• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 55-57




Hatalı Çevrilen Ayetler


87Bakara Suresi 55-57


Hatalı Çeviri:
55. Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı.

56. Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.

57. Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve «Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz» (dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.


Doğru Çeviri:
55Hani bir zamanlar da siz, “Ey Mûsâ! Biz, Allah'ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız” demiştiniz de bunun üzerine siz bakıp dururken sizi şiddetli korkudan baygınlık yakalayıvermişti.

56Sonra Biz, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye sizi ölümünüzün ardından dirilttik/zilletten kurtarıp onurlu duruma getirdik.

57Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. –Ve size verdiğimiz rızıkların hoş olanlarından yiyin.– Onlar, Bize karşı haksızlık etmediler, lâkin onlar şirk koşmak sûretiyle kendi benliklerine haksızlık ediyorlardı.



Bu âyetlerde de Yahûdiler, atalarının hayatlarından başka bir kesit nakledilerek uyarılmaktadır. Onlar işi yokuşa sürüp, olmayacak şeyler isteyerek Mûsâ'ya, Ey Mûsâ! biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız demişler, Allah da onları âniden yıldırım çarparcasına çarpıvermiş mahv u perişan olmuşlardı. Bu olaya bir başka sûrede şöyle değinilir:
153Kitap Ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Ve kesinlikle onlar Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi de: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Sonra da haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra da kendilerine açık deliller geldiği hâlde altını ilâh edinmişlerdi. Sonra Biz onları bundan dolayı da affettik. Ve Biz, Mûsâ'ya apaçık bir kanıt verdik. [Nisâ/153]

Mûsâ da Allah'ı görmeyi istemişti:

143Ne zaman ki, Mûsâ, belirlediğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na söz söyledi. Mûsâ, "Ey Rabbim! Göster bana Kendini de bakayım Sana!" dedi. Rabbi o'na dedi ki: "Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa bak, dağı incele, eğer bakışın, incelemen dağın mekanına erişirse; dağın bulunduğu yerin önüne arkasına, altına üstüne, sağına soluna, içine dışına yerleşirse işte o zaman sen beni görürsün"
Daha sonra Rabbi, Musa’nın Dağ gibi sorunları için Musa’yı aydınlatıp Musa’nın dağ gibi sorunlarını yıkıp attı. Mûsâ da dehşete düşüp heyecanla yere kapandı; Rabbine teslimiyet gösterdi. Ayılıp kendine gelince; heyecanı geçince de, "Seni tenzih ederim, Sana döndüm; tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim" dedi. [A‘râf/143]

56. âyette bahsi geçen ölme ve dirilme, hakiki ölme ve dirilme değil, mecâzî ölme ve dirilmedir. Onların işi yokuşa sürmeleri sonucu Allah onları birtakım sıkıntılara maruz bırakmış, tevbe edince de sıkıntılarını giderip eski düzeylerine getirmiştir.

موت [MEVT/ÖLÜM]

Mevt sözcüğü, genellikle hakikat anlamıyla ele alındığından, ortaya makul olmayan anlamlar çıkmaktadır. Klasik lügat kaynaklarında bu sözcük hakkında bilgileri buluyoruz:

موت[mevt/ölüm], "hayat"ın karşıtıdır. Mecâzen mevt [ölüm], "sükun" [sakinlik, hareketsizlik] demektir. Hareketsiz her şey için, "o öldü" denir. Rüzgâr dindiğinde, "rüzgâr öldü"; şarabın kaynayıp köpürmesi bittiğinde, "şarap öldü"; kişi uyuklayıp kendinden geçtiğinde, "kişi öldü"; ateşin alevi, dumanı ve koru kalmadığında, "ateş öldü"; su toprakta kaybolduğunda, "su öldü" denir.
Ve denilmiştir ki ölüm, Arap dilinde "sükûn" üzerine ıtlak olunur. Yoksulluk, zillet, dilencilik, yaşlılık, câhillik gibi düşkünlük, sıkıntılı, mutsuz hâller de ölüm olarak ifade edilir. Bu anlamlar için şu âyetlere bakılabilir: Fâtır/9; Zuhruf/11; Ankebût/50; Meryem/53; Rûm/19, 52; Neml/8; İbrâhîm/17; Zümer/42 ve En‘âm/60, 122. [Lisânu'l-Arab, c. 8, s. 396-398; Tâcu'l-Arûs, c. 3, s. 135-137; Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât, "Mvt" mad.]

Konumuz olan âyette zikredilen mecâzî ölüm ve dirilme olgusu, her zaman olan ve olabilecek hâdiselerdendir:

243Kendileri binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıkan, sonra da Allah'ın kendilerine "Ölün/canınız çıksın!" deyip, sonra da kendilerine bir hayat verdiği kimseleri görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Şüphesiz Allah, insanlara karşı bir armağan sahibidir. Velâkin insanların pek çoğu kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemiyorlar. [Bakara/243]

56-57. âyetlerdeki, Sonra Biz, şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından dirilttik. Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. Ve size verdiğimiz rızıkların hoş olanlarından yiyin ifadesinden anlaşıldığına göre onlara, kendilerini çölün cehennem gibi kavurucu sıcağından koruyan gölgelik bulutlar ve yağmur gönderilmişti. Yağmur ve bulut sayesinde rahatlamışlar ve moralleri düzelmişti. Böylece hem uygun yiyeceklere, hem de huzurlu bir yaşam ortamına kavuşmuşlardı. Bu olay, A‘râf (160-162) ve Tâ-Hâ (80-82) sûrelerinde yer almıştı.

Burada nakledilen olaylar, Kitab-ı Mukaddes'te de [Çıkış; 24:9-11, 33:18-23, 16; 1:7-9, 31-32, Yesu 5:12, Sayılar; 11:7-9, 31-32] yer almaktadır.*



*İşte Kuran, Bakara Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim