107Tahrim Suresi 6-8
Hatalı Çevrilen Ayetler
107Tahrim Suresi 6-8
Hatalı Çeviri:
6. Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.
7. Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin! Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz, (denilir).
8. Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, «Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin» derler.
Doğru Çeviri:
6,7Ey iman etmiş kimseler! Kendinizi ve yakınlarınızı, yakıtı insanlar ve taşlar olacak bir Ateş'ten koruyun. Ateşin üzerinde, Allah'a karşı gelmeyen, kendilerine emredilenleri yapan çetin ve kaba görevli güçler vardır. Ey kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş kimseler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz!
8Ey iman etmiş kimseler! Saf, katışıksız/ samimi bir hatadan dönüş ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz, Peygamber'i ve o'nunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı, ışıklarının önlerinde ve sağlarında koşacağı, “Rabbimiz! Işığımızı tamamla, bizi bağışla, çünkü Sen her şeye güç yetirensin” diyecekleri günde sizin kötülüklerinizi örter ve sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar.
Bu âyetlerde, mü’min ve kâfirlere, âhirete ait bilgiler verilerek uyarılar yapılmaktadır.
Ey iman etmiş kimseler! Kendinizi ve yakınlarınızı, yakıtı insanlar ve taşlar olacak bir ateş'ten koruyun emriyle kişinin, Allah'ın azabından sadece kendisini değil, yakınlarını da koruması istenmektedir. Aksi hâlde hem kişi, hem de yakınları o ateşe düşer ve onun üzerinde Allah'a karşı gelmeyen, kendilerine emredilenleri yapan çetin ve kaba melekler vardır; kesinlikle acımazlar ve, Ey küfretmiş kimseler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz! deyip geçerler.
Bu tehditkâr uyarıdan sonra, Ey iman etmiş kimseler! Nasuh [saf, katışıksız; samimi] bir tevbe ile Allah'a tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz, Peygamber'i ve o'nunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı, nûrlarının önlerinde ve sağlarında koşacağı, "Rabbimiz! Nûrumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü Sen her şeye güç yetirensin" diyecekleri günde sizin kötülüklerinizi örter ve sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar ifadesiyle, ümit verilerek, teşvik edilerek mü’minler, ihmal ettikleri görevleri hemen yapmaya ve kendilerini kurtarmaya yöneltilmektedir.
Ayette nurlarının önlerinde oluşu, imanlarının ve istikametlerinin sağlam oluşunu, nurlarının sağlarında oluşu da amellerinin hepsinin vahye uygun oluşunu; yaptıkları her şeyin halis din olduğunu ifade etmektedir. Allah’tan tamamlamasını istedikleri nur da Allah’ın rızasını kazanmaları ve cennetlere kavuşmalarıdır.
Ateşin yakıtının, "insanlar ve taşlar" olduğu, Bakara sûresi'nde de bildirilmişti ve biz orada şu açıklamayı yapmıştık:
24Sonra, eğer bunu yapmadıysanız ve asla yapamayacaksınız; öyleyse kâfirler; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun. [Bakara/24]
Müfessirler, burada zikri geçen taş ile; çabuk alevlenmesi, pis kokması, çok dumanlı olması, aşırı yapışkanlığı ve şiddetli ısısı nedeniyle "kükürt" madeninin kastedildiğine kâil olmuşlardır. Oysa bu taş ile neyin kastedildiği şu âyetten anlaşılabilir:
98Kesinlikle siz ve Allah'ın astlarından taptıklarınız, cehennemin odunusunuz/yakıtısınız; siz oraya gireceksiniz. [Enbiyâ/98]
Bu âyete göre kâfirlerin, Allah'ın astlarından taptıkları sözde şefaatçi ortakları; taştan putları, cehennemde yakıt olarak kullanılacak, müşriklerin azabının artmasına sebep olacaklardır.
Bu âyetlerden anlaşıldığına göre müşrik hem cehennemde yanacak, hem de cehennemi yakacaktır.
Yakınları koruma konusu, başka âyetlerde de zikredilmiştir:
132Ve ehline salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni Biz rızıklandırıyoruz. Akıbet, "Allah'ın koruması altında olma" içindir. [Tâ-Hâ/132]
214Ve en yakın oymağını uyar. [Şu‘arâ/214]
Kişinin kendisini ve yakınlarını ateşten koruması, ancak onlara iman ve tevhidi öğretmek ve onları şirk ve küfürden uzak tutmasıyla olur. Buna dair Kur’ân'da birçok âyet vardır:
13Ve hani bir zaman Lokmân oğluna öğüt vererek, "Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma, hiç şüphesiz ki Allah'a ortak koşmak, kesinlikle büyük bir yanlış davranıştır; kendi zararlarına iş yapmaktır. 16Ey oğulcuğum! Şüphesiz ortak koşmak; işlenen kötülük bir hardal tanesi ağırlığında olup da bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde olsa, Allah onu getirecektir. Şüphesiz Allah, en latif, hakkıyla haberdar olandır. 17Yavrucuğum! Salâtı ikame et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluştur-ayakta tut], iyiliği emret, kötülükten sakındır. Sana isabet edene de sabret. Şüphesiz bunlar, işlerin kesin olanlarındandır. 18Ve insanlara avurdunu şişirme, suratını asma ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Şüphesiz ki Allah, bütün övünen ve kuruntu edenleri sevmez. 19Ve yürüyüşünde mutedil ol, sesinden kıs. Şüphesiz seslerin en anlaşılmazı kesinlikle eşeklerin sesidir" 13demişti. [Lokmân/13, 16-19]
41Kitap'ta İbrâhîm'i de an/hatırlat. Şüphesiz ki o, özü-sözü doğru biri idi, peygamberdi.
42-45Bir zaman o, babasına: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz sana gelmeyen bir bilgi bana geldi. O hâlde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] âsi oldu. Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] bir azap dokunur da şeytan için bir yol gösteren, koruyan, yardım eden bir yakın olursun diye korkuyorum" demişti.
46Babası: "Ey İbrâhîm! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlayarak öldürürüm. Haydi, uzun bir müddet bana uzak ol/defol!" dedi.
47,48İbrâhîm: "Selâm sana olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz O, bana çok armağan verendir. Ve ben, sizden ve Allah'ın astlarından kulluk ettiğiniz şeylerden çekilip ayrılıyorum. Ve Rabbime dua edeceğim. Rabbime yalvarışımda mutsuz olmayacağımı umuyorum" dedi.
49Sonra İbrâhîm, toplumundan ve onların Allah'ın astlarından kulluk ettikleri şeylerden uzaklaşınca, Biz o'na İshâk'ı ve Ya‘kûb'u ihsan ettik. Hepsini de peygamber yaptık.
50Ve Biz onlara rahmetimizden armağanlarda bulunduk. Ve onlar için yüce bir doğruluk dili yaptık. [Meryem/41-50]
Âyetteki, Onun üzerinde, Allah'a karşı gelmeyen, kendilerine emredilenleri yapan çetin ve kaba melekler vardır ifadesiyle, cehennemde görevli melekler kastedilmiştir. Bunlar, güçlü-kuvvetli olup Allah'ın emrini kayıtsız-şartsız yerine getiren ve suçlulara asla acımayan varlıklar olarak nitelenmişlerdir:
31Biz, cehennem yârânını da hep melekler yaptık. Sayılarını da, kendilerine Kitap verilen kimseler iyice ve apaçık bilsinler, iman etmiş olan kişilerin imanı artsın, kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler ve iman sahipleri kuşkuya düşmesin diye ve de kalplerinde hastalık olan; zihniyeti bozuk kimseler ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmiş kimseler, "Allah bununla neyi kastetti?" desinler diye, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için bir sınamadan başka şey yapmadık. İşte böyle. Allah dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de kılavuzlar. Rabbinin ordularını da ancak Kendisi bilir. Bu, beşer için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir. [Müddessir/31]
7. âyetteki, Ey küfretmiş kimseler! Bugün özür dilemeyin. Siz, ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz! buyurularak, kâfirlere o gün pişmanlıklarının, mazeretlerinin ve özür dilemelerinin faydası olmayacağı, tedbirlerini şimdiden almaları ihtar edilmiştir:
57Artık o gün şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara mazeretleri yarar sağlamaz. Onlar, bağışlanmazlar da. [Rûm/57]
52Sonra o şirk koşarak, inkâr ederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara, "Tadın şu sonsuzluğun azabını!" denilecek. –Kazanmış olduğunuz şeylerden başkası ile mi cezalandırılacaksınız?"– [Yûnus/52]
54,55Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Şüphesiz cehennem de kesinlikle, kendilerini üstlerinden ve ayaklarının altından bürüdüğü günde kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri kuşatıcıdır. Ve O, "Yapmış olduklarınızı tadın!" der. [Ankebût/55]
8. âyette, Ey iman etmiş kimseler! Nasuh [saf, katışıksız; samimi] bir tevbe ile Allah'a tevbe edin buyurularak, mü’minlerden hem tevbe etmeleri hem de tevbelerinde samimi olmaları istenmiştir. Allah, onlarca âyette, rahmân, rahîm, tevvâb, gaffâr, gâfir, gafûr ve afuvv sıfatları gereği kusurlu kullarını tevbeye davet etmiştir. Tevbe, "Tevbe yâ Rabbi" demek gibi sözden ibaret değil, "bilinçlenerek, kararlılıkla kusurları terk edip, Allah'a" itaate yönelmedir." Kısacası tevbe, kişinin hayatındaki gerçekleştirdiği bir bilinçli devrimdir.*
*İşte Kuran, Tahrim Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz