89Al-i İmran Suresi 64-78
Hatalı Çevrilen Ayetler
89Al-i İmran Suresi 64-78
Hatalı Çeviri:
64. (Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.
65. Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?
66. İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.
67. İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.
68. İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.
69. Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.
70. Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın âyetlerini inkâr edersiniz?
71. Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
72. Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi: «Müminlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler.
73. Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın.» (Resûlüm!) De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:) «Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine, yahut Rabbinizin huzurunda onların size karşı deliller getireceklerine de (inanmayın).» De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.
74. Rahmetini dilediğine ayırır. Allah üstün lütuf sahibidir.
75. Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, «Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur» demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar.
76. Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.
77. Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.
78. Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
Doğru Çeviri:
64De ki: “Ey Kitap Ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze; ‘Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim’ ilkesine geliniz. Buna rağmen eğer Kitap Ehli, yüz çevirirlerse, artık “Şüphesiz bizim müslimler olduğumuza şâhit olun” deyin.
65Ey Kitap Ehli! Tevrât ve İncîl kendisinden sonra indirildiği hâlde İbrâhîm hakkında niçin tartışıyorsunuz? Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
66İşte siz bunlarsınız. Biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, peki, hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
67İbrâhîm, Yahudi ve Nasrani/ Hristiyan değildi. Ama o, hakka dönmüş bir müslimdi/İslâmlaştıran kişiydi. O, ortak koşanlardan da değildi.
68Şüphesiz, insanların İbrâhîm'e en yakın olanları, elbette o'na uyanlar, bu Peygamber ve şu iman eden kimselerdir. Allah, mü’minlerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır.
***
69Kitap Ehlinden bir taife sizi saptırmak istedi. Hâlbuki onlar, sadece kendilerini saptırıyorlar, farkına da varmıyorlar.
70Ey Kitap Ehli! Sizler tanık olup dururken, niçin Allah'ın âyetlerini bilerek reddedip duruyorsunuz?
71Ey Kitap Ehli! Sizler bilip dururken, niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve gerçeği gizliyorsunuz?
72-74Kitap Ehlinden bir grup da, mü’minlerin dönmeleri için, “İndirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da bilerek reddedin /inanmayın. Ve size verilenin benzerinin bir kimseye verilmiş olduğuna yahut Rabbinizin nezdinde sizin aleyhinize deliller getirecekleri hususunda kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın” dediler. De ki: “Şüphesiz kılavuzluk, Allah'ın kılavuzluğudur.” De ki: “Şüphesiz lütuf, Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir. Rahmetini dilediğine özelleştirir. Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.”
75Ve Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, eğer onlara yüklerle emanet teslim etsen onu sana geri öder. Onlardan öyleleri de vardır ki ona bir tek altın para emanet etsen, üzerine dikilmeden onu sana geri vermez. Bu, onların: “Ümmilerin/Anakentlilerin bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir” demelerinden dolayıdır. Onlar, bilip durdukları hâlde, Allah hakkında yalan da söylerler.
76Hayır, kim O'nun ahdine/ O'na verdiği söze vefalı olursa ve Allah'ın koruması altına girerse, bilsin ki şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.
77Şüphesiz Allah'ın ahdini/Allah'a verdikleri sözleri ve yeminlerini az bir paraya satan şu kimseler; işte onlar, âhirette kendilerine hiçbir pay olmayanlardır. Ve Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Çok acıklı azap da onlar içindir.
78Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir grup vardır. O, Allah katından olmadığı hâlde, “Bu, Allah katındandır” derler. Kendileri bilip dururken, Allah'a karşı yalan da söylerler.
64De ki: “Ey Kitap Ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze; ‘Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim’ ilkesine geliniz. Buna rağmen eğer Kitap Ehli, yüz çevirirlerse, artık “Şüphesiz bizim müslimler olduğumuza şâhit olun” deyin.
65Ey Kitap Ehli! Tevrât ve İncîl kendisinden sonra indirildiği hâlde İbrâhîm hakkında niçin tartışıyorsunuz? Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
66İşte siz bunlarsınız. Biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, peki, hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
67İbrâhîm, Yahudi ve Nasrani/ Hristiyan değildi. Ama o, hakka dönmüş bir müslimdi/İslâmlaştıran kişiydi. O, ortak koşanlardan da değildi.
68Şüphesiz, insanların İbrâhîm'e en yakın olanları, elbette o'na uyanlar, bu Peygamber ve şu iman eden kimselerdir. Allah, mü’minlerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır.
***
69Kitap Ehlinden bir taife sizi saptırmak istedi. Hâlbuki onlar, sadece kendilerini saptırıyorlar, farkına da varmıyorlar.
70Ey Kitap Ehli! Sizler tanık olup dururken, niçin Allah'ın âyetlerini bilerek reddedip duruyorsunuz?
71Ey Kitap Ehli! Sizler bilip dururken, niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve gerçeği gizliyorsunuz?
72-74Kitap Ehlinden bir grup da, mü’minlerin dönmeleri için, “İndirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da bilerek reddedin /inanmayın. Ve size verilenin benzerinin bir kimseye verilmiş olduğuna yahut Rabbinizin nezdinde sizin aleyhinize deliller getirecekleri hususunda kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın” dediler. De ki: “Şüphesiz kılavuzluk, Allah'ın kılavuzluğudur.” De ki: “Şüphesiz lütuf, Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir. Rahmetini dilediğine özelleştirir. Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.”
Bu âyet grubunda, Ehl-i Kitaptan, özellikle de Necrân heyetinden, bildiklerini gizlememeleri, sahip oldukları bilgiye göre amel etmeleri istenmektedir. Bunlar, Allah'ın geçmişte kitap indirdiğine, elçi gönderdiğine ve yine yapacağına inanıyorlardı. Ama kin ve kıskançlıkları sebebiyle gerçeği kabullenmiyorlardı. 72-74. âyetler ile onların gizli planları deşifre edilmiştir.
Bu pasajda yer alan teklifler, Rasûlullah tarafından o günün civar devletlerine mektuplar, elçiler gönderilerek iletilmiştir.
Bu pasajın ağırlık noktası, tevhiddir. Zira Ehl-i Kitap, peygamberlerini, bilginlerini rabb edinerek şirke bulaşmışlardı:
31Onlar, Allah'ın astlarından bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Îsâ'yı kendilerine rabler edindiler. Oysa onlar sadece bir tek olan ilâha kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, ortak koşanların ortak koştuğu şeylerden de arınıktır. [Tevbe/31]
66Ve hiç kuşkusuz eğer onlar Tevrât'ı, İncîl'i ve kendilerine Rablerinden indirilen Kur’ân'ı ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından [her yönden] besleneceklerdi. Onlardan bir kısmı orta yol tutan; bazısına inanıp bazısına inanmayan, inanmadığı hâlde inanmış gözüken önderli bir toplumdur. Ve onlardan çoğunun yapmakta oldukları ne kötüdür! [Mâide/66]
113,114Hepsi bir değildirler. Kitap Ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir önderli topluluk vardır ki onlar, gecenin saatlerinde boyun eğip teslimiyet göstererek Allah'ın âyetlerini okurlar. Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, herkesçe iyi kabul edilen şeyleri emrederler, herkesçe kötülüğü kabul edilen şeylerden vazgeçirmeye çalışırlar, hayırlarda da birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar, iyi insanlardandırlar. [Âl-i İmrân/113-114]
Bu âyetlerin iniş sebebi hakkında kaynaklarda şu bilgiler yer almaktadır:
Bu âyet-i kerîme, hem Yahûdilerin, hem de Hristiyanların, İbrâhîm'in kendi dinleri üzere olduğunu iddia etmeleri üzerine nâzil olmuştur. Yüce Allah onları, Yahûdiliğin ve Hristiyanlığın İbrâhîm'den sonra ortaya çıktığını belirterek yalanlamaktadır. İşte yüce Allah'ın, Hâlbuki Tevrât da İncîl de ancak o'ndan sonra indirilmiştir buyruğu bunu ifade etmektedir.
Bu âyet-i kerîme Mu‘âz b. Cebel, Huzeyfe b. el-Yemân ve Ammâr b. Yâsir'i, Nadîroğulları ile Kurayza ve Kaynukaoğulları'na mensup Yahûdilerin kendi dinlerine çağırmaları üzerine nâzil oldu. Bu âyet-i kerîme yüce Allah'ın, Kitap Ehlinden pek çok kimse hakk kendilerine besbelli olmuşken rûhlarında yerleşmiş olan kıskançlıktan dolayı sizi imanınızdan sonra kâfirler olarak geri döndürmek isterler... (Bakara/109) âyetine benzemektedir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
75Ve Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, eğer onlara yüklerle emanet teslim etsen onu sana geri öder. Onlardan öyleleri de vardır ki ona bir tek altın para emanet etsen, üzerine dikilmeden onu sana geri vermez. Bu, onların: “Ümmilerin/Anakentlilerin bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir” demelerinden dolayıdır. Onlar, bilip durdukları hâlde, Allah hakkında yalan da söylerler.
76Hayır, kim O'nun ahdine/ O'na verdiği söze vefalı olursa ve Allah'ın koruması altına girerse, bilsin ki şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.
77Şüphesiz Allah'ın ahdini/Allah'a verdikleri sözleri ve yeminlerini az bir paraya satan şu kimseler; işte onlar, âhirette kendilerine hiçbir pay olmayanlardır. Ve Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Çok acıklı azap da onlar içindir.
78Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir grup vardır. O, Allah katından olmadığı hâlde, “Bu, Allah katındandır” derler. Kendileri bilip dururken, Allah'a karşı yalan da söylerler.
Bu âyet grubunda da Ehl-i Kitap gerçeğe davet edilmekte; ancak onların hepsinin aynı olmadığı, iyilerinin de bulunduğu bildirilmektedir. Bu pasajda Ehl-i Kitap sınıflara ayrılıp tahlil edilmekte, yanlış yolda olanlarına doğru yol gösterilmektedir. Bu sûrenin 114. âyetinde de geleceği üzere ve daha evvel birçok yerde geçtiği üzere Ehl-i Kitabın hepsi aynı olmayıp içlerinde az da olsa gerçeği gören, hakk yolu kabul edenler vardır.
75. âyette Ehl-i Kitaptan bir grup nitelenirken, Onlardan öyleleri de vardır ki, ona bir tek dinar [para] emânet etsen, üzerine dikilmeden onu sana geri vermez. Bu, onların, "Ümmilerin/Anakentlilerin bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir" demelerinden dolayıdır. Onlar, bilip durdukları hâlde, Allah hakkında yalan da söylerler buyurulmuştur, ki bununla, Yahûdilerin mü’minleri sömürmek için güttükleri politikaya işaret edilmiştir. Onlar, diğer insanların mallarını kendilerine helâl görür ve bu hususta her türlü gayr-i meşru yöntemi kullanırlar:
Her yedi yılın sonunda size borçlu olanları bağışlayacaksınız. Borçları bağışlama işini şöyle yapacaksınız: Her alacaklı, komşusunun borcunu bağışlayacak. Borcun ödenmesi için komşusunu ya da kardeşini zorlamayacak. Çünkü Rabbin borçları bağışlama yılı duyurulmuştur. Yabancıdan borcunu alabilirsin. Ama İsrâîlli kardeşinin borcunu bağışlayacaksın. [Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 15:1-3.]
Yabancıdan faiz alabilirsiniz, ama kardeşinizden almayacaksınız. Böyle yapın ki, mülk edinmek için gideceğiniz ülkede el attığınız her işte Tanrınız Rabb sizi kutsasın. [Tesniye, 23:20.]
İsrâîlli kardeşlerinden birini kaçırıp ona kötü davranan ya da onu satan adam yakalanırsa ölmeli. Aranızdaki kötülüğü içinizden atacaksınız. [Tesniye, 24:7.]
Talmud'da denilmektedir ki: "Şâyet bir İsrâîlli'nin boğasını İsrâîlli olmayan bir kimsenin boğası yaralarsa, İsrâîlli'ye tazminat vermek zorundadır. Eğer İsrâîlli'nin boğası İsrâîlli olmayanın boğasını yaralarsa, İsrâîlli tazminat vermek zorunda değildir. Bir kimse kaybolmuş bir şey bulursa ve bulduğu şey İsrâîllilerin yerleşim bölgesindeyse, bulduğu şeyi sahibine vermek için ilân etsin. Şâyet, İsrâîlli olmayanların bölgesinde bulunmuşsa, ilân etmeye gerek yoktur. İsmâîl'in Rabbi diyor ki: Eğer bir Ümmî ile bir İsrâîlli arasında anlaşmazlık çıkmışsa, mahkemedeki hâkim, kardeşinin lehine bitmesi için uğraşsın. Mümkün değilse Ümmîlerin kanunlarına göre, kardeşinin lehine bir sonuç almaya çalışsın. Ve "Bu sizin kanununuza göredir" desin. Her iki kanundan da yararlanamıyorsa, hangi yolla olursa olsun, İsrâîlli kardeşini kazandırsın. İsmâîl'in Rabbi, "İsrâîlli olmayanların zaaflarından yararlanın" diyor." (Talmudic Mıscelleny, Paul Îsâac Hershum, 1880 London, s. 37, 210-221). [Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur’ân.]
Bu âyette konu edilen olayla ilgili kaynaklarda şu bilgiler verilmektedir:
Hadis imamları el-Eş‘as b. Kays'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedirler: Benimle Yahûdilerden bir adam arasında (ortak) bir arazi vardı. O benim o arazideki hakkımı inkâr etti. Ben de onu Peygamber'in (s.a) huzuruna götürdüm. Rasûlullah (s.a) bana, "Senin herhangi bir delilin var mı?" diye sordu. Ben, "Hayır" dedim. Bu sefer Yahûdiye, "(Arazide hakkım olmadığına dair) yemin et!" dedi. Ben, "O vakit yemin eder ve malımı alıp götürür" deyince, yüce Allah, Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir pahaya değişenlerin... buyruğunu âyetin sonuna kadar indirdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
ÜMMÎLER
الامّى [el-ümmî] ifadesinin, "Anakent" demek olduğunu, bununla da "Mekke"nin kastedildiğini ifade etmiştik. [Tebyînu'l-Kur’ân; c. 3, s. 55-61.]
77. âyetteki, Şüphesiz şu, Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir paraya satanlar; işte onlar, âhirette kendilerine hiç bir pay olmayanlardır. Ve Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Çok acıklı azap da onlar içindir ifadesinden, Ehl-i Kitabın (onlardan bir grubun) karakteri anlaşılabilir. Bu âyetin inişinden evvel şu olayın yaşandığı nakledilmektedir:
Âyet-i kerîme, bir arazi parçası hakkında Eş‘as ibn Kays ile davalaşan bir kimse hakkında nâzil olmuştur. Onlar, davalaşmak üzere Hz. Peygamber'in yanına geldiklerinde, Hz. Peygamber adama, "Delilini getir" deyince adam, "Benim bir hüccetim yok" der. Bunun üzerine Eş‘as'a, "Sana da yemin etmek düşer" deyince, Eş‘as yemin etmeye niyetlenir, bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurur. Böylece Eş‘as, yemin etmekten vazgeçer, söz konusu olan arazi parçasını hasmına bırakarak gerçeği itiraf eder. Bu, İbn Cüreyc'in görüşüdür.
Mücâhid şunu söylemiştir: "Bu âyet-i kerîme, malına rağbeti artırmak için yalan yere yemin etmiş olan bir adam hakkında nâzil olmuştur."
Bu âyet-i kerîme, Abdan ile İmri’u'l-Kays hakkında nâzil olmuştur. Onlar, bir arazi hususunda davalaşmak üzere Hz. Peygamber'in yanına gelmişlerdi. Bunun üzerine, İmri’u'l-Kays'ın yemin etmesi gerekince o, "Yarına kadar bana mühlet ver" dedi. Sonra, ertesi gün geldiğinde arazinin Abdan'a ait olduğunu kabul etti. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]
78. âyette, Ehl-i Kitaptan tahrifçiler ve din istimrarcıları konu edilmektedir. Onlar, Allah'ı ve O'nun kitabını malzeme yaparak câhil halkı aldatıyor ve sömürüyorlardı. Bu kesim daha evvel birçok âyette (örneğin; Nahl/116, En‘âm/21, En‘âm/144, Nisâ/46, Mâide/13, Mâide/41, Bakara/75) teşhir edilmiş ve lânetlenmiştir.
Ehl-i Kitap bilginlerinin yalancılıkları beyân edildikten sonra, onların halkı sömürmek için uydurdukları, Îsâ'ya kudsiyet verilmesi, insanların peygamberlere ve din bilginlerine kul-köle olması yanlışı düzeltilmektedir: Allah'ın kendisine kitap, hüküm [yasama-yürütme] ve peygamberlik verdiği hiç bir beşer için [insanlardan hiç bir kimse için], insanlara, "Allah'ın astlarından bana kul/köle olun" demek yakışmaz. Fakat, "Öğrettiğiniz ve ders aldığınız [okuduğunuz] kitap gereğince Rabbe içtenlikli kullar olunuz" (demesi yaraşır). Ve O [Allah] size, "Melekleri ve peygamberleri rabbler edinmenizi emretmez. Siz müslim olduktan sonra, size küfrü emreder mi?! Ve hani Allah peygamberlerin, "Andolsun ki size kitaptan ve hikmetten [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden] verdim, sonra yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz!" mîsâkını almıştı. O [Allah], "Bunu ikrar edip de kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" dedi. Onlar, "İkrar ettik" dediler. O [Allah], "Öyleyse şâhit olun, Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım" dedi.
İlâhî dinlerde köleliğin olmadığını Beled sûresi'nde detaylıca açıklamıştık.
Bu âyet grubunun iniş sebebi hakkında kaynaklardaki bilgiler şöyledir:
Bu âyetin sebeb-i nüzûlü hakkında birkaç rivâyet vardır:
a) İbn Abbâs (r.a) şunu söylemiştir: Yahûdiler, "Üzeyr Allah'ın oğludur"; Hristiyanlar da "Mesih, Allah'ın oğludur" dedikleri için bu âyet nâzil olmuştur.
b) Denildiğine göre, Yahûdilerden Ebû Râfî el-Kurazî, ve Hristiyanlardan da Necrân heyetinin reisi, Hz. Peygamber'e (s.a), "Sana ibâdet etmemizi ve seni bir rabb edinmemizi mi istiyorsun?" demişler, bunun üzerine de Hz. Peygamber (s.a), "Allah'tan başkasına tapmaktan veya Allah'tan başkasına ibâdet etmeyi emretmekten Allah'a sığınırız. Allah Teâlâ, beni böyle bir iş için göndermedi ve bana böyle bir şeyi emretmedi" demiş ve bu âyet nâzil olmuştur. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
Yahûdiler, kendilerinin elde ettiği fazilet ve makamlara hiç kimsenin ulaşamayacağını iddia edince, Allah Teâlâ onlara şöyle demiştir: "Eğer durum sizin dediğiniz gibi olsaydı, sizin, insanları köle ve hizmetçi yapmaya uğraşmamanız, aksine insanlara Allah'a itaat edip, O'nun tekliflerine boyun eğmelerini emretmeniz gerekirdi. Bu durumda da, insanları Hz. Muhammed'in (s.a) nübüvvetini tasdik etmeye teşvik etmeniz gerekirdi. Çünkü Hz. Muhammed'in elinde mucizelerin zuhur etmesi, böyle yapmanızı gerektirir." Bu, âyetin lafzının ihtimal tanıdığı bir izahtır. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın, Sonra diğer insanlara, "Allah'ı bırakıp da bana kul olun" demesi... ifadesi, tıpkı Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve râhiblerini tanrı edindiler (Tevbe/31) âyeti gibidir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]*
*İşte Kuran, Al-i İmran Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz