• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

89Al-i İmran Suresi 159-163




Hatalı Çevrilen Ayetler


89Al-i İmran Suresi 159-163


Hatalı Çeviri:
159. O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.

160. Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.

161. Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir.

162. Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış noktasıdır.

163. Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların yaptıklarını görmektedir.



Doğru Çeviri:
159İşte sen, sırf Allah'ın rahmeti sebebiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için bağışlanma dile. İşlerde onlarla müşavere et; işin en güzelini ortaklaşa bulup ortaya çıkar, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a işin sonucunu havale et. Şüphesiz Allah, işin sonucunu Kendisine havale edenleri sever.

160Allah size yardım ederse, sizi yenecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Öyleyse mü’minler sadece Allah'a, işin sonucunu havale etsinler.

161Ve hiçbir peygamber için, kamu malına hıyanet olur şey değildir. Ve kim kamu malına ihanette bulunursa kıyâmet günü hainlik ettiği kamu malı ile gelir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. Ve onlar, haksızlığa uğramazlar.

162Peki, Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hoşnutsuzluğuna uğrayıp cezalandırılan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü dönüş yeridir!

163Onlar, Allah nezdinde derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.


Bu âyetlerde önce Rasûlullah'ın, savaşta itaatsizlik edenlere karşı davranışına değinilmiş ve Rasûlullah'a mü’minlerle istişarede bulunması, kesin karar aldığında da onu uygulamaya koyması emredilmiş, sonra da mü’minler arasında oluşmuş bazı tereddütler giderilmiş, ileriye dönük motivasyon yapılmış ve inkârcılar tehdit edilmiştir.

Âyette, Sen, sırf Allah'ın rahmeti sebebiyle onlara karşı yumuşak davrandın buyurularak, Rasûlullah'ın suçlulara karşı davranışı ilâhî rahmet ve terbiyeye bağlanmıştır. Rasûlullah'ın davranışlarını şekillendiren âyetlerden birkaçı:

214Ve en yakın oymağını uyar. 215Ve mü’minlerden sana uyan kimselere kanadını indir. [Şu‘arâ/214-215]

199Sen afvı/malın fazlasını al, "urf" [örf, Kur’ân âyetleri öbeği] ile emret ve câhillerden de mesafeli dur. [A‘râf/199]

128Andolsun, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, sadece inananlara çok şefkatli, kolaylık sağlayan, çok merhametli bir elçi gelmiştir. [Tevbe/128]

Ve Bakara/109, Yûsuf/89-93, Fussilet/33-34.

Âyetteki, Rasûlullah'a yönelik olan, İşlerde onlara da danış ifadesi, tabiî ki hakkında ilâhî emir ve açıklama olmayan konulara aittir. İstişare mü’minlerin vazgeçilmez bir davranışıdır:

36-39İşte, verilen herhangi bir şey basit dünya hayatının kazanımıdır. Sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar [nimetler, ödüller] ise;
iman etmiş ve sadece Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler için,
günahın büyüklerinden ve hayâsızlıktan kaçınan ve öfkelendikleri zaman bağışlayan kimseler için,
Rablerinin çağrısına cevap veren, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan-ayakta tutan], işleri de kendi aralarında görüşme, danışma olan, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden harcamada bulunan kimseler için
ve kendilerine bir haksızlık ve saldırı isabet ettiği zaman birbirleriyle yardımlaşan/intikam alan kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır. [Şûrâ/36-39]

Bu âyetlerde, başta yöneticiler olmak üzere herkese, bilmedikleri hususlarda ve içinden çıkamadıkları konularda; ister dinî, ister siyasî, ister iktisadî, ister askerî olsun uzmanlarla istişare edilmesi emri verilmektedir. Ayrıca bu ifadeyle, müşaverenin önemi ortaya konulmuş, mü’minlerin bu ilkeden vazgeçmemeleri istenmiştir.

Daha sonra, Bir kere de azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et buyurularak, aldığı kararı tereddütsüz uygulaması, sonucu Allah'a bırakması istenmiştir.

Azmetmek, –düşünmeksizin önüne gelen görüşü uygulamaya koymak, sonuçlara aldırmaksızın canının istediğini yapmak, sonucu ne olursa olsun bir işi yapmak değil– "bir şey üzerinde uzun uzun araştırma yapmak ve kesin, vazgeçilmez bir sonuca varmak"tır:

73Ey Peygamber! İnkârcılar ve münâfıklar ile çaba göster. Ve onlara karşı sert ol. Onların barınma yerleri de cehennemdir. Ve o, ne kötü bir oluş yeridir! [Tevbe/73]

2Zina eden kadın ve zina eden erkek, hemen her birini yüz kamçı ile kamçılayın, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah dininde sizi, onlara acıma duygusu tutmasın! Ve mü’minlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun. [Nûr/2]

54Ey iman etmiş kimseler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında mü’minlere karşı yumuşak, kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere karşı da onurlu ve şiddetli bir toplum getirir ki Allah, onları sever, onlar da O'nu severler; onlar, Allah yolunda çaba harcarlar ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bir armağandır. Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir. [Mâide/54]

161. âyetteki, Ve hiç bir peygamber için hıyânet olur şey değildir. Ve kim ihânette bulunursa kıyâmet günü hâinlik ettiği şey ile gelir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. Onlar, zulme de uğramazlar ifadesi, mü’minleri terbiyeye yöneliktir.

Bu âyetin inişi ile ilgili kaynaklarda şu bilgiler nakledilir:

Hz. Peygamber (s.a) savaşların birinde birtakım ganimetler elde etmiş, sonra da elde ettiği bu ganimetleri bir araya toplamış, ama bazı sebeplerden dolayı ganimetlerin taksimi gecikmişti. Bunun üzerine bir topluluk o'na gelerek, "Ganimetlerimizi taksim etmiyor musun?" deyince, Hz. Peygamber (s.a), "Şâyet sizin Uhud dağı kadar altınınız olsa, ondan tek bir dirhemini bile alıkoymam. Siz, ganimetlerinize hıyânet ettiğimi mi sanıyorsunuz?" buyurmuş ve bunun üzerine Hakk Teâlâ bu âyeti indirmiştir.

İkrime ve Sa‘îd ibn Cübeyr şunu rivâyet etmişlerdir: "Âyet, Bedir günü (ganimet içinden) kaybolan kırmızı bir kadife hakkında nâzil olmuştur. Bu kadifeden dolayı bazı câhiller, "Belki de onu Peygamber aldı" demişlerdir. Bu âyet, işte bundan dolayı nâzil olmuştur."
İbn Abbâs'tan (r.a), bir başka yolla şu rivâyet edilmiştir: "Ashâbın ileri gelenleri, Hz. Peygamber'e (s.a) ganimet mallarından ilâve bir şey vermeyi arzu etmişlerdi de, bundan dolayı bu âyet nâzil olmuştur."

Rivâyet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (s.a), öncü birlikler göndermiş ve onlar bazı ganimetler elde etmişlerdi. Hz. Peygamber (s.a) bu ganimetleri dağıtmış, fakat öncülere pay ayırmamıştı. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.

Kelbî ve Mukâtil şöyle demişlerdir: "Bu âyet-i kerîme, Uhud günü o okçular, ganimet elde etme arzusu ile mevzîlerini terkedip de, "Biz Allah Rasûlü'nün, "Kim bir şey alırsa o, onundur" demesinden ve Bedir günü'nde yaptığı gibi, burada da ganimetleri taksim etmemesinden korkuyoruz" dedikleri, bunun üzerine de Hz. Peygamber'in (s.a), "Siz, bizim hâinlik edip size ganimetten pay vermeyeceğimizi mi zannettiniz" demesi üzerine nâzil olmuştur. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]

Burada, Elçi ile ilgili ihâneti, Kendisine verilen vahyi saklaması, tebliğ etmemesi olarak da anlamak mümkündür. Zira Mekke'de ve Medîne'de Allah'ın mesajlarını iletmemesi için Rasûlullah'a birçok baskı kurulmaktaydı. Buna göre hiç bir elçi, kendisine tevdi edilen mesajı saklayamaz, Allah'a ihânet edemez:

67Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Ve eğer bunu yapmazsan, o zaman O'nun verdiği elçilik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah da seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz Allah, kâfirler; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler toplumuna kılavuzluk etmez. [Mâide/67]

24O kimsenin görmediği, duymadığı, sezmediği, kendisine verilen vahiyler hakkında cimri de değildir. [Tekvîr/24]

44-47Eğer Elçi/Muhammed, bazı sözleri Bizim sözlerimiz olarak ortaya sürseydi, kesinlikle O'ndan tüm gücünü alırdık. Sonra O'ndan can damarını kesinlikle keserdik. Artık sizden hiç biriniz O'na siper de olamazdınız. [Hakka/44-47]

Bu âyetlerde tüm insanlığa açık bir beyânat vardır: "Eğer Muhammed Kur’ân'a ekleme ve çıkarma yapmaya veya onu değiştirmeye veya gizlemeye kalkarsa, Allah adına söz uydurursa, feci şekilde cezalandırılır.

Bu tehdit, Rasûlullah'a olduğu kadar, her zamandaki insanlara da yöneliktir. Hiç kimse Allah adına söz üretmemeli, din adına verilecek hükümler mutlaka Kur’ân'dan alınmalıdır:

15Ve âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar: "Bundan başka bir Kur’ân getir yahut bunu değiştir!" dediler. De ki: "Onu kendimin öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben, sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım." [Yûnus/15]

73Az kalsın onlar seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan başkasını Bize dayandırarak söyleyesin diye sana yanlış yaptırıp seni ateşte yakacaklardı. İşte o takdirde seni halil/iz bırakan bir önder edinirlerdi.
74Ve eğer Biz, seni sağlamlaştırmamış olsaydık, gerçekten onlara birazcık meylediverecektin.
75O durumda sana hayatın iki katını ve ölümün iki katını tattırırdık. Sonra Bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın. [İsrâ/73-75]

15,10İşte bunun için sen, davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların boş iğreti arzularına uyma ve de ki: "Ben, Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve ben, aranızda adaleti gerçekleştirme görevi ile emrolundum. Allah, bizim Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız yalnızca bize, sizin yaptıklarınız da yalnızca size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir delile yer yoktur. Allah, bizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de yalnız O'nadır. Ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey; artık onun hükmü Allah'a aittir. İşte bu, benim Rabbim Allah'tır. Ben, yalnız O'na işin sonucunu havale ettim ve ben, yalnız O'na yöneliyorum." [Şûrâ/15-10]

18Sonra da seni Allah'ın Kendine özgü işlerinden apaçık bir yol haritası/toplu yaşam ilkeleri sahibi yaptık. Artık sen, ona uy, bilmeyen kimselerin boş-iğreti arzularına uyma. [Câsiye/18]

5-8Artık, yakında hak dinden çıkarak kendini ateşe atmış olan hanginizmiş göreceksin, onlar da görecekler. Şüphesiz Rabbindir, yolundan sapanı en iyi bilen. Yine O'dur kılavuzlanarak doğru yola ermiş olanları en iyi bilen. O hâlde âhiret gününü yalanlayan o kişilere itaat etme!
9-16Onlar arzu ettiler ki, sen onlara yağ çekesin, onlar da hemen sana yağ çeksinler. Çok yemin eden, aşağılık, alaycı, gammaz; arkadan çekiştiren, arabozucu, kovuculuk için gezip duran, mal ve oğulları var diye hayrı engelleyen, saldırgan, günaha batmış, kaba/obur, sonra da kötülükle damgalı şu asalakların hiçbirine itaat etme. Âhireti yalanlayan o kişi, âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman: "Daha öncekilerin masalları" dedi. Yakında Biz onun burnunu sürteceğiz. [Kalem/8-9]*



*İşte Kuran, Al-i İmran Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim