• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

96Ra'd Suresi 5-7




Hatalı Çevrilen Ayetler


96Ra'd Suresi 5-7


Hatalı Çeviri:
5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanlamalarına) şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların: «Biz toprak olduğumuz zaman yeniden mi yaratılacağız?» demeleridir. İşte onlar, Rablerini inkâr edenlerdir; işte onlar (kıyamet gününde) boyunlarında tasmalar bulunanlardır. Ve onlar ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacaklardır!

6. (Müşrikler) senden iyilikten önce kötülüğü çabucak istiyorlar. Halbuki onlardan önce ibret alınacak nice azap örnekleri gelip geçmiştir. Doğrusu insanlar kötülük ettikleri halde Rabbin onlar için mağfiret sahibidir. (Bununla beraber) Rabbinin azabı da çok şiddetlidir.

7. Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Halbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.



Doğru Çeviri:
5Ve eğer sen şaşıyorsan, asıl şaşırtıcı olan, onların: “Biz toprak olunca mı, biz gerçekten yeni bir oluşturuluşta mıyız?” sözleridir. İşte bunlar, Rablerine inanmamış kimselerdir. Ve işte bunlar, boyunlarında demir halkalar bulunanlardır. Ve işte bunlar, Ateş'in yâranıdırlar, onlar orada sürekli kalıcıdırlar.

6Ve onlar senden, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmanı isterler. Hâlbuki onlardan önce onlara iz bırakan cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten senin Rabbin, yanlış işlerine karşılık insanlar için cidden bağışlama sahibidir. Ve kesinlikle senin Rabbin, azabı/ kovuşturması cidden çok çetin olandır. 7Ve küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden /inanmayan şu kimseler: “Rabbinden o'na bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır.



5Ve eğer sen şaşıyorsan, asıl şaşırtıcı olan, onların: “Biz toprak olunca mı, biz gerçekten yeni bir oluşturuluşta mıyız?” sözleridir. İşte bunlar, Rablerine inanmamış kimselerdir. Ve işte bunlar, boyunlarında demir halkalar bulunanlardır. Ve işte bunlar, Ateş'in yâranıdırlar, onlar orada sürekli kalıcıdırlar.


Bu âyette, kâfirlerin şaşılası durumları ortaya konuyor. Onların, çevrelerindeki ve bünyelerindeki bunca delile rağmen direnmeleri, Biz toprak olunca mı, biz gerçekten yeni bir yaratılışta mıyız?demeleri naklediliyor ve onlar, boyunlarındaki demir halkalar yüzünden gerçeği göremeyip kâfirlik ettiklerinden kınanıyorlar.

Kâfirlerin bu akıl dışı tutumları birçok âyette nakledilmiştir:

1Kaf/100. Çok şerefli/şanı yüce Kur’ân kanıttır ki 22kesinlikle sen bundan duyarsızlık, bilgisizlik içinde idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık. Artık bugün gözün keskindir; Kur’an sayesinde kurmay birisi oldun.
2,3Ama onlar, kendilerine içlerinden uyarıcı geldiğine şaşırdılar da kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler, "Bu, şaşılacak bir şeydir! Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi? Bu, uzak bir dönüştür" dediler.
4Biz, yerin onlardan neyi eksilttiğini elbette bilmişizdir. Yanımızda da çok iyi kaydedip koruyan bir kitap vardır.
5Aksine, gerçek kendilerine geldiği zaman onu yalanladılar, onun için onlar karmakarışık bir iş içindedirler.
6Peki, onlar üstlerindeki göğe bakmadılar mı ki, onu Biz hiç yarığı olmadan nasıl bina etmişiz ve süslemişiz! 7,8Ve Biz, Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona öğüt olarak yeri yayıp döşedik ve ona sabit dağlar bıraktık. Orada görünüşü iç açıcı-göz alıcı her çiftten bitkiler bitirdik, 9-11Biz, gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneler, kullara rızık olmak üzere tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş büyük ve yüksek hurma ağaçları bitirdik. Ve Biz, onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. İşte diriliş böyledir. [Kaf/1,22, 2-11]

33Onlar, şüphesiz gökleri ve yeryüzünü oluşturan ve onları oluşturmakla yorulmamış olan Allah'ın ölüleri diriltmeye de güç yetiren olduğunu görmediler mi/düşünemediler mi? Evet şüphesiz ki, O, her şeye gücü yetendir. [Ahkâf/33]

10Ve onlar: "Biz, yeryüzünün içinde kaybolduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeni bir oluşturuluşta olacağız?" dediler. Aslında onlar, Rablerine kavuşmayı; O'nun huzuruna varmayı bilerek reddeden /inanmayan kimselerdir. [Secde/10]

Burada konu edilen boyunlarındaki halka, Mü’min/69-76'da, Allah'ın âyetleri üzerinde tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar? Kitabı ve elçilerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlar elbette ileride, boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülüp, sonra ateşte yakılırlarken bileceklerdir. Sonra onlara, "Allah'ın astlarından ortaklar koştuğunuz şeyler nerededir?" denir. Onlar, "Bizden kaybolup gittiler; aslında; biz zaten önceleri hiç bir şeye yakarmıyorduk" derler. İşte Allah, inkârcıları böyle saptırır: "İşte bu, yeryüzünde hakksız yere şımarmanız ve böbürlenmenizden ötürüdür. Orada sürekli kalmak üzere cehennem kapılarına girin!" –İşte, büyüklenenlerin durağı ne de kötüdür!"– şeklinde anlatılan cezalandırma şekli değildir. Buradaki halka, Yâ-Sîn/8'de zikredilen halkadır. O nedenle âyetin daha iyi anlaşılabilmesi için Yâ-Sîn sûresi'ndeki pasajı tekrar sunuyoruz:

8Şüphesiz ki Biz, onların boyunlarının içinde demir halkalar geçirdik. Öyle ki onlar çenelerine kadardır. Böylece onlar burunları yukarı kaldırılmış olanlardır. 9Ve Biz, onların önlerinden bir set, arkalarından bir set oluşturduk. Böylece Biz, kendilerini sarmışızdır. Artık onlar görmezler. 10Ve onları uyarmışsın yahut uyarmamışsın onlara göre birdir, onlar inanmazlar. [Yâ-Sîn/8-10]

Bu âyet grubu, 7. âyetteki, onlar inanmazlar ifadesinin gerekçelerinin beyânı mahiyetinde olup inanmayacak olanların psikolojik durumlarını açıklamaktadır.

Âyette geçen مقمحون [muqmehûn] sözcüğünün mastarı olan إقماح [iqmâh], "başı kaldırıp gözü yummak" demektir. Bu sözcükle inatçı kâfirlerin bir tiplemesi yapılmış, bu tiplerin yapılan daveti reddettiklerini gösterir anlamda başlarını arkaya doğru kaldıran kibirli insanlar oldukları bildirilmiştir. Bu tipe giren kişilerin onca delili görmezden gelip kabul etmemelerine sebep olan kibir ve inatları ise, boyunlarındaki demir halka ile simgeleştirilmiştir.

ÖNLERİNDEKİ ve ARKALARINDAKİ SET

İnkârcıların gerçekleri görmezden gelmeleri, geçmişten ders almayıp geleceği düşünmeyerek burunlarını havaya dikmeleri, bir başka âyette de şöyle dile getirilmiştir:

25Ve Biz onlara birtakım yaşdaşlarını/İblislerini kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Gelmiş geçmiş herkesten, kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan "Söz" onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler idiler. [Fussilet/25]

Fussilet/25'ten anlaşılacağı gibi, inanmayacak olanların önlerindeki ve arkalarındaki set, aslında çevrelerindeki birtakım yakınların [İblislerinin] olan-biteni onlara süslü göstermeleri ve onların da tutkuları yüzünden bu süse yatkın olmaları durumudur. Buradan da onların, süslü gösterilen mallar, makamlar ve oğullar sebebiyle burunlarını havaya kaldırıp gerçekten uzaklaşmamaları ve tutkularından kurtulup akıllı davranmaları hâlinde kendilerini kurtarabilecekleri anlaşılmaktadır.

Bu paragrafta Rasûlullah'ın hayret edişine dikkat çekilmiştir. Zira Rasûlullah müşriklerin tavırlarına çok üzülüyordu:

33Biz onların söylediklerinin seni kesinlikle üzdüğünü elbette biliyoruz. Ama onlar aslında seni yalanlamıyorlar; ama şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseler Allah'ın âyetlerini bile bile reddediyorlar. [En‘âm/33]

76O hâlde onların sözü seni üzmesin. Şüphesiz ki Biz, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını da biliyoruz. [Yâ-Sîn/76]

176Küfürde Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmekte yarışan şu kişiler de seni üzmesin. Onlar, Allah'a hiçbir şekilde asla zarar vermezler. Allah onlara âhirette herhangi bir pay vermemeyi istiyor. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır. [Âl-i İmrân/176]

23Kim de küfrederse; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık onun küfrü; bilerek reddetmesi seni üzmesin. Onların dönüşü yalnızca Biz’edir. O zaman Biz onlara yaptıkları şeyleri haber vereceğiz. Gerçekten Allah, kalplerin özünü çok iyi bilendir. [Lokmân/23]


6Ve onlar senden, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmanı isterler. Hâlbuki onlardan önce onlara iz bırakan cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten senin Rabbin, yanlış işlerine karşılık insanlar için cidden bağışlama sahibidir. Ve kesinlikle senin Rabbin, azabı/ kovuşturması cidden çok çetin olandır. 7Ve küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden /inanmayan şu kimseler: “Rabbinden o'na bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır.


Bu âyetlerde kâfirlerin inatçı, meydan okuyucu, karşı çıkıcı durumları ve Elçi'yi, âhireti inkâr için ileri sürdükleri gerekçeler açıklanmakta ve eleştiri üslubuyla onlara cevap verilmektedir.

Kendi akıllarına göre Rasûlullah'tan, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmasını isteyen ve Rabbinden o'na bir âyet indirilmeli değil miydi? Diyen bu kâfirlere, –akıllarını kullanmaları için– Hâlbuki onlardan önce onlara iz bırakan cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için cidden mağfiret sahibidir. Ve kesinlikle senin Rabbin, azabı/kovuşturması cidden çok çetin olandır. Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır şeklinde karşılık veriliyor.

Bunların mucize beklentileri birçok âyette (İsrâ/90-94, Furkân/7-9, Furkân/21, Nisâ/153, En‘âm/7-9, Enfâl/32-33, Hicr/6-8) konu edilmişti.

Görülüyor ki kâfirler kıyâmete, cezalandırılacaklarına inanmadıklarından dolayı azabın çabuklaştırılmasını istiyor, mucizeler bekliyorlar. Peki istedikleri mucizeler gösterilse inanacaklar mı? Hayır:

45Sonra nice kentler de vardı ki şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yaparlarken Biz, onları değişime/yıkıma uğrattık. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır; nice terk edilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar!
46Peki onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki kendilerinin, akıl edecekleri kalpleri ve işitecekleri kulakları olsun. İşte, şüphe yok ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur.
47Ve senden azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Hâlbuki Allah, sözünden asla caymayacaktır. Ve şüphesiz Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.
48Ve şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapıp duran nice kentler; Ben, kendilerine süre tanıdım, sonunda onları yakalayıverdim. Dönüş, sadece Bana'dır. [Hacc/45-48]

202İşte bu onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.
203Sonra da onlar, "Biz süre tanınanlardan mıyız?" diyeceklerdir.
204Onlar, Bizim azabımızı oldukça çabuklaştırmak mı istiyorlar?
205-207Gördün mü/hiç düşündün mü, onlara senelerce kazanç sağlatsak, sonra kendilerine vaat edilen gelip çatıverse, o kazandıkları şeylerin kendilerine hiçbir yararı olmayacaktır.
208Ve Biz, sadece kendileri için uyarıcılar olan kenti değişime/yıkıma uğrattık. [Şu‘arâ/202-208]

53Ve senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş/adı konmuş bir süre sonu olmasaydı, azap onlara elbette gelmişti. Ve o azap, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın elbette gelecektir.
54,55Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Şüphesiz cehennem de kesinlikle, kendilerini üstlerinden ve ayaklarının altından bürüdüğü günde kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri kuşatıcıdır. Ve O, "Yapmış olduklarınızı tadın!" der. [Ankebût/53-55]

45Ve eğer Allah, kazanmakta oldukları şeyler dolayısıyla insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde küçük-büyük hiçbir canlıyı bırakmazdı. Velâkin onları, adı konmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda süre sonları geldiği zaman da artık şüphesiz Allah, Kendi kullarını en iyi görendir. [Fâtır/45]

96,97Şüphesiz, şu, aleyhlerinde Rabbinin Kelime'si hak olmuş olan kimseler, kendilerine bütün alâmetler/göstergeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler. [Yûnus/96-97]

Pasajdan açıkça anlaşıldığına göre, küçümsemelerine rağmen tehdit edildikleri azabı isteme hususunda gayr-i ciddi olan müşriklere, Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her toplum için bir yol gösteren vardırdenilerekcevap verilmek sûretiyle Elçi'den beklenen görev, kafalarına balyoz gibi indiriliyor.
Âyetteki, Ve her toplum için bir yol gösteren vardır ifadesiyle, tüm toplumların uyarıldığı beyân edilmiştir, ki bu rahmân sıfatının tecellisi birçok kez vurgulanmıştır:
47Ve her önderli toplum için elçi olacaktır. O elçileri geldiğinde de aralarında adalet gerçekleştirilmiştir. Ve onlar, haksızlığa uğratılmazlar. [Yûnus/47]

73Ve Biz onları, Bizim emrimizle kılavuzluk yapan önderler yaptık. Ve Biz onlara hayırlar işlemeyi, salâtı ikame etmeyi [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturma-ayakta tutmayı], zekâtı/vergiyi vermeyi vahyettik. Ve onlar, sadece Bize kulluk yapanlar idiler. [Enbiyâ/73]

24Şüphesiz Biz, seni hak ile bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik/elçi yaptık. Her ümmetin de içinde bir uyarıcı kesinlikle gelip geçmiştir. [Fâtır/24]*




*İşte Kuran, Ra'd Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim