• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

103Hacc Suresi 8-16




Hatalı Çevrilen Ayetler


103Hacc Suresi 8-16


Hatalı Çeviri:
8, 9. İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve (vahye dayanan) aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde, sırf Allah yolundan saptırmak için yanını eğip bükerek (kibir ve azamet içinde) Allah hakkında tartışmaya kalkar. Onun için dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.

10. İşte bu, önceden yapıp ettiklerin yüzündendir (denilir). Elbette Allah kullarına haksızlık edici değildir.

11. İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir.

12. O, Allah'ı bırakıp, kendisine ne faydası, ne de zararı dokunacak olan şeylere yalvarır. Bu, (haktan) büsbütün uzak olan sapıklığın ta kendisidir.

13. O, zararı faydasından daha (akla) yakın olan bir varlığa yalvarır. O (yalvardığı), ne kötü bir yardımcı, ne kötü bir dosttur!

14. Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunan kimseleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Şüphesiz Allah dilediği şeyi yapar.

15. Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?

16. İşte böylece biz o Kur'an'ı açık seçik âyetler halinde indirdik. Gerçek şu ki Allah dilediği kimseyi doğru yola sevkeder.



Doğru Çeviri:
8İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgisizce; kılavuz olmadan, aydınlatıcı bir kitap olmadan tartışırlar.

9Onun belini eğip bükmesi/çalım satması, Allah yolundan saptırmak içindir. Bu dünyada ona bir rüsvalık vardır. Ve Biz, kıyâmet gününde ona yakıcı cehennemin azabını tattıracağız.

10İşte bu, kendi iki elinin öne çıkardığı şeyler ve şüphesiz Allah'ın, iyi kulluk edenlere haksızlık eden biri olmayışı sebebiyledir.

11-13İnsanlardan kimi de Allah'a belirsiz bir taraf üzerinde/ kararsız, net çizgisiz bir şekilde kulluk eder. O nedenle eğer kendisine bir iyilik gelirse, onunla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş olur. Ve eğer kendisine bir sosyal yangın/ sıkıntı gelirse yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı da âhireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kaybın ta kendisidir. O, Allah'ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte bu, çok uzak sapıklığın ta kendisidir. O, zararı yararından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı o şey ne kötü yardımcı, koruyucu ve ne kötü yoldaştır.

14Şüphesiz Allah, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. Şüphesiz Allah, dilediği şeyleri yapar.

15Kim, Allah'ın, kendisine dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanıyor idiyse, hemen samimiyetle Biz'e yönelsin, bir de Allah'ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek o şeyler ile ilişkisini kessin. Sonra da baksın bakalım bu plânı, kendisini öfkelendiren şeyi/kafasındaki takıntıyı giderecek mi?

16Ve işte Biz, Kur’ân'ı böylece apaçık âyetler hâlinde indirdik. Ve şüphesiz Allah, dilediği kimselere/dileyen kimselere kılavuzluk eder.




8İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgisizce; kılavuz olmadan, aydınlatıcı bir kitap olmadan tartışırlar.

9Onun belini eğip bükmesi/çalım satması, Allah yolundan saptırmak içindir. Bu dünyada ona bir rüsvalık vardır. Ve Biz, kıyâmet gününde ona yakıcı cehennemin azabını tattıracağız.

10İşte bu, kendi iki elinin öne çıkardığı şeyler ve şüphesiz Allah'ın, iyi kulluk edenlere haksızlık eden biri olmayışı sebebiyledir.

11-13İnsanlardan kimi de Allah'a belirsiz bir taraf üzerinde/ kararsız, net çizgisiz bir şekilde kulluk eder. O nedenle eğer kendisine bir iyilik gelirse, onunla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş olur. Ve eğer kendisine bir sosyal yangın/ sıkıntı gelirse yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı da âhireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kaybın ta kendisidir. O, Allah'ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte bu, çok uzak sapıklığın ta kendisidir. O, zararı yararından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı o şey ne kötü yardımcı, koruyucu ve ne kötü yoldaştır.


Bu âyetlerde, yanlış inançlarına dikkat çekilen müşrik ve münâfıklar uyarılmaktadır.

İnsanlardan kimi de Allah'a belirsiz bir taraf üzerinde; ne yaptığı belli olmadan ibâdet eder. Bunlar ortama göre tavır alırlar; kendilerine bir iyilik gelirse onunla mutmain olur, kendilerine bir fitne gelirse yüz üstü dönüverir. Bunlar, Allah'ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek şeylere; zararı faydasından daha yakın olana yalvarırlar. (O, dünyayı da âhireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kaybın ta kendisidir. İşte bu, çok uzak sapıklığın ta kendisidir. O [yalvardıkları şey] ne kötü mevlâ [yardımcı, koruyucu] ve ne kötü yoldaştır!)

Bu tipler birçok kez tanıtılmıştı:

15-16İnsana gelince, Rabbi onu her ne zaman sınayıp da kendisini üstün kılar ve nimetler verirse: "Rabbim beni üstün kıldı" der. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa: "Rabbim beni aşağıladı" der. [Fecr/15-16]

140,141Ve Allah, size Kur’ân'da: "Allah'ın âyetlerinin bilerek reddedildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze dalmadıkları sürece onlarla beraber oturmayın. Aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Şüphesiz Allah, sizi gözetleyip duran kimselerin/münâfıkların ve kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin hepsini cehennemde toplayandır. Artık Allah tarafından size bir zafer olursa onlar: "Biz, sizinle beraber değil miydik?" derler. Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için bir pay olunca da: "Size üstünlük sağlamadık mı, sizi mü’minlerden korumadık mı?" derler. Artık Allah, kıyâmet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere asla bir yol vermeyecektir.
142,143Şüphesiz ki münâfıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaya; toplumu aydınlatmaya] kalktıkları/toplum içine çıktıkları zaman, ikisi arasında gidip gelen kararsızlar olarak, tembel tembel kalkarlar, mü’minlerle ve kâfirlerle olmazlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı ancak, pek az olarak anarlar. Ve Allah, kimi saptırırsa, sen artık ona bir yol bulamazsın. [Nisâ/140-143]

Bu âyet grubunun iniş sebebine dair şu bilgiler aktarılmıştır:

1) Kelbî şöyle der: "Bu âyet, çöllerinden hicret edip, Medîne'ye Hz. Peygamber'in (s.a) yanına gelen, bazı bedevîler hakkında nâzil olmuştur. Onlardan birisi sıhhat ve rahat üzere olup, atı güzel bir tay, hanımı bir oğlan doğurup, malı ve sürüsü çok olduğunda, hâlinden memnun olur ve bununla itmi’nan bulur. Ama başına bir belâ gelir, hanımı kız yahut atı kısrak doğurur, malı-mülkü elinden gider ve sadaka veremeyecek kadar düşkünleşirse, şeytân ona gelir ve "Bütün bu belâlar, bu din yüzünden başına geldi" der. Böylece o kimse de dinden döner. Bu, İbn Abbâs (r.a), Sa‘îd b. Cübeyr, Hasan el-Basrî, Mücâhid ve Katâde'nin görüşüdür.

2) Dahhâk'a göre, âyet müellefe-i kulûb hakkında nâzil olmuştur ki, Uyeyne b. Bedr, Akra b. Habis, Abbâs b. Mirdâs bunlardandır. Bunlar birbirlerine, "Muhammed'in dinine girelim. Eğer hayır elde edersek, onun hakk olduğunu anlarız. Yok eğer başımıza belâ gelirse, onun bâtıl olduğunu anlarız" dediler.

3) Ebû Sa‘îd el-Hudrî şöyle demiştir: Bir Yahûdi Müslüman oldu. Derken gözleri kör oldu, malı ve evlâdı yok oldu. Bunun üzerine o, "Ey Allah'ın Rasûlü! Beni muaf tut. Çünkü bu dinden bir hayır görmedim. Zira gözlerimi, malımı-mülkümü, çoluk-çocuğumu kaybettim" dedi. Hz. Peygamber (s.a) de, "İslâm'dan istifa edilmez, nasıl ki ateş, demir, altın ve gümüşün posasını çıkarırsa, İslâm da insanı öylesine arındırır" dedi. İşte bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]

İsrâîl'in Ebû Husayn'dan, onun Sa‘îd b. Cübeyr'den, onun da İbn Abbâs'tan rivâyet ettiğine göre İbn Abbâs, İnsanlardan bazıları (dinin) bir tarafından Allah'a ibâdet eder buyruğu hakkında şöyle demiştir: Adam Medîne'ye gelirdi. Şâyet hanımı erkek çocuk doğurur, atları yavrulayacak olursa, "Bu iyi bir dindir" derdi. Hanımı doğurmaz, atları da yavrulamazsa bu sefer, "Bu kötü bir dindir" derdi.

Müfessirler de şöyle demektedir: "Bu âyet-i kerîme, Peygamber'in (s.a) huzuruna gelerek İslâm'a girdiklerini bildiren birtakım bedevî Araplar hakkında nâzil olmuştur. Bunlar bolluk ile karşılaşacak olurlarsa, Medîne'de kalmaya devam ederlerdi. Şâyet darlık ve sıkıntıyla karşı karşıya kalırlarsa, irtidad eder dönerlerdi." [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]


14Şüphesiz Allah, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. Şüphesiz Allah, dilediği şeyleri yapar.

15Kim, Allah'ın, kendisine dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanıyor idiyse, hemen samimiyetle Biz'e yönelsin, bir de Allah'ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek o şeyler ile ilişkisini kessin. Sonra da baksın bakalım bu plânı, kendisini öfkelendiren şeyi/kafasındaki takıntıyı giderecek mi?

16Ve işte Biz, Kur’ân'ı böylece apaçık âyetler hâlinde indirdik. Ve şüphesiz Allah, dilediği kimselere/dileyen kimselere kılavuzluk eder.


Yukarıda kâfir, müşrik ve münâfıkların durum ve âkıbetleri açıklanmıştı. Burada da mü’minlerin âkıbetine dair bilgi verilmektedir:

• Allah, iman eden ve sâlihâtı işleyenleri altından ırmaklar akan cennetlere girdirecektir.

• Allah'ın, kendisine dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanan kimse semaya; öteler ötesi mekandan münezzeh Allah’a bir sebep uzatsın, sonra eski kul-köle olduklarıyla ilişkisini kessin de Allah'ın yardım edip etmeyeceğini bir denesin.

• Kur’ân, herkesi ikna edecek apaçık âyetler hâlinde indirilmiştir. Bununla birlikte Allah, dileyen kimselere hidâyet eder.

Muhteşem bir belagat örneği olması sebebiyle 15. âyet hakkında farklı görüşler mevcuttur. Buna dair bazı açıklamalar yapmayı uygun görüyoruz.

Bir meydan okuma olan bu âyetin, 11-13. âyetlerle birlikte ele alınması gerekir. Bu durumda anlam şöyle olur: Allah'a tutarsız, ciddiyetsiz inananlar, yararlarına olan gelişmelerde mutlu, zararlarına olan gelişmelerde mutsuz olurlar. Kendilerine bile zarar ve yarar sağlamayan varlıklara yakaranlar da, sapıkların en sapığıdır. Peki, Allah, Kendisine yönelenlere yarar sağlar mı, inkârcılara zarar verir mi? Bu sorunun cevabı, "Şüphesiz Allah, iman eden ve sâlihâtı işleyenleri altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. Şüphesiz Allah, dilediği şeyleri yapar" şeklinde veriliyor. Ardından da onlara meydan okunuyor: Kim, Allah'ın, kendisine dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanıyor idiyse hemen semaya bir sebep uzatsın, sonra, ... kessin. Sonra da baksın bakalım bu plânı, kendisini öfkelendiren şeyi [kafasındaki takıntıyı] giderecek mi?

Âyetteki, sonra, kessin ifadesinin tümleci mahzuf olup "o yarar sağlamayan şeylere ibâdeti kessin" demektir. Âyetteki ثمّ [sümme/sonra] edatı ise, zamanda sonralığı değil, kelâmda sonralığı ifade eder.

Sebeb, "kendisi ile başkasına ulaşılan şey"dir. [Lisânu'l-Arab, "Sbb" mad.] Bu durumda sebeb ile الوسيلة [vesîle] eş anlamlıdır. Burada sebeb ile, insanın kendisini tavana asacağı "ip" değil, "Allah'ın rızasını kazanacak yolları araması" kastedilmiştir. Burada sebeb olarak ifade edilen araç, Mâide sûresi'nde vesîle olarak ifade edilmiştir:

35Ey iman etmiş olan kişiler! Kurtulmanız, zafer kazanmanız için, Allah'ın koruması altına girin, O'na, yaklaştıracak/ulaştıracak şeyleri arayın ve O'nun yolunda gayret gösterin. [Mâide/35]

Âyetlerde geçen sebeb ve vesîle, "sağlam bir iman ve sâlihâtı işlemek"tir.
19Kesinlikle senin düşündüğün gibi değil! Sen salât eden; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı engelleyen o kişiye itaat etme. Sen Rabbine boyun eğip teslim ol ve yaklaştırıl/Rabbin seni Kendine yaklaştırsın. [Alak/19]

37Ve sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir. Ancak kim iman eder ve düzeltmeye yönelik işleri yaparsa, işte onlar; kendileri için yaptıklarına karşı kat kat karşılık olanlardır. Ve onlar, yüksek köşklerinde güven içindedirler. [Sebe/37]

99Yine bedevi Araplardan kimi de vardır ki onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklar ve Elçi'nin destekleri sayar. Gözünüzü açın! Şüphesiz bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah, onları yakında rahmetine girdirecektir. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
100Muhacir ve Ensar'dan ilk önce öne geçenler ve iyileştirme-güzelleştirme ile onları izleyen kimseler; Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı oldular. Ve Allah onlara, içlerinde temelli kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur. [Tevbe/99, 100]

57-61Şüphesiz Rablerine duydukları derin hayranlık ve saygı sonucu O'ndan uzaklaşma korkusundan tir tir titreyen şu kimseler, Rablerinin âyetlerine inanan kimseler, Rablerine ortak tanımayan kimseler, şüphesiz kendileri, Rablerine dönecekler diye verdiklerini kalpleri ürpererek veren kimseler; işte onlar, iyiliklerde yarışanlardır ve iyilikler için önde gidenlerdir. [Mü’minûn/57-61]

10Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
11İşte öne geçenler, yaklaştırılanlardır. [Vâkıa/10-11]

26Ve andolsun ki Biz, sizi güçlü kılmadığımız şeylerde onları güçlü kılmıştık; size vermediğimiz imkânları onlara vermiştik. Onlara da kulaklar, gözler ve duygular vermiştik. Buna rağmen kulakları, gözleri ve duyguları onlara hiçbir yarar sağlamadı/kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşatıverdi. [Ahkâf/26]

18-21Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! "Ebrar"ın/iyi adamların kaydı, kesinlikle Illıyyin'dedir. –Illıyyin'in ne olduğunu sana ne bildirdi? Yaklaştırılmışların tanık olduğu rakamlanmış/yazılmış bir kayıttır!–
22-28Şüphesiz ki "Ebrar/iyi adamlar", elbette, Naim'in içindedirler, tahtlar üzerinde beklenti içindedirler. Yüzlerinde nimetin aydınlığını görürsün. Onlar, mühürlü saf bir içkiden sulanırlar. Ki onun mühürü/neticesi misktir. Karışımı Tesnim'dendir. Yaklaştırılmışların içecekleri bir pınardandır. –Artık yarışanlar, işte bunda yarışmalıdırlar.– [Mutaffifîn/18-28]
Âyetteki sema sözcüğü, genellikle "tavan" olarak ele alınmış ve ibareden, kişinin kendisini tavana asarak intihar etmesi anlamı çıkarılmıştır. Hâlbuki burada sema ile, "rahmet ve yardımın kapılarının izafe edildiği yücelik" kastedilmiştir:
144Biz, senin Bizden ne beklemekte olduğunu kesinlikle görüyoruz. Artık seni hoşnut olacağın bir hedefe/stratejiye çevireceğiz. Haydi, yüzünü Mescid-i Harâm'a/dokunulmaz eğitim-öğretim kurumuna çevir; aklın fikrin hep eğitim-öğretimde olsun. Siz de, nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin! Kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler de kesinlikle, şüphesiz onun, Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Ve Allah, onların yapıp durduklarından habersiz, bilgisiz değildir. [Bakara/144]

96Ve eğer o kentlerin halkı inansalardı ve Allah'ın koruması altına girselerdi, elbette üzerlerine gökten ve yerden olan bollukları açardık. Velâkin onlar yalanladılar. Biz de onları yapıp durmakta olduklarına karşılık yakalayıverdik. [A‘râf/96]

40Âyetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklenen şu kimselere, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve/halat iğne deliğinden geçmedikçe onlar cennete girmeyeceklerdir. Biz suçluları işte böyle cezalandırırız. [A‘râf/40]

173Artık inanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler; Allah, onların ödüllerini tam verecek ve armağanlarından onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır; kulluktan çekinip büyüklük taslayan kimseler de; onlara çok acıklı bir azapla azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah'ın astlarından bir koruyucu, yol gösterici yakın ve bir iyi yardımcı bulamazlar. [Nisâ/173]

Allah, inananlara muhakkak yardım eder:
103Ve onlar eğer inansalardı ve Allah'ın koruması altına girselerdi, kesinlikle Allah'tan bir ödül, daha iyi olacaktı. Keşke biliyor olsalardı! [Bakara/103]

33-35Ve eğer insanlar, bir tek önderli, gerçeği bilerek reddeden toplum olmayacak olsalardı, Biz, Rahmân'ı [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ı] bilerek reddeden /inanmayan kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler, onların evleri için kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar ve altından süs eşyaları yapardık. Bunların hepsi basit dünya hayatının kazanımından başka bir şey değildir. Âhiret ise Rabbinin katında, Allah'ın koruması altına girmiş olan kişiler içindir. [Zuhruf/33-35]

110Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Herkesçe iyi kabul edilen şeyleri emreder, vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü, çirkinliği kabul edilen şeyleri engeller ve Allah'a inanırsınız. Kitap Ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Onların bazıları mü’mindirler, pek çoğu da yoldan çıkmış kimsedirler. [Âl-i İmrân/110]

Ve Nisâ/46, Nisâ/64-66, Mâide/65-66, Ra‘d/27-29, 31, Zümer/17-18.*




*İşte Kuran, Hacc Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim