• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

66Ahkaf Suresi 21-28



Hatalı Çevrilen Ayetler


66Ahkaf Suresi 21-28


Hatalı Çeviri:
21. Âd kavminin kardeşini (Hûd'u) an. Zira o, kendinden önce ve sonra uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkaf bölgesindeki kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum, demişti.

22. «Sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi bize geldin? Hadi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir» dediler.

23. Hûd da! Bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben size, bana gönderilen şeyi duyuruyorum. Fakat sizin cahil bir kavim olduğunuzu görüyorum, dedi.

24. Nihayet onu, vâdilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgârdır!

25. O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mahveder. Nitekim (o kasırga gelince) onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.

26. Andolsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.

27. Andolsun biz, çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık.

28. Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için tanrı edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onları bırakıp gittiler. Bu onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.



Doğru Çeviri:
21Âd'ın kardeşi Hûd'u da an! Hani o, Ahkâf'ta toplumunu uyarmıştı. –Kesinlikle o'nun önünde ve ardında [her yanında], “Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Şüphesiz ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum” diyen uyarıcılar geçmişti.–

22Onlar: “Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, hadi o bizi tehdit edip durduğun azabı hemen getir” dediler.

23Âd'ın kardeşi; Hûd: “Şüphesiz o azabın ne zaman geleceğine dair bilgi Allah katındadır. Ben ise size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Velâkin ben sizi cahillik edip duran bir toplum olarak görüyorum” dedi.

24,25Sonunda onu, vadilerine doğru gelen geniş bir hâlde gördüklerinde: “Ha işte! Bu, bize BELA- MUSİBET YAĞDIRAN/yağdırmış bir GENİŞ …!” dediler, Hayır, aksine o, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden, içinde acıklı bir azap olan rüzgâr... Sonunda o hâle geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Biz, günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız.

26Ve andolsun ki Biz, sizi güçlü kılmadığımız şeylerde onları güçlü kılmıştık; size vermediğimiz imkânları onlara vermiştik. Onlara da kulaklar, gözler ve duygular vermiştik. Buna rağmen kulakları, gözleri ve duyguları onlara hiçbir yarar sağlamadı/ kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşatıverdi.

27,28Kesinlikle, Biz kendi komşularınız olan memleketleri değişime/ yıkıma uğrattık. Ayetleri, onlar dönsünler; Allah’ın ilkelerine uygun hareket etsinler diye tekrar tekrar açıkladık. Öyleyse Allah'ın astlarından güya O'na yakınlığa vesile edindikleri düzme tanrılar, onların azabını savmaya yardım etmeli değil miydi? Tersine o düzme tanrılar kendilerinden ayrılıp kayboldular. Bu, onların yalanlarıdır/ uydurmakta oldukları şeydir.



21Âd'ın kardeşi Hûd'u da an! Hani o, Ahkâf'ta toplumunu uyarmıştı. –Kesinlikle o'nun önünde ve ardında [her yanında], “Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Şüphesiz ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum” diyen uyarıcılar geçmişti.–

22Onlar: “Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, hadi o bizi tehdit edip durduğun azabı hemen getir” dediler.

23Âd'ın kardeşi; Hûd: “ Şüphesiz o azabın ne zaman geleceğine dair bilgi Allah katındadır. Ben ise size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Velâkin ben sizi cahillik edip duran bir toplum olarak görüyorum” dedi.

24,25Sonunda onu, vadilerine doğru gelen geniş bir hâlde gördüklerinde: “Ha işte! Bu, bize BELA- MUSİBET YAĞDIRAN/yağdırmış bir GENİŞ …!” dediler, Hayır, aksine o, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden, içinde acıklı bir azap olan rüzgâr... Sonunda o hâle geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Biz, günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız.



Bu ayet grubunda, tarihi bir örnek ve belge olarak, yaşantıları, inançları, tavırları Mekke müşriklerine çok benzeyen, güç kuvvet açısından onlardan daha ileride olan Ad kavmi konu edilmektedir.

Ayette "Âd’ın kardeşini [Hud’u] de an!" denilmiştir. Kardeş ifadesiyle din kardeşliği değil, nesep kardeşliği ifade edilmektedir.

"الاحقاف Ahkaf", Ad kavminin yurdu olup büyük kumluklar demektir. " حقف hıkf" sözcüğünün çoğuludur. "Hıkf", dağ seviyesine ulaşmamakla birlikte uzunlamasına devam edip giden ve eğrilip bükülen büyük kum tepeleri demektir. Çoğulu " ححقافhikaf", " احقافahkaf" ve " حقوفhukuf" gelir. [Lisanü’l Arab, c. 2, s. 525, hgf mad.]

"Ahkaf"ın coğrafi olarak neresi olduğu konusunda klasik kaynaklarda şu bilgiler verilmiştir:

Katade dedi ki: Bunlar Şihr denilen yerdeki yüksekçe tepelerdir. Şihr, Aden'e yakın bir yerdir. Umman Şihr'i ya da Uman Şehr'i denilir. Bu ise Umman ile Aden arasındaki deniz sahilidir. Yine ondan nakledildiğine göre, bize Ad kavminin Yemende birtakım kabileler olduğu zikredilmiştir. Bunların bulundukları yer kumluk olup denize bakardı ve buraya Şihr denilirdi.

Mücahid dedi ki: Burası Ahkaf diye adlandırılan Hisme topraklarından bir yerdir. Hisme ise etrafları yumuşak, hemen hemen tepelerinden toz bulutunun ayrılmadığı oldukça yüksek dağları bulunan çöldeki bir bölgenin adıdır.

İbn Abbas ve ed-Dahhak ise "Ahkaf, Şam topraklarında bir dağdır" demişlerdir. Yine İbn Abbas'tan nakledildiğine göre Uman ve Mehre arasında bir vadidir. Mukatil de (şöyle demiştir): Ad kavminin meskenleri Mehre diye adlandırılan bir vadide olup bu da Yemen'in Hadramut bölgesinde idi. Mehri develeri de oraya nispet edilerek "Mehri develer" denilir. Bunlar bahar mevsiminde göçebe bir çadır ahalisi idi. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]

Kur’an çalışması yapan çağdaş bilginlerimizden merhum Mevdudi de Ahkaf" bölgesi ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir:

Ahkaf, hikf'in çoğuludur. Sözlük manası "kum tepeleri" demektir. Fakat coğrafi bir terim olarak Arabistan çölünün [Rub’ul-Hali] güney-batı kısmının ismidir. Bugün ise bu bölgede kimse yaşamamaktadır. İbn İshak'ın rivayetine göre, Ad Kavminin yurdu, Umman'dan Yemen'e kadar uzanmaktaydı. Kur'an, bunların asıl yurdunun El-Ahkaf olduğunu belirtmiştir. Buradan çıkarak civarındaki ülkeler ve zayıf ülkeler üzerine hâkimiyet kurmuşlardı. Bugün bile, Arap Yarımadası'nın güneyinde yaşamakta olan halklar, bu bölgede bir zamanlar Ad Kavminin yaşadığını bilmektedirler.

Şimdiki Mükella şehrinden 125 mil kuzeyde Hadramut taraflarında bir makam vardır. Burada Hud'un (a.s) mezarının olduğuna inanılır. Kabr-i Hud ismiyle meşhurdur. Her yıl Şaban ayının 15'inde Arap Yarımadası'nın değişik yerlerinden binlerce kişi burada toplanarak bir merasim düzenlerler. Her ne kadar tarihsel olarak bu mezar ispatlanmamışsa da burada bir kabrin inşa edilmiş olması ve Güney Arabistan halkının çoğunun oraya rağbet etmesi, mahalli rivayetlere göre Ad kavminin yurtlarının buralar olduğunu ispatlamaktadır. Öte yandan yöre halkı Hadramut'ta bulunan birçok harabeyi bu güne kadar Ad kavminin evleri olarak anmaktadır. El-Ahkaf'ın bu günkü halini gören kimse, bir zamanlar buralarda şanlı ve pek güçlü bir medeniyetin yaşamış olduğunu düşünemez. Muhtemeldir ki, binlerce sene önce bu bölgeler verimli ve yeşillik idi. Daha sonra meydana gelen bir iklim değişikliği dolayısıyla bir çöl haline gelmiş olabilir. Bu gün ise ıssız bir çöl halindedir. İçerlerine girmeye kimse cesaret edememektedir. 1943 yılında Bavyeralı bir asker bunun güney kenarına kadar ulaşmıştı. Bu şahıs anlatıyor: "Hadramut'un kuzeydeki yüksek tepelerinden aşağıya bakınca bu çöl sanki bin feet (İngiliz ölçü birimidir. Bir feet = yaklaşık 30.5 cm) kadar aşağıda gözüküyordu. Yer yer beyaz kısımları vardı ki, eğer onlara bir şey düşerse o kumun içinde mahvolur gider ve tamamen çürürdü. Arabistan bedevileri bu bölgeden çok korkarlar ve katiyen oraya gitmeye cesaret edemezler. Bir kere hiçbir bedeviyi razı edemeyince yalnız başıma gittim. Buranın kumu adeta toz gibi çok incedir. Ucuna ip bağlı bir şakülü uzaktan fırlattım. Beş dakika içerisinde hemen kumun içine gömüldü. İpin uç kısmı ise çürümüştü." (Daha fazla malumat için bkz: Arabia and Isles Harold Ingrams, London, 1946, The Empty Quarter, Philby, London 1933. The Unveiling of Arabia, R.H. Kirnan, London, 1937). [Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an]

Rabbimiz, Ahkaf halkının başına gelen felaketi hatırlattığı bu pasajla Mekke kâfirlerini korkutmaktadır. Şöyle ki, helak ettiği bu kavmin, kuvvet ve beden yönüyle kendilerinden daha ileri olduğunu bildirmiştir. Onlara: "Onlar, mal-mülk, kuvvetçe sizden daha üstün idiler. Ama kuvvetçe ileri olmalarına rağmen, Allah’ın cezalandırmasından kurtulamamışlardır. Böyle olunca sizin haliniz nice olur?" şeklinde mesaj verilmiştir. Söz konusu kavmin Mekke müşriklerinden daha güçlü olduğu Kur’an’da değişik surelerde ifade edilmiştir:

74Hâlbuki Biz, onlardan önce, mal ve gösterişçe daha güzel nice kuşakları/asırlar halkını değişime/yıkıma uğrattık. [Meryem/74]

82Daha yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş bir bakmazlar mı? Onlar kendilerinden hem daha çok, hem de kuvvetçe ve yeryüzündeki eserlerinin sağlamlığı bakımından daha çetin idiler. Öyle iken o kazandıkları şeyler, kendilerine yarar sağlamadı. [Mümin/82]

26. ayetteki "Onlara da kulaklar, gözler ve duygular kılmıştık [vermiştik]. Buna rağmen kulakları, gözleri ve duyguları onlara hiçbir fayda sağlamadı/kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı. Çünkü onlar Allah’ın ayetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşatıverdi" ifadesi, Âd toplumuna her türlü nimetin ve fırsatın verildiğini açıklamaktadır. Maalesef bu toplum, kendilerine verilen nimet ve fırsatı değerlendirmemiştir.

Âd kavmi ile ilgili detay A’raf, Hud, Şuara, Ankebut ve Fussilet surelerinde yer almaktadır:

66Sonra da aşağılık maymunluğu, çağdaşlarına ve sonrakilere müthiş bir ders ve Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için bir nasihat/öğüt yaptık. [Bakara/66]

13Buna rağmen onlar, yine yüz çevirirlerse hemen de ki: "Ben sizi Âd ve Semûd'un yıldırımının benzeri bir yıldırıma karşı uyardım."
14Hani onlara, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin!" diye önlerinden-arkalarından [her yanlarından] elçiler gelmişti. Onlar: "Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri kesinlikle bilerek reddedenleriz/inanmayanlarız" dediler. [Fussılet/13,14]

18Ona inanmayan kimseler kıyâmetin çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise ondan korkuyla titrerler ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki kıyâmetin kopuş zamanı hakkında tartışanlar kesinlikle geri dönüşü olmayan bir sapıklık içindedirler. [Şura/18]

41,42Âd'da da alâmetler/göstergeler vardır. Bir zaman Biz onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayan, sadece onu kül gibi yapan, sonsuz bırakan bir rüzgâr gönderdik. [Zariyat/41,42]


26Ve andolsun ki Biz, sizi güçlü kılmadığımız şeylerde onları güçlü kılmıştık; size vermediğimiz imkânları onlara vermiştik. Onlara da kulaklar, gözler ve duygular vermiştik. Buna rağmen kulakları, gözleri ve duyguları onlara hiçbir yarar sağlamadı/ kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşatıverdi.

27,28Kesinlikle, Biz kendi komşularınız olan memleketleri değişime/ yıkıma uğrattık. Ayetleri, onlar dönsünler; Allah’ın ilkelerine uygun hareket etsinler diye tekrar tekrar açıkladık. Öyleyse Allah'ın astlarından güya O'na yakınlığa vesile edindikleri düzme tanrılar, onların azabını savmaya yardım etmeli değil miydi? Tersine o düzme tanrılar kendilerinden ayrılıp kayboldular. Bu, onların yalanlarıdır/ uydurmakta oldukları şeydir.



Mekkeli müşriklere tarihten örnekler verildikten sonra söz yine o kavimlerin helak ediliş nedenine getirilerek geçmişteki bu kavimlerin akıbetlerinden ibret almaları gerektiği mesajı verilmiştir. Kur’an’dan anladığımıza göre, Mekkeliler, kendilerine örnek verilen eski kavimler hakkında bir hayli bilgi ve belgeye sahip idiler.

38Âd ve Semûd toplumlarını değişime/yıkıma uğrattık. Onların değişime/yıkıma uğramaları, onların yurtlarından size kesinlikle besbelli olmuştur. Ve şeytan onlara, yaptıklarını süsledi de onları yoldan alıkoydu. Hâlbuki onlar görüp anlayan kimselerdi. [Ankebut/38]

Ayetteki "kendi kıyınızda bulunan memleketler" ifadesi ile Yemen ve Şam'daki Âd ve Semûd kavimleri kastedilmiştir.

Rabbimiz Mekke müşriklerine uyarı yaparken eski kavimlerin de kendileri gibi sözde ilahları kendilerini Allah’a yaklaştırmaları için edindiklerini açıklamaktadır. Müşriklerin bu kanaati defalarca reddedilmiş ve akıllarını başlarına almaları istenmiştir.

18Onlar, Allah'ın astlarından, kendilerine zarar vermeyen ve kendilerine yarar sağlamayan şeylere tapıyorlar ve "Bunlar Allah katında bizim yardımcılarımız/destekçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde Kendisinin bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Allah, onların ortak koştukları şeylerin hepsinden arınıktır ve çok yücedir. [Yunus/18]

3Dikkatli olun, halis din sadece Allah'a aittir. O'nun astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinenler: "Allah'ın astlarından edindiğimiz yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz." Şüphesiz kendilerinin ayrılığa/anlaşmazlığa düşüp durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez. [Zümer/3]*


*İşte Kuran, Ahkaf Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim