96Ra'd Suresi 33-34
Hatalı Çevrilen Ayetler
96Ra'd Suresi 33-34
Hatalı Çeviri:
33. Herkesin kazandığını gözetleyip muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Onlar Allah'a ortaklar koştular. De ki: «Onlara ad verin (onlar necidir?). Yoksa siz Allah'a yeryüzünde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yahut boş laf mı ediyorsunuz?» Doğrusu inkâr edenlere hileleri süslü gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.
34. Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha şiddetlidir. Onları Allah'tan (onun azabından) koruyacak kimse de yoktur.
Doğru Çeviri:
33Peki, o, kazandığı şeyler ile birlikte her bir kişinin üzerinde dikilen/görüp gözeten kimdir? Onlar ise Allah'a ortaklar edindiler. De ki: “Onları isimlendirin! Yoksa siz, O'na yeryüzünde bilmediği bir şey mi ya da sözden açık olanı mı haber vereceksiniz? Aslında kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişilere plânları güzel gösterildi de Yol'dan saptırıldılar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için yol gösteren kimse yoktur.
34Onlar için şu basit dünya hayatında bir azap vardır. Âhiret azabı ise kesinlikle daha ezicidir. Onları Allah'tan koruyacak biri de yoktur.
Bu âyetlerde ilk önce müşriklerin kafalarına bir balyoz indirilmektedir: Peki, O, kazandığı şeyler ile birlikte her bir nefsin [kişinin] üzerinde dikilen [görüp gözeten] kimdir?
Onlar bu soruya ister istemez, "Allah'tır!" diye cevap vereceklerdir. Evet, onlar, Allah'ı kabul ediyorlar, ama Allah'a ortaklar koşuyorlar. O nedenle yeni bir soru daha geliyor: Onları isimlendirin! Yoksa siz O'na yeryüzünde bilmediği bir şey mi ya da sözden açık olanı mı haber vereceksiniz?
Ayetteki "De ki: "Onları isimlendirin! Yoksa siz, O'na yeryüzünde bilmediği bir şey mi ya da sözden açık olanı mı haber vereceksiniz?" ifadesi, müşriklere kendileri için iki yolun olduğunu ihtar etmektedir;
Ya Allah’ın bilmediği (haşa) bir şeyleri haber vermek. Ki diyecekleri şeyler, yalan, dolan batıl şeyler olacaktır.
Ya da Allah’ın bildirdiği açık bilgileri kabullenip; yola gelip açık açık gerçeği haber vermek.
Ayetteki "sözden açık olanı mı haber vereceksiniz" bölümünü, Tevbe/8, Al-i Imran/167 ve Maide/41. ayetlerin delaletiyle, "kalben; özden inanmamakla beraber göz boyamak için ağızlarınızla birtakım safsatalarımı ortaya koyacaksınız?" diye de anlayabiliriz.
Bunların akılsızlıkları birçok kez yüzlerine vurulmuştur:
61Ve sen, hangi işi yaparsan yap, Kur’ân'dan onun hakkında ne okursan oku ve siz ne işte çalışırsanız çalışın, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, Biz, sizin üzerinizde şâhitiz. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinizden uzak kalmaz. Ve bundan küçüğü ve daha büyüğü ancak apaçık bir kitaptadır. [Yûnus/61]
59Görünmezin, duyulmazın, geçmişin, geleceğin anahtarları da yalnızca O'nun katındadır. O'ndan başka hiç kimse onları bilmez. Karada ve denizde olanları da bilir O. O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın. [En‘âm/59]
6Ve yeryüzünde hiçbir küçük-büyük canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Allah, onun yerleşik yerini de geçici bulunduğu yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır. [Hûd/6]
7Sen sesini yükseltirsen, Rahmân şüphesiz gizliyi ve gizlinin gizlisini bilir. 8Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. En güzel isimler sadece O'nundur. [Tâ-Hâ/7]
4O, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, yeryüzüne gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilendir. Ve nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir. [Hadîd/4]
Âyetteki, Onları isimlendirin! ifadesiyle, değersiz putlara isim verilmesi kınanıyor. Ki putlara isim vermek [onları değerli kılmak], geçmişteki müşriklerin bir ilkesiydi.
70Onlar dediler ki: "Demek sen Allah'a; başkasını karıştırmadan kulluk edelim ve atalarımızın kulluk ettiklerini bırakalım diye mi bize geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir!"
71Hûd dedi ki: "Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı isimler hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!" [A‘râf/70-71]
37-41Yûsuf: "Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun te’vîlini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Şüphesiz ben, Allah'a inanmayan bir toplumun –ki onlar âhiretibilerek reddedenlerin; inanmayanların ta kendileridir– dinini, yaşam tarzını terk ettim. Ve atalarım İbrâhîm, İshâk ve Ya‘kûb'un dinine, yaşam ilkesine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara bir armağanıdır. Velâkin insanların çoğu kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok rabbler mi daha hayırlı, yoksa her şeye hâkim ve galip olan bir tek Allah mı? Sizin, O'nun astlarından o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız konusuna Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, Kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte bu dosdoğru/koruyan dindir. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak da kuşlar onu başından yiyecekler. İşte hakkında fetva istediğiniz iş gerçekleşti" dedi. [Yûsuf/37-41]
23Bunlar, Allah, haklarında bir kanıt indirmediği hâlde sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Andolsun, onlara, Rablerinden doğru yolun kılavuzluğu geldiği hâlde onlar, sadece zanna, bir de nefislerinin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. [Necm/23]
Bu soruların ardından da dikkatli olmaları ve kurtuluşa özenmeleri amaçlanarak şu açıklamalar yapılmaktadır: Aslında şu küfre sapmış olan kişilere plânları güzel gösterildi de yol'dan saptırıldılar. Allah kimi saptırırsa, artık onun için yol gösteren kimse yoktur. Onlar için şu basit hayatta [dünya hayatında] bir azap vardır. Âhiret azabı ise kesinlikle daha ezicidir. Onları Allah'tan koruyacak biri de yoktur. Muttakilere söz verilen cennetin misali şöyledir: Onun altından ırmaklar akar, nasiplikleri [meyveleri, renkleri, tatları] ve gölgeleri süreklidir. İşte bu, takvâlı davrananların âkıbetidir. Kâfirlerin âkıbeti de ateş'tir.
25Ve Biz onlara birtakım yaşdaşlarını/İblislerini kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Gelmiş geçmiş herkesten, kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan "Söz" onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler idiler. [Fussilet/25]
35. âyette özendirmek amacıyla cennet, Onun altından ırmaklar akar, nasiplikleri [meyveleri, renkleri, tatları] ve gölgeleri süreklidir diye nitelenerek örneklenmiştir. Malumdur ki cennet, herkesin arzu duyacağı nimetler olarak nitelenmektedir:
"68-70Ey âyetlerimize iman etmiş ve Müslümanlar olmuş olan kullarım! Bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Siz ve eşleriniz ağırlanmış olanlar olarak girin cennete! 71-73 -Allah'ın koruması altına girmiş kişilerin çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır.– Ve siz, orada sürekli kalacaksınız. Ve işte bu, yapagelmiş olduğunuz şeyler sebebiyle, kendisine son sahip edildiğiniz cennettir. Orada sizin için birçok meyveler vardır. Onlardan yiyeceksiniz." [Zuhruf/68-73]
Başka bir örnekleme de Muhammed sûresi'nde zikredilmektedir:
14,15Peki, Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, işinin kötülüğü kendisine süslü gösterilen ve boş-iğreti arzularına uyan kimseler gibi; Ateş'te sonsuz olarak kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları paramparça olan kimseler gibi midir? Allah'ın koruması altına girmiş kişilere vaat edilen cennetin örneği: "Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. [Muhammed/14-15]*
*İşte Kuran, Ra'd Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz