• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

73Enbiya Suresi 42-47




Hatalı Çevrilen Ayetler


73Enbiya Suresi 42-47


Hatalı Çeviri:
42. De ki: Allah'a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.

43. Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? (O ilâh dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar bizden de alâka ve destek görmezler.

44. Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?

45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.

46. Andolsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz, «Vah bize! Hakikaten biz zalim kimselermişiz!» derler.

47. Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.





Doğru Çeviri:
42De ki: “Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] kim koruyabilir?” Aslında onlar, Rablerinin anılmasından, öğüdünden mesafeli duran kimselerdir.

43Yoksa onlar için, Bizim astlarımızdan, onlara engel olan birtakım tanrılar mı var? O sözde tanrılar kendilerine yardıma güç yetiremezler. Onlar tarafımızdan desteklenmezler de.

44Aslında Biz, o kâfirleri ve atalarını kendilerine ömür uzun gelinceye dek yararlandırdık. Peki, şimdi Bizim yeryüzüne gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O hâlde üstün gelen onlar mıdır?

45De ki: “Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum.” Uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıya kulak vermezler.

46Ve şüphesiz, Rabbinin azabından bir esinti onlara dokunursa, kesinlikle ‘Eyvah bizlere! Şüphesiz biz yanlış; kendi zararlarına iş yapanlarmışız’ diyeceklerdir.

47Biz kıyâmet günü için “hak edilen pay terazileri” koyarız; hiçbir kimse, hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz. O şey bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getiririz. Ve hesap görenler olarak Biz yeteriz.



42De ki: “Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] kim koruyabilir?” Aslında onlar, Rablerinin anılmasından, öğüdünden mesafeli duran kimselerdir.

43Yoksa onlar için, Bizim astlarımızdan, onlara engel olan birtakım tanrılar mı var? O sözde tanrılar kendilerine yardıma güç yetiremezler. Onlar tarafımızdan desteklenmezler de.

44Aslında Biz, o kâfirleri ve atalarını kendilerine ömür uzun gelinceye dek yararlandırdık. Peki, şimdi Bizim yeryüzüne gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O hâlde üstün gelen onlar mıdır?



Pasajın ilk ayetinde, peygamberimizden müşriklere yöneltilmesi istenen "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahman'dan kim koruyabilir?" şeklindeki soru ile aslında müşriklerin hiçbir zaman Allah’tan kaçamayacakları mesajı verilmektedir. Çünkü "istifham-ı inkari" şeklindeki bu soruya verilebilecek tek cevap "Sizi Allah’ın cezalandırmasından kimse koruyamaz" şeklindedir.

Aynı ayetin devamındaki "Aslında onlar, Rablerinin zikrinden yüz çevirenlerdir" ifadesiyle ise müşrikler hiçbir işe yaramaz bir takım ilahlar edindikleri ve kendilerine birçok fırsat tanınmasına ve mühlet verilmesine rağmen bunları değerlendirmedikleri için kınanmaktadırlar.

"... Rahman'dan kim koruyabilir?" ifadesiyle işaret edilen husus, ayetteki "gece-gündüz" ifadesinden anlaşıldığına göre, müşriklerin dünyadayken başlarına gelebilecek öldürülme, sakat bırakılma, esir edilme, fakirleştirilme gibi cezalardır.

Rabbimiz pasajın son ayetinde ciddi bir uyarı yapmıştır: "Peki, şimdi Bizim yeryüzüne gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmüyorlar mı?"

"Yeryüzünün etrafından eksiltilmesi" ifadesi birçok anlamlar ihtiva etmektedir. Rabbimiz sürekli olarak birtakım eksiltmelerle; öldürme, fakirleştirme, hastalandırma, fırtına, deprem ve diğer afetlerle noksanlaştırma gibi işlemlerle yeryüzünü bir noktaya doğru sürüklemektedir. Bu, Rabbimizin evren için koyduğu yok oluş, çöküş planıdır. Sürekli geri sayımın devam ettiği, Rabbimizin mevcut düzeni yavaş yavaş geri çevirdiği ve zamanı gelince de bitiş düdüğünü çaldıracağı bu süreç, birinci Sûr’un üflenme aşamasına işaret etmektedir.
24De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından ürperdiğiniz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah'tan, O'nun Elçisi'nden ve O'nun yolunda çaba harcamaktan daha sevimli ise, artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyiniz. Ve Allah, hak yoldan çıkmışlar toplumuna kılavuzluk etmez. [Tevbe/24]

NAHL26Şüphesiz onlardan önceki kimseler tuzak kurdular da Allah, onların duvarlarına temellerinden vurdu. Sonra da çatı tepelerinden üzerlerine çöktü. Ve onlara azap akledemedikleri bir yönden geldi.

NAHL33,34Onlar kendilerine, doğal güçlerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Ve Allah onlara haksızlık etmedi, fakat onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık etmişlerdi, yanlış; kendi zararlarına iş yapmışlardı. Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası kendilerine isabet etti. Alay edip durdukları şey de kendilerini kuşattı.

158Meleklerin gelmesinden yahut Rabbinin gelmesinden, ya da Rabbinin bazı alâmetlerinin/göstergelerinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Rabbinin alâmetlerinden/göstergelerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması bir yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyiniz; şüphesiz biz de bekleyicileriz." [En’am/158]

41Ve onlar, şüphesiz Bizim yeryüzüne geldiğimizi, onu etrafından noksanlaştırdığımızı görmediler mi? Allah hükmeder. O'nun hükmünü engelleyecek hiçbir kimse yoktur. Ve O, hesabı çok hızlı görendir. [Ra’d/41]

Bu ayetlerin işaret ettiği özellikler ile ilgili bilim teknik kitaplarında ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.

Bilim adamlarının teorilerie göre ki sonradan ispatlanmıştır; Yerküre oluşurken ve henüz çok sıcak ve eriyik halde iken geçen milyonlarca yıl zarfında üst kısmı uzayın derin donduruculuğunda bir miktar soğuyup ince bir kabuk tutma aşamasını yaşarken mars büyüklüğünde bir gezegen ya da gezegenimsi kütle yerküreye bir açı ile yaklaşarak çarpmış, aynı bıçağın portakalın üst tepesini aldığı gibi traşlamış ve dünyadan eksiltmiştir. Bu eksiltilen ve parçalanıp uzaya dağılan dünyanın parçaları, çekim gücüyle zaman içinde birbirine yapışıp-birleşerek yerkürenin uydusu AY'ı oluşturmuştur. Bunun kanıtı da da şöyledir:

Demir ve Nikel ağır elementlerdir ve bu yüzden büyük oranlarda dıştan içe çökmüş ve dünyanın çekirdeğini oluşturmuş, kabuk kısmında ise çekirdeğe göre çok daha az bir oranda kalmıştır.

Astronotlar aya gidip ay taşı ve kayaçlarını dünyaya örnek olarak getirdiklerinde yapılan çeşitli analizlerde demir miktarının dünya kabuğundan bile az olduğunu görmüşlerdir. Zira bu taşlarda dünyaya çarpan gezegenin kendi yapısının da bu taşlara geçtiği anlaşılmıştır. Ay dünyadan kopmamış (kopsaydı aynı demir oranına sahip olacaktı) dünya ile bir başka gezegen çarpışması sonucu uzaya dağılan ve dünyadan da eksiltilen parçacıklardan oluşmuştur. Bunu bilim adamları bilgisayar canlandırmaları ve matematiksel hesaplarla da bulmuş ve artık bu teori kabul görmektedir...Yüce Allah dünyadan eksilterek ayını oluşturmuş, birbirine gerekli yaşamın oluşması için bağlamıştır.

Ekte ilgili belgeselden çektiğim fotografları bulacaksınız.

Belgeselin youtube adresi: https://www.youtube.com/watch?v=ys5hmBkyvag

44. ayetin sonunda "O halde üstün gelen onlar mıdır?" buyurularak Allah’ın her zaman emrinde galip olduğu vurgulanmıştır.

21Allah: "Elbette, Ben ve elçilerim galip geleceğiz" diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır. [Mücadile/21]

7Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz, Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. 8İnkâr eden kişiler ise, artık yıkım onlara! Ve Allah, onların işlerini saptırtmıştır. 9Bu, şüphesiz onların, Allah'ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Artık Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır. [Muhammed/7, 9]

4O, kendi imanları ile birlikte, imanca fazlalaşsınlar diye mü’minlerin kalplerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygusu/moral indirendir. Göklerin ve yerin orduları da yalnızca Allah'ındır. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır. [Fetih/4]

Ve Al-i Imran/139, Mümin/51, Yusuf/21, En’am/34, Ahkaf/27.




45De ki: “Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum.” Uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıya kulak vermezler.

46Ve şüphesiz, Rabbinin azabından bir esinti onlara dokunursa, kesinlikle ‘Eyvah bizlere! Şüphesiz biz yanlış; kendi zararlarına iş yapanlarmışız’ diyeceklerdir.

47Biz kıyâmet günü için “hak edilen pay terazileri” koyarız; hiçbir kimse, hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz. O şey bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getiririz. Ve hesap görenler olarak Biz yeteriz.


Bu ayetlerde Resulullah’a, onlar her ne kadar vahye karşı hasım olsalar da yine onları vahiy ile uyardığını söylemesi emredilmekte, buna karşılık vahye kulak tıkayan müşriklerin genel tavırlarının olumsuz olacağına işaret edilmektedir. Rabbimiz bu olumsuz tavırlarından dolayı onları ahirette başlarına gelecek azapla uyararak akıllarını başlarına almalarını istemektedir.

Resulullah’a söylemesi emredilen "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum" ifadesinden anlaşılması gereken şudur: Peygamberimiz din adına ne yaptıysa vahye uyarak yapmıştır, yaptığı uyarıların tümünü de vahiy ile yapmıştır. O nedenle din adına kim bir şey söyleyecekse, mutlaka Kur’an’dan söylemelidir. Din adına yapılan her uygulama vahye dayanmalı, kimsenin kendi kuruntusu olmamalıdır.

2-4Arapça bir Kur’ân, müjdeleyici ve uyarıcı olarak, bilen bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmış/bölüm bölüm ayrılmış, yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden, engin merhamet sahibi Allah'tan indirilmiş bir kitap! Buna rağmen onların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar kulak vermezler.

5Ve onlar: "Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü/zırh içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen, yapabileceğini yap, biz de gerçekten yapıyoruz" dediler. [Fussilet/2- 5]

93Ve Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde "Bana vahyolundu" diyenden ve "Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri ölümün şiddetleri içindeyken, görevli güçler de onlara ellerini uzatmış, "Canlarınızı çıkarın. Bugün, Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız" derlerken bir görsen! [En'âm/93]

116Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah'a yalan uydurmak için, "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin. Şüphesiz Allah'a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar. [Nahl/116]

Ve Hakka/43-47, Kâf/45, Mâide/67, En'âm/145.

Konumuz olan pasajın son ayetinde "kıst terazileri" ifadesi geçmektedir. "Kıst", "hak edilen pay" demektir. Demek oluyor ki, Rabbimiz herkesin hak ettiğini zulmetmeden verecektir. "Adalet terazileri" değil de "kıst terazileri" denilmesinin sebebi, müşriklerin bazı yaptıklarının teraziye konulmayacağı, müminlere de bire on, bire yedi yüz, Allah dilerse de sınırsız fazlalık verileceği şeklinde açıklanabilir. Adalet terazisi olsa her şey birebir olması gerekirdi.

"Kıst" ve "Adalet" sözcükleri ile ilgili olarak daha evvel Yunus/4’ün tahlilinde açıklama yapıldığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.

Ayrıca "amellerin değerlendirilmesi" ile ilgili şu ayetlere de göz atılmalıdır: (Kehf/49, Lokman/16, Zilzal/7, 8, Nisa/40, A’râf/8, 9, Kehf/105, Müminun/101-108, Hadid/25, Şûra/17, Rahman/7, 8.*





*İşte Kuran, Enbiya Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim