûrâ/14, Hûd/110, Fâtır/45, Fussılet/45 ve Tâ-Hâ/129'da da bahsetmiştir.


*İşte Kuran, Şura Suresi


Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim