• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

77Mülk Suresi 1-5




Hatalı Çevrilen Ayetler


77Mülk Suresi 1-5


Hatalı Çeviri:
1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.

2. O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.

3. O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?

4. Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.


Doğru Çeviri:
1Hükümranlık elinde bulunan Allah, ne cömerttir! Ve O, her şeye güç yetirendir.

2O, hanginizin amelce daha iyi-güzel olduğunu sınamak için ölümü ve hayatı oluşturdu. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır.

3,4O, yedi göğü, birbiri üzerine uyumlu olarak oluşturandır. Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] oluşturmasında bir çatlaklık-uygunsuzluk görmezsin. Haydi, gözünü döndür, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha döndür. Gözün, âciz olarak ve çok bitkin olduğu hâlde sana dönecektir.

5Ve andolsun ki Biz, en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları, kâhinlere palavra malzemesi [meteorların yeryüzüne düşmesiyle, insanların uzaydaki varlıkları tanımalarıyla şeytanların; kâhinlerin, falcıların sahtekârlıklarının ortaya çıkmasına malzeme] yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.



1Hükümranlık elinde bulunan Allah, ne cömerttir! Ve O, her şeye güç yetirendir.

2O, hanginizin amelce daha iyi-güzel olduğunu sınamak için ölümü ve hayatı oluşturdu. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır.


Rabbimiz kendi yüce Zatını tanıttığı bu ayetlerde önce sınırsız cömertliğini ve her şeye gücünün yettiğini vurguladıktan sonra tüm insanlığa ölümü ve hayatı yaratmaktaki amacını açıklamaktadır.

2. ayetten anlaşıldığına göre, kimin daha ahlakî eylemler yapacağının denenme aracı olarak yaratılan "ölüm" ve "hayat" olguları Allah’ın sınırsız cömertliğinden kaynaklanmaktadır. Zira var edilmek ve varlığının bilincinde olmak insana sunulan en büyük nimettir. İnsanın kendi varlığının bilincinde olarak yaşaması, iman etmenin ve salihatı işlemenin zeminini oluşturan bir durumdur. Bu zeminde bulunmuş olmanın gerektirdiği sorumluluk bilinciyle hareket edildiği takdirde, insana cennet ve sonsuz nimetlere mazhar kılınacağı vaat edilmektedir. Bu iki uçlu zeminde [dünyada] bulunmayan bir varlığın sonsuz nimetlere ulaşması da elbette söz konusu olmayacaktır.

Rabbimiz "ölümü ve hayatı yarattı" ifadesinde önce "ölüm"ü zikretmektedir. Burada konu edilen "ölüm", yaşanılan hayattan sonraki ölüm olmayıp ondan önceki "yokluk, hiçlik ve cansız maddelik" dönemidir. Bu konuya dair daha evvel Mü’min suresinde şu pasaj nakledilmişti:

10Şüphesiz kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimselere seslenilir: "Elbette Allah'ın buğzu, kendinize buğzunuzdan daha büyüktür. Zira siz imana davet olunurdunuz da küfrederdiniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeder dururdunuz."
11Kâfirler dediler ki: "Rabbimiz! Sen, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkışa bir yol var mı?"
12İşte bu, şu sebeptendir: Siz, "bir ve tek" olarak Allah'a davet edildiğiniz zaman küfrettiniz; inanmadınız. O'na ortak koşulunca da inandınız. Artık hüküm, o çok yüce ve çok büyük Allah'ındır. [Mü’min/10-12]

Görüldüğü gibi, Mü’min/11’de de kâfirlerin "Rabbimiz! Sen bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin" dedikleri nakledilmektedir. Bu ifade geçmişte farklı şekillerde yorumlanmıştır. Kimisi "Bunlar önce babalarının sulplerinde ölü idiler. Sonra Allah onları diriltti, sonra dünyada kaçınılmaz olan ölüm ile onları bir daha öldürdü. Sonra ahiret hayatı için onları tekrar diriltti. İşte, iki hayat ve iki ölüm bunlardır"; kimisi de "onlar öldükten sonra kabirlerinde diriltildiler, sonra öldürülüp mahşerde tekrar diriltildiler" demiştir. Bu görüşlerin ikisi de isabetli değildir. İki kere öldürülüp iki kere diriltilmenin ne olduğunun iyi anlaşılabilmesi için hem konumuz olan Mülk/2’ye hem de aşağıdaki şu ayete dikkat edilmelidir:

28Siz, nasıl küfredersiniz; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini nasıl bilerek reddedersiniz? Oysa siz, ölüler idiniz de sizlere O hayat verdi. Sonra O, sizleri öldürecek, sonra canlandıracaktır. Sonra da Kendisine döndürüleceksiniz. [Bakara/28]

Dikkat edilirse, Mülk/2’de Allah’ın önce ölümü, sonra hayatı yarattığı bildirildiği gibi, Bakara/28’de de insanların önce ölü oldukları, sonra insanlara hayat verildiği bildirilmektedir. İlk ölüm, insanın "toprak [cansız madde]" hali olup ikinci ölüm ise bu dünyadaki ölümüdür. İlk dirilme insanın dünyaya gelmesi, ikinci dirilme de ahiretteki "ba’s" [yeniden dirilme] halidir. Bunlar, iki ölüm ve iki hayattır.

1. ayette geçen "الملك el-mülk" kelimesinin başındaki " الel" edatı "istiğrak" anlamına alınarak " بيده الملكbiyedihi’l-mülk" ifadesinin "bütün âlemlerin; göklerin yerin ve arasındakilerin mülkü [hükümranlığı]" olarak anlaşılması gerekir. Bu anlamı aşağıdaki ayetler de teyit etmektedir: Al-i Imran/26, Al-i Imran/189, Bakara/107, Maide/17, 18, 40, 120, Tevbe/116, En’am/73, A’raf/158, İsra/111, Hacc/56, Furkan/2, 26, Mü’min/16, Fatır/13, Zümer/44, Şura/49, Hadid/2, 5, Casiye/27, Zuhruf/85, Fetih/14, Büruç/9.

ALLAH'IN BELÂLANDIRMASI

2. ayette geçen "yeblüve" sözcüğü "belâ" sözcüğü ile aynı kökten gelmektedir. Bu kelimenin sözlük anlamı "yıpratmak, bitkin düşürmek"tir. Sınanmak veya denenmek, insanı yıpratan bir süreç olduğu için sözcük zamanla "belâ" sözcüğü yerine kullanılır olmuştur.

Yüce Allah kişileri ve toplumları bazen sıkıntı içinde bırakabilir, zorluklara ve darlıklara düşürebilir. Bunlar bir bakıma insana verilen belâ hükmündedir. Bu sınamanın/denemenin maksadı, insanları akıllarını başlarına almaya, yanlış yolda olanları istikametlerini düzeltmeye, isyan içerisinde olanları Allah'a itaate dönmeye, böylece dünya hayatının bir sınav olduğu bilincini edinmeye yöneltmektir. Dinin emir ve yasakları da bir anlamda belâdır. Çünkü bazı emirlerin uygulanışı, insan bedenine zorluk verir, bazı yasaklar ise nefisleri disiplin altına alır. Böyle durumlarda insanların iyileri ve kötüleri açığa çıkar, şükredenlerle nankörler belli olur.

Allah’ın belâlandırmasının bir amacı da, daha evvel birkaç kez açıkladığımız gibi, kulun durumunun teşhir edilmesidir. İnanan ve inanmayan kullar herkes tarafından bilinir, görülür. Bu tıpkı bir öğretmenin sınıftaki öğrencilerini sınav yapmasına benzer. Öğretmenin gayesi öğrenciden bir şey öğrenmek değildir; öğrencinin durumunu ortaya koymaktır. Böylece iyi not ya da kötü not alanlar belli olur ve öğretmenin haksızlık yapmadığı ortaya çıkar. Allah da ihsan ettiği nimetler ve verdiği cezalarda haksızlık yapmadığını göstermek için belalandırır, sınama yapar. Böylece kullar da birbirinin durumuna vakıf olurlar ve Allah’ın kimseye haksızlık yaptığını ileri süremezler.

140,141Eğer size bir yara değmişse, o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. Ve işte o günler; Biz onları, Allah'ın sizden iman eden kimseleri bilmesi ve sizden şâhitler edinmesi, Allah'ın iman eden kimseleri arındırması, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenleri de mahvetmesi için insanlar arasında döndürür dururuz. Ve Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları sevmez. [Al-i Imran/140]

166-168İki topluluğun karşılaştığı günde size dokunan şeyler de Allah'ın izniyledir/bilgisiyledir. Ve mü’minleri bilsin ve münâfıklık yapan kimseleri –kendileri oturup dururken kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" diyen kimseleri– bilsin diyedir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya savunma yapınız" denilmişti. Onlar: "Biz, savaşı bilseydik kesinlikle size uyardık" dediler. Onlar o gün, imandan çok Allah'ın ilâhlığını, rabliğini örtmeye yakındılar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, gizledikleri şeyleri daha iyi bilendir. De ki: "Eğer doğru kimseler iseniz, haydi kendinizden ölümü uzaklaştırınız." [Al-i Imran/166-168]

94Ey iman etmiş kimseler! Kesinlikle Allah, ıssız yerlerde kimin Kendisinden korktuğunu bildirmek için sizi bir şeyle; ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla sınar. Öyleyse kim bundan sonra sınırı aşarsa artık acıklı azap onun içindir. [Maide/94]

Ve Nahl/39, Hadid/25, Ankebut/3.

Belâ sözcüğü ile ilgili olarak aşağıdaki ayetler de incelenebilir: Bakara/49, 155-156, 249; Saffat/106; Duhan/33; Maide/48, 94; En'âm/165; Âl-i Imran/152, 154, 186; A'râf/141, 163, 168; Enfal/17; Yunus/30; Hud/7; Muhammed/4, 31; Enbiya/35; Kehf/7; Neml/40; Fecr/15, 16; Nahl/92; İnsan/2; Ahzab/11; İbrahim/6.

"Belalandırma" konusu daha evvel Kalem suresi’nin tahlilinde ele alındığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.

1 ve 2. ayetlerden oluşan pasajın sonu "O, Azîz’dir, Gafûr’dur" diye bitmektedir. Böyle bir bitişle Allah’ın cezalandırmasına kimsenin engel olamayacağı ve yaşamlarında O’nu tanıyan ve ahirete inananların kusurlarının bağışlanacağı mesajı verilmektedir.


3,4O, yedi göğü, birbiri üzerine uyumlu olarak oluşturandır. Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] oluşturmasında bir çatlaklık-uygunsuzluk görmezsin. Haydi, gözünü döndür, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha döndür. Gözün, âciz olarak ve çok bitkin olduğu hâlde sana dönecektir.

5Ve andolsun ki Biz, en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları, kâhinlere palavra malzemesi [meteorların yeryüzüne düşmesiyle, insanların uzaydaki varlıkları tanımalarıyla şeytanların; kâhinlerin, falcıların sahtekârlıklarının ortaya çıkmasına malzeme] yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.



Bu ayetlerde Rabbimiz Zatını tanıtmakta ve bunu yaparken de insanların dikkatini uzaya çevirip orada gözlemler yapmalarını ve evrendeki gök cisimlerinin hareketlerindeki nizam ve intizamı görmelerini istemektedir. Bu gözlemler sonucunda ne kadar ararlarsa arasınlar Allah’ın kurduğu nizamda bir kusur, çatlak, uyumsuzluk, ahenksizlik göremeyeceklerdir. Yeryüzünden göklere, evrenin her yanı gayet uyumlu, ahenk içinde, birbiri ile irtibatlı ve bir düzene bağlıdır. Dolayısıyla bu araştırma ve gözlemler sonucunda insan Allah’ı tanıyıp inanmak durumunda kalacaktır.

Ayette geçen yedi gök ifadesi çokluktan kinaye olup atmosferin tabakalarıyla ilgili değildir. Henüz uzayın tamamı keşfedilmemiş de olsa, bu tamlama tüm evreni ifade etmektedir.*





*İşte Kuran, Mülk Suresi






Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim