• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

95Muhammed Suresi 20-32





Hatalı Çevrilen Ayetler


95Muhammed Suresi 20-32


Hatalı Çeviri:
20. İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur!

21. (Onların vazifesi) itaat ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.

22. Geri dönerseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş olmaz mısınız?

23. İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lânetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.

24. Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?

25. Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri, şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir.

26. Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: Bazı hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.

27. Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak!

28. Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.

29. Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa Allah'ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?

30. Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.

31. Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.

32. İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.


Doğru Çeviri:
20,21İman eden kimseler: “Keşke bir sûre indirilse” derler. Ama yasalarla donatılmış bir sûre indirildiği ve içerisinde savaş anıldığı zaman, kalplerinde hastalık olanların; zihniyeti, inancı bozuk olanların, ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Artık itaat ve örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen söz onlara daha yakındır. Sonra iş kesinleşince artık Allah'a sadakat gösterselerdi, kesinlikle kendileri için daha hayırlı olurdu.

22Peki siz, yönetimi ele geçirirseniz, yeryüzünde kargaşa çıkarmayı ve akrabalık bağlarınızı paramparça etmeyi mi umdunuz?

23İşte onlar, Allah'ın kendilerini dışladığı, sonra kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.

24Peki onlar, Kur’ân'ı arka arkaya dizerek düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var?

25Şüphesiz doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye dönen kimseler, şeytan onlara hoş bir şey olarak göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.

26Bu, onların, Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: “Bazı işlerde biz, size itaat edeceğiz” demeleri sebebiyledir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.

27Peki, görevli güçler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken nasıl olacak!

28Bu, onların Allah'ın hoşlanmadığı şeylere uymaları ve O'nun rızasını beğenmemelerinden dolayıdır. Artık Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır.

29Yoksa kalplerinde hastalık olan; zihniyeti bozuk kimseler, Allah'ın, kendilerinin kinlerini asla ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?

30Eğer Biz dileseydik, kesinlikle onları sana gösterirdik de. Sonra da sen onları nişanlarından tanırdın. Yine de sen, onları sözlerinin üslubundan kesinlikle tanırsın. Allah ise işlerinizi bilir.

31Ve kesinlikle Biz, içinizden çaba gösterenleri ve sabredenleri bildirmemiz/ işaretleyip göstermemiz için sizi yıprandıracağız/ denemeye tâbi tutacağız. Haberlerinizi de yıprandıracağız/denemeye tâbi tutacağız.

32Şüphesiz ki Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan, Allah'ın yolundan alıkoyan ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Elçi'ye karşı gelen şu kişiler; onlar, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezler. Ve Allah, onların işlerini boşa çıkaracaktır.


20,21İman eden kimseler: “Keşke bir sûre indirilse” derler. Ama yasalarla donatılmış bir sûre indirildiği ve içerisinde savaş anıldığı zaman, kalplerinde hastalık olanların; zihniyeti, inancı bozuk olanların, ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Artık itaat ve örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen söz onlara daha yakındır. Sonra iş kesinleşince artık Allah'a sadakat gösterselerdi, kesinlikle kendileri için daha hayırlı olurdu.

22Peki siz, yönetimi ele geçirirseniz, yeryüzünde kargaşa çıkarmayı ve akrabalık bağlarınızı paramparça etmeyi mi umdunuz?

23İşte onlar, Allah'ın kendilerini dışladığı, sonra kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.



Bu âyetlerde sözde iman edenler, inanmış gözükmelerine rağmen iş ciddiye binince yan çizenler deşifre edilip kınanıyor ve gerçekten iman etmiş kimsenin böyle olamayacağı bildiriliyor.

İman eden kimseler, "Keşke bir sûre indirilse" derler. Ama yasalarla donatılmış bir sûre indirildiği ve içerisinde savaş anıldığı zaman, kalplerinde hastalık olanların, ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi bakarlar. Numaradan itaat etmiş, kabullenmiş gözükerek güzel sözler söylerler. Bunlar, dürüst olup Allah'a sadakat gösterselerdi, kesinlikle kendileri için daha hayırlı olurdu.

Bu açıklamadan sonra bu sözde Müslümanlara, Peki, siz velîleşirseniz [yönetimi ele geçirirseniz], yeryüzünde kargaşa çıkarmayı ve akrabalık bağlarınızı paramparça etmeyi mi umdunuz? denilerek, beklentilerinin boş olduğu bildirilmiş, ardından da Allah'ın onları lânetlediği, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği beyân edilmiştir. Bu iki yüzlüler Nisâ sûresi'nde de şöyle tanıtılmışlardır:

77,78Kendilerine, "Elinizi çekin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin" denilenleri görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Sonra savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, Allah'a duydukları saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti gibi yahut daha şiddetli olarak insanlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyarlar. Ve "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın kazanımı, çok azdır. Âhiret ise Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için daha hayırlıdır ve siz "bir hurma çekirdeğindeki ipince bir iplik kadar" bile haksızlığa uğratılmayacaksınız. Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde bulunsanız bile." Ve onlara bir iyilik isabet ederse, "Bu Allah'tandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu sendendir" derler. De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bunlara rağmen bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hepten söz anlamayacaklar? [Nisâ/77-78]

22. âyetteki, Ve akrabalık bağlarınızı paramparça etmeyi mi umdunuz? ifadesiyle, Allah'ın akrabalık bağına verdiği öneme dikkat çekilmektedir, ki Allah'ın koyduğu ilkelere göre akrabalık münasebetlerinin kesilmesi haramdır. Akraba hukukuna birçok âyette dikkat çekilmiştir:

26,27Şüphesiz Allah, bir sivrisineği, hatta daha daha küçük olan bir şeyi örnek vermekten çekinmez. İşte iman eden kimseler bilirler ki, şüphesiz o hakktır, Rablerindendir. Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler de artık, "Allah böyle bir örnek ile ne demek istedi?" derler. Allah, verdiği örneklerle birçoklarını şaşırtır, onunla birçoklarını kılavuzlar. Allah, onunla sadece, söz verip antlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozan, Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi; iman-amel ayrılmazlığını bozan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan hak yoldan çıkmış kimseleri şaşırtır. İşte bunlar, zarara uğrayanların ta kendileridir. [Bakara/26-27]

19-24Peki, şüphesiz Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak kavrama yetenekleri olan kişiler;
Allah'a verdiği sözleri yerine getiren ve antlaşmayı bozmayan,
Allah'ın birleştirilmesini istediği şeyi; iman ve ameli birleştiren,
Rablerine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve hesabın kötülüğünden korkan kişiler,
Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmiş,
salâtı ikame etmiş [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmuş, ayakta tutmuş],
kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık Allah yolunda harcamış
ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte onlar, bu yurdun âkıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından sâlih olanlar Adn cennetlerine gireceklerdir. Görevli güçler/haberci âyetler de her kapıdan yanlarına girerler: "Sabretmiş olduğunuz şeylere karşılık size selâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!" [Ra‘d/19-24]

1Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten oluşturan, ondan eşini oluşturan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'ın ve akrabalığın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir. [Nisâ/1]

Ayrıca Bakara/83, 177, Nahl/90, İsrâ/26-27, ve Nûr/22'ye de bakılmalıdır.



24Peki onlar, Kur’ân'ı arka arkaya dizerek düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var?

25Şüphesiz doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye dönen kimseler, şeytan onlara hoş bir şey olarak göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.

26Bu, onların, Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: “Bazı işlerde biz, size itaat edeceğiz” demeleri sebebiyledir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.

27Peki, görevli güçler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken nasıl olacak!

28Bu, onların Allah'ın hoşlanmadığı şeylere uymaları ve O'nun rızasını beğenmemelerinden dolayıdır. Artık Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır.

29Yoksa kalplerinde hastalık olan; zihniyeti bozuk kimseler, Allah'ın, kendilerinin kinlerini asla ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?

30Eğer Biz dileseydik, kesinlikle onları sana gösterirdik de. Sonra da sen onları nişanlarından tanırdın. Yine de sen, onları sözlerinin üslubundan kesinlikle tanırsın. Allah ise işlerinizi bilir.


Bu paragrafta yine münâfıklar azarlanarak, başlarına gelenlerin kendi hataları yüzünden olduğu bildirilmekte ve düşünmeleri istenmektedir.

Burada münâfıkları yola getirecek en büyük etkenin Kur’ân olduğuna işaret edilmektedir. Zira, Kur’ân'ı incelediklerinde onun Allah'tan geldiğini ve apaçık âyetler içerdiğini görürler. Ama onlar, kalplerine kilit vurarak Kur’ân'dan kaçmaktadırlar:

21Eğer Biz, bu Kur’ân'ı bir dağa/çok iri cüsseli bir yükümlü varlığa indirseydik, Allah'a olan saygıyla, sevgiyle ve bilgiyle ürpertiden onu samimiyetle saygı duyar, baş eğer ve parça parça olmuş görürdün. Ve Biz, bu örnekleri iyiden iyiye düşünürler diye insanlara veriyoruz. [Haşr/21]

82Onlar hâlâ, Kur’ân'ı arka arkaya dizerek gereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı. [Nisâ/82]

29-30. âyetler ile münâfıklar psikolojik işkenceye tâbi tutulmuşlar; deşifre edilecekleri, kimliklerinin açıklanacağı korkusuyla tedirgin olmuşlardır:
101Ve yanınızda bedevi Araplardan münâfıklar var. Medîne halkından da münâfıklığa iyice alışmış olanlar var. Onları sen bilmezsin. Biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba döndürüleceklerdir. [Tevbe/101]

64Münâfıklar, kalplerindeki şeyleri kendilerine haber verecek bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler. De ki: "Siz alay edin! Şüphesiz Allah, sizin çekindiğiniz şeyi ortaya çıkarandır. [Tevbe/64]

55Öyleyse onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. Ancak Allah, bunlarla, onları basit dünya yaşamında cezalandırmak, onlar kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri iken canlarını çıkarmak istiyor.
56Sizden olmadıkları hâlde, şüphesiz kendilerinin kesinlikle sizden olduğuna dair Allah'a yemin de ederler. Velâkin onlar, korkup duran bir topluluktur. [Tevbe/55-56]

74Onlar, söylemediklerine, Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar, küfrü; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme sözünü kesinlikle söylediler. İslâmlaşmalarından sonra da kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri oldular. Ve ulaşamadıkları, sahip olamadıkları şeyleri çok istediler. Onlar sadece, Allah'ın ve Elçisi'nin mü’minleri Allah'ın armağanlarından zenginleştirmiş olmasından kinlendiler. Artık, eğer hatalarından dönerlerse kendileri için hayırlı olur. [Tevbe/74]

Âyetlerden açıkça anlaşıldığına göre münâfıklar hem kâfir hem de kalleştir.

27. âyetteki, Peki, melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onları vefat ettirirken nasıl olacak? ifadesiyle, bu kâfirlerin dünyada vefat anında [her şeyi eksiksiz hatırlayacakları anda] da işkence çekecekleri bildirilmiştir, ki akıllarını başlarına alsınlar. Benzeri uyarılar başka âyetlerde de yapılmıştır:

93Ve Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde "Bana vahyolundu" diyenden ve "Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri ölümün şiddetleri içindeyken, görevli güçler de onlara ellerini uzatmış, "Canlarınızı çıkarın. Bugün, Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız" derlerken bir görsen! [En‘âm/93]

50,51Ve sen, görevli güçlerin, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, "Tadın bakalım kızgın ateşin azabını! İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde haksızlık eden biri değildir" diye onları geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken bir görseydin. [Enfâl/50-51]


31Ve kesinlikle Biz, içinizden çaba gösterenleri ve sabredenleri bildirmemiz/ işaretleyip göstermemiz için sizi yıprandıracağız/ denemeye tâbi tutacağız. Haberlerinizi de yıprandıracağız/denemeye tâbi tutacağız.


Bu âyette, imtihanın neticesi olarak gerçekten inananlar ile inanmış görünenlerin ortaya çıkarılacağı; gerçekten inananların görevlerini teslimiyetle yerine getirmesine mukabil, sözde inananların bahane ve mazeret ileri sürerek kendilerini ele verecekleri bildirilmektedir. Burada toplum; mücâhid, sabırlı ve samimi mü’minlerin diğerlerinden ayırt edilmesi ve her birinin tutum ve davranışlarının açığa çıkması için savaş emriyle imtihan edilmektedir:

142Yoksa Allah, içinizden çaba harcayanları bildirmeden, sabredenleri de bildirmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? [Âl-i İmrân/142]

2,3İnsanlar, denenmeden, "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Ve andolsun ki Biz, onlardan öncekileri de saflaştırılmaları için ateşlere/sıkıntılara sokmuştuk. Artık elbette Allah, doğru kimseleri bildirecektir ve elbette yalancıları da kesinlikle bildirecektir. [Ankebût/2-3]

166-168İki topluluğun karşılaştığı günde size dokunan şeyler de Allah'ın izniyledir/bilgisiyledir. Ve mü’minleri bilsin ve münâfıklık yapan kimseleri –kendileri oturup dururken kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" diyen kimseleri– bilsin diyedir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya savunma yapınız" denilmişti. Onlar: "Biz, savaşı bilseydik kesinlikle size uyardık" dediler. Onlar o gün, imandan çok Allah'ın ilâhlığını, rabliğini örmeye yakındılar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, gizledikleri şeyleri daha iyi bilendir. De ki: "Eğer doğru kimseler iseniz, haydi kendinizden ölümü uzaklaştırınız." [Âl-i İmrân/166-168]

16Sizden çaba harcayanları, Allah'ın Elçisi'nden ve inananların astlarından sırdaş/can dostu edinmeyenleri Allah bildirmeden/işaretleyip göstermeden bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır. [Tevbe/16]

214Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara yoksulluklar, sıkıntılar dokundu ve sarsıldılar; hatta elçi ve beraberinde iman edenler, "Allah'ın yardımı ne zaman?" derlerdi. –Dikkat edin! Gerçekten Allah'ın yardımı pek yakındır.– [Bakara/214]

Otuz birinci ayetteki "na’leme" ifadesinin tahlili ile ilgili ayrıntılı bilgi Sebe/21. ayetin tahlilinde verilmiştir. [Tebyinulkuran]


32Şüphesiz ki Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan, Allah'ın yolundan alıkoyan ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Elçi'ye karşı gelen şu kişiler; onlar, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezler. Ve Allah, onların işlerini boşa çıkaracaktır.


Bu âyette, insanları Allah'ın yolundan alıkoymaya çalışan tüm insanlara hitap edilerek, Şüphesiz ki, şu inkâr eden, Allah'ın yolundan alıkoyan ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Elçi'ye karşı gelen kişiler; onlar, Allah'a hiç bir şeyce zarar veremezler. Ve O [Allah], onların işlerini boşa çıkaracaktır denilmiştir, ki aynı hususa, sûrenin 1. âyetinde, İnkâr eden ve Allah'ın yolundan alıkoyan kimseler; O [Allah], onların amellerini saptırdı şeklinde işaret edilmiş ve orada detaylı açıklama yapılmıştı.*



*İşte Kuran, Muhammed Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim