102Nur Suresi 11-18
Hatalı Çevrilen Ayetler
102Nur Suresi 11-18
Hatalı Çeviri:
11. (Peygamber'in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir guruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın, aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. Onlardan (elebaşlık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.
12. Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile hüsnüzanda bulunup da: «Bu, apaçık bir iftiradır» demeleri gerekmez miydi?
13. Onların (iftiracıların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki şahitler getiremediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.
14. Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap isabet ederdi.
15. Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur.
16. Onu duyduğunuzda: «Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır» demeli değil miydiniz?
17. Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarır.
18. Ve Allah âyetleri size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Doğru Çeviri:
11Şüphesiz bu ağır iftirayı getirenler, sizden bir gruptur. –Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; tersine o, sizin için bir iyiliktir.– Onlardan, her bir kişiye, Zaman kaybına neden olan şeylerden/ Hayırda ağırda almadan/ Zarar vermeden/ Kusur oluşturmadan kazandırtıldığı vardır. Bunların büyüğüne yakınlaşan/ bu yalana uyan ve bu yalanın yayılmasına gayret eden kimse için de çok büyük bir azap vardır.385
12Bunu duyduğunuz zaman, erkek ve kadın mü’minler, bu iftirayı işittiklerinde kendilerine hayır olduğunu zannetmeleri ve “Bu, apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?
13Bu iddiayı ortaya atanların, buna dair dört şâhit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şâhitler getirmediler, öyle ise onlar, Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.
14Eğer dünyada ve âhirette Allah'ın armağanı ve merhameti olmasaydı, içine düştüğünüz şeylerde kesinlikle size büyük bir azap isabet ederdi.
15Hani siz bu iftirayı, birbirinizin dilinden alıyor ve kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığınız bu uydurma haberi ağızlarınızla söylüyorsunuz ve bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyüktür.
16Ve onu duyduğunuz zaman, “Bunu konuşup durmamız bize yakışmaz. Sübhaneke! Allah'ım sen arınıksın, bu, çok büyük bir iftiradır...” deseydiniz ya!
17Eğer siz inanmış kimseler iseniz, onun bir benzerini sonsuz olarak bir kez daha tekrarlamamanızı Allah size öğütler.
18Ve Allah, âyetlerini sizin için açığa koyuyor ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Bu pasajda, Âişe'ye atılan ve "ifk hâdisesi" diye anılan zinâ iftirası konu edilmekte ve bu hâdise ekseninde Müslümanlara ahlâkî ilkeler bildirilmektedir. Pasajın doğru anlaşılabilmesi için önce İfk hâdisesini ansiklopedik düzeyde aktarmak istiyoruz. İfk hâdisesi, târih [Vâkıdî, Megazî; İbn Hişâm, Sîret] ve hadis [Buhârî, Müslim] kitaplarında genellikle, oluş tarzı ve sebepleriyle birlikte Âişe validenin ağzından nakledilir. Biz, bunların özetini sunuyoruz:
İFK OLAYI
İfk hâdisesi, münâfıkların Rasûlullah'ı ve mü’minleri yıpratmak, İslâm toplumunu parçalamak, başta Ebû Bekr olmak üzere Rasûlullah ile yakın arkadaşlarının arasını açmak, Muhâcirler ile Ensâr'ı birbirine düşürmek amacıyla Rasûlullah'ın aile mahremiyetini hedef alarak, bölge ve kabile taassubunu kullanmak sûretiyle başvurdukları bir menfî propaganda ve karalama hareketidir. Bu hareket başarılı olmuş, iki Müslüman grubu birbirlerine karşı kılıca sarılacak hâle getirmişti. Olaylar Rasûlullah'ın müdahalesi ile önlenmişti.
Hâdise şöyle olmuştur:
Mustalıkoğulları savaş plânı yapıp Müslümanlar üzerine yürüdüler. Rasûlullah, bunu haber alınca, onlara karşı koymak için hazırlık yaptı, asker topladı. Bu askerlerin içinde münâfıklar da vardı. Ve Rasûlullah Mustalıkoğulları'na karşı koymak için yola çıktı. Müslümanlar, Mureysi adındaki bir subaşında düşmanla karşılaştılar. Ve onları bozguna uğrattılar. Ganimetler aldılar.
İfk hâdisesi, işte bu başarılı sefer dönüşü esnasında meydana geldi. Ordu, geceleyin bir yerde konakladı. Âişe, ihtiyacı için ordugahın dışına çıktı. Döndüğü zaman, boynundaki Yemen boncuğundan dizilmiş, evlilik hediyesi olarak annesi Ümm Rûman'ın hediye ettiği gerdanlığının kaybolduğunu fark etti.
Âişe, gerdanlığını aramak için ihtiyacını giderdiği yere gitti. Bulup döndüğünde ise kendisinin devesi üzerindeki mahfelinde olduğunu zanneden muhafızları da dahil olmak üzere, ordunun oradan ayrılıp gitmiş olduğunu gördü. Geri dönüp kendisini ararlar düşüncesiyle orada otururken olduğu yerde uyuyup kaldı.
İkinci konakta Âişe'nin devesinin üzerinde olmadığı anlaşıldı ve bir süre beklendi. Bu sırada ordunun artçısı Safvan b. Muattal kendisini görerek, onu devesine bindirdi ve orduya yetiştirdi.
Âişe'nin genç bir askerin devesiyle geldiğini görünce, münâfıklar bunu fırsat bilip dedikodu başlattı. Başta Abdullah b. Ubey olmak üzere fırsatçılar dedikoduyu yaydılar.
Münâfıklar dışında bazı Müslümanlar da bu dedikoduya kendilerini kaptırdılar; bunlar, Safvan'dan öç almak isteyen Hassan b. Sâbit, Rasûlullah'ın hanımlarından Zeyneb bt. Cahş'ın kız kardeşi Hamne ve Ebû Bekr'in yardımlarıyla geçinen Mıstah b. Usâse idiler.
20. âyetteki, Ve sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti ve şüphesiz Allah, çok şefkatli ve çok merhametli olmasaydı ifadesinde de, yukarıda tevbeyi konu alan âyette olduğu gibi şart cümlesinin son bölümü söylenmemiştir. Bunun cevabı, "hâliniz nice olurdu" veya "hiç biriniz ebediyyen temize çıkamazdı" şeklinde takdir edilebilir.
Âyetlerden açıkça anlaşılan mevzuları şu şekilde sıralayabiliriz:
• Bu iftirayı yayanlar, maalesef Müslümanlardan bir topluluktur.
• Bunlar, Kur’ân'ın verdiği terbiyeye göre hareket etmemiş; yanlış yapmış, suç işlemişlerdir ve bu olaya bulaştıkları ölçüde sorumludurlar.
• Aslında çok kötü görülen bu olay, hayırlı olmuştur.
• İftirayı atanlar-yayanlar, kanıtsız ve tanıksız dedikodu ürettiklerinden yalancı duruma düşmüşlerdir.
• Bu haberi duyanlar, duydukları zaman hüsn-i zannda bulunup, bunun apaçık bir yalan olduğunu söylemeleri gerekirdi.
• Bu iftirayı duyduklarında mü’minlerin, bunun bir iftira olduğunu ve buna bulaşmanın caiz olmadığını idrak etmeleri ve yayılmasını önlemeleri gerekirdi.
• Bu iftiraya alet olan, işin nereye varacağını bilmeden ileri-geri konuşanlar, Allah'ın çok büyük günah saydığı bir işi yapmışlardır. Allah, çok merhametli olduğu için azaba maruz kalmamışlardır. İmanlı olan kimseler bunu kesinlikle bir daha yapmamalıdırlar.
11. âyette, Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; bilakis o, sizin için bir iyiliktir buyuruluyor. Daha önce de kötü görülen bir şeyin aslında hayır olabileceği konusunda şu bilgi verilmişti:
216Ve savaş sizin için hoş olmayan bir şey olmasına rağmen, size zorunlu görev olarak verildi. Olabilir ki siz, sizin için hayırlı olan bir şeyden hoşlanmazsınız. Yine olabilir ki, siz, sizin için kötü, zararlı olan bir şeyi seversiniz. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. [Bakara/216]
19Ey iman etmiş kişiler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız/mallarından istifade etmek amacıyla onların sizden ayrılmasını engellemeniz size helal olmaz. Ve onlara verdiğinizin bir kısmını götürmeniz için, açık bir fahişe [çirkin bir hayâsızlık/zina] getirmedikleri sürece onları sıkıştırmayınız. Ve onlarla örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen yollarla ilişkide bulununuz. Ve eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah, sizin hoşlanmadığınız şeyde birçok hayır oluşturacak olabilir. [Nisâ/19]
Düşünüldüğünde de ifk hâdisesinde insanlık için, özellikle de mü’minler için ibret alınacak birçok nokta söz konusudur:
• Bu hâdise, zinâ ve zinâ iftirası hakkında hükümlerin gelmesine sebep olmuştur.
• Bilinmeyen konularda dedikodunun nelere mal olacağı insanlara somut olarak gösterilmiştir.
• Bu hâdise, toplumdaki imanı sağlam olanlar ile iğreti olanların ve münâfıkların ayrışmasına, bilinmesine sebep olmuştur.
• Bu hâdise, mü’minlerin daima ihtiyatlı olmaları, dedikodu ve iftiraya meydan verecek hususlardan uzak durmaları gerektiğini somut olarak göstermiştir.
• Sabretmeleri ve musibetler karşısında metanetli olmaları sebebiyle bu hâdisenin mağdurlarının dereceleri yükselmiştir.
• Ve bu konuda inen âyetler, Rasûlullah'ın hakk peygamber olduğuna kanıt teşkil etmişlerdir. Zira bu olayların Kur’ân'da yer alması dünyanın sonuna kadar bu olayın unutulmadan dilden dile dolaşmasını sağlayacaktır. İftira da olsa hiçbir aile reisi ailesiyle ilgili böyle bir olayın şuyûunu istemez, aksine unutulup gitmesini ister. Ama Peygamber'in bunu saklaması mümkün değildir.*
385 “İfk” hâdisesi, münâfıkların Rasûlullah'ı ve mü’minleri yıpratmak, İslâm toplumunu parçalamak, başta Ebû Bekr olmak üzere Rasûlullah ile yakın arkadaşlarının arasını açmak, Muhâcirler ile Ensâr'ı birbirine düşürmek amacıyla Rasûlullah'ın aile mahremiyetini hedef alarak, bölge ve kabile taassubunu kullanmak sûretiyle başvurdukları bir menfî propaganda ve karalama hareketidir. Bu hareket başarılı olmuş, iki Müslüman grubu birbirlerine karşı kılıca sarılacak hâle getirmiştir. Olaylar Rasûlullah'ın müdahalesi ile önlenmiştir. Konunun ayrıntıları için bkz. Tebyîn.
*İşte Kuran, Nur Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz