90Ahzab Suresi 69-71
Hatalı Çevrilen Ayetler
90Ahzab Suresi 69-71
Hatalı Çeviri:
69. Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.
70. Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.
71. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
Doğru Çeviri:
69Ey iman etmiş kişiler! Sizler Mûsâ'ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. İşte, Allah Mûsâ'yı, eziyet edenlerin söylediklerinden temize çıkardı. Ve o, Allah katında mevki sahibi/değerli biri idi.
70,71Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girin ve sağlam belgeli söz söyleyin. Ki Allah, işlerinizi lehinize düzeltsin, günahlarınızı da bağışlasın. Her kim Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederse, artık o, gerçekten çok büyük bir zafer ile kurtulmuş olur.
Bu âyet grubunda mü’minlere, Mûsâ'ya eziyet eden kimseler gibi olmamaları; Rasûlullah'ı üzmemeleri, Allah'a takvâlı davranmaları ve belgesiz söz söylememeleri yönünde direktifler verilmekte ve onlara özel vaatlerde bulunulmaktadır:
• Siz, Mûsâ'ya eziyet eden kimseler gibi olmayın.
• Allah, Mûsâ'yı, eziyet edenlerin söylediklerinden temize çıkardı; O, Allah katında değerli biri idi.
• Allah'a takvâlı davranın ve sağlam belgeli söz söyleyin, ki Allah, işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.
• Allah'a ve Elçisi'ne itaat eden kimse, gerçekten kurtuluşa erer.
Bu âyet grubunda, çevresindekiler tarafından Mûsâ'ya eziyet edildiği, ama O'nun Allah tarafından temize çıkarıldığı bildirilmektedir. Mûsâ'ya yapılan eziyetin ne olduğu burada açıklanmamıştır. Rivâyetlere göre şudur:
İbn Abbâs ve bir topluluk şöyle demiştir: Bu, Ebû Hureyre'nin (r.a) rivâyet ettiği şu hadisin muhtevasında sözü edilen husustur. Buna göre Peygamber (s.a) şöyle demiştir: "İsrâîloğulları çıplak yıkanıyorlardı. Mûsâ (a.s) ise, çokça örtünürdü ve bedenini saklardı. Bir kesim o'nun hakkında, "Onun hayaları şişkindir ve o'nun baras hastalığı vardır, yahut da o'nda bir hastalık bulunmaktadır" demişlerdi. Bir gün Mûsa Şam [Sûriye] topraklarında bulunan bir pınarda yıkanmaya gitti, elbiselerini bir taşın üzerine bıraktı. Taş elbisesi ile birlikte uçup gitti. Mûsâ çıplak olarak taşın arkasından gidiyor ve, "Ey taş, elbisemi ver; ey taş, elbisemi ver" diyordu. Nihâyet İsrâîloğulları'ndan bir topluluğun yanına kadar (bu hâlde) geldi. Ona baktıklarında bir de ne görsünler, Mûsâ aralarında yaratılışı en güzel, sûreti en mutedil birisidir. Söylediklerinin hiç biri o'nda yok. İşte şanı yüce Allah'ın, Allah o'nu dediklerinden temize çıkardı buyruğunda anlatılan budur." Bu hadisi Buhârî ve bu manada da Müslim rivâyet etmişlerdir.
Müslim'in lafzı şöyledir: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: "İsrâîloğulları çıplak olarak yıkanırlardı. Biri diğerinin avretine bakardı. Mûsâ (a.s) ise, tek başına yıkanırdı. Bunun üzerine onlar, "Allah'a andolsun ki Mûsâ'nın bizimle birlikte yıkanmasını engelleyen ancak o'nun hayalarının şişkin olmasıdır" dediler. Bir gün yıkanmaya gittiğinde elbiselerini bir taşın üzerine koymuştu. Taş elbisesiyle birlikte uçup gitti. Mûsâ (a.s) hızlıca taşın arkasından koştu ve bu arada, "Ey taş, elbisemi ver; ey taş, elbisemi ver" diyordu. Nihâyet İsrâîloğulları Mûsâ'nın (a.s) avretini gördüler ve, "Allah'a andolsun ki Mûsâ'nın herhangi bir rahatsızlığı yoktur" dediler. Nihâyet taş durdu ve böylece Mûsâ'ya bakmış oldular. Mûsâ da elbisesini aldı ve taşı dövmeye başladı." Ebû Hureyre dedi ki: "Allah'a yemin ederim ki, taşta altı ya da yedi darbe izi var. Bunlar Mûsâ'nın taşa indirdiği darbelerin izleridir."
İbn Abbâs'ın rivâyetine göre Ali b. Ebî Tâlib (r.a) şöyle demiştir: İsrâîloğulları Mûsâ hakkında, "O Hârûn'u öldürdü" demek sûretiyle eziyet etmişlerdi. Şöyle ki, Mûsâ ile Hârûn Tih'in ekin ekilen bir yerinden dağa doğru çıkıp gittiler. Hârûn da orada öldü. Mûsâ geldiğinde İsrâîloğulları Mûsâ'ya, "Onu sen öldürdün, çünkü o bize göre senden daha yumuşaktı ve bizi daha çok severdi" dediler. Böylelikle Mûsâ'ya eziyet ettiler. Bunun üzerine yüce Allah meleklere emretti. Melekler de Hârûn'u alıp İsrâîloğulları arasında gezdirdiler. Böylece Mûsâ'nın doğruluğunu kendilerine gösteren pek büyük bir mucize görmüş oldular. Çünkü Hârûn'da öldürüldüğüne dair hiç bir iz yoktu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Bazıları, "Bu, onların, o'na bedeninde bir kusur olduğu iftirasında bulunmaları sebebiyle yapmış oldukları eziyettir" derken, bazıları şöyle demişlerdir: "Kârûn, bir fâhişe ile plan yaptı. Buna göre kadın, İsrâîloğulları'nın yanında Mûsâ'nın kendisiyle zina ettiğini söyleyecekti. Kârûn, kavmini topladığında, Allah orada bulunan bu kadının kalbine doğru söyleme fikrini verdi ve böylece kadın, kendisine telkin edilmiş olan o şeyi söylemedi." [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]
Kitab-ı Mukaddes'te de şu olayları görüyoruz:
Firavun'un yanından ayrılınca, kendilerini bekleyen Mûsâ'yla Hârûn'a çıkıştılar. "Rabb yaptığınızı görsün, cezanızı versin!" dediler, "Bizi Firavun'la görevlilerinin gözünde rezil ettiniz. Bizi öldürmeleri için ellerine bir kılıç verdiniz." [Çıkış, 5:20-21.]
Mûsâ'ya, "Mısır'da mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin?" dediler, "Bak, Mısır'dan çıkarmakla bize ne yaptın! Mısır'dayken sana, ‘Bırak bizi, Mısırlılara kulluk edelim’ demedik mi? Çölde ölmektense Mısırlılara kulluk etsek bizim için daha iyi olurdu." [Çıkış,14:11-12.]
Çölde hepsi Mûsâ'yla Hârûn'a yakınmaya başladı. "Keşke Rabb bizi Mısır'dayken öldürseydi" dediler, "hiç değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle getirdiniz." [Çıkış,16:2-3.]
Ama halk susamıştı. "Niçin bizi Mısır'dan çıkardın?" diye Mûsâ'ya söylendiler, "Bizi, çocuklarımızı, hayvanlarımızı susuzluktan öldürmek için mi?" Mûsâ, "Bu halka ne yapayım?" diye Rabbe feryat etti, "Neredeyse beni taşlayacaklar." [Çıkış, 17:3-4.]
Halk çektiği sıkıntılardan ötürü yakınmaya başladı. Rabb bunu duyunca öfkelendi, aralarına ateşini göndererek ordugâhın kenarlarını yakıp yok etti. Halk Mûsâ'ya yalvardı. Mûsâ Rabbe yakarınca ateş söndü. Bu nedenle oraya Tavera adı verildi. Çünkü Rabbin gönderdiği ateş onların arasında yanmıştı. Derken, halkın arasındaki yabancılar başka yiyeceklere özlem duymaya başladılar. İsrâîlliler de yine ağlayarak, "Keşke yiyecek biraz et olsaydı!" dediler, "Mısır'da parasız yediğimiz balıkları, salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları, sarmısakları anımsıyoruz. Şimdiyse yemek yeme isteğimizi yitirdik. Bu man'dan başka hiç bir şey gördüğümüz yok." Man, kişniş tohumuna benzerdi, görünüşü de reçine gibiydi. Halk çıkıp onu toplar, değirmende öğütür ya da havanda döverdi. Çömlekte haşlayıp pide yaparlardı. Tadı zeytinyağında pişirilmiş yiyeceklere benzerdi. Gece ordugaha çiy düşerken, man da birlikte düşerdi. Mûsâ herkesin, her ailenin çadırının önünde ağladığını duydu. Rabb buna çok öfkelendi. Mûsâ da üzüldü. Rabbe, "Kuluna neden kötü davrandın?" dedi, "Seni hoşnut etmeyen ne yaptım ki, bu halkın yükünü bana yüklüyorsun? Bütün bu halka ben mi gebe kaldım? Onları ben mi doğurdum? Öyleyse neden emzikteki çocuğu taşıyan bir dadı gibi, atalarına and içerek söz verdiğin ülkeye onları kucağımda taşımamı istiyorsun? Bütün bu halka verecek eti nereden bulayım? Bana, ‘Bize yiyecek et ver’ diye sızlanıp duruyorlar. Bu halkı tek başıma taşıyamam, bunca yükü kaldıramam. Bana böyle davranacaksan –eğer gözünde lütuf bulduysam– lütfen beni hemen öldür de kendi yıkımımı görmeyeyim." [Sayılar, 11:1-15.]
O gece bütün topluluk yüksek sesle bağrışıp ağladı. Bütün İsrâîl halkı Mûsâ'yla Hârûn'a söylendi. Onlara, "Keşke Mısır'da ya da bu çölde ölseydik!" dediler, "Rabb neden bizi bu ülkeye götürüyor? Kılıçtan geçirilelim diye mi? Karılarımız, çocuklarımız tutsak edilecek. Mısır'a dönmek bizim için daha iyi değil mi?" Sonra birbirlerine, "Kendimize bir önder seçip Mısır'a dönelim" dediler. Bunun üzerine Mûsâ'yla Hârûn İsrâîl topluluğunun önünde yüzüstü yere kapandılar. Ülkeyi araştıranlardan Nûn oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev giysilerini yırttılar. Sonra bütün İsrâîl topluluğuna şöyle dediler: "İçinden geçip araştırdığımız ülke çok iyi bir ülkedir. Eğer Rabb bizden hoşnut kalırsa, süt ve bal akan o ülkeye bizi götürecek ve orayı bize verecektir. Ancak Rabbe karşı gelmeyin. Orada yaşayan halktan korkmayın. Onları ekmek yer gibi yiyip bitireceğiz. Koruyucuları onları bırakıp gitti. Ama Rabb bizimledir. Onlardan korkmayın!" Topluluk onları taşa tutmayı düşünürken, ansızın Rabbin görkemi Buluşma Çadırı'nda bütün İsrâîl halkına göründü. [Sayılar, 14:1-10.]
Levi oğlu Kehat oğlu Yishar oğlu Korah, Ruben soyundan Eliavoğulları'ndan Datan, Aviram ve Pelet oğlu on toplulukça seçilen, tanınmış 250 İsrâîlli önderle birlikte Mûsâ'ya başkaldırdı. Hep birlikte Mûsâ'yla Hârûn'un yanına varıp, "Çok ileri gittiniz!" dediler, "Bütün topluluk, topluluğun her bireyi kutsaldır ve Rabb onların arasındadır. Öyleyse neden kendinizi Rabbin topluluğundan üstün görüyorsunuz?" Bunu duyan Mûsâ yüzüstü yere kapandı. Sonra Korah'la yandaşlarına şöyle dedi: "Sabah Rabb kimin Kendisine ait olduğunu, kimin kutsal olduğunu açıklayacak ve o kişiyi huzuruna çağıracak. Rabbin seçeceği kişiyi huzuruna çağıracak. Ey Korah ve yandaşları! Kendinize buhurdanlar alın. Yarın Rabbin huzurunda buhurdanlarınızın içine ateş, ateşin üstüne de buhur koyun. Rabbin seçeceği kişi, kutsal olan kişidir. Ey Levililer! Çok ileri gittiniz." Mûsâ Korah'la konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ey Levililer! Beni dinleyin! İsrâîl'in Tanrısı sizi Kendi huzuruna çıkarmak için ayırdı. Rabbin Konutu'nun hizmetini yapmanız, topluluğun önünde durmanız, onlara hizmet etmeniz için sizi İsrâîl topluluğunun arasından seçti. Sizi ve bütün Levili kardeşlerinizi huzuruna çıkardı. Bu yetmiyormuş gibi kâhinliği de mi istiyorsunuz? Ey Korah! Senin ve yandaşlarının böyle toplanması Rabbe karşı gelmektir. Hârûn kim ki, ona dil uzatıyorsunuz?" Sonra Mûsâ Eliavoğulları Datan'la Aviram'ı çağırttı. Ama onlar, "Gelmeyeceğiz" dediler, "bizi çölde öldürtmek için süt ve bal akan ülkeden çıkardın. Bu yetmiyormuş gibi başımıza geçmek istiyorsun. Bizi süt ve bal akan ülkeye götürmediğin gibi, miras olarak bize tarlalar, bağlar da vermedin. Bu adamları kör mü sanıyorsun? Hayır, gelmeyeceğiz." Çok öfkelenen Mûsâ Rabbe, "Onların sunularını önemseme. Onlardan bir eşek bile almadım, üstelik hiç birine de hakksızlık etmedim" dedi. Sonra Korah'a, "Yarın sen ve bütün yandaşların –sen de, onlar da– Rabbin önünde bulunmak için gelin" dedi, "Hârûn da gelsin. Herkes kendi buhurdanını alıp içine buhur koysun. 250 kişi birer buhurdan alıp Rabbin önüne getirsin. Hârûn'la sen de buhurdanlarınızı getirin." Böylece herkes buhurdanını alıp içine ateş, ateşin üstüne de buhur koydu. Sonra Mûsâ ve Hârûn'la birlikte Buluşma Çadırı'nın giriş bölümünde durdular. Korah bütün topluluğu Mûsâ'yla Hârûn'un karşısında Buluşma Çadırı'nın giriş bölümünde toplayınca, Rabbin görkemi bütün topluluğa göründü. Rabb, Mûsâ'yla Hârûn'a, "Bu topluluğun arasından ayrılın da onları bir anda yok edeyim" dedi. Mûsâ'yla Hârûn yüzüstü yere kapanarak, "Ey Tanrı! Bütün insan rûhlarının Tanrısı!" dediler, "Bir kişi günah işledi diye bütün topluluğa mı öfkeleneceksin?" Rabb Mûsâ'ya, "Topluluğa söyle, Korah'ın, Datan'ın, Aviram'ın çadırlarından uzaklaşsınlar" dedi. Mûsâ Datan'la Aviram'a gitti. İsrâîl'in ileri gelenleri o'nu izledi. Topluluğu uyararak, "Bu kötü adamların çadırlarından uzak durun!" dedi, "Onların hiç bir şeyine dokunmayın. Yoksa onların günahları yüzünden canınızdan olursunuz." Bunun üzerine topluluk Korah, Datan ve Aviram'ın çadırlarından uzaklaştı. Datan'la Aviram çıkıp karılarıyla, küçük-büyük çocuklarıyla birlikte çadırlarının önünde durdular. Mûsâ şöyle dedi: "Bütün bunları yapmam için Rabbin beni gönderdiğini, kendiliğimden bir şey yapmadığımı şuradan anlayacaksınız: Eğer bu adamlar herkes gibi doğal bir ölümle ölür, herkesin başına gelen bir olayla karşılaşırlarsa, bilin ki beni Rabb göndermemiştir. Ama Rabb yepyeni bir olay yaratırsa, yer yarılıp onları ve onlara ait olan her şeyi yutarsa, ölüler diyarına diri diri inerlerse, bu adamların Rabbe saygısızlık ettiklerini anlayacaksınız." Mûsâ konuşmasını bitirir bitirmez Korah, Datan ve Aviram'ın altındaki yer yarıldı. Yer yarıldı, onları, ailelerini, Korah'ın adamlarıyla mallarını yuttu. Sahip oldukları her şeyle birlikte diri diri ölüler diyarına indiler. Yer onların üzerine kapandı. Topluluğun arasından yok oldular. Çığlıklarını duyan çevredeki İsrâîlliler, "Yer bizi de yutmasın!" diyerek kaçıştılar. Rabbin gönderdiği ateş buhur sunan 250 adamı yakıp yok etti. Rabb Mûsâ'ya şöyle dedi: "Kâhin Hârûn oğlu Elazar'a buhurdanları ateşin içinden çıkarmasını, ateş korlarını az öteye dağıtmasını söyle. Çünkü buhurdanlar kutsaldır. İşledikleri günahtan ötürü öldürülen bu adamların buhurdanlarını levha hâline getirip sunağı bunlarla kapla. Buhurdanlar Rabbe sunuldukları için kutsaldır. Bunlar İsrâîlliler için bir uyarı olsun." Böylece Kâhin Elazar, yanarak ölen adamların getirdiği tunç buhurdanları Rabbin Mûsâ aracılığıyla kendisine söylediği gibi alıp döverek sunağı kaplamak için levha hâline getirdi. Bu, İsrâîlliler'e Hârûn'un soyundan gelenlerden başka hiç kimsenin Rabbin önüne çıkıp buhur yakmaması gerektiğini anımsatacaktı. Yoksa o kişi Korah'la yandaşları gibi yok olacaktı. Ertesi gün bütün İsrâîl topluluğu Mûsâ'yla Hârûn'a söylenmeye başladı. "Rabbin halkını siz öldürdünüz" diyorlardı. Topluluk Mûsâ'yla Hârûn'a karşı toplanıp Buluşma Çadırı'na doğru yönelince, çadırı ansızın bulut kapladı ve Rabbin görkemi göründü. Mûsâ'yla Hârûn Buluşma Çadırı'nın önüne geldiler. Rabb Mûsâ'ya, "Bu topluluğun arasından ayrılın da onları birden yok edeyim" dedi. Mûsâ'yla Hârûn yüzüstü yere kapandılar. Sonra Mûsâ Hârûn'a, "Buhurdanını alıp içine sunaktan ateş koy, üstüne de buhur koy" dedi, "günahlarını bağışlatmak için hemen topluluğa git. Çünkü Rabb öfkesini yağdırdı. Öldürücü hastalık başladı." Hârûn Mûsâ'nın dediğini yaparak buhurdanını alıp topluluğun ortasına koştu. Halkın arasında öldürücü hastalık başlamıştı. Hârûn buhur sunarak topluluğun günahını bağışlattı. O ölülerle dirilerin arasında durunca, öldürücü hastalık da dindi. Korah olayında ölenler dışında, öldürücü hastalıktan ölenlerin sayısı 14.700 kişiydi. Öldürücü hastalık dindiğinden, Hârûn Mûsâ'nın yanına, Buluşma Çadırı'nın giriş bölümüne döndü. [Sayılar, 16:1-50.]
Kur’ân'da ise İsrâîloğulları'nın Mûsâ'ya eza ettiklerine dair onlarca âyet mevcuttur. Bunların çoğu geçmiş sûrelerde zikredilmişti. Bunlardan birkaçını hatırlatıyoruz:
55Hani bir zamanlar da siz, "Ey Mûsâ! Biz, Allah'ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız" demiştiniz de bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpıvermişti. [Bakara/55]
61Ve hani bir zamanlar siz, "Ey Mûsâ! Biz, tek yemeğe asla dayanamayız, artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın" demiştiniz. Mûsâ da size, "O, üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya/Mısır'a inin, o vakit istediğiniz şeyler sizin olacaktır" demişti. Ve üzerlerine aşağılık ve meskenet damgalandı ve sonunda Allah'tan bir gazaba uğradılar. İşte bu, küfretmiş; Allah'ın âyetlerini bilerek reddetmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları nedeniyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri nedeniyledir. [Bakara/61]
153Kitap Ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Ve kesinlikle onlar Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi de: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Sonra da haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra da kendilerine açık deliller geldiği hâlde altını ilâh edinmişlerdi. Sonra Biz onları bundan dolayı da affettik. Ve Biz, Mûsâ'ya apaçık bir kanıt verdik. [Nisâ/153]
24Mûsâ'nın toplumu: "Ey Mûsâ! Şüphesiz biz, onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Artık sen ve Rabbin gidin de savaşın. Şüphesiz biz, burada oturanlarız" dediler. [Mâide/24]
148Mûsâ'nın toplumu, Mûsâ'dan sonra, kendi toplumunun süs takılarını bir araya getirerek aldatıcı, tuzağa düşürücü sesi olan, aslında hiç işe yaramayan bir ilâh edindiler; büyük bir sermaye oluşturarak ona tapındılar. –Onun kendilerine bir söz söylemezliğini ve bir yol göstermezliğini görmediler mi?– Onu edindiler ve zâlimlerden oldular. [A‘râf/148]*
*İşte Kuran, Ahzab Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz