• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

112Maide Suresi 15-26




Hatalı Çevrilen Ayetler


112Maide Suresi 15-26


Hatalı Çeviri:
15. Ey ehl-i kitap! Resûlümüz size Kitap'tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.

16. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.

17. «Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesîh'dir» diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: Öyleyse Allah, Meryem oğlu Mesîh'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse Allah'a kim bir şey yapabilecektir (O'na kim bir şeyle engel olabilecektir)! Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manasıyle kadirdir.

18. Yahudiler ve hıristiyanlar «Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz» dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah'a aittir. Sonunda dönüş de ancak O'nadır.

19. Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada size elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki (kıyamette): «Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi» demiyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye hakkıyle kadirdir.

20. Bir zamanlar Musa, kavmine şöyle demişti: Ey kavmim! Allah'ın size (lütfettiği) nimetini hatırlayın; zira O, içinizden peygamberler çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı. Âlemlerde hiçbir kimseye vermediğini size verdi.

21. Ey kavmim! Allah'ın size (vatan olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.

22. Onlar şu cevabı verdiler: Yâ Musa! Orada zorba bir toplum var; onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz.

23. Korkanların içinden Allah'ın kendilerine lütufda bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer müminler iseniz ancak Allah'a güvenin.

24. «Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız» dediler.

25. Musa: «Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hakim olamıyorum; bizimle, bu yoldan çıkmış toplumun arasını ayır» dedi.

26. Allah, «Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış toplum için üzülme» dedi.



Doğru Çeviri:
15,16Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, Kitap'tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim Elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, o Kitabla kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar.

17Andolsun ki “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'in ta kendisidir” diyen kimseler kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler olmuşlardır. De ki: “Peki, Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündeki kimseleri değişime/ yıkıma uğratmak istese, O'na karşı kim bir şey yapabilir. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti de sadece Allah'a aittir. O, dilediğini oluşturandır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.”

18Ve Yahudiler, Hristiyanlar, “Biz, Allah'ın oğullarıyız ve O'nun sevgilileriyiz” dediler. De ki: “Madem öyle niçin günahlarınız sebebiyle Allah size azap ediyor?” Tam tersi, siz, O'nun oluşturduklarından birer beşersiniz. O dilediği kişiyi bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin sahipliği, yönetimi de Allah'ındır. Dönüş de yalnızca O'nadır.

19Ey Kitap Ehli! Elçilerin arasının kesildiği bir sırada, “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” demeyiniz diye, size tebyîn yapan/ açıkça ortaya koyan Elçimiz geldi. İşte kesinlikle müjdeleyici ve uyarıcı size geldi. Allah, her şeye en çok gücü yetendir.

20,21Ve hani Mûsâ, toplumuna: “Ey toplumum! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani Allah, içinizden peygamberler gönderdi. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi. Ey toplumum! Allah'ın size yazdığı temizlenmiş toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrayanlar olarak dönersiniz” dedi.

22Onlar, “Ey Mûsâ! Şüphesiz orada zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça da biz oraya asla girmeyiz. Şâyet onlar, oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de artık girenleriz” dediler.

23Korkanlardan/ korkulanlardan Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam397 dedi ki: “Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, galip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da artık yalnızca Allah'a işin sonucunu havale edin.”

24Mûsâ'nın toplumu: “Ey Mûsâ! Şüphesiz biz, onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Artık sen ve Rabbin gidin de savaşın. Şüphesiz biz, burada oturanlarız” dediler.

25Mûsâ: “Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu hak yoldan çıkmışlar toplumunun arasını ayır” dedi.

26Allah dedi ki: “Artık temizlenmiş topraklar onlara kırk sene haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O nedenle sen, hak yoldan çıkmış o toplum için tasalanma!”


15,16Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, Kitap'tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim Elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, o Kitabla kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar.

17Andolsun ki “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'in ta kendisidir” diyen kimseler kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler olmuşlardır. De ki: “Peki, Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündeki kimseleri değişime/ yıkıma uğratmak istese, O'na karşı kim bir şey yapabilir. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti de sadece Allah'a aittir. O, dilediğini oluşturandır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.”

18Ve Yahudiler, Hristiyanlar, “Biz, Allah'ın oğullarıyız ve O'nun sevgilileriyiz” dediler. De ki: “Madem öyle niçin günahlarınız sebebiyle Allah size azap ediyor?” Tam tersi, siz, O'nun oluşturduklarından birer beşersiniz. O dilediği kişiyi bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin sahipliği, yönetimi de Allah'ındır. Dönüş de yalnızca O'nadır.

19Ey Kitap Ehli! Elçilerin arasının kesildiği bir sırada, “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” demeyiniz diye, size tebyîn yapan/ açıkça ortaya koyan Elçimiz geldi. İşte kesinlikle müjdeleyici ve uyarıcı size geldi. Allah, her şeye en çok gücü yetendir.


Bu âyetlerde, Ehl-i Kitap uyarılmakta ve tevhide davet edilmektedir:

• "Allah, Meryem oğlu Mesih'in ta kendisidir" diyen kimseler kâfir olmuşlardır.

• Bu kâfirlere, "Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helâk etmek istese, O'na karşı kim bir şey yapabilir? Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir" denilmeli, böylece onlar, Îsâ'da herhangi bir ilâhlık niteliği olmadığını öğrenmelidirler.

• Yahûdi ve Hristiyanlar, "Biz, Allah'ın oğullarıyız ve O'nun sevgilileriyiz" demektedirler.

• Onlara, "Madem öyle niçin günahlarınız sebebiyle Allah size azap ediyor? Bilakis, siz O'nun yaratıklarından birer beşersiniz. O dilediği kişiyi bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü Allah'ındır. Dönüş de O'nadır" denilmeli, böylece düşünüp akıllarını başlarına almalarına yardımcı olunmalıdır.

Bakara, Âl-i İmrân ve Cum‘a sûresinde de Yahûdilerin, kendilerinin diğer insanlardan üstün olduklarını; Allah'ın dostları, sevgilileri olduklarını, âhiret yurdunun sadece kendilerine ait olduğunu ve ateşin sayılı günlerden başka kendilerine dokunmayacağını ileri sürdükleri bildirilmişti.

Bu uyarılardan sonra Kitap Ehli, "Ey Kitap Ehli! Elçilerin arasının kesildiği bir sırada, "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz diye, size tebyîn yapan [açıkça ortaya koyan] Elçimiz geldi. İşte kesinlikle müjdeleyici ve uyarıcı size geldi. Allah, her şeye en çok gücü yetendir" denilerek, hakk dine davet edilmektedirler.

19. âyette, Elçilerin arasının kesildiği bir sırada, "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz diye, size tebyîn yapan [açıkça ortaya koyan] Elçimiz geldi ifadesiyle Yahûdilere, "Rabbimiz! Sen bize peygamber yollamadın ki, doğru yolu bulabilelim" diye bir mazeret fırsatı verilmediği beyân edilmektedir. Malumdur ki Peygamberimizin gelişinden önceki şeriatlar tahrif edilmiş; bu sebeple de, hakk bâtıla, doğru yanlışa karışmıştı. Bu da, insanların hakkı bulamamaları hususunda bir mazeret teşkil etmişti.

Yahûdi ve Hristiyanların inançları da şöyle açıklanmaktadır:

* Ve Yahudiler; "Uzeyr Allah'ın oğludur" dediler. Hristiyanlar da, "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onlarla savaşmıştır. Nasıl da döndürülüyorlar! [Tevbe/30]

Sonra Firavun'a de ki: "Rabb şöyle diyor": "İsrâîl Benim ilk oğlumdur. Sana, ‘Bırak oğlum gitsin, Bana tapsın’ dedim. Ama sen onu salıvermeyi reddettin. Bu yüzden senin ilk oğlunu öldüreceğim." [Çıkış, 4:22-23.]

Ağlaya ağlaya gelecekler, Benden yardım dileyenleri geri getireceğim. Akarsular boyunca tökezlemeyecekleri düz bir yolda yürüteceğim onları. Çünkü ben İsrâîl'in babasıyım, Efrayim de ilk oğlumdur. [Yeremya, 31:9.]

Bu tarz ifadeler İncîllerde birçok yerde geçmektedir. Kur’ân bu yanlışları düzeltmektedir:

* Andolsun, "Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir" diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, "Ey İsrâîloğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah'a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun barınağı da Ateş'tir. Ve şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur" demişti. Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Oysa tek ilâh'tan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır. Hâlâ onlar, Allah'a hatalardan dönüş yapmaz ve O'ndan af dilemezler mi? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Meryem'in oğlu Mesih, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetleri nasıl açığa koyuyoruz. Sonra yine bak, onlar nasıl döndürülüyorlar! [Mâide/72-75]



20,21Ve hani Mûsâ, toplumuna: “Ey toplumum! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani Allah, içinizden peygamberler gönderdi. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi. Ey toplumum! Allah'ın size yazdığı temizlenmiş toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrayanlar olarak dönersiniz” dedi.

22Onlar, “Ey Mûsâ! Şüphesiz orada zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça da biz oraya asla girmeyiz. Şâyet onlar, oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de artık girenleriz” dediler.

23Korkanlardan/ korkulanlardan Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam dedi ki: “Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, galip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da artık yalnızca Allah'a işin sonucunu havale edin.”

24Mûsâ'nın toplumu: “Ey Mûsâ! Şüphesiz biz, onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Artık sen ve Rabbin gidin de savaşın. Şüphesiz biz, burada oturanlarız” dediler.

25Mûsâ: “Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu hak yoldan çıkmışlar toplumunun arasını ayır” dedi.

26Allah dedi ki: “Artık temizlenmiş topraklar onlara kırk sene haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O nedenle sen, hak yoldan çıkmış o toplum için tasalanma!”


Bu âyet grubunda, İsrâîloğulları'nın Allah'ın kendilerine gönderdiği elçiye karşı yakışıksız tavırları nakledilip inananların, Allah Elçisi'ne karşı yanlış tavır almamaları hususunda uyarılar yapılmakta ve aynı sahnelerin yine yaşanabileceğine işaret edilmektedir.

Bu pasajın anlaşılması, onu edilen olayların tarihsel açıdan bilinmesine bağlıdır. Olaylar Kitab-ı Mukaddes’in Sayılar; 13 ve 14. bölümlerinde ayrıntılı olarak açıklanır. Bu bölümlerdeki anlatılan olaylar, Kur’an’ımızın da onayladığı bölümlerdendir.

Özetle: Musa, Kenan ülkesini fethe niyet eder. Ama çevresindeki İsrailoğulları orada yaşayanlarla savaşmaktan korkarlar ve Musa’ya karşı koyarlar. Musa, Kenan ülkesinde etüt yapmak üzere; orada yaşayan halkın güçlü mü zayıf mı, çok mu az mı olduğunu, yaşadıkları ülke iyi mi kötü mü, kentleri nasıl, surlu mu değil mi, toprak nasıl, verimli mi, kıraç mı, çevrede yetişen meyvelerden getirin diye İsrailoğullarının her bir oymağından casus olarak birer kişiyi gönderir.

Casuslar dönünce, "Orada yaşayan halk güçlü, kentler de surlu ve çok büyük. Orada Anak soyundan gelen insanları bile gördük. Amalekliler Negev'de; Hititler, Yevuslular ve Amorlular dağlık bölgede; Kenanlılar da denizin yanında ve Şeria Irmağı’nın kıyısında yaşıyor. Onların yanında kendimizi çekirge gibi zayıf hissettik, onlara da öyle göründük. Bu halka saldıramayız, onlar bizden daha güçlü, Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu" diye bilgi verirler.

Gönderilen casuslardan iki kişi, Kitab-ı Mukaddese göre; Nun oğlu Yeşu’ ile Yefunne oğlu Kalev, Musa’nın önünde halkı susturup, "Oraya gidip ülkeyi ele geçirelim. Kesinlikle buna yetecek gücümüz var" derler. Kur’an’a göre ise ""Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, galip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da artık yalnızca Allah'a işin sonucunu havale edin."" derler. Kur’ân’daki bu açıklamaya ve Musa’nın 25. ayetteki ""Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu hak yoldan çıkmışlar toplumunun arasını ayır"" şeklindeki serzenişine göre bunların da savaştan kaçmış oldukları anlaşılıyor.

Ayette konu edilen "korkanlardan iki kişi", işte bunlardır; yani Nun oğlu Yeşu’ ile Yefunne oğlu Kalev’dir.

Ayetteki " يَخَافُونَyehafûne" sözcüğünü Mücahid ve İbn Cübeyr, " يُخَافُونَ yühâfûne" diye okumuşlardır (Kurtubi). Bu okuyuşa göre cümlenin anlamı "korkulanlardan iki kişi" şeklinde olur. Bu durumda cesaret veren iki kişi, Musa’nın fethetmek istediği ülkenin halkından Musa’ya inanmış ve bağlanmış kişiler olur. Ülkeleri ile ilgili bilgi vermiş ve oranın Musa tarafından kolayca fetih edilebileğini bildirmiş olurlar.

Mûsâ’nın, "Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına mâlik değilim [söz geçiremiyorum]. Artık bizimle bu fâsıklar toplumunun arasını ayır" şeklindeki niyazına karşı Allah, "Artık o [mukaddes arz] onlara kırk sene haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O nedenle sen, o fâsık toplum için tasalanma!" diye Mûsâ'yı teselli etmektedir:

61Ve hani bir zamanlar siz, "Ey Mûsâ! Biz, tek yemeğe asla dayanamayız, artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın" demiştiniz. Mûsâ da size, "O, üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya/Mısır'a inin, o vakit istediğiniz şeyler sizin olacaktır" demişti. Ve üzerlerine aşağılık ve meskenet damgalandı ve sonunda Allah'tan bir hoşnutsuzluğa uğradılar. İşte bu, küfretmiş; Allah'ın âyetlerini bilerek reddetmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları nedeniyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri nedeniyledir. (Bakara/61)

Burada işaret edilen olayların detayı Kitab-ı Mukaddes'te Sayılar/13 ve 14. Bablarda yer alır. Oradan ayrıntılı olarak okumak mümkündür.

20. âyetteki, Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi ifadesiyle, o devirde yaşayan hiçbir topluma verilmeyen nimetlerin İsrâîloğulları'na verilmesi kastedilmiştir. Bu nimetler ise şu âyetlerde beyân edilmiştir:

5Biz ise istiyoruz ki, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere armağan verelim, onları önderler yapalım ve onları mirasçılar yapalım. 6Ve onları yeryüzünde sağlamca yerleştirelim, Firavun, Haman ve bu ikisinin askerlerine, onlardan çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim. (Kasas/5-6)

77Ve andolsun, Mûsâ'ya "Yetişilmekten korkmayarak ve saygıyla, sevgiyle ürpermeden/Firavuna minnet duymadan kullarımı geceleyin yürüt de kendileri için bol suda/nehirde kuru bir yol aç!" diye vahyettik. [Tâ-Hâ/77]

80Ey İsrâîloğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık ve dağın sağ yanında size söz verdik/dağın sağ yanını size buluşma yeri olarak belirledik. Üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. –81Sizi rızıklandırdığımız şeylerin temizlerinden yiyin ve bunda aşırı gitmeyin, sonra üzerinize gazabım iner. Kimin üzerine de gazabım inerse, kesinlikle o iner [düşer, mahvolur]. 82Ve şüphe yok ki Ben, tevbe eden, iman edip sâlihi işleyen, sonra da kılavuzlandığı doğru yolu bulan kimse için çok bağışlayıcıyım.– [Tâ-Hâ/80]

5Ve andolsun ki Mûsâ'yı, "Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın günleri ile öğüt ver" diye âyetlerimizle elçi gönderdik. Şüphe yok ki bunda çok sabreden ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını çok çok ödeyen herkes için nice alâmetler/göstergeler vardır. [İbrâhîm/5]*



397 Bu pasajın anlaşılması, onu edilen olayların tarihsel açıdan bilinmesine bağlıdır. Olaylar Kitab-ı Mukaddes’in Sayılar; 13 ve 14. bölümlerinde ayrıntılı olarak açıklanır. Bu bölümlerdeki anlatılan olaylar, Kur’an’ımızın da onayladığı bölümlerdendir.

Özetle: Musa, Kenan ülkesini fethe niyet eder. Ama çevresindeki İsrailoğulları orada yaşayanlarla savaşmaktan korkarlar ve Musa’ya karşı koyarlar. Musa, Kenan ülkesinde etüt yapmak üzere; orada yaşayan halkın güçlü mü zayıf mı, çok mu az mı olduğunu, yaşadıkları ülke iyi mi kötü mü, kentleri nasıl, surlu mu değil mi, toprak nasıl, verimli mi, kıraç mı, çevrede yetişen meyvelerden getirin diye İsrailoğullarının her bir oymağından casus olarak birer kişiyi gönderir.

Casuslar dönünce, “Orada yaşayan halk güçlü, kentler de surlu ve çok büyük. Orada Anak soyundan gelen insanları bile gördük. Amalekliler Negev'de; Hititler, Yevuslular ve Amorlular dağlık bölgede; Kenanlılar da denizin yanında ve Şeria Irmağı’nın kıyısında yaşıyor. Onların yanında kendimizi çekirge gibi zayıf hissettik, onlara da öyle göründük. Bu halka saldıramayız, onlar bizden daha güçlü, Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu” diye bilgi verirler.

Gönderilen casuslardan iki kişi, Kitab-ı Mukaddese göre; Nun oğlu Yeşu’ ile Yefunne oğlu Kalev, Musa’nın önünde halkı susturup, “Oraya gidip ülkeyi ele geçirelim. Kesinlikle buna yetecek gücümüz var” derler. Kur’an’a göre ise ““Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, galip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da artık yalnızca Allah'a işin sonucunu havale edin.”” derler. Kur’ân’daki bu açıklamaya ve Musa’nın 25. ayetteki ““Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu hak yoldan çıkmışlar toplumunun arasını ayır”” şeklindeki serzenişine göre bunların da savaştan kaçmış oldukları anlaşılıyor.

Ayette konu edilen “korkanlardan iki kişi”, işte bunlardır; yani Nun oğlu Yeşu’ ile Yefunne oğlu Kalev’dir.

Ayetteki “ يَخَافُونَ yehafûne” sözcüğünü Mücahid ve İbn Cübeyr, “ يُخَافُونَ yühâfûne” diye okumuşlardır (Kurtubi). Bu okuyuşa göre cümlenin anlamı “korkulanlardan iki kişi” şeklinde olur. Bu durumda cesaret veren iki kişi, Musa’nın fethetmek istediği ülkenin halkından Musa’ya inanmış ve bağlanmış kişiler olur. Ülkeleri ile ilgili bilgi vermiş ve oranın Musa tarafından kolayca fetih edilebileğini bildirmiş olurlar.



*İşte Kuran, Maide Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim