65Casiye Suresi 19-25
Hatalı Çevrilen Ayetler
65Casiye Suresi 19-25
Hatalı Çeviri:
19. Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir fayda vermezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah da takvâ sahiplerinin dostudur.
20. Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.
21. Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
22. Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.
23. Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?
24. Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.
25. Onlara açıkça âyetlerimiz okunduğu zaman: Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin, demelerinden başka delilleri yoktur.
Doğru Çeviri:
19Şüphesiz onlar, Allah karşısında sana hiçbir şekilde yarar sağlayamazlar. Ve şüphesiz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların bazısı bazısının yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlarıdırlar, Allah ise Kendisinin koruması altına girmiş kişilerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır.
20Kur’ân, insanlar için kalbî idrakler, kesin inanan toplum için bir yol gösterme ve rahmettir.
21Yoksa kötülükleri işleyen o kimseler, kendilerini, hayatlarında ve ölümlerinde, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler gibi yapacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar!
22Ve Allah, gökleri ve yeryüzünü gerçek ile ve de her kişiyi yaptığı ile karşılıklandırmak için oluşturdu. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
23Peki sen, kendi boş-iğreti arzusunu ilâh edinen ve Allah'ın bir bilgi üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü/ hiç düşündün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim doğru yol kılavuzluğu yapacaktır? Yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?”
24Yine onlar, “Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen uzun zaman değişime/ yıkıma uğratır” dediler. Hâlbuki onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece zan yürütüyorlar.
25Kendilerine âyetlerimiz apaçık okunduğu zaman da, “Eğer doğru kimseler iseniz atalarımızı getirin” demekten başka delilleri yoktu.
19Şüphesiz onlar, Allah karşısında sana hiçbir şekilde yarar sağlayamazlar. Ve şüphesiz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların bazısı bazısının yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlarıdırlar, Allah ise Kendisinin koruması altına girmiş kişilerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır.
20Kur’ân, insanlar için kalbî idrakler, kesin inanan toplum için bir yol gösterme ve rahmettir.
20. ayette "Bu [Kur'an], insanları için basiretler [kalbî idrakler], kesin inanan toplum için bir yol gösterme ve rahmettir" buyrulmuştur. Kur’an, hak ve batıl arasındaki farkı bildirmektedir. Fakat onun aydınlığından, kılavuz ve rahmet oluşundan ancak kesin inanan toplumlar istifade ederler.
* Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerdekine şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet gelmiştir. [Yunus/57]
* Ve Biz Kur’ân'dan, inananlar için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Ve bu, sadece şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların yıkımını artırıyor. [İsra/82]
21Yoksa kötülükleri işleyen o kimseler, kendilerini, hayatlarında ve ölümlerinde, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler gibi yapacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar!
Rabbimiz inatçı müşriklere yukarıdaki soruyu yönelterek onlara "Eğer böyle düşünüyorlarsa yanlış düşünüyorlar. İnanmayan ve kötü işler yapanlar hesapsız, sorgusuz ve cezasız kalmayacaklardır" mesajını vermektedir.
28Yoksa, iman eden ve de sâlihâtı işleyenleri Biz, yeryüzündeki o bozguncular gibi mi yaparız? Yoksa Allah'ın koruması altına girmiş o kimseleri din-iman tanımayıp kötülüğe batanlar gibi mi yaparız? [Sad/28]
28Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler, kendilerine haksızlık etmiş kimseler olarak, meleklerin, geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırdıkları kimselerdir. Artık teslimiyeti koyarlar: "Biz, hiçbir kötülükten yapmıyorduk." Tam tersi, şüphesiz Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilendir.
"29O hâlde içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin kapılarına girin!" denir. İşte, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!
30-32Ve Allah'ın koruması altına girmiş kimselere: "Rabbiniz ne indirdi?" denilince onlar: "Hayır" derler. Bu dünyada güzelleştirenlere-iyileştirenlere iyilik-güzellik vardır. Âhiret yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve Allah'ın koruması altına girmiş kimselerin yurdu; Adn cennetleri ne güzeldir! Onlar, oraya girecekler. Onun altından ırmaklar akar. Orada, onlar için diledikleri şeyler vardır. Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri işte böyle karşılıklandırır. Allah'ın koruması altına girmiş kişiler o kimselerdir ki, melekler onları hoş ve rahat ettirerek onlara geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırlar. "Selâm size, yapmış olduğunuz işlerin karşılığı olarak girin cennete!" derler. [Nahl/28- 32]
38,39Yüzler vardır o gün, pırıl pırıl; gülen, müjdeleyen.
40,41Ve yüzler vardır o gün, üzerlerinde toz-toprak; tozu-toprağı da bir is bürümüştür. 42İşte bunlar, evet bunlardır küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler, din-iman tanımayıp kötülüğe batanlar. [Abese/38- 42]
Ve Kıyamet/22- 24, Kalem/35, Haşr/20.
Bu konu, hatırlanacağı üzere, Fussılet suresinde de yer almıştı.
50Ve eğer kendisine dokunan sıkıntıdan sonra, kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak, hiç kuşkusuz "Bu benim hakkımdır. Ve kıyâmetin kopuş anının geleceğini sanmıyorum. Ve eğer Rabbime döndürülürsem, O'nun katında hiç şüphesiz, benim için en güzeli vardır" der. Bu nedenle kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere, yaptıklarını kesin bildireceğiz ve onlara, kesinlikle kaba bir cezadan tattıracağız. [Fussılet/50]
35,36Ve bu adam, kendine haksızlık ederek bağına girdi: "Ben, bunun hiç yok olacağını sanmıyorum.Ben Saat'in kopacağını da zannetmiyorum. Var sayalım ki Rabbime geri götürüldüm, kesinlikle orada bundan daha iyi bir sonuç bulurum" dedi. [Kehf/36]
18Peki, inanmış kimse, yoldan çıkan kimse gibi midir? Bunlar, aynı olmazlar.
19İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere gelince; artık yaptıklarına karşılık, bir ağırlanma olarak, barınak bahçeleri yalnızca onlar içindir.
20,21Ve yoldan çıkanlara gelince, onların varacağı yer de Ateş'tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, "Yalanlayıp durduğunuz Ateş'in azabını tadın" denilecektir. Hiç kuşkusuz, dönerler diye onlara, büyük cezanın biraz hafifinden, en yakın cezadan da tattıracağız. [Secde/18- 21]
Ve Mü’min/51, 52, Kalem/35, 36.
Bu ayetin inişi ile ilgili olarak Esbab-ı Nüzul nakillerinde şu olay anlatılır:
"Bu ayet Ali, Hamza ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh ile müşriklerden Utbe, Şeybe ve Velîd b. Utbe gibi üç kişi hakkında nazil olmuştur. Zira bu üç müşrik, adı geçen müminlere "Vallahi, siz hiçbir hak ve hakikat üzere değilsiniz. Sizin söylediğiniz hak olsa bile, dünyada bizim durumumuz nasıl sizden üstün ve ileri ise, ahirette de ileri olacaktır" dediler." [Razi; el Mefatihu’l Gayb]
22Ve Allah, gökleri ve yeryüzünü gerçek ile ve de her kişiyi yaptığı ile karşılıklandırmak için oluşturdu. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
Bu ayette Rabbimiz gökleri ve yeryüzünü niçin yarattığına bir daha dikkat çekmiştir. Allah bu dünyayı bir eğlence olsun diye yaratmamıştır. Aksine evrenin yaratılışının büyük bir amacı vardır. Bu amaçla insanlar için belli imkânlar sağlanmış ve tasarrufları altına verilmiştir. Bunun sonucu olarak iyilik yapanlar amellerinin karşılığını alacaklar, zalimler de zulümlerinin cezasını çekeceklerdir. Herkes ne yapmışsa yaptığının karşılığını eksiksiz olarak görecektir. Kimse kesinlikle haksızlığa uğramayacaktır.
5O, güneşi bir aydınlık, ay'ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye, aya menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile oluşturmuştur. O, bilecek olan bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklar. [Yunus/5]
190-194Göklerin ve yeryüzünün oluşturuluşunda, gecenin ve gündüzün ardarda gelişinde, elbette, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anan; göklerin ve yerin oluşturuluşu üzerinde: "Rabbimiz! Sen, bunu boş yere oluşturmadın, Sen, tüm noksanlıklardan arınıksın. Artık bizi Ateş'in azabından koru! Rabbimiz! Şüphesiz Sen, kimi o ateşe girdirirsen artık onu kesinlikle rezil etmişsindir. Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için yardımcılardan da hiç kimse yoktur. Rabbimiz! Şüphesiz ki biz, "Rabbinize inanın!" diye çağıran bir nidacıyı duyduk ve hemen inandık. Rabbimiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi "iyi adamlar" ile birlikte, geçmişte yaptıklarımızı ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızı bir bir hatırlattır/öldür. Rabbimiz! Ve bize, elçilerin üzerine vaat ettiğin şeyleri ver, kıyâmet günü bizi rezil etme. Şüphesiz Sen, verdiğin sözden dönmezsin" diye iyiden iyiye düşünen kavrama yetenekleri olanlar için nice alâmetler/göstergeler vardır. [Al-i Imran/190- 194]
23Peki sen, kendi boş-iğreti arzusunu ilâh edinen ve Allah'ın bir bilgi üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü/ hiç düşündün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim doğru yol kılavuzluğu yapacaktır? Yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?”
Bu ayette Rabbimiz, başta Resulullah olmak üzere tüm insanlara seslenerek çevrelerindeki kendi kuruntularına tapan, aymaz, kalbi mühürlü insan örneklerine bakmalarını istemekte, dolayısıyla artık Allah’ın hidayet etmeyeceği bu kimselerden olmadıkları için de hallerine şükretmeleri gerektiği mesajını vermektedir.
Ayette "kendi hevasını ilah edinen" ifadesiyle "Bir kimsenin nefsinin her istediğini yapması ve yaptığı işin Allah indinde haram mı, helal mi olduğunu dikkate almadan davranması" kast olunmaktadır. Böyle bir insan, Allah emretmiş bile olsa, eğer nefsi istemiyorsa o işi yapmaz. Bu, hevaya kayıtsız şartsız teslimiyettir. Bir başka kişiye, kuruma, ideolojiye kayıtsız şartsız teslim olmak nasıl onları ilah edinmek ise, nefse de kayıtsız şatsız itaat onu ilah edinmektir, apaçık şirktir.
Hevaya, tutkulara uymak, Kur’an’da sürekli yerilmiş bir davranıştır:
176Ve eğer Biz, dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, ama o alçaklığa saplandı kaldı ve tutkusuna uydu. Artık onun durumu, üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. O nedenle sen iyice düşünsünler diye bu kıssayı iyice anlat. [A’raf/176]
28Ve kendini, sürekli olarak Rablerinin rızasını isteyerek Rablerine yalvaran kişiler ile beraber sabreden biri kıl. Basit dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini de ayırma. Ve de sen, Bizim anılmamızdan kalbini ilgisiz/duyarsız kıldığımız, boş-iğreti arzusuna uymuş ve de işi aşırılık olan kimseye uyma. [Kehf/28]
Ve Rum/29, Kasas/50, Sad/26.
Ayrıca Necm suresinde Resulullah’ın hevasından konuşmadığı, yani Kur’an’ın kendi çıkarları doğrultusunda onun tarafından uydurulmadığı bildirilmiştir.
1Gurup gurup inmiş âyetlerin her bir inişini kanıt gösteririm ki 2arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır. 3O, boş iğreti arzusundan da konuşmuyor. 4Onun size söyledikleri; inen o ayet gurupları, kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir. 5Arkadaşınıza o konuştuklarını müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi, egemenlik kurmuş olan öğretti. [Necm/1-5]
Kur’an’da "hevasına uyanlar" şiddetle kınandığı gibi, hevasından uzak olanlar da övülmüştür:
40,41Rabbinin makamından korkan ve kendini boş-iğreti arzudan meneden kimseye gelince; artık, hiç şüphesiz cennet, barınağın ta kendisidir. [Naziat/40, 41]
24Yine onlar, “Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen uzun zaman değişime/ yıkıma uğratır” dediler. Hâlbuki onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece zan yürütüyorlar.
Ahiretle tehdit edildiklerinde kasıtlı olarak Peygamber’e "ölmüş babalarımızı geri getir, eğer söylediklerinde ve korkuttuklarında doğru isen" diyen muannit inkârcılar, ahiret yaşamının gerçekliğine inanmamalarını kendilerince şöyle temellendiriyorlardı: "Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak dehr [geçen uzun zaman] helak eder." Yani "Yaşamak ve ölmek tabiatın gereğidir, zamana bağlı olarak gerçekleşen bir durumdur. Bizim yaşamamız veya ölmemiz de zaman ve kâinatın karakteri ile ilgilidir. Bizi helak eden faktör, gece ve gündüzlerin gelip gitmesinden başka bir şey değildir, burada herhangi bir gücün ve iradesinin rolü yoktur" demekteydiler. Böyle demelerindeki maksat, hem Allah’ı, hem de öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkâr etmektir.
Bunlara Rabbimiz tarafından "Hâlbuki onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece zan yürütüyorlar" denilerek cevap verilmiştir. Yani, bu hayatın sonunda başkaca bir hayatın olmadığına dair, onların elinde hiçbir ilmi dayanakları yoktur:
* O âhirete inanmayanlar, melekleri kesinlikle dişilerin isimlendirilmesiyle isimlendiriyorlar. 28Oysaki onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onlar yalnızca zanna uyuyorlar. Zan ise "Hak"tan hiçbir şey kazandırmaz. [Necm/28]
* Allah'a ortak koşan kimseler diyecekler ki: "Allah dileseydi biz ortak koşmazdık, atalarımız da ortak koşmazlardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da azabımızı tadıncaya kadar işte böyleydi. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz." [En’am/148]
* Gözünüzü açın! Göklerde olan kimseler ve yeryüzünde olan kimseler kesinlikle Allah'ındır. Ve Allah'ın astlarından istekte bulunan kimseler, eş tuttuklarına tâbi olmuyorlar. Onlar sadece zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar. [Yunus/66]
* Ve onların çoğu, ancak bir zanna uyarlar. Şüphesiz ki zan, "hak"tan hiçbir şey kazandırmaz. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir. [Yunus/36]
Ve Bakara/28, Rum/27, Teğabün/9, Mürselat/12,13, Hud/104, Meâric/6,7.
25Kendilerine âyetlerimiz apaçık okunduğu zaman da, “Eğer doğru kimseler iseniz atalarımızı getirin” demekten başka delilleri yoktu.
Bu ayette inatçı, inkârcı müşriklerin mantığına, bilgisizliklerine, bilgice sığlıklarına dikkat çekilip ne kadar akılsız oldukları ve mesnetsiz inançlara sahip oldukları açıklanmaktadır.
Bu ayetin benzeri bundan evvelki Duhan suresinde de geçmişti:
* Şüphesiz Mekkeli ortak koşanlar diyorlar ki: "Bizim sadece ilk ölümümüz var. Biz, tekrar diriltilecek değiliz. Eğer siz doğru kimselerseniz, sözünüzün eri iseniz haydi atalarımızı bize getirin." [Duhan/34-36]*
*İşte Kuran, Casiye Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz