• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

90Ahzab Suresi 9-27





Hatalı Çevrilen Ayetler


90Ahzab Suresi 9-27


Hatalı Çeviri:
9. Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.

10. Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vâdinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman; gözler yıldığı, yürekler gırtlağa geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşündüğünüz zaman;

11. İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.

12. Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve Resûlü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar! diyorlardı.

13. Onlardan bir gurup da demişti ki: Ey Yesribliler (Medineliler)! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün! İçlerinden bir kısmı ise: Gerçekten evlerimiz emniyette değil, diyerek Peygamber'den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı.

14. Medine'nin her yanından üzerlerine saldırılsaydı da, o zaman savaşmaları istenseydi, şüphesiz hemen savaşa katılırlar ve evlerinde pek eğlenmezlerdi.

15. Andolsun ki daha önce onlar, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz mesuliyeti gerektirir!

16. (Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.

17. De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.

18. Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve yandaşlarına: «Bize katılın» diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir.

19. (Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

20. Bunlar, düşman birliklerinin bozulup gitmedikleri evhamı içindedirler. Müttefikler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan) sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek savaşacak değillerdi.

21. Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.

22. Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resûlü'nün bize vâdettiği! Allah ve Resûlü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı.

23. Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.

24. Çünkü Allah sadâkat gösterenleri sadâkatları sebebiyle mükâfatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tevbe ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

25. Allah, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah(ın yardımı) savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.

26. Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz.

27. Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah'ın her şeye gücü yeter.



Doğru Çeviri:
9Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de Biz, onların üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah, işlemiş olduklarınızı çok iyi görendir.

10Hani onlar, üst tarafınızdan ve sizden daha aşağıdan size gelmişlerdi. Ve hani gözler kaymıştı, yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Ve siz Allah hakkında zan yaptıkça zan yapıyordunuz.

11İşte burada mü’minler yıpratılmak sûretiyle imtihan edilmiş ve çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

12Ve o vakit münâfıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar; zihniyeti bozuk kimseler: “Allah ve Elçisi bize bir aldanıştan başka bir vaat yapmamış” diyorlardı.

13Ve hani bunlardan bir grup: “Ey Yesrib/Medîne halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün” diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, “Evlerimiz gerçekten savunmasızdır” diyerek Peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki evleri savunmasız değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı.

14Eğer onların üzerine, evlerinin her bir bucağından girilseydi, sonra da sosyal yangın çıkarmaları istenilseydi, kesinlikle bunu yerine getirirlerdi. Bunu fazla da beklemezlerdi.

15Ve hiç kuşkusuz onlar, bundan önce, arkalarını dönüp kaçmayacaklarına Allah'a yeminle ‘kesin söz’ vermişlerdi. Ve Allah'ın ahdi/Allah'a karşı verilen sözler sorumluluk getirir.

16De ki: “Eğer ölmekten veya öldürmekten kaçıyorsanız, kaçmak hiçbir zaman size yarar sağlamaz. Ve o zaman sadece, çok az bir şey kazandırılırsınız.”

17De ki: “Eğer Allah, size bir kötülük dilediyse veya size bir rahmet dilediyse, sizi Allah'tan kim korur?” Hem onlar kendilerine Allah'ın astlarından bir yol gösterici, koruyucu yakın bulamazlar, bir yardımcı da.

18,19Şüphesiz Allah, sizden o engelleyenleri, savsaklayanları ve sizi kıskanarak, kardeşlerine: “Bize gelin!” diyenleri biliyor. Ve onlar, sıkıntıya ancak, pek az geliyorlar. Derken o korku gelince, sen onları, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlarken gördün. Sonra o korku gidince, iyiliğe kıskançlık ederek size keskin keskin diller sıyırdılar. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Ve bu, Allah üzerine çok kolaydır.

20Onlar, birleşik düşman birliklerini gitmedi sanıyorlardı. Eğer düşman birlikleri gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer onlar içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.

21Andolsun ki Allah Elçisi'nde, sizin; Allah'ı ve son günü uman ve Allah'ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır.

22Mü’minler, birleşik düşman birliklerini gördükleri zaman da: “İşte bu, Allah'ın ve Elçisi'nin bize vaat ettiği şeydir. Allah ve Elçisi doğru söyledi” dediler. Bu, onlara sadece iman ve güvenlik sağlamada artış sağladı.

23,24Mü’minlerden öyle kimseler vardır ki, Allah'a, imanları gereği yapmaları gereken şeylere sadakat gösterdiler. İşte onlardan kimisi adağını gerçekleştiren/ canını veren kimsedir, kimi de bekleyen kimsedir. –Onlar, Allah'ın doğru kimseleri doğrulukları sebebiyle ödüllendireceği, dilerse münâfıklara da azap edeceği veya tevbe nasip edeceği için, özgürce davranıp davranışlarında değişiklik yapmadılar.– Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

25Ve Allah, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kişileri herhangi bir hayra ulaşmadan kinleriyle geri çevirdi. Ve Allah, mü’minlere savaşta kâfi geldi. Ve Allah çok güçlüdür, mutlak üstün olandır.

26,27Hem de Allah, Kitap Ehlinden kâfirlerle yardımlaşanları kalelerinden indirdi. Ve kalplerine korku saldı: Siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. Ve Allah, onların arazilerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız bir yere sizi son sahip yaptı. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.351



Bu âyetler, hicretin 5. yılında meydana gelen Hendek ve Benû Kurayza savaşlarının bazı sahnelerine işaret etmektedir. Allah bu savaşta da, Bedir savaşı'nda olduğu gibi açık mucizeler yaratmıştır. Pasajın doğru anlaşılması ve olayın detaylarına vâkıf olunması için Hendek savaşı hakkında ansiklopedik bilgi sunuyoruz:

HENDEK SAVAŞI

Hendek savaşı da, Bedir savaşı gibi mü’minlerin müşriklerle yaptığı büyük ve önemli savaşlardan biridir. Uhud savaşı'ndan iki yıl sonra, hicret'in 5. yılında Medîne'nin kuzey cephesinde cereyan etmiştir.

Kureyş müşrikleri, Uhud savaşı'nda üstün gelir gibi olmuşlarsa da Müslümanların gücünü kıramamışlardı. Aksine mü’minler Medîne'deki birlik ve beraberliklerini sağlamlaştırmış, askerî bakımdan daha güçlü bir duruma gelmişlerdi. Medîne'de sürekli problem çıkaran Yahûdi Benû Nadîr kabilesi sürülmüş; doğuda Zatu'r-Rika, kuzeyde Dûmetü'l-Cendel'e yapılan seferler kesin zaferle sonuçlanmış, Müslümanların gücü ve etkinliği her geçen gün biraz daha büyümüştü. Bunun sonucu olarak Mekke müşriklerinin Mısır, Sûriye ve Irak yönündeki kervan yolları tamamen kapatılmıştı.

Böylece Müslümanlar, bölgede hâkim bir güç hâline gelmiş, İslâm'a katılanların sayısı hızla artmıştı. İslâm'ın, bu gözle görülür güçlenişi karşısında Müslümanların başlıca düşmanlarından olan Yahûdiler, düşmanca faaliyetlerine hız verdiler. Özellikle Medîne'den sürülen Benû Nadîr kabilesi, çevrede İslâm aleyhinde sürekli propaganda yapıyor, İslâm'ın güçlenmesini önlemek için Müslümanlara kesin bir darbe vurmanın yollarını arıyorlardı. Bu çalışmalar sonucunda Yahûdiler hem kendi aralarında birliği sağladılar, hem de Kureyş ve diğer müşrik kabilelerle birleşmenin yollarını aramaya başladılar.

Yahûdilerden oluşan bir heyet Mekke'ye gelerek Kureyş'e, ortak düşmanları olan Müslümanlara birlikte saldırmayı, Rasûlullah'ı ve İslâm dinini ortadan kaldırmayı teklif ettiler.

Ticaret yollarının kesilmesiyle ekonomik bir çıkmaza düşen ve içlerinde hâlâ Bedir'in acısını taşıyan müşrikler, bu teklifi olumlu karşıladı. [Taberî, Târihu't-Taberî, Mısır,1961, II, 564-5.] Yahûdi heyeti ve Kureyş'ten seçilen 50 adam Ka‘be örtüsünün altına girip göğüslerini Ka‘be duvarına dayayarak tek başlarına kalıncaya kadar Müslümanlarla savaşmaya yemin ettiler. Artık tek düşünceleri vardı: Bu savaşı mutlaka kazanmak ve İslâm'ı ebediyyen yok etmek. [İbnu'l-Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Beyrut, 1407/1987, II, 254, 255.]

Yahûdiler Kureyş'le anlaştıktan sonra Necid'e giderek Benû Süleym ve Gatafan kabilelerini de bu ittifaka dahil etmeye çalıştılar. Gatafan kabilesini, Hayber'in bir yıllık hurmasının yarısı karşılığında Müslümanlara karşı savaşmaya razı ettiler. Arkasından diğer Arap kabilelerini dolaşarak putperestliğin İslâm'dan üstün olduğunu, fakat Müslümanlarla savaşılmadığı takdirde putperestliğin sonunun yaklaştığı propagandasıyla savaşa kışkırttılar. Bu çalışmaları sonunda Fezâre, Süleym, Sa‘d ve Esedoğulları kabileleri de birliğe katıldı. [Taberî, a.g.e., II, 566.]

Savaş hazırlıklarına başlayan Kureyş, 300 at ve 1.500 devenin bulunduğu 4.000 kişilik bir ordu donattı. Buna Yahûdi ve diğer Arap kabilelerinin kuvvetleri de eklenince yaklaşık 10.000 kişilik bir ordu meydana geldi. Bu büyük ordu İslâm'a son ve öldürücü darbeyi vurmak umuduyla Medîne'ye yöneldi. Arap yarımadası belki de o güne kadar böyle büyük bir orduya şâhit olmamıştı. [İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Mısır, 1375/1955, II, 214, 216, 220.]

Rasûlullah, müttefiklerin girişimini haber alır almaz derhal bir savaş meclisi topladı. Mecliste düşmana karşı ne gibi tedbirler alınması, nasıl bir savaş taktiği izlenmesi gerektiği konusunda istişare edildi. Ashâbın çoğunluğu Medîne'yi içerden savunmanın uygun olacağı görüşünde idi. Bu görüş benimsendikten sonra Selmân-ı Fârisî, "Bizde bir şehir üstün kuvvetlerle kuşatıldığı zaman daima çevresine bir hendek kazılır ve şehir bu şekilde savunulur" şeklinde görüş bildirince, Rasûl (a.s) bunu uygun görerek savunma planının bu doğrultuda hazırlanmasını emretti.

Başta Rasûlullah olmak üzere bütün Müslümanlar, kış mevsiminin tüm olumsuz şartlarına rağmen büyük bir gayretle çalışıyorlardı.

İki hafta boyunca süren gayret sonunda Medîne çevresi hendekle çevrildi ve hendekten çıkan topraklar iç tarafa yığılarak siperler oluşturuldu.

Hendek kazma çalışmaları biter bitmez Rasûlullah, savaşabilecek durumdaki bütün Müslümanları topladı. Müslüman mücâhidlerin sayısı 3.000'di ve 36 da at vardı. Müslüman savaşçılar, gruplar hâlinde siper gerisine yerleştirildi. Bu sırada Ebû Süfyân komutasındaki ordu Medîne'nin batısından, Necid kabileleri de doğudan Medîne önlerine geldiler.

Kureyş ordusu, Medîne'nin kuzeyinden dolaşarak Uhud dağı civarına geldi. Ortalığı boş görünce, evvelce Uhud savaşı'nda aldıkları mevkiye doğru yaklaştılar. Burada diğer kuvvetlerle birleşerek Uhud-Medîne yolu üzerinde ilerlemeye başladılar. Bir müddet sonra Rasûlullah'ın hendek gerisinde görülen çadırları karşısına geldiler ve o'nun karşısında yer aldılar. [Taberî, a.g.e., II, 570.]

Müşrikler, çevrede Müslümanları göremeyince hızla Medîne üzerine atıldılar. Fakat Müslümanlar tarafından kazılan hendekle karşılaşınca ne yapacaklarını şaşırdılar. O zaman böylesi istihkâmlar inşa etmek Araplar tarafından bilinmiyordu. Rasûlullah'ın bu değişik savunma yöntemi müşrikleri hayret ve şaşkınlık içinde bıraktı. İçlerinden bazıları atlarını hendek boyu sürerek bir geçit aradılar. Fakat hendek derin ve geniş kazılmış olduğu için geçmeyi başaramadılar. Bu arada hendek gerisinde siperlenen Müslümanlar, düşmanı ok ve taş yağmuruna tuttular. Düşman süvarileri de bu şekilde karşılık vermek zorunda kaldılar. Müşrikler, bir aya yakın bir süre hendek gerisinde kaldılar. İki taraf arasında herhangi bir savaş olmadı. Bir kaç mübareze ve karşılıklı ok atmaktan başka ciddi bir hareket olmadı. [Taberî, a.g.e., II, 572.]

Müslümanlar, arada sırada taarruz eden düşmanı bu şekilde karşılayarak savunma süresini uzatıyorlardı. Fakat bu sırada Müslümanlarla anlaşmalı olan Benû Kurayza kabilesinin anlaşmayı bozarak geceleyin Medîne üzerine baskın yapmak için hazırlandıkları söylentisi yayıldı. Bu haber birleşik ordulara göre oldukça zayıf olan Müslümanlar arasında büyük bir endişeye neden oldu. Rasûlullah durumun açıklığa kavuşturulması için Kurayza kabilesine birini gönderdi. Benû Kurayza kabilesinin reisi Ka‘b b. Esed'in Benû Nadîr kabilesi reisi Nayy b. Ahtab tarafından kandırılmış olduğu ve Kurayzalıların gerçekten anlaşmayı bozdukları anlaşıldı. Kurayza kabilesi ile Evs kabilesi arasında dostluk bulunduğu için Evs'in lideri Sa‘d b. Mu‘az ve bazı Evs ileri gelenleri, özel olarak Benû Kurayza kabilesine gönderildi ise de olumlu bir sonuç alınamadı.

Durumun vehâmeti karşısında Peygamber, müşriklerin birliğini bozabilmek için bir ara Gatafanlıların reisleri Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe ve el-Hâris b. Avf b. Ebî Hârise el-Murri'ye haber göndererek dönüp gitmeleri karşılığında Medîne hurmalarının üçte-birini onlara vermek üzere anlaşmak istediyse de (hatta anlaşma metni bile hazırlanırken) Sa‘d b. Mu‘az ve Sa‘d b. Ubâde ile istişaresi sonucu bu fikirden vazgeçti. [İbn Hişâm, a.g.e., II, 223; Taberî, a.g.e., II, 572-573.]

Diğer yandan düşman ordusu baskısını giderek arttırıyor; değişik yönlerden peşpeşe saldırılarda bulunuyor, hendeği aşamayarak çaresiz geri dönüyordu. Muhasaranın olağanüstü şiddet kazandığı bir sırada müşrikler ne pahasına olursa olsun hendeği aşmaya karar verdiler. Savaşçılıktaki büyük ustalığı ve kahramanlığıyla şöhret kazanmış olan Amr b. Abdived ile İkrime b. Ebî Cehl, Nevfel b. Abdullah, Dırar b. Hattâb, Hubeyre b. Ebî Vehb hendeği geçmek üzere ileriye gönderildi. Ebû Süfyân ve Hâlid b. Velîd de onun arkasından genel bir saldırı için kuvvetlerini ileriye doğru hareket ettirdiler. Amr ve yanındakiler binbir güçlükle de olsa hendeği aşmayı başardılar.

Amr b. Abdived atını ileriye sürerek Müslümanlardan, kendisiyle savaşacak bir savaşçı talep etti. Amr, birçok savaşlarda bulunmuş, yiğitlik ve gözü pekliği sayesinde birçok birlikleri dağıtmış gâyet usta bir silâhşor, çevik bir süvari olduğundan, onunla çarpışmaya kimse cesaret edemezdi. Nitekim Müslümanlardan da kimse onun isteğine cevap veremedi.

Bu durumu gören Ali, Amr'a karşı çıkmak için izin istedi. Fakat Rasûlullah izin vermedi. Amr, tekrar ileriye atılarak Müslümanlara hitaben, "İçinizden kahramanlık meydanına çıkacak kimse yok mu? Hani ölenlerinizin gideceğini söylediğiniz cennet?" diye bağırdı. Müslümanlardan yine ses çıkmayınca, Ali ikinci defa izin istedi. Rasûlullah kendi zırhını çıkarıp Ali'ye giydirdi, Zülfikâr'ı da eline verdi ve ellerini açarak, "Yâ Rabb! Amcam Ubeyd Bedir'de; Hamza Uhud'da şehid oldular, bu Ali ise kardeşimdir ve amcamın oğludur. Onu koru, beni kimsesiz bırakma. Sen, vârislerin en hayırlısısın" diye dua ederek onu uğurladı.

Amr'ın karşısına çıkan Ali, kendisini tanıttı. Amr, Ali'nin gençliğini ve babasıyla olan dostluğunu ileri sürerek onunla savaşmak istemedi. Ali ise kendisiyle savaşmayı ve onu öldürmeyi arzuladığını bildirdi. Kendisinin, savaşa çıkanların üç tekliflerinden birini kabul ettiğini duyduğunu; eğer öyleyse, üç teklifi olduğunu söyledi. Yâ Müslüman olmasını ya savaşı bırakıp gitmesini, ya da kendisiyle çarpışmasını teklif etti. İlk ikisini reddeden Amr, çarpışmayı seçti.

İlk saldırı Amr'dan geldi. Vurduğu kılıç darbesi Ali'nin kalkanını parçalayarak başından yaralanmasına neden oldu. Sıra kendisine geldiğinde Ali, indirdiği darbe ile Amr'ı cansız yere yuvarladı. Müslümanlar sevinçle tekbir getirirken müşrikler büyük bir hayal kırıklığına uğradılar.

Ali, Amr'ın işini bitirince, Dırar ile Hubeyre Ali'nin üzerine yürüdüler. Dırar aniden dönüp kaçmaya başladı. Çarpışmaya yeltenen Hubeyre de Ali'nin bir kılıç darbesi ile zırhı delinince kurtuluşu kaçmakta buldu. [İbn Hişâm, a.g.e., II. 224-225.]

Ömer, kaçan kardeşi Dırar'ın peşinden, Zübeyr b. Avvâm da Hubeyr'in arkasından koştular. Bu sırada Nevfel b. Abdullah hendeğe düşmüş, yaralanmıştı. Müslümanlar onu taşa tuttular. Fakat Ali, onları durdurdu, hendeğe inerek boynu kırılmış Nevfel'in kafasını uçurdu.

Bu kötü sonuç karşısında Ebû Süfyân çaresiz ordugahına döndü.

Ertesi günü Benû Kurayza kabilesi de düşman ordusuna katıldı. Müttefikler böylece kuvvet kazanınca bir kat daha cesaretlenerek saldırılarını sıklaştırmaya, tazyiklerini arttırmaya başladılar. Ok ve taş muharebeleri akşama kadar sürüp gitti. Karanlık basınca müşrikler, ordugahlarına çekildiler. Genel bir saldırı düşüncesi, Müslümanlar arasındaki endişeyi bir kat daha artırdı. Bu arada savaşın yönünü değiştirecek önemli bir olay oldu. Düşman saflarında iken Müslüman olan Nuaym b. Mes‘ûd es-Sakafî gizlice Rasûlullah'ın ordusuna katıldı. Durumun kötülüğünü gören Nuaym, müttefiklerle Benû Kurayza kabilesinin arasını bozmak için iyi bir vesile oldu. Rasûlullah ona, Benû Kurayza ile müşriklerin arasını açması için talimat verdi. İslâm'a girdiği bilinmediği için rahatça Benû Kurayza lideri Ka‘b b. Esed'in yanına gitti. Ka‘b'ın yanında daha başka Yahûdi liderleri de bulunuyordu. Onlara, Yahûdilere bir iyilik etmek istediğini söyleyerek Kureyş ve Gatafan kabilelerinin artık savaştan usandığından söz etti, "Hatta daha fazla zahmet çekecek olurlarsa sizi bırakıp gidecekler. O zaman siz, İslâm ordusuna karşı koyamazsınız. Bu tehlikeyi önlemek için Kureyş ve Gatafan kabileleri ileri gelenlerinden birkaç kişiyi rehin alın" dedi. Yahûdiler, bu haberden son derece memnun oldu.

Nuaym, oradan Ebû Süfyân'ın ordugahına geldi. Ona Kurayzalıların anlaşmayı bozduklarından dolayı pişmanlık duyduklarını ve anlaşmayı gizlice yenilediklerini, hatta suçlarını affettirmek için Kureyş ve Gatafan liderlerinden birkaç kişiyi rehin alarak Müslümanlara teslim etmeyi düşündüklerini söyledi. Bu haber Ebû Süfyân'ı vesveseye düşürdü. Derhal Kurayza liderine İkrime b. Ebî Cehl ve Benî Gatafanlı bir grupla haber göndererek muhasaranın çok uzadığını, askerin açlıktan şikâyet ettiğini, bu nedenle ertesi günü genel bir saldırı ile bu duruma bir son verilmesi gerektiği arzusunda olduğunu söyledi. Buna karşılık Kurayzalılar, Kureyş ve Gatafan ileri gelenlerinden birkaç kişi rehin verilmedikçe kendilerine güvenemeyeceklerini bildirdiler. Kureyş ve Gatafan liderleri bu haberi işitince Nuaym'ın sözüne hakk vererek rehin vermekten imtina ettiler. Kurayza kabilesi ise onların tavrının Nuaym'ı doğruladığını görünce müttefiklerden ayrılarak onları kendi başlarına bıraktılar. [İbn Hişâm, a.g.e. II. 230; Taberî, a.g.e. II 578- 579.]

İLÂHÎ YARDIM

Umulmadık bir anda müşrikleri başlarının derdine düşürüp çekilmek zorunda bırakan kuvvetli bir fırtına çıktı. Bu; soğuk ve dondurucu bir fırtınaydı. Tozları, toprakları müşriklerin gözlerine dolduruyor, çadırların bezlerini, derilerini yırtıyor, direklerini söküyor, sergileri kumlara gömüyor, yakılan ateşleri söndürüyor, develeri, atları birbirine karıştırıyor, hiç kimse kimsenin yanına gidemiyordu. Müşrikler, devamlı tekbir sesleri ve silâh şakırtıları duyuyorlardı. Kalplerine büyük bir korku düşmüş, müthiş bir paniğe kapılmışlardı.

Gece boyunca devam eden fırtına, sabahleyin biraz sükûnet buldu. Rasûlullah, Huzeyfe b. Yeman'ı düşman ordusu hakkında bilgi almak üzere gönderdi. Huzeyfe, düşman ordusunun perişan hâlini görerek geri döndü. Peygamber bundan son derece memnun oldu ve sonucu beklemeye başladı. [İbn Hişâm, a.g.e., II, 231-232.]

Ebû Süfyân, ansızın uğradığı bu büyük felâket üzerine Kurayza kabilesinin ordudan ayrıldığı ve orduda ihtilaf çıktığı gerekçesiyle kuşatmayı sona erdirerek geri çekilme emri verdi. Amr ibnu'l-Âs ile Hâlid b. Velîd 200 süvari ile müşriklerin geri çekilişini denetlediler. Müşrikler başarısızlıklarından doğan umutsuzluk ve sıkıntı içerisinde hızla ricat etmeye başladılar.

Kureyş ordusu Mekke'ye, Gatafan kabileleri Necid'e doğru yol alırken Müslümanlar, savunma hattından çıkarak düşman ordugahına vardılar. Düşmanın telaş ve heyecan içinde geri çekilirken bırakmış oldukları erzak ve zahirelere ve Ebû Süfyân'ın Yahûdi reislerinden Hayg'a gönderdiği 20 deveye el koydular. Develer kurban edildi, hurma dolu sepetler boşaltıldı ve Müslümanlara dağıtıldı. Bu ganimet vasıtasıyla muhasaranın ortaya çıkardığı kıtlık, ortadan kalkmıştı. Rasûlullah, Müslümanlara hitap ederek, "Ey İslâm mücâhidleri! Emin olunuz ki, bu muzafferiyet sizin için ölümsüz bir başarıdır. Bundan böyle Kureyş kabilesi size değil, siz, Kureyş'e taarruz edeceksiniz" buyurdu. Rasûlullah, bu sözleriyle müşriklerin bütün gücünün tükendiğini, artık Müslümanların zafer yollarının açıldığını müjdelemiş oluyordu.

ZAFER ÜSTÜNE ZAFER

O gün öğleye doğru Rasûlullah, müslümanlara bir ilanda bulunarak, müşriklerle bir olup kendilerini arkadan vuran Benû Kurayza belasını ortadan kaldırmaya davet etti. Müslümanlar davete derhal icâbet ederek Kurayzaoğulları üzerine hareket etti. [İbn Hişâm, a.g.e., II, 233-234.]

Rasûlullah, ordusuyla Kurayzaoğulları yurduna varıp onları kuşatma altına aldı. Kuşatma 25 gece sürdü.

Kurayzaoğulları, kuşatmanın gittikçe uzamasından ve şiddetlenmesinden dolayı büyük bir sıkıntıya düştüler; teslim olmaktan başka çare kalmadığını anladılar. Rasûlullah'tan, kendileri hakkında hüküm vermek ve onun vereceği hükme göre teslim olmak üzere bir hakem tayin etmesini istediler. Peygamber de, "Ashabımdan istediğiniz kimseyi hakem seçin" dedi. Bunun üzerine Sa‘d ibn Mu‘az'ı hakem seçtiler. [İbn Hişâm, a.g.e., III, 239; Buhârî, "Cihad", 32; Taberî, Târih, Nşr. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrâhîm, Beyrut II, 592.]

Rasûlullah, onlar hakkındaki hükmü Sa‘d ibn Mu‘âz'a havale etti. Sa‘d da, "Ben, onlar hakkında şöyle hüküm veriyorum: Bunların savaşanları öldürülsün, kadınları ve çocukları esir edilsin, malları da taksim olunsun" dedi. [Buhârî, "Cihâd", 32; Taberî, a.g.e., II, 592.]

Rasûlullah, onları Medîne'de bir evde hapsettikten sonra, hendekler kazdırmış ve eli silâh tutan erkeklerin boynunu vurdurmuş, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını da müslümanlar arasında taksim etmiştir. [İbn Hişâm, a.g.e., III, 240-244, 250.] Bu hüküm, Yahudilerin kendi kitaplarının hükmüydü. (Tesniye (Yasanın Tekrarı) 20/10-15). Bu hüküm, Kur’ana da uygundur.(Maide/33-34)

Bu pasajdaki 13-15. âyetlerde, münâfıkların müslümanlar hakkındaki sinsî düşünceleri ifşa edilmekte, onların sürekli mü’minlerin aleyhinde davrandıkları, müslümanların kötülüklerini istedikleri açıklanmaktadır. Münâfıkların bu zihniyeti birçok kez dile getirilmiştir:

120Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider ve eğer size bir kötülük isabet etse onunla sevinirler. Ve eğer sabreder ve Allah'ın koruması altına girerseniz, onların hileleri size hiçbir şekilde zarar vermez. Şüphesiz Allah onları kendi yaptıkları şeylerle kuşatmıştır. [Âl-i İmrân/120]

50Eğer sana bir iyilik dokunursa fenalarına gider. Eğer sana bir musibet dokunursa, "Biz kesinlikle tedbirimizi önceden almıştık" derler. Ve onlar, sevinenler olarak yan çizip giderler. [Tevbe/50]

16. âyette, De ki: "Eğer ölmekten veya öldürmekten kaçıyorsanız, kaçmak hiç bir zaman size yarar sağlamaz. Ve o zaman sadece çok az bir şeyi kazandırılırsınız" ifadesiyle, savaştan kaçmanın hayata bir katkı yapmayacağı, ömrü uzatmayacağı, rızkı çoğaltmayacağı beyân edilmiştir:

77,78Kendilerine, "Elinizi çekin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin" denilenleri görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Sonra savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, Allah'a duydukları saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti gibi yahut daha şiddetli olarak insanlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyarlar. Ve "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın kazanımı, çok azdır. Âhiret ise Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için daha hayırlıdır ve siz "bir hurma çekirdeğindeki ipince bir iplik kadar" bile haksızlığa uğratılmayacaksınız. Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde bulunsanız bile." Ve onlara bir iyilik isabet ederse, "Bu Allah'tandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu sendendir" derler. De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bunlara rağmen bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hepten söz anlamayacaklar? [Nisâ/77,78]

21. âyette, Andolsun ki, Allah Elçisi'nde, sizin; Allah'ı ve son günü uman ve Allah'ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır ifadesinde dikkat çekilen Rasûlullah'ın örnekliği, tüm İslâmî uygulamalara yönelik olmakla birlikte, burada özellikle savaşa katılma; Allah yolunda ölme ve öldürmeyi göze alma hususundaki örnekliğidir. Âyette, Hendek savaşı'na katılmayanlara sitem edilirken, Rasûlullah'ın kendini Allah yolunda feda edişi, sabrı, cesareti, kararlılığı, korkuya kapılmaması mü’minlere örnek gösterilmiştir. Allah'ı ve son günü uman ve Allah'ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır ifadesinden anlaşıldığına göre de Rasûlullah, inançsız, Allah'tan ümidi kesen ve kıyâmetin kopacağına inanmayan, Allah'ı unutan kimseler için örnek değildir.*



351 Bu âyetler, H. 5. yılda meydana gelen Hendek savaşı'na değinmektedir. Bedir savaşında olduğu gibi bu savaşta da Allah açık mucizeler yaratmıştır. Bu pasajda, Hendek ve Benû Kurayza savaşlarının bazı sahnelerine değinilmiştir. Hem pasajı doğru anlamak, hem de olayın ayrıntılarını öğrenmek açısından Hendek savaşı ile ilgili ansiklopedik bilgi sahibi olunması çok iyi olur.



*İşte Kuran, Ahzab Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim