67Zariyat Suresi 1-9
Hatalı Çevrilen Ayetler
67Zariyat Suresi 1-9
Hatalı Çeviri:
1, 2, 3, 4, 5, 6. Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
7, 8, 9. İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. Ondan (Kur'an'dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
Doğru Çeviri:
1-6O tozuttukça tozutanlar, arkasından ağırlığı taşıyanlar, sonra kolaylıkla akanlar, sonra da bir emri paylaştıranlar kanıttır ki şüphesiz tehdit olunduğunuz o şey, kesinlikle doğrudur. Şüphesiz yapılanların karşılıklarını verilmesi de kesinlikle gerçekleşecektir.
7-9Güzel yollara sahip bilginler kanıttır ki şüphesiz siz kesinlikle değişik karar içindesiniz. Değişik karardan çevrilen kişi, çevrilir.
1-6O tozuttukça tozutanlar, arkasından ağırlığı taşıyanlar, sonra kolaylıkla akanlar, sonra da bir emri paylaştıranlar kanıttır ki şüphesiz tehdit olunduğunuz o şey, kesinlikle doğrudur. Şüphesiz yapılanların karşılıklarını verilmesi de kesinlikle gerçekleşecektir.
Sure kasem cümlesi ile başlamıştır. Altı ayetten oluşan pasajda ardı ardına getirilen bir takım olgulara kasem edilmiş; böylece bu olgular referans gösterilmek suretiyle vaat olunanların [yeniden yaradılış, dirilme, haşir ve hesap görme tehdidinin] doğru olduğu kanıtlanmıştır. Buna göre, kesinlikle kıyamet kopacak, herkes ettiğini bulacak ve amellerinin karşılığını alacaktır.
Pasajda arka arkaya gelen ifadelerin Allah’ın evrendeki ayetlerini mi yoksa Kur’an ayetlerini mi nitelediği konusundaki kanaatimiz, her ikisinin de kast olunmuş olabileceği yönündedir. Bu nedenle, söz konusu ifadelerin iki açıdan da değerlendirilmesinin doğru olacağı görüşündeyiz:
1- Niteleyici İfadelerin Evrendeki Olaylarla İlişkisi:
Rabbimiz, suyun tabiattaki her zaman hayranlıkla izlenen döngüsüne dikkat çekmektedir. Deniz, göl, akarsu ve en büyüğünden en küçüğüne kadar tüm su birikintilerinden ısı nedeniyle kalkan buharlar, rüzgârlar vasıtasıyla sürüklenip milyonlarca tonluk yük [yağmur bulutu] haline gelmekte, sonra da değişik yerlere paylaştırılarak yeryüzüne indirtilmektedir. Yağmur olarak yeryüzüne inen bu suyla da ölü toprak yeniden canlandırılmaktadır. Bu döngünün ölü tabiata sağladığı "yeniden canlanma" olgusu, ölen insanların da yeniden dirilmelerinin mümkün olduğunu gösteren en büyük kanıtlardandır.
48Allah, rüzgârları gönderendir. Sonra rüzgârlar, bir bulutu savururlar. Sonra Allah, onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle yayar ve onu parça parça yapar. Sonra da sen, onun derinliklerinde yağmur çıkar görürsün. İşte Allah, onu kullarından dilediği kimselere isabet ettirdiği vakit, onlar müjdelenirler, mutlu olurlar.
49Hâlbuki onlar, önceden; daha önce üzerlerine indirilmeden evvel kesinlikle ümit kesenlerdirler.
50Öyleyse Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak; yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, kesinlikle ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir. [Rum/48- 50]
9Ve Allah, rüzgârları gönderendir. Sonra onlar da bir bulutu harekete geçirip yukarılara kaldırır. Derken Biz, o bulutu ölmüş bir beldeye sürüp göndermişizdir. Böylece yeryüzüne ölümünden sonra onunla hayat veririz. İşte böyledir ölmüş çürümüş insanlara hayat vermek. [Fatır/9]
164Şüphesiz ki göklerin ve yerin oluşturuluşunda, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde,
insanlara yarayan şeylerle denizde akıp giden gemide,
Allah'ın semadan bir su indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde,
yeryüzünde her deprenen canlılardan yaymasında,
rüzgârları evirip çevirmesinde,
gök ile yeryüzü arasında emre hazır olan bulutta, şüphesiz akıllarını çalıştıran bir toplum için elbette alâmetler/göstergeler vardır. [Bakara/164]
57Ve O, hatırlarsınız/öğütlenirsiniz diye, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeciler/dağıtıcılar/yayıcılar olmak üzere gönderir. O rüzgârlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir beldeye gönderir, sonra onunla suyu indiririz. Böylece onunla ürünün hepsinden çıkartırız. İşte Biz, ölüleri de böyle çıkaracağız. 58Ve güzel beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle/bilgisiyle çıkar; kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte Biz, kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyen bir toplum için âyetleri böyle türlü türlü, tekrar tekrar açıklarız. [A’raf/57]
2- Niteleyici İfadelerin Kur’an Ayetleriyle İlişkisi:
Pasajdaki niteleyici sözcüklerle Kur’an ayetlerinin kast edilmiş olması da mümkündür. Buna göre, ayetteki "tozutanlar" ve onun arkasından gelen niteleyici ifadelerden kasıt Kur’an ayetleridir. Çünkü Kur’an ayetleri, önüne ne gelirse hepsini bertaraf etmekte, önünde hiçbir batıl fikir ve eylem barınamamakta, içerdiği mesajlar gayet ağır sözlerden oluşmakta; elden ele, dilden dile, gönülden gönüle yağ gibi akmakta, herkesin her işini görmekte ve problemlerini çözmektedir. Kur’an’ın bir adı da "Ruh" olup ölü mesabesindeki kâfirlere ve tüm toplumlara hayat vermektedir.
Rabbimiz, Kur’anı, bu surede de olduğu gibi, birçok kez sure başlarında mecazî ifadeler ile tanıtmıştır:
1-7Küme küme/necm necm gönderilip de önüne gelenleri devirdikçe deviren, toplumları canlandırdıkça canlandıran, canlandırdıkça da hakkı bâtılı ayıran, özür veya uyarı olarak öğüt bırakan Kur’ân âyetleri kanıttır ki kesinlikle tehdit olunduğunuz, korkutulduğunuz şey, kesinlikle meydana gelecektir. [Mürselat/1-7]
1-5O saflar hâlinde dizilen/dizen, sonra da haykırıp sürükleyen, haykırıp sürükledikten sonra da öğüt okuyan Kur’ân âyetleri kanıttır ki sizin İlâhınız kesinlikle Bir Tek'tir. O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir. [Saffat/1- 5]
1-5Evrendeki çekim kuvveti, evrendeki itme kuvveti,
yıldızlar; galaksiler; güneş, ay ve bunların kendi eksenlerinde ve bağlı olduğu yıldız çevresindeki yörüngelerde yüzmesi, bu sayede gece, gündüz ve diğer yaşam koşullarının, med-cezirin, gece-gündüzün, mevsimlerin oluşması,
tüm canlı türlerinin ve bitkilerin yaşam koşullarının ayarlanması kanıttır ki
Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için sürekli sıkıntı, bunalım ve vicdan azabı vesilesi olan,
mü’minlere hem kolay, hem de kolaylaştıran, onlara müjdeler veren, onların mutlu olmalarını sağlayan,
elden ele, dilden dile, gönülden gönüle dolaşıp duran, hep öne geçen, önemseten ve kişisel ve sosyal tüm işleri ayarlayan, her işe ait emirlerinin, yasaklarının olması; ilkeler koyan Kur’ân âyetleri kanıttır ki,
26şüphesiz bunda; "o gün, kişinin iki gücünün/mal ve çevresinin ne takdim ettiğine bakıp/yaptıklarıyla yüz yüze gelip ve kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kişinin, ‘Ah ne olaydı, ben bir toprak olsaydım’ demesinde", saygıyla, sevgiyle bilgiyle ürperti duyacak kimseler için bir ibret vardır. [Naziat/1- 3, 26]
Kur’an’daki mucize, dağlarda, taşlarda, rüzgârlarda olan mucizelerden daha yücedir. O öyle bir mucizedir ki, her an el altında ve göz önündedir. Her gün yeni bir mucizesi tespit edilmektedir. Dolayısıyla da mucizeleri kıyamete kadar tükenmeyecek bir kitaptır.
56,57Ben, bilmediğiniz ve bildiğiniz, gelmiş geçmiş herkesi yalnızca, Bana kulluk etsinler diye oluşturdum. Ben, onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Ben, onların Beni yedirmelerini de istemiyorum.
58Şüphesiz Allah, çok rızık verenin ta kendisidir, çok çetin kuvvetin sahibidir.
59Artık şüphesiz, şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapan kimseler için arkadaşlarının payı gibi bir pay vardır. Artık acele etmesinler.
60Artık kendilerine vaat edilen günlerinden dolayı vay kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kişilere! [Zariyat/56- 60]
7-9Güzel yollara sahip bilginler kanıttır ki şüphesiz siz kesinlikle değişik karar içindesiniz. Değişik karardan çevrilen kişi, çevrilir.
7-9Güzel yollara sahip bilginler kanıttır ki şüphesiz
Siz müşrikler, elçiye büyücü, şair, mecnun; Kur’ân’a büyü, şiir, eskilerin masalları diyerek; bir tasdik edip bir yalanlayarak, bir ikrar edip bir inkar ederek kesinlikle değişik karar içindesiniz. O vâdedilen kıyamete ve hesaplaşmaya inanmaktan kendi isteğiyle dönen kişi döndürülür; onu kimse döndürmez.
Bu ayetlerde de yine kasem cümlesi kullanılmış ve "güzel yollar sahibi sema", müşriklerin tutarsızlığının kanıtı olarak gösterilmiştir. Gökyüzü, büyüklüğü ve haşmetiyle onu yaratan Allah’ı gereği gibi takdir edemeyen müşriklerin tutarsızlığını gösteren başlı başına bir kanıttır. Ancak "sema" sözcüğü hakikat anlamından mecaz anlamına taşındığında da yine "gökyüzünü"nün müşriklerin tutarsızlığına kanıt olduğu anlamına ulaşılabilir. Şöyle ki:
Daha evvel Büruç suresinde incelediğimiz gibi, Kur’an’da "sema" sözcüğü mecaz olarak "Bilginler" anlamında da kullanılmıştır. Semâ sözcüğü, ‘yükseklik, yücelik' anlamındaki السّموّ - es-sümüvvsözcüğünün türevlerindendir. Her yüksek ve yüce şeye es-semâ denilir. Gökyüzüne semâdenilmesinin sebebi, yeryüzünden yukarıda olmasındandır. Her bir şeyin üstüne ve üstününe de semâ denilir. Meselâ hesaba [matematiğe] da semâdenilir. Çünkü matematik üstün bir ilimdir. Herhangi bir şeyin üst kısmına da semâdenir. Ayakkabının üstü de, evin tavanı da birer semâ'dır. Hatta bulutlara ve yağmura da semâ denmiştir. Es-semâ 'nın fiili olan semâfiili, حسيب - hasîp=ince hesap bilen, muhasebeci ve شريف - şerîf=onurlu, erdemli kimseler'in işleri için kullanılır. Bu demektir ki, iyi hesap [matematik] bilen kimseler de semâ 'dır.
Bu, "bilginler" zümresinin Mekkeli müşriklerin tutarsız, karmaşık sözlerini, kanaat ve iddialarını bin bir metotla en iyi anlayan ve bilen kimseler olduğu anlamına gelmektedir.
Kıst ile kaim olan [objektif davranan; bilgisinin gereğiyle davranan, etki altında olmayan] her bilgin Allah’a tanık olur:
18Allah, doğadaki güçler/haberci âyetler ve hakkaniyeti ayakta tutan bilgi sahipleri, şüphesiz Allah'tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığına tanıklık etti. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandan, en iyi yasa koyandan başka ilâh diye bir şey yoktur. [Al-i Imran/18]
Müşriklerin tutarsız, çelişik sözleri ise: Peygamber için "mecnun", "sihirbaz", "şair"; Kur’an için "düzmece", "sihir", "eskilerin masalları"; ahıret için de "öyle bir gün gelmeyecek" demeleridir.
Ayrıca bir başka çelişkileri de kıyamete ve ahırete inanmayışlarını atalarının dinine mal etmeleridir. Kendi akıllarına göre inkâr etmeyip "Biz atalarımızı bir din üzere bulduk" şeklindeki mantıksız bir mazeretle işin içinden sıyrılmaya çalışmışlardır. Hâlbuki akıllı adam başkalarının geçmişteki hatalarını sürdürmez, onları sorgular.
Ayetin sonundaki "Ondan kendisi dönen kişi, döndürülür"" ifadesi, "O vâdedilen kıyamete ve hesaplaşmaya inanmaktan kendi isteğiyle dönen kişi döndürülür; onu kimse döndürmez" demektir.
Ayette geçen, " ا ف كe f k" fiilerinin " إفكifk" formu yalan, iftira anlamında; " أفكefk" formu "yalana dönme, sarf-ı nazar" etme demektir. (Lisanü’l Arab ve TAC) Burada da sözcük, "imandan dönme" anlamındadır.
Ayetteki " اُفِكَ üfike" fiili, Saıyd b Cübeyr tarafından " اَفَكَefeke" diye okunmuştur. (Zemahşeri) Biz de bu kıraati tercih ediyoruz. Bu okuyuşa göre sözcüğün manası, "ondan döndürülen kişi döndürülür" anlamında olmayıp "Ondan kendisi dönen kişi, döndürülür" şeklinde olur. Ki şirke bulaşmış kişilerin, çevreden birinin etkisiyle veya zorlaması ile değil bizzat kendi istekleriyle, işlerine öyle geldiği için imandan dönerek şirke bulaştıkları, vâdedilenleri ve hesaplaşma gününü yalanladıkları bildirilmektedir. Nitekim bu husus birçok ayette gösterilmiştir:
161-163Artık siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı ateşe atamazsınız; ortak koşmaya bulaştıramazsınız. [Sâffât/161- 163]
5Aslında o insan, önünü; kalan ömrünü din-iman tanımayıp kötülüğe batmakla geçirmek istiyor: 6Soruyor: "Kıyâmet günü ne zamanmış?" [Kıyamet/5, 6]
40Ve o gün Allah, onları hep birlikte toplayacak, sonra meleklere: "Şunlar mı size tapıyorlardı?" diyecektir.
41Onlar: "Seni tenzih ederiz. Onlara karşı bizim koruyucu, yol gösterici yakınımz Sensin. Tam tersi onlar gizli güçlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inananlardı" dediler. [Sebe/40, 41]
32Büyüklük taslayan kimseler, zayıf düşürülen kimselere: "Size kılavuz geldikten sonra, sizi ondan biz mi çevirdik? Tam tersi, siz kendiniz suçlular oldunuz" derler.
33O zayıf düşürülen kimseler de o büyüklük taslayan kimselere: "Tam tersi gecenin ve gündüzün tuzağı! Siz bize Allah'a inanmamamızı ve O'na birtakım eşler edinmenizi emrediyordunuz" derler. [Sebe/32-33]
17Ve o gün Rabbin, onları ve onların Allah'ın astlarından taptıkları şeyleri toplar da, "Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi o yolu kaybettiler?" der.
18O sahte ilâhlar dediler ki: "Tüm noksanlıklardan arındırırız Seni. Senin astlarından yardım eden, yol, gösteren ve koruyan yakınlar edinmek bize yaraşmaz. Ama Sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Öğüt'ü/Kitab'ı terk ettiler ve değişime/yıkıma uğramaya giden bir topluluk oldular."
19İşte taptıklarınız sizi söylediklerinizde yalanladılar. Artık geri çevirmeye ve bir yardıma güç yetiremezsiniz. Ve sizden kim şirk koşarak yanlış; kendi zararına iş yaparsa, Biz ona büyük bir azabı tattıracağız. [Furkan/17- 19]
5Ve Allah'ın astlarından kıyâmet gününe kadar kendisine hiçbir cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Üstelik tapılan kimseler, o kimselerin yalvarışlarından habersizler de.
6İnsanlar bir araya toplandığı zaman da taptıkları kimseler kendilerine düşmanlar oldular. Ve onların kendilerine tapmalarını kabul etmeyenler idiler. [Ahkaf/5, 6]
38Allah, "Sizden önce geçmiş tanıdığınız-tanımadığınız ateş içindeki önderli toplumların içine girin!" der. Her toplum girdikçe kardeşini dışlayıp gözden çıkarır. Sonunda hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında, "Rabbimiz! İşte şunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten kat kat azap ver" derler. Allah, "Herkese kat kattır, fakat siz bilmiyorsunuz" der.
39Öncekiler de sonrakilere, "Sizin bize karşı fazlalığınız yoktur. O hâlde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın" derler. [A‘râf/38-39]*
*İşte Kuran, Zariyat Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz