• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

89Al-i İmran Suresi 149-155




Hatalı Çevrilen Ayetler


89Al-i İmran Suresi 149-155


Hatalı Çeviri:
149. Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.

150. Oysa sizin mevlânız Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.

151. Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaları sebebiyle, kâfirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür!

152. Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır.

153. O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

154. Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, «Bu işten bize ne!» diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. «Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik» diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.

155. (Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, halîmdir.



Doğru Çeviri:
149Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimselere uyarsanız, onlar sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler de siz kaybedenlerden oluverirsiniz.

150Aslında Allah, sizin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınınızdır. Ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

151Biz, Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimselerin kalplerine korku salacağız. Onların varacakları yer Ateş'tir. Şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanların barınağı da ne kötüdür!

152Ve siz, Allah'ın bilgisi ile düşmanlarınızı doğrarken Allah, size olan vaadini doğru olarak gerçekleştirdi. Allah, size sevdiğiniz şeyleri gösterdikten sonra zaafa düştünüz, o iş hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden kimi dünyayı istiyordu, kiminiz de âhireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve kesinlikle sizi bağışladı. Ve Allah, mü’minlere karşı çok armağan sahibidir.

153Ve hani siz yukarı kaçıyordunuz hiç kimseye bakmıyordunuz. Elçi de ötenizden sizi çağırıyordu. Bundan dolayı Allah, elinizden gidene ve kendinize isabet edene üzülmeyesiniz diye size keder üstüne keder ile karşılık verdi. Allah, yaptıklarınıza haberdardır.

154Sonra Allah, o kederin ardından üzerinize bir güven, sizden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da nefislerinin sevdasına düştü; Allah'a karşı gerçek dışı cahiliyet zannı olarak, zan üretiyorlardı. Onlar, “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. –De ki: “Bütün iş Allah'a aittir.– Onlar, sana açıklamayacakları şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Eğer siz, evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yan gelip yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti.” Ve o, Allah'ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir.

155Şüphesiz iki toplumun karşılaştığı gün, sizden yüz çevirip giden kimseler, şeytan onların kazandıkları şeylerin acısıyla ayaklarını kaydırmak istedi. Yine de Allah, onları kesinlikle affetti. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok yumuşak davranandır.



149Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimselere uyarsanız, onlar sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler de siz kaybedenlerden oluverirsiniz.

150Aslında Allah, sizin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınınızdır. Ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.


Bu âyetlerde de mü’minler uyarılmaktadır: Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz şu küfretmiş kimselere uyarsanız, onlar, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler de siz kaybedenlerden oluverirsiniz. Aslında, Allah, sizin mevlânızdır. Ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

Klâsik kaynaklarda bu âyetin iniş sebebiyle ilgili şu bilgiler verilmektedir:

Bu ifadedeki kâfirler/inkâr edenler ibaresiyle, "Ebû Süfyân"ın kastedildiği söylenmiştir. Çünkü Ebû Süfyân (r.a), o gün kâfirlerin büyüğü ve reisi idi. Süddî de, bu ifadeden maksadın, Ebû Süfyân olduğunu, çünkü onun, o zamanda fitne ağacı olduğunu söylemiştir. Başka âlimler ise, buradaki "kâfirler/inkâr edenler" tabirinden maksadın, Abdullah ibn Ubey ve onun münâfık arkadaşları olduğunu, bunların zayıf inançlı kimselerin kalplerine şüphe sokan ve "Şâyet Muhammed, Allah'ın Peygamberi olsaydı, başına böyle bir şey gelmezdi. O, diğer insanlar gibi bir insandır. Bazı günler lehine, bazı günler aleyhine olur. Binâenaleyh daha önceki dininize dönün" diyenler olduğunu söylemişlerdir. Âlimlerin bir kısmı da bundan muradın, Yahûdiler olduğunu, çünkü Medîne'de bir grup Yahûdinin mevcut olduğunu ve bunların, özellikle Uhud hâdisesi'nden sonra Müslümanların kalplerine şüphe attıklarını söylemişlerdir. Doğruya en yakın olan, bu ifadenin bütün kâfirlere şamil olmasıdır. Çünkü âyetin lafzı umûmîdir, sebebin [sebeb-i nüzûlün] hususî olması, âyetin umûmî manaya gelmesine mâni değildir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

150. âyetteki, Aslında, Allah, sizin mevlânızdır. Ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır ifadesiyle, mü’minlere kullardan hayrın olmadığı, her türlü yardımın Allah'tan olduğu vurgusu yapılmaktadır.



151Biz, Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimselerin kalplerine korku salacağız. Onların varacakları yer Ateş'tir. Şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanların barınağı da ne kötüdür!

152Ve siz, Allah'ın bilgisi ile düşmanlarınızı doğrarken Allah, size olan vaadini doğru olarak gerçekleştirdi. Allah, size sevdiğiniz şeyleri gösterdikten sonra zaafa düştünüz, o iş hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden kimi dünyayı istiyordu, kiminiz de âhireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve kesinlikle sizi bağışladı. Ve Allah, mü’minlere karşı çok armağan sahibidir.

153Ve hani siz yukarı kaçıyordunuz hiç kimseye bakmıyordunuz. Elçi de ötenizden sizi çağırıyordu. Bundan dolayı Allah, elinizden gidene ve kendinize isabet edene üzülmeyesiniz diye size keder üstüne keder ile karşılık verdi. Allah, yaptıklarınıza haberdardır.

154Sonra Allah, o kederin ardından üzerinize bir güven, sizden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da nefislerinin sevdasına düştü; Allah'a karşı gerçek dışı cahiliyet zannı olarak, zan üretiyorlardı. Onlar, “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. –De ki: “Bütün iş Allah'a aittir.– Onlar, sana açıklamayacakları şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Eğer siz, evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yan gelip yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti.” Ve o, Allah'ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir.

155Şüphesiz iki toplumun karşılaştığı gün, sizden yüz çevirip giden kimseler, şeytan onların kazandıkları şeylerin acısıyla ayaklarını kaydırmak istedi. Yine de Allah, onları kesinlikle affetti. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok yumuşak davranandır.



Bu âyetlerde, önce müşrikleri bekleyen âkıbet bildirilmekte, sonra da Uhud'da olan olayların nakliyle mü’minlere uyarıya devam edilmektedir. Rabbimiz önce, Biz, Allah'ın, hakkında hiç bir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, şu inkâr etmiş kimselerin kalplerine korku salacağız buyurarak, mü’minlerin her zaman kâfirlere karşı muzaffer olacakları müjdesini vermiştir, ki Uhud savaşı ve uluslararası ilişkilerde bu vaad-i ilâhî gerçekleşmiş ve gerçekleşmektedir.

Uhud'da Ebû Süfyân, kendisi muzaffer bir konumda, Rasûlullah ve yakın arkadaşları da saklanmış iken, "İbn Ebî Kebşe [Peygamber] nerede! İbn Ebî Kuhâfe [Ebû Bekr] nerede? İbnu'l-Hattâb nerede?" diye bağırmıştı. Ömer de ona karşılık vermiş ve aralarında sözler geçmişti. Ebû Süfyân, Rasûlullah'ın yerini öğrenmesine rağmen dağdan inip onların yanına gitmeye cesaret edememişti.

Yine kâfirler, Mekke'ye dönerlerken, yolun yarısında, "Biz, hiç bir şey yapmadık. Onların pek çoğunu öldürdük ve sonra tam galipken onları bıraktık. Haydi dönüp şunların kökünü tamamen kazıyalım" dediler. Onlar tam bunu kararlaştırırlarken, Allah kalplerine bir korku attı. Bu durumu başka sûrelerde de göreceğiz:

26,27Hem de Allah, Kitap Ehlinden kâfirlerle yardımlaşanları kalelerinden indirdi. Ve kalplerine korku saldı: Siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. Ve Allah, onların arazilerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız bir yere sizi son sahip yaptı. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir. [Ahzâb/26-27]

2Allah, Kitap Ehli’nden Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimseleri, toplanmanın ilki için yurtlarından çıkarandır. Siz, onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da, şüphesiz kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağına kesinkes inanıyorlardı da Allah'ın azabı, onlara hesaba katmadıkları yerden geliverdi. Ve Allah, onların yüreklerine, evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle harap edileceği korkusunu düşürdü. Ey sağduyu sahipleri! Artık ibret alın! [Haşr/2]

152-155. âyetlerde ise Uhud'da yaşanan hezimet ve hezimetin gerekçesi anlatılıyor; görev yerini terk edenlere sitem ediliyor. Bu paragrafta hezimetin nedeni, zaafa düşmek, emre aykırı davranmak ve dünya malı peşinde koşmak olarak tesbit ediliyor.

Bu âyetlerin iniş nedeniyle ilgili şu bilgiler verilmiştir:

Muhammed b. el-Ka‘b el-Kurazî der ki: Müslümanlar Uhud'da musibete uğramışlar olarak Rasûlullah (s.a) ile beraber Medîne'ye döndüğünde, birbirlerine şöyle dediler: "Allah bize zaferi vaad etmişken bu bize nereden geldi?" Bunun üzerine bu âyet-i kerîme indi. Çünkü onlar, müşriklerin yedi sancaktarını öldürmüşlerdi. Önceleri zafer Müslümanlardaydı. Ancak daha sonra ganimet toplamakla meşgul oldular ve bazı okçular da ganimet elde etmek isteği ile yerlerini terk ettiler. İşte bu husus, bozguna sebep teşkil etmişti.

Buhârî, el-Berâ b. Âzib'den şöyle dediğini rivâyet eder: Uhud günü'nde müşriklerle karşılaştığımız sırada, Rasûlullah (s.a) okçulardan bazılarını (tepeye) oturttu ve onlara Abdullah b. Cübeyr'i kumandan tayin ederek şöyle dedi: "Asla yerinizden ayrılmayın; bizim onlara karşı muzaffer olduğumuzu görseniz bile ayrılmayın, onların bize karşı muzaffer olduklarını görseniz bile, bize yardım etmek için yerinizi terketmeyin". İki taraf birbirleriyle karşılaşıp Müslümanlar onları bozguna uğrattılar. O kadar ki, kadınların dağa doğru süratle koştuklarını gördük. Koşmaları esnasında elbiselerini yukarı doğru toplamış ve ayak bileklerindeki halhalları dahi görülüyordu.

Bu sefer (Abdullah b. Cübeyr'in beraberindeki okçular), "Ganimete koşalım, ganimete koşalım!" demeye koyuldular. Ancak Abdullah onlara, "Durun. Rasûlullah (s.a) size yerinizden ayrılmamanızı emretmedi mi?" dedi. Ancak onlar yerlerinden ayrıldılar. Okçular, (yerlerini terk edip) onların yanlarına gidince, Allah da onları şaşırttı (ne yapacaklarını bilemez hâle geldiler) ve Müslümanlardan 70 kişi öldürüldü. Daha sonra Ebû Süfyân b. Harb, yüksekçe bir yerden bize doğru görünerek şöyle dedi: "Hayatta kalanlar arasında Muhammed var mı?" Rasûlullah (s.a), "Ona cevap vermeyin" buyurdu. Nihâyet Ebû Süfyân aynı şeyi üç defa tekrarladı, sonra, "Hayatta kalanlar arasında Ebû Kuhâfe'nin oğlu [Ebû Bekr] var mı?" diye üç defa sordu. Yine Peygamber (s.a), "Ona cevap vermeyin" buyurdu. Bu sefer, "Peki hayatta kalanlar arasında Ömer b. el-Hattâb var mı?" diye üç defa sordu, yine Peygamber (s.a), "Ona cevap vermeyin" buyurdu. Daha sonra arkadaşlarına dönerek, "Bunlar öldürüldü demektir" deyince, Ömer (r.a), "Ey Allah'ın düşmanı! Yalan söyledin, Allah seni rezil edecek kimseleri senin için saklamış bulunuyor" demekten kendisini alamadı.

Bu sefer (Ebû Süfyân), "Yücel ey Hubel!" diye iki defa seslendi. Peygamber (s.a), "Ona cevap verin" buyurunca, ashâb, "Ne diyelim Ey Allah'ın Rasûlü?" diye sordular. Hz. Peygamber, "Allah daha üstün, daha yücedir deyin" buyurdu. Ebû Süfyân dedi ki: "Bizim Uzzamız var, sizin ise Uzza'nız yok." Rasûlullah (s.a), "Ona cevap verin" buyurunca, "Ne diyelim Ey Allah'ın Rasûlü?" diye sordular. Hz. Peygamber, "Allah bizim mevlâmızdır, sizin ise mevlânız yok deyin" buyurdu. Bu sefer Ebû Süfyân şöyle dedi: "Bugün Bedir'e karşılık olsun. Savaş(ta zafer) nöbetleşedir. Diğer taraftan siz, öldürülenler arasında müsle [öldürülenlerin bazı organlarının kesilmiş olduğunu] göreceksiniz. Ben böyle yapılmasını emretmedim." [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Hz. Peygamber ve ashâbı, Uhud'da başlarına gelen musibetle Medîne'ye dönünce, ashâbdan bazıları, "Bu, bizim başımıza nereden geldi? Hâlbuki Allah bize yardım edeceğini vaad etmişti..." dediler. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti inzâl etti. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]

153. âyette mü’minlere, "keder üstüne keder" tattırıldığı ifade edilmiştir. Âyetlerin genel ifadesi ile târih kayıtları dikkate alındığında, bununla şunların kastedildiği anlaşılabilir:

• Önce malların elden gitmesi, ganimetten olmaları, sonra da birçok ölü vermeleri, canlarından olmaları sûretiyle yaşadıkları keder.

• Kendi sıkıntılarının üzerine, Rasûlullah'ın öldürüldüğü dedikodusunun eklendiği keder.

• Önce gevşemelerinden, sonra da hezimetten doğan keder ve üzüntü.

• Kendi yenilgilerinin üzerine, bir de kentteki ailelerine gelecek zararın kederi.*




*İşte Kuran, Al-i İmran Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim