• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

112Maide Suresi 27-32




Hatalı Çevrilen Ayetler


112Maide Suresi 27-32


Hatalı Çeviri:
27. Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), «Andolsun seni öldüreceğim» dedi. Diğeri de «Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder» dedi (ve ekledi:)

28. «Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.»

29. «Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur.»

30. Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu yüzden de kaybedenlerden oldu.

31. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) «Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim» dedi ve ettiğine yananlardan oldu.

32. İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.



Doğru Çeviri:
27-29Onlara iki Âdemoğlunun haberini de hakkıyla oku. Hani her ikisi, Allah’ın rızasını kazanmak için bir araç edinmişlerdi de birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. O: “Seni kesinlikle öldüreceğim” dedi. Diğeri: “Allah, yalnız Kendisinin koruması altına girmiş kişilerden kabul eder. Sen, beni öldürmek için elini bana uzatsan da, ben, elimi, seni öldürmek için uzatacak değilim [ben, elimi seni etkisiz kılmak için uzatırım]. Şüphesiz ben, âlemlerin Rabb'i Allah'tan korkarım. Şüphesiz ben, isterim ki sen, beni öldürmen nedeniyle oluşacak zaman kaybına neden olan şeyleri/ hayırda ağırda almayı/ zarar vermeyi/ kusur oluşturmayı ve kendi zaman kaybına neden olan şeylerini/ hayırda ağırda almanı/ zarar vermeni/ kusur oluşturmanı yüklenip de Ateş'in ashâbından olasın! Şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanların da cezası budur!” dedi.

30Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin egosu kendisine, kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi, sonra da onu öldürdü. Kendisi de KISA SÜREDE zarara uğrayanlardan oluverdi.

31Sonra Allah, hemen ona kardeşinin cesedini nasıl gömmekte olduğunu göstermek için toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. O, “Yazıklar olsun bana, ben, şu karga gibi olmaklığımla âciz mi oldum da kardeşimin cesedini gömüyorum.” dedi. Sonra da KISA SÜREDE pişman olanlardan oldu.

32İşte bunların cereyan edişinden dolayı Biz, İsrâîloğulları'na: “Şüphesiz her kim bir zat veya yeryüzünde bozgunculuk karşılığı olmadan bir zatı öldürürse artık bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir zatın yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur” şeklinde farz kıldık. Ve kesinlikle onlara elçilerimiz açık deliller ile geldiler. Sonra da şüphesiz onların birçoğu, kesinlikle yeryüzünde gerçeği eksik gösteren kimselerdir.



Bu âyetlerde, geçmişten örneklerle Rasûlullah'ın muhatabı olan Kitap Ehli ve onların şahsında da insanlık uyarılmaktadır.
Bu âyetler, Kitab-ı Mukaddes'teki şu kıssaya endekslenerek yanlış anlaşılmıştır:

Âdem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu. "Rabbin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi. Daha sonra Kayin'in kardeşi Hâbil'i doğurdu. Hâbil çoban oldu, Kayin ise çiftçi. Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden Rabbe sunu getirdi. Hâbil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. Rabb Hâbil'i ve sunusunu kabul etti. Kayin'i ve sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı. Rabb Kayin'e, "Niçin öfkelendin?" diye sordu, "Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın." Kayin kardeşi Hâbil'e, "Haydi, tarlaya gidelim" dedi. Tarlada birlikteyken Kayin kardeşine saldırıp onu öldürdü. Rabb Kayin'e, "Kardeşin Hâbil nerede?" diye sordu. Kayin, "Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?" diye karşılık verdi. Rabb, "Ne yaptın?" dedi, "Kardeşinin kanı topraktan Bana sesleniyor. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın." Kayin, "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi, "bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacağım. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Beni kim bulsa öldürecek." Bunun üzerine Rabb, "Kim seni öldürürse, ondan yedi kez öç alınacaktır" dedi. Kimse Kayin'i bulup öldürmesin diye onun üzerine bir nişan koydu. Kayin Rabbin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod topraklarına yerleşti. [Tekvin, 4:1-16.]

Yüce Allah'ın, Sonra Allah ona... yeri eşeleyen bir karga gönderdi buyruğu ile ilgili olarak Mücâhid şöyle demiştir: "Allah iki karga gönderdi. Bunlar birbirleriyle kavga ettiler. Sonunda biri diğerini öldürdü, sonra da yeri eşeleyerek bir çukur kazıp onu gömdü. Hz. Âdem'in bu oğlu, ilk öldürülen kişi olmuştu."

Yine şöyle denilmiştir: "Karga yeri, yiyeceğini ihtiyaç duyacağı zamana kadar gizlemek üzere eşelemişti. Çünkü böyle yapmak kargaların âdetlerindendir. Kâbil de bunu görünce kardeşini nasıl saklayıp gömeceğini anlamış oldu."
Rivâyet olunduğuna göre Kâbil, Hâbil'i öldürdükten sonra onu bir çuvala koymuş ve omuzunda yüz yıl süreyle durmaksızın taşıyıp yol almıştır. Bunu Mücâhid söylemiştir. İbnu'l-Kâsım ise Mâlik'ten bir sene taşıdığını rivâyet etmektedir. İbn Abbâs da böyle demiştir. Onun, kardeşinin cesedini kokuncaya kadar taşıdığı da söylenmiştir. O, –önceden de geçtiği üzere– bu hususta kargaya uyuncaya kadar ona ne yapacağını bilemiyordu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Mâide/27'nin iyi anlaşılabilmesi için Mâide/32-34'ün bir bütünlük içerisinde ele alınması gerekir. Konunun tamamı ele alınmadan, konu içindeki bir âyetten hüküm çıkarılmaya çalışılması olumlu netice vermez. Ne yazık ki genellikle böyle yapılmıştır. Konunun tümünü ele aldıktan sonra, şimdi 27. âyetin tahlilini yapalım:Onlara iki Âdemoğlu'nun haberini de hakkıyla oku...
Âyette geçen ibney Âdeme tamlaması, neredeyse bütün meal ve tefsirlerde "Âdemin iki oğlu" (belirtili isim tamlaması) şeklinde anlaşılmıştır. Hâlbuki, 12. âyetten 34. âyete kadar İsrâîloğulları'ndan bahsedildiğine; ve 15 âyette, İsrâîloğulları'nın ilâhî vahiyler hakkındaki olumsuz tavırlarına dikkat çekilip sonra, "Onlara gerçeği oku" denilerek İsrâîloğulları muhatap alındığına göre bu iki kişinin Âdem'in iki oğlu değil, İsrâîloğulları'nın tanıyıp bildikleri, ama gizledikleri iki kişi olması gerekir. Bu durumda, ibney Âdeme tamlamasının, belirtisiz isim tamlaması olarak "herhangi iki Âdem oğlu" şeklinde anlaşılması gerekir. Âyette, bilgin ve takvâ sahibi olan bir kişi ile câhil, zâlim ve kıskanç bir kişinin karakterleri ortaya konduğuna ve kimlikleri dikkate alınmadığına göre bu anlam daha uygundur.

Kur’ân'da 7 yerde [A‘râf/26, 27, 31, 35, 272; İsrâ/70 ve Yâ-Sîn/60] geçen benî Âdem [Âdemoğulları] ifadesinin, "Âdem'in oğulları, Âdem'in üç oğlu, dört oğlu..." anlamında olmayıp, "insanlar, insan soyu" anlamında olduğu gibi, ibney Âdeme tamlaması da, "iki Âdem oğlu" anlamındadır.

Kurban ise, Allah'a yaklaşmak amacıyla yapılan secde, salât, salâtı ikâme, cihad, yetimin ikramı, sâlihâtı işleme, işsize iş verme vs. gibi her türlü güzel davranışın adı olmasına rağmen, anlamı daraltılarak sadece "Allah'a yaklaşabilmek için kesilen hayvan olarak" anlaşılmıştır. Kurban, sadece hayvan kesmek demek olmayıp Allah'a yaklaşmak için yapılan her türlü davranış olduğuna göre, bu iki insanın [iki Âdemoğlunun], hakklılık ya da hakksızlıklarının Allah tarafından bildirilmesi isteğiyle ne yaptıklarını, isteklerine cevap alıp almadıklarını araştıralım:

60Bu gerçek, senin Rabbindendir, öyleyse şüphecilerden olma. 61Sana bilgiden geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışırsa hemen: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da birbirimizi dışlayıp gözden çıkaralım da Allah'ın dışlayıp gözden çıkarmasını yalancılar üzerine kılalım" de. [Âl-i İmrân/60,61]

186Ve kullarım sana Benden sordukları zaman, biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana yakarınca, yakaranın yakarışına cevap veririm. O hâlde rüşte ermeleri için, onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar. [Bakara/186]

60Ve sizin Rabbiniz: "Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana kulluk etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir" dedi. [Mü’min/60]

65Ve eğer Kitap Ehli iman etmiş ve Allah'ın koruması altına girmiş olsalardı, kesinlikle onların kötülüklerini örter ve kesinlikle nimeti bol olan cennetlere koyardık.
66Ve hiç kuşkusuz eğer onlar Tevrât'ı, İncîl'i ve kendilerine Rablerinden indirilen Kur’ân'ı ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından [her yönden] besleneceklerdi. Onlardan bir kısmı orta yol tutan; bazısına inanıp bazısına inanmayan, inanmadığı hâlde inanmış gözüken önderli bir toplumdur. Ve onlardan çoğunun yapmakta oldukları ne kötüdür! [Mâide/65-66]

Bu âyetlerden anlaşıldığına göre iyilik ya da kötülük için Allah'a başvurulduğunda, olumlu-olumsuz karşılık alınmaktadır.

Nitakim Kur’ân’ımızda peygamberler ve bazı kulların yaptıkları yaklaştırıcı; Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik yakarışların (Dua, Nezir ve İnfak gibi) kabul edildiğini de görmekteyiz. Sad/35, Al-i Imran/35, 37, 38, Meryem/1-7, 53, İbrahim/40, Yunus/98, Enbiya/90, Ankebut, 27/Tevbe/52- 54.

Bu konunun bir başka açıdan izahı: tevbe 52-54’deki ifadelere göre rasülüllah münafıkların infakınıkabul etmemiştir. Bu iki kişiden birinin de takva sahibi olmadığını dikkate alırsak. O kişinin yaptığı infak o günkü yönetici tarafından uygun bulunmamış ve reddedilmiştir. O yüzden kıskançlığı kabarmış ve diğer arkadaşını öldürmeye cüret etmiştir. Felak taki vemin şerri hasidin iza haset. Gibi.
Razi Kurtubi
Tevbe 52-54
Mezkur ayet-i kerime Ced bin Kays isimli bir münafık hakkında nazil olmuştur. Bu münafık savaşa katılmamak için Hz. Peygamber'den (s.a) izin isteyip, O'na «Ben sana malımı vereceğim, kendim gelmeyeceğim» deyince Allah Teâlâ onun aleyhine olmak üzere bu ayeti nazil etmiştir.
Yani Ey Muhammed! Bu münafığa ve benzerlerine de ki: «İster gönüllü ister gönülsüz malınızı harcayın. Bu harcadığınız malın hiçbiri sizden kabul edilmeyecek. Çünkü bu harcama Allah için yapılmamıştır.»
İkinci Mesele
İbn Abbas (r.a), bu ayetin, Ced b. Kays'in, Hz. Peygamber (s.as)'e, "Bana müsaade et, savaşa katılmayayım. Sana şu malımla yardım ederim" dediği zaman, onun hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Bil ki, ayetin nüzul sebebi hususî ise de, hükmü umumidir.
Cenâb-ı Hak daha sonra, "Sizden hiçbir şey kabul olunmayacak" buyurmuştur. Bu ifade ile, Hz. Peygamber (s.a.s)'in, onlardan infak edecekleri mallan kabul etmemesi kastedilmiş olabileceği gibi, infâk edilen o malların Allah katında makbul olmayacakları manası da kastedilmiş olabilir.
İşte bu iki insanın yaptıkları da bundan ibarettir. Bu niyetle yapabilecekleri şey ise, her türlü ihlaslı ve takvâlı amel olabilir, sadece hayvan kesmiş olmaları gerekmez.

Bu âyetleri, "Âdem'in iki oğlu [Hâbil ile Kâbil] kız yüzünden kavga ettiler. Bunun üzerine kurban kestiler, kurbanı kabul olan kızı alacaktı vs." gibi Yahûdi masallarıyla açıklamak ve kurbanın, Âdem şeriatından beri var olduğuna bu âyetleri delil göstermek çok yanlıştır.

Âyetteki, Allah, yalnız takvâlı davrananlardan kabul eder ifadesiyle, mağdur kişinin diğerini ilâhî ilkeler doğrultusunda uyardığı görülmektedir. Kısaca kıskanç olana, "Senin kurbanının kabul edilmemesi benim suçum değildir; takvâ sahibi olmadığından kurbanın kabul edilmiyor. Bu yüzden beni öldürmeye çalışmak yerine, takvâlı olmaya çalış" diyor.
Yine âyetteki, Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da, ben elimi seni öldürmek için uzatacak değilim ifadesinden de bu kişinin, kardeşi canına kastetse de, kendisinin onu öldürmeyi düşünmediği, karşı koyarsa da nefsini korumaya, onun zararını engellemeye yönelik hareket edeceği bildirilmektedir. Düelloda öldüren kadar öldürülen de suçludur; zira o, öldürülmeseydi, ötekini öldürecekti.

Âyetteki, Şüphesiz ben isterim ki sen, benim günahımı ve kendi günahını yüklenip de ateş'in ashâbından olasın! Zâlimlerin de cezası budur ifadesindeki benim günahımı... yüklenip de... ifadesiyle, öldürülenin günahlarının, öldüren tarafından yüklenileceği kastedilmemiştir. Zira kimsenin başkasının günahını yüklenmeyeceği onlarca âyette bildirilmiştir. Bu ifade, "eski günahlarınla beraber beni öldürme günahını da yüklenip de..." anlamındadır.

Bu âyetteki "Sonra Allah hemen ona kardeşinin cesedini nasıl gömmekte olduğunu göstermek için toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. O, "Yazıklar olsun bana, ben, şu karga gibi olmaklığımla âciz mi oldum da kardeşimin cesedini gömüyorum." dedi. Sonra da pişman olanlardan oldu." ifadelerden açıkça Rabbimizin bu suç işleyen kişinin ancak karga kadar aklının olduğu; yani bu katil kişinin, zavallının, beyinsizin teki olduğu kendisine itiraf ettirdiği ve hiçbir zaman suç unsurlarının kapatılamayacağı gerçeği anlaşılmaktadır.

32. âyette, Şüphesiz her kim bir zat veya yeryüzünde bozgunculuk karşılığı olmadan bir zatı öldürürse, artık bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir zatın yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur ifadesiyle de, Allah'ın insan hayatına verdiği değer ortaya konulmakta ve insan hayatının korunması için herkesin, başkasının hayatının kutsallığını kabul edip onun korunmasına yardım etmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Hakksız yere birini öldüren kimse, bütün insanları öldürebileceği görünümünü veren bir canavar hükmündedir.
Buna karşılık, bir tek insanın hayatının korunmasına yardım eden kimse, tüm insanlığı yaşatmış gibidir.*




*İşte Kuran, Maide Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim