• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

72İbrahim Suresi 5-8




Hatalı Çevrilen Ayetler


72İbrahim Suresi 5-8


Hatalı Çeviri:
5. Andolsun ki Musa'yı da: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket) günlerini hatırlat, diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

6. Hani Musa kavmine demişti ki: «Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi işkencenin en kötüsüne sürmekte ve oğullarınızı kesip, kadınlarınızı (kızlarınızı) bırakmakta olan Firavun ailesinden kurtardı. İşte bu size anlatılanlarda, Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.»

7. «Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti.»

8. Musa dedi ki: «Eğer siz ve yeryüzünde olanların hepsi nankörlük etseniz, bilin ki Allah gerçekten zengindir, hamdedilmeye lâyıktır.»



Doğru Çeviri:
5Ve andolsun ki Mûsâ'yı, “Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın günleri ile öğüt ver” diye âyetlerimizle elçi gönderdik. Şüphe yok ki bunda çok sabreden ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını çok çok ödeyen herkes için nice alâmetler/göstergeler vardır.

6,7Ve hani Mûsâ toplumuna demişti ki: “Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren ve kadınlarınızı utanca boğan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbiniz tarafından, size, çok büyük yıpranarak vereceğiniz bir sınav vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: “Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir.”

8Yine Mûsâ dedi ki: “Eğer siz ve yeryüzündeki kimseler, topluca hepiniz küfrederseniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederseniz/ iyilikbilmezlik ederseniz; iyi biliniz ki Allah kesinlikle çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayandır, övülen, övgüye lâyık bulunandır.”




5Ve andolsun ki Mûsâ'yı, “Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın günleri ile öğüt ver” diye âyetlerimizle elçi gönderdik. Şüphe yok ki bunda çok sabreden ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını çok çok ödeyen herkes için nice alâmetler/göstergeler vardır.


Bu ayette Rabbimiz, Resulullah’ın daha evvel Musa’nın (as) da görevlendirildiği aynı görevle gönderildiği mesajını vermektedir. Rabbimiz Musa peygamberi "eyyamullah [Allah’ın günleri]" ve bir takım göstergeler ile uyararak toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkarmakla görevlendirdiği gibi, bütün peygamberlerini de kendi toplumlarını karanlıklardan aydınlığa çıkarmak gayesiyle göndermiştir.

Araplar "ايّام العرب eyyamü’l-Arab [Arab Günleri]" deyimiyle asırlardır hafızalarda kalan kendi tarihlerindeki önemli hadiseleri ve meşhur savaşları; Arap tarihine ait önemli olayları kastederler. Bu nedenle, ayetteki " ايّام اللهAllah’ın günleri" ifadesi de Allah’ın Musa Peygamberin kavmini cezalandıracağı günler" demektir.

Sonuç olarak "Eyyamullah [Allah’ın günleri]" ifadesinin genel anlamda "Allah’ın ciddi boyutta cezalandıracağı günler" demek olduğunu söyleyebiliriz. Bu ifade daha evvel Casiye suresinde de tahlil edilmişti.

Ayetteki "Musa ile gelen ayetler" ifadesini hem Musa’ya (as) verilen Kitap’ın ayetleri, "kusursuz güç" hem de İsrailoğulları’nın hayatlarındaki "Çekirgeler", "Bitler", "Kurbağa", "Kan,, "Dağın Gölgelik Gibi Kaldırılması" ve "Bıldırcın Eti ile Kudret Helvası İkramı" gibi olağanüstü olaylar olarak anlayabiliriz.



6,7Ve hani Mûsâ toplumuna demişti ki: “Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren ve kadınlarınızı utanca boğan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbiniz tarafından, size, çok büyük yıpranarak vereceğiniz bir sınav vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: “Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir.”

8Yine Mûsâ dedi ki: “Eğer siz ve yeryüzündeki kimseler, topluca hepiniz küfrederseniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederseniz/ iyilikbilmezlik ederseniz; iyi biliniz ki Allah kesinlikle çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayandır, övülen, övgüye lâyık bulunandır.”



Bu ayet grubunda, Musa peygamberin kendi toplumuna Allah’ın İsrailoğulları üzerindeki nimetleri hatırlatılarak Allah’a nankörlük etmemeleri, nankörlük ederlerse O’na değil kendilerine zarar verecekleri yönündeki öğütleri yer almaktadır.

Not:

Firavunun uyguladığı güçsüzleştirme programını ifade eden ayetlerde geçen "katl" ve "zebh" sözcükleri mecazidir. Bu konuda A’raf suresinin 141. Ayetinin tahlilinde ayrıntılı açıklama yapılmıştır. Ayetteki İstihyâ ile ilgili ayrıntılı bilgi de A’râf suresinin 127. ayeti açıklamalarında verilmiştir.

Bu öğütler arasında yer alan "Ve işte bunda Rabbinizden size çok büyük bir bela vardır" ifadesiyle insanoğlunun daima Allah’ın imtihanıyla karşı karşıya olduğu gerçeği hatırlatılmaktadır.

"İsrailoğulları’nın belalandırılması [imtihan edilişi]", onların hem nimetler verilerek hem de sıkıntıya düşürülerek sınanmaları/denenmeleri olarak anlaşılmalıdır.

35Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Ve eritip saflaştırmak üzere, sizi Biz, şer ve hayır ile sınarız. Ve siz, yalnız Bize döndürüleceksiniz. [Enbiya/35]

168Ve onları yeryüzünde birçok önderli toplumlara ayırdık. Onlardan bir kısmı düzgün kimselerdi, bir kısmı da bundan aşağı idi. Ve Biz, onları dönsünler diye iyiliklerle ve kötülüklerle sınama yaptık. [A'râf/168]

155,156Ve de kesinlikle Biz, korkudan, açlıktan bir şeylerle ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile sizi zayıf düşüreceğiz/imtihan edeceğiz. Kendilerine bir musibet geldiği zaman, "Biz şüphesiz Allah'a aidiz ve yalnız O'na döneceğiz" diyen şu sabredenlere de müjdele! [Bakara/155, 156]

Ayetlerdeki "Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: ‘Ant olsun ki şükrederseniz elbette size artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir" ve "Eğer küfrederseniz/nankörlük ederseniz; siz ve yeryüzündeki kimseler topluca, iyi biliniz ki Allah kesinlikle Ganiyy’dir, Hamîd’dir" ifadelerinden anlaşıldığına göre, Rabbimiz Tevrat’ta Musa’ya şükürle ilgili çok kesin direktiflerde bulunmuştur.

Şükür, şükrün gereği ve şükrün nimeti artıracağı konusu daha önce Ya Sin suresinin sonunda ayrıntılı olarak açıklanmıştı. Önemine binaen kısaca özetliyoruz:

ŞÜKÜR

Kur’an’da üzerinde çok durulmuş olan "şükür", imanın gereği ve müminlerin temel görevidir. Nitekim birçok ayette inananlar, aynı zamanda "şükredenler" olarak nitelenmiştir.

"Şükür" ile zıt anlamdaki "küfran" sözcüğü ise bir müminin asla yapmayacağı bir davranış olan "nankörlük" demektir.

"Şükür" sözcüğünün anlamı zaman içerisinde değişime uğramış ve başta içerdiği anlam örgüsünü kısmen kaybetmiştir.

" الشّكرŞükür", "hayvanın yediği besini, verdiği süt ve semizliği ile belli etmesi" demektir. [Lisanü’l-Arab; c:5, s:163–165 ve Tacü’l-Arus; c:7, s:48–51]

Sözcüğün lügat anlamını şu örneklerle açıklamak mümkündür: Şükür, beslenen bir hayvanın yediklerinin karşılığını maddi olarak göstermesi demek olduğuna göre, bir tavuğun yumurta vermesi, bir ineğin süt vermesi, bir koyunun yün vermesi veya her üçünün de et verecek şekilde semirmesi bu anlamda hayvanın şükrü olmuş olur. Görüldüğü gibi, beslenen bu hayvanların dilleriyle veya beden tavırlarıyla sahiplerine gösterdikleri yaranma, yaltaklanma hareketleri "şükür" kapsamında değildir. Ancak seslerini dinletmeleri için beslenen papağan, bülbül, kanarya gibi hayvanların ötüşlerini de bir "şükür" olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü bu işlevlerini yerine getirmeleri için beslenmektedirler.

Aynı kökten türemiş olan "teşekkür", "müteşekkir" ve "şükran" sözcükleriyle birlikte Türkçede de kullanılan "şükür" sözcüğü, türevleriyle birlikte Kur’an’da toplam 74 kez yer almıştır. Aşağıda verilen ayetler dikkate alınarak "şükr"ün din terminolojisindeki anlamı şöyle ifade edilebilir:

Şükür, Allah’ın insanlara verdiği nimetlere karşı insanların da bu nimetlerin karşılığını Allah’a vermeleridir.

Sözcüğün gerçek anlamı, alınan şeye bir karşılık olarak verilenin de o şeyin cinsinden olmasını gerektirmektedir. Yani "şükür"ün lâf ile olmayacağı, gerek sözcüğün vaz’ [ilk] anlamından gerekse Kur’an’daki kullanımlarından anlaşılmaktadır. Şükrün ayetlerdeki kullanımı, onun insana verilen nimetin cinsinden verilerek yapılabilecek bir karşılık verme olduğunu göstermektedir. Ancak gerçek böyle olmasına rağmen sözcük gerçek anlamından uzaklaştırılmış ve "dilin şükrü", "kalbin şükrü" ve "bedenin şükrü" gibi tasniflere tâbi tutulmuştur.

Şükür nimet karşılığıdır. Rabbimiz verdiği nimetleri hatırlatıp ondan sonra şükür talebinde bulunmaktadır:

114Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine karşılığını ödeyin; eğer sadece O'na kulluk edecekseniz. [Nahl/114]

152Öyleyse Beni anın ki, Ben de sizi anayım. Ve Bana, verdiğim nimetlerin karşılığını ödeyin, Bana iyilikbilmezlik etmeyin/verdiğim nimetleri görmemezlikten gelmeyin. [Bakara/152]

19Sonra da Süleymân, dişi karıncanın sözünden/kararından dolayı gülerek tebessüm etti. Ve "Rabbim! Bana, anne-babama lütfettiğin nimetinin karşılığını ödememi, hoşnut olacağın sâlihi işlememi gönlüme getir ve rahmetinle beni sâlih kullarının içine kat" dedi. [Neml/19]

15Ve Biz insana, ana ve babasına iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi yükümlülük olarak ulaştırdık. Anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle bıraktı/doğurdu. Ve onun taşınması ve ayrılması otuz aydır. Sonunda insan, olgunluk çağına ulaştığı ve kırk seneye geldiğinde: "Rabbim! Bana ve anama-babama ihsan ettiğin nimetlerine karşılık ödememi ve Senin hoşnut olacağın sâlihi işlememi sağla. Benim için soyumun içinde düzeltmeler yap/sâlih kimseler ver. Şüphesiz ben Sana yöneldim. Ve ben şüphesiz müslümanlardanım" dedi. [Ahkaf/15]

Şüphesiz ki, Rabbimiz insana sayamayacağımız kadar nimet vermiştir. Başta aldığı nefes olmak üzere, sahip olduğu aile, mal, mülk ve diğer her şey, bütün bu nimetlerin de üstünde olarak Kur’an ve onun sayesinde nail olunan iman, hep O’nun verdiği nimetlerdendir. Dolayısıyla bütün bu nimetlerin karşılığının Rabbimize bire bir ödenebilmesi imkânsızdır. Bu durumda insanın yapacağı şey çok şükretmek, yani mümkün olduğu kadar, imkânlarının elverdiği kadar salih işlemektir.

Şükür nimetin artmasına, şükrün karşıtı olan küfür [nankörlük] ise nimetin elden gitmesine sebep olur. İnsan şükrettikçe, yani nimeti veren Allah’a karşılığını ödedikçe Allah da ona nimetini kat kat artırır; ayrıca ona huzur ve mutluluk verir.

6,7Ve hani Mûsâ toplumuna demişti ki: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz- öğretimsiz, mesleksiz bırakarak güçsüzleştiren ve kadınlarınızı utanca boğan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbiniz tarafından, size, çok büyük yıpranarak vereceğiniz bir sınav vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: "Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir." [İbrahim/6,7]

Nankörlük edenler ise hem biriktireceğim diye hem de biriktirdiğimi koruyacağım ve daha da artıracağım diye maddî ve manevî sıkıntılara, azaplara duçar olur. Ayrıca Allah, verdiği nimeti elinden almak suretiyle onu cezalandırır.

Yüce Allah, "şükür" görevini yerine getirmek üzere kullarından her "hasene" getirene, getirdiğinin on katını vaat etmektedir [En’âm/160]. "İnfak, salihat" cinsinden davranışlarda bulunanların durumunu da bire yedi yüz veren daneye benzetmekte ve onlardan dilediği kişiler için daha da arttıracağını bildirmektedir [Bakara/261].

Yüce Rabbimizin Esma-i Hüsna’sından ikisi de "eş-Şakir [yapılanın karşılığını veren] ve "eş-Şekûr [yapılanın karşılığını çok çok veren]"dir.

Firavun’un İsrailoğulları’na yaptığı işkenceleri şu ayetler ile hatırlamalıyız:

49Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirien, kadınlarınızı utanca boğan Firavun'un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.– [Bakara/49]

4Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve idaresi altındaki insanları grup grup yaptı; onlardan bir grubu güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiriyor, kızlarını da utanca boğuyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi. [Kasas/4]

Konumuz olan ayetlerde Musa’nın (as) İsrailoğulları’na verdiği nakledilen öğütler, Musa’nın (as) ölmezden evvel İsrailoğulları’na Tevrat’tan özetlediği, tekrarladığı emirlerdir. Bunlar Kitab-ı Mukaddes’in Tesniye bölümünü oluşturmaktadır. Tesniye’nin (6/4-9, 10/12- 22, 28/1-68) konumuz olan ayetlerle örtüşen cümleleri bulunmaktadır.

Musa (as) ve kavmiyle ilgili İbrahim suresindeki bu kısa değininin amacı, Musa’nın (as) kavmi örnek verilerek Mekke müşriklerine onlar gibi nankör olmamaları mesajını vermektir.*




*İşte Kuran, İbrahim Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim