• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

112Maide Suresi 72-86




Hatalı Çevrilen Ayetler


112Maide Suresi 72-86


Hatalı Çeviri:
72. Andolsun ki «Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesîh'tir» diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesîh «Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur» demişti.

73. Andolsun «Allah, üçün üçüncüsüdür» diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah'dan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diyegeldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap isabet edecektir.

74. Hâla Allah'a tevbe edip O'ndan bağışlanmayı dilemiyecekler mi? Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.

75. Meryem oğlu Mesîh ancak bir resûldür. Ondan önce de (birçok) resûller gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar.

76. De ki: Allah'ı bırakıp da sizin için fayda ve zarara gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Hakkıyla işiten ve bilen yalnız Allah'tır.

77. De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.

78. İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır.

79. Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!

80. Onlardan çoğunun, inkâr edenlerle dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için (ahiret hayatları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür: Allah onlara gazabetmiştir ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar!

81. Eğer onlar Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilene iman etmiş olsalardı onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi; fakat onların çoğu yoldan çıkmışlardır.

82. İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da «Biz hıristiyanlarız» diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve râhipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.

83. Resûle indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: «Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz.»

84. «Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umup dururken niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim?»

85. Söyledikleri (bu) sözden dolayı Allah onlara, içinde devamlı kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi hareket edenlerin mükâfatı işte budur.

86. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince işte onlar cehennemliklerdir.



Doğru Çeviri:
72Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir” diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, “Ey İsrâîloğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah'a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun barınağı da Ateş'tir. Ve şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur” demişti.

73Andolsun, “Allah üçün üçüncüsüdür” diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Oysa tek ilâh'tan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır.

74Hâlâ onlar, Allah'a hatalardan dönüş yapmaz ve O'ndan af dilemezler mi? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

75Meryem'in oğlu Mesih, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetleri nasıl açığa koyuyoruz. Sonra yine bak, onlar nasıl döndürülüyorlar!

76De ki: “Allah'ın astlarından sizin için zarar vermeye ve yarar sağlamaya gücü yetmeyen şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Oysa Allah, çok iyi işitendir, çok iyi bilendir.”

77De ki: “Ey Kitap Ehli! Dininizde hakkın dışında aşırılığa gitmeyin. Daha evvel sapmış, birçoklarını saptırmış ve hak yolun ortasından sapmış bir toplumun tutkularına da uymayın.”

78İsrâîloğulları'ndan şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler, Dâvûd ve Meryem'in oğlu Îsâ diliyle dışlanmışlardır. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri sebebiyledir.

79Onlar, yaptıkları kötülüklerde birbirlerine engel olmuyorlardı. Elbette, yapıp durdukları şey ne kötü idi!

80Onlardan birçoğunu, kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kişileri; kollayıcı, gözetici, yönetici yaptıklarını görürsün. Benliklerinin kendilerinin önüne getirdiği şey; Allah'ın kendilerinden hoşlanmaması ne kadar kötüdür! Onlar, azap içinde de sürekli kalıcıdırlar.

81Ve eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve o'na indirilene inanmış olsalardı, onları koruyucu, yol gösterici yakınlar edinmezlerdi. Velâkin onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

82Sen, kesinlikle iman eden kişilere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak, o Yahudileri ve o ortak koşan kimseleri bulursun. Ve kesinlikle iman eden kimselere sevgi bakımından en yakın olarak da, “Şüphesiz biz, Nasraniyiz/Hristiyanlarız” diyen kimseleri bulursun. Bu, kendi içlerinde keşişler ve yontulmuşlar/ adam olmuşlar olduğundan ve onlar büyüklük taslamadıklarından dolayıdır.

83,84Ve onlar, Elçi'ye indirilen Kur’ânı dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün. Onlar: “Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi şâhitler ile birlikte yaz!” ve “Biz, Rabb'imizin bizi sâlihler toplumu ile birlikte girdirmesini umarken, Allah'a ve haktan bize gelen şeylere neden inanmayalım!” derler.

85,86Allah da, onların böyle demeleri nedeniyle, onları, içinde sürekli kalanlar olarak, altlarından ırmaklar akan cennetler ile ödüllendirmiştir. Ve işte bu, iyilik-güzellik üretenlerin karşılığıdır. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler; işte onlar, cehennemin ashâbıdır.



72Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir” diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, “Ey İsrâîloğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah'a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun barınağı da Ateş'tir. Ve şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur” demişti.

73Andolsun, “Allah üçün üçüncüsüdür” diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Oysa tek ilâh'tan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır.

74Hâlâ onlar, Allah'a hatalardan dönüş yapmaz ve O'ndan af dilemezler mi? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

75Meryem'in oğlu Mesih, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetleri nasıl açığa koyuyoruz. Sonra yine bak, onlar nasıl döndürülüyorlar!

76De ki: “Allah'ın astlarından sizin için zarar vermeye ve yarar sağlamaya gücü yetmeyen şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Oysa Allah, çok iyi işitendir, çok iyi bilendir.”

77De ki: “Ey Kitap Ehli! Dininizde hakkın dışında aşırılığa gitmeyin. Daha evvel sapmış, birçoklarını saptırmış ve hak yolun ortasından sapmış bir toplumun tutkularına da uymayın.”

78İsrâîloğulları'ndan şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler, Dâvûd ve Meryem'in oğlu Îsâ diliyle dışlanmışlardır. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri sebebiyledir.

79Onlar, yaptıkları kötülüklerde birbirlerine engel olmuyorlardı. Elbette, yapıp durdukları şey ne kötü idi!



72. âyetteki, Hâlbuki Mesih, "Ey İsrâîloğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah'a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder onun barınağı da ateş'tir. Ve zâlimler için yardımcılardan kimse yoktur" demişti ifadesiyle, ellerindeki İncîl nüshalarına da işaret edilmiştir:

Îsâ İblis'e şu karşılığı verdi: "‘Tanrın olan Rabbi sınama’ diye de yazılmıştır." İblis aynı şekilde Îsâ'yı çok yüksek bir dağa çıkarıp o'na tüm görkemleriyle dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. "Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim" dedi. Îsâ ona şöyle karşılık verdi: "Çekil git, Şeytân! ‘Tanrın olan Rabbe tap, yalnız O'na kulluk et’ diye yazılmıştır." Bunun üzerine İblis Îsâ'yı bırakıp gitti. Melekler de gelip Îsâ'ya hizmet ettiler. [Matta, 4:7-11.]

Ayrıca bu sûrenin 116-117. âyetlerinde de şöyle ifade buyurulmuştur: Ve hani Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu Îsâ! Sen mi insanlara, ‘Beni ve annemi, Allah'ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?" O [Îsâ], "Sen münezzehsin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben, onu demiş olsam, Sen, bunu mutlaka bilmiştin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise Senin nefsindeolanı bilmem. Şüphesiz Sen, ğaybları en iyi bilenin ta kendisisin! Ben onlara sadece, Senin bana emrettiklerini; ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin’ dedim. Ve ben içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen beni vefat ettirdin, Sen onları gözetleyenin ta kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen, her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, azîz ve hakîm'in ta kendisisin" dedi.

Burada, Hristiyanların inançlarına dair Merhum Mevdûdî'nin açıklamalarını aynen aktarıyoruz:

Bu âyet Hz. Îsâ'yı (a.s) tanrı kabul eden Hristiyan doktrinini açıkça reddeder. Eğer bir kişi o'nun ne olduğunu içtenlikle bilmek isterse, burada verilen işaretlerin yardımıyla kolayca insandan başka bir şey olmadığı yargısına varacaktır. İncîl de o'nun bir insan ve normal insanların istek ve ihtiyaçlarına tâbi olduğuna tanıklık etmektedir: "Bir kadından [Meryem] doğmuştur o. Diğer insanlar gibi o'nun da bir soy kütüğü vardır; başka insan bedenleri gibi aynı özellik ve sınırları taşıyan bir bedeni vardı; uyur, yer, soğuğu ve sıcağı hissederdi; şeytânın kışkırtmasına bile maruz kaldı." Bütün bunlar o'nun ilâh ve Allah'a ilâhlığında ortak olamayacağını açıkça göstermektedir. Hristiyanların kendi İncîlleri o'nu sadece bir insan olarak nitelerken, ilâhlığı Hz. Îsâ'ya (a.s) vermekte ısrar etmeleri zihnî sapıklığın tuhaf bir marifetidir. Bu, onların İncîl'lere değil de, kendilerinin icat edip, ilâhlığa yükselttikleri hayalî bir Hz. Îsâ'ya (a.s) inandıklarının açık bir delilidir. Burada, Hristiyanların kendilerinden sapık itikat ve yollar edinmiş oldukları yanlış yoldaki uluslara telmihte bulunulmaktadır. Telmih, fantezileri Hristiyanları başlangıçta kendilerine gösterilmiş olan Doğru Yol'dan saptıran Yunan filozoflarındandır özellikle. Mesih'in ilk izleyicilerinin inançları, büyük ölçüde şâhit oldukları gerçeğe ve peygamberlerinin kendilerine öğrettiğine uygun düşüyordu. Fakat, daha sonra Hristiyanlar Mesih'e saygı ve bağlılık göstermede sınırları öylesine aştılar ve inançlarının felsefî yorumlarından ve fantezilerinden öylesine etkilendiler ki, Mesih'in gerçek öğretileriyle ortak hiçbir yanı olmayan yeni bir din icat ettiler.
Bu bağlamda, Charles Anderson Scott'un Jesus Chrıst'tinden alınan şu satırlar (s. 677-678) (Encyclopadia Britannica, 14. baskı) okunmaya değer: "Matta, Markos ve Luka'nın (bu noktada taşıdığı gerçek anlam ve önem kuşkuludur) başlangıcındaki doğuş hikayelerinden ayrı olarak, bu üç İncîl'de yazarlarının Îsâ'yı, insandan, özellikle Allah'ın rûhuyla donanmış ve Allah'la kendisinden ‘Allah'ın oğlu’ olarak söz edilen varlığını hakklılayan kopmaz ilişki içinde bulunan bir insandan başka bir şey olarak düşündüklerini gösteren hiçbir şey yoktur.

Matta bile o'na, bir marangozun oğlu olarak değinir ve Petrus'un o'nu Mesih olarak tasdik etmesinden sonra, ‘kendisini alıp sert sözler sarfetmeye başladığını’ anlatır (Matta, XVI:22) ve Luka'da iki mürit Emmaus yolunda o'ndan hâlâ ‘Allah ve tüm insanlar önünde amelde ve sözde sağlam bir peygamber’ olarak söz etmektedirler (Luka, XXIV:19). Oldukça ilginçtir ki, Markos yazılmadan önce "Rabb"in Hristiyanlar arasında yaygın biçimde Îsâ'yı tanımlamak için kullanılmakta olduğu gerçeğine rağmen ikinci İncîl'de hiçbir zaman bu isimle anılmaz. (Kelime Allah için serbestçe kullanılırken, Îsâ hakkında birinci İncîl'de de görülmez.) Üçü de taşıdığı büyük önemi vurgulayarak ve bütünüyle Îsâ'nın çektiği işkenceyi ve ölümünü anlatır, fakat ‘kefaret’ bölümü (Markos, X:45) ve Son Yemek'teki bazı sözler dışında, bu kelimeye sonradan eklenen anlamla ilgili hiçbir işaret yoktur. Îsâ'nın ölümünden günah veya afla herhangi bir ilgisinin bulunduğu bile ima edilmez. Pavlos ‘kefaret’ sözünü etmeseydi, yalnızlığı ve muğlaklığı içinde yaptığını da yapmayacaktı."

Aynı yazar yine şöyle diyor: "Onun kendisini bir peygamber olarak gördüğü, ‘Bugün, yarın veya yarından sonra yoluma gitmeliyim, çünkü bir peygamberin Kudüs'ten yok olup gitmesi olmaz’ gibi birkaç sözünde belli olmaktadır" (Luka, 13:39). O sık sık kendisine ‘insanoğlu’ der. Hatta göğe çıkışından sonra bu çıkış olayı nedeniyle Îsâ'nın ‘Allah'ın oğlu’ yapılıp tam bir güçle donatıldığını açıklayanın azîz Pavlos olduğunu söyler. "Îsâ hiçbir zaman kendisine ‘Allah'ın oğlu’ demez" der o ve bu ismin kendisine başkaları tarafından verildiği zaman, bununla herhâlde ancak o'nun mesih olduğunun itiraf edildiğini belirtir. "Fakat Îsâ kendisini her zaman mutlak anlamda "oğul" olarak tarif eder... Bunun da ötesinde, Allah'la olan ilişkisini tarif etmek için yine mutlak olarak "Baba" kelimesini kullanır. Onun bu ilişkinin eşsizliğini her zaman farketmediği düşünülebilir; öyle ki, hayatının ilk döneminde ilk ayrıcalığını başka insanlarla paylaştığı bir ayrıcalık sanıyordu; fakat edindiği hayat tecrübesi ve insan tabiatı hakkındaki derin bilgi, kendisini bu ayrıcalıkta yalnız olduğunu görmeye zorladı. Petrus'un Pentrikos'ta söylenmiş ‘Allah'tan razı olmuş kişi’ sözleri, çağdaşlarının Îsâ'yı nasıl tanıyıp kabul ettiklerini gösterir... İncîller bu sözlerin kabul edilmesi gerektiği hakkında hiçbir kuşkuya yer bırakmaz. Onlardan öğrendiğimize göre, Îsâ fizikî, zihnî ve tabiî gelişme aşamalarından geçmiş, acıkmış, susamış, yorulmuş ve uyumuştu; şaşırtılabilir ve bilgi isteyebilirdi; acı çeker ve ölürdü. Hiç bir zaman sonsuz bilgi iddiasında da bulunmadı.

"Böyle bir iddia, kuşkusuz yalnızca İncîllerin yarattığı izlenime ters düşmekle kalmayacak, aynı zamanda, başlıca günaha teşvik, ‘Gethsemane’ ve Çarmıha Gerilme tecrübeleriyle de uzlaştırılamayacaktı. Bu tür tecrübeler tümden gerçek dışı görülmedikçe, Îsâ bunları yaşamış ve insanî bilgideki peygamberî basirete ve marifete dayalı birtakım değişikliklere tâbi insan bilgisinin sınırları içerisinde bu tecrübelerden geçmiş olmalıdır. Îsâ'yı her şeye gücü yeter görmek için de öyle pek neden yoktur. Onun Allah'tan bağımsız veya bağımsız bir ilâh olarak davrandığına dair hiçbir gösterge yoktur. Gerçekte, ibâdet alışkanlığının ve böylesi ancak ibâdetle gider gibi sözlerinin de ortaya koyduğu üzere, Allah'a olan bağımlılığını itiraf etmektedir kendisi. Hatta kendisine mutlak anlamda yalnızca Allah'a ait olan iyiliği ve hayrı da yakıştırmamıştır o. Son şekilleriyle Hristiyan Kilisesi, doğmuş Îsâ'yı ilâhî varlık düzeyine çıkarıncaya değin yazıya geçirilmemiş olmalarına rağmen, bir yanda kayıtların Îsâ'nın gerçek insanlığıyla ilgili tüm delilleri barındırması, öte yandan hiçbir yerde o'nun kendisini Allah olarak gördüğüne dair herhangi bir şeyin bulunmaması İncîllerin gerçek târihî karakterleri konusunda dikkat çekici bir şehâdettir...

"Allah'ın oğlu ismine, Îsâ ile ilgili olarak kullanıldığı şekliyle ilk olarak tümden dinî bir muhteva verenin, ilk Hristiyan toplumu mu yoksa bizzat Pavlos'un kendisi mi olduğunu kestirmek mümkün olmayabilir. Herhâlde birincisi, yani toplumun kendisi olsa gerektir. Fakat havari Pavlos şüphesiz bu ismi tüm anlamıyla benimsemiş ve ‘Oğul Îsâ/Krist'e Ahd-i Atik'te özellikle Rabb Yehova'ya verilen pek çok fikir ve deyim aktararak anlamı açıklığa kavuşturmak için çok şeyler yapmıştır. Her ismin üstünde bu ismi, ‘Rabb’ ismini vermiştir o'na. Aynı zamanda Krist'i Allah'ın hikmeti ve Allah'ın şanı ile eşleştirip, o'na mutlak anlamda Oğul'luk da vermekle Pavlos, Îsâ [Krist] için Allah'la miras yoluyla gelen eşsiz, ahlâkî kişisel ve sonsuz bir ilişki iddia etmiş oluyordu. Öte yandan, Pavlos çoğu biçim ve yollarla Îsâ'yı Allah'la eşleştirmişse de, kendisi o'ndan Allah olarak söz etmekten kaçınmıştır..." (s. 22-25, Enc. c. 13, 1946).

"(Üçleme) düşüncesi biçimleri Yunan filozoflarına ait olup, onlardan Yahûdi öğretilerine girmiştir. Böylece, tipik bir bileşimle karşılaşıyoruz. Îsâ'nın kişiliğinde olgunlaşan Kitab-ı Mukaddes'in dinî doktrinleri yabancı bir felsefenin içinden geçmektedir...

"Üçleme Doktrini'nde Yahûdi kaynağı, Baba, Oğul ve Rûh terimlerini donattı. Îsâ son terimi nadiren kullandığı gibi, Pavlos'un onu kullanışı da o kadar açık değildir. Yahûdi edebiyatında ise bu bütünüyle şahıslaştırılmıştır. Görüldüğü üzere Yunan etkisiyle değişikliğe uğramışsa da, malzeme Yahûdi'ye aittir; fakat sorun Yunan'ındır ve öncelik ahlâkî hatta dinî bile değil, metafizikîdir. Nedir bu üç faktör arasındaki ontolojik ilişki? Kilisenin cevabı İznik formülündedir ve Yunan karakteri taşımaktadır..." (Enc. Britanicca, c: 5, s. 633 son satır, "Christianity" maddesi.) [Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur’ân.]

Pasajın son âyetlerinde "İsrâîloğulları'ndan şu küfreden kimseler, Dâvûd ve Meryem'in oğlu Îsâ diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri sebebiyledir. Onlar, yaptıkları kötülüklerden birbirlerini men etmiyorlardı. Elbette, yapıp durdukları şey ne kötü idi!" buyurularak, İsrâîloğulları'nın isyan, aşırı gitme ve nemelazımcılıkları yüzünden Davut ve Îsâ peygamber tarafından lanetlendikleri de açıklanmıştır. Bu lanetlenme olayını Kitab-ı Mukaddes'te (Mezmur/10, 50, Matta/23) görebilmekteyiz.

Onların sapmaları Kur’ân'da birçok yerde konu edilmiştir:

60De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimleri dışlamış ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte bunlar, mekânca kötüdür ve yolun doğrusundan daha çok kaybolmuşlardır." [Mâide/60]

44Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olan kimseleri görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin hak yoldan sapmanızı istiyorlar.

45Ve Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Ve yol gösterici, koruyucu yakın olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter. [Nisâ/44-45]



80Onlardan birçoğunu, kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kişileri; kollayıcı, gözetici, yönetici yaptıklarını görürsün. Benliklerinin kendilerinin önüne getirdiği şey; Allah'ın kendilerinden hoşlanmaması ne kadar kötüdür! Onlar, azap içinde de sürekli kalıcıdırlar.

81Ve eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve o'na indirilene inanmış olsalardı, onları koruyucu, yol gösterici yakınlar edinmezlerdi. Velâkin onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.


Ehl-i Kitabın genel durumuyla ilgili bilgilerden sonra Rasûlullah'a o devirdeki Yahûdilerle ilgili açıklamalar yapılmakta, bilgiler verilmektedir:

• Onlardan birçoğunun, küfredenleri mütevelli [kollayıcı, gözetici, yönetici] yaptıkları, savaşlarda mü’minlere karşı müşriklerin yanında yer aldıkları görülür. Bu hareketleri, Allah'ın kendilerinden hoşlanmamasına sebeptir. Onlar, azap içinde sürekli kalıcıdırlar.

• Onlar, Allah'a, Peygamber'e ve o'na indirilene inanmış olsalardı, onları velîler edinmezlerdi. Allah'a inanan kimse, kâfiri velî edinmez. Ancak yoldan çıkmış kimseler bunu yapar.



82Sen, kesinlikle iman eden kişilere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak, o Yahudileri ve o ortak koşan kimseleri bulursun. Ve kesinlikle iman eden kimselere sevgi bakımından en yakın olarak da, “Şüphesiz biz, Nasraniyiz/Hristiyanlarız” diyen kimseleri bulursun. Bu, kendi içlerinde keşişler ve yontulmuşlar/ adam olmuşlar olduğundan ve onlar büyüklük taslamadıklarından dolayıdır.

83,84Ve onlar, Elçi'ye indirilen Kur’ânı dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün. Onlar: “Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi şâhitler ile birlikte yaz!” ve “Biz, Rabb'imizin bizi sâlihler toplumu ile birlikte girdirmesini umarken, Allah'a ve haktan bize gelen şeylere neden inanmayalım!” derler.

85,86Allah da, onların böyle demeleri nedeniyle, onları, içinde sürekli kalanlar olarak, altlarından ırmaklar akan cennetler ile ödüllendirmiştir. Ve işte bu, iyilik-güzellik üretenlerin karşılığıdır. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler; işte onlar, cehennemin ashâbıdır.



Bu âyetlerde de Ehl-i Kitap ile ilgili bilgiler verilmektedir:

• İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi, Yahûdiler ve ortak koşan kimselerdir.

• İman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlar da, "Şüphesiz biz Nasraniyiz [Hristiyanlarız]" diyenlerdir. Bu ise, içlerinde keşişler ve yontulmuşlar, adam olmuşlar olduğundan ve onların büyüklük taslamamalarından dolayıdır. Onlar Elçi'ye indirileni [Kur’ân'ı] dinledikleri zaman, onun hakk olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözleri yaşla dolar ve "Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi şâhitler ile birlikte yaz!" ve "Biz, Rabbimizin bizi sâlihler toplumu ile birlikte girdirmesini umarken, neden Allah'a ve hakktan bize gelen şeylere inanmayalım!" derler. Allah da, böyle demeleri sebebiyle onları, içinde sürekli kalanlar olarak, altlarından ırmaklar akan cennetler ile mükâfâtlandırmıştır. İşte bu, muhsinlerin [iyilik-güzellik üretenlerin] karşılığıdır. İnkâr eden ve Allah'ın âyetlerini yalanlayanlar ise, cehennemin ashâbıdır.

Kur’ân'ın değişik âyetlerinde Ehl-i Kitabın hepsinin aynı olmadığı, içlerinde ehl-i insaf kimselerin bulunduğu da vurgulanmıştır:

* Şüphesiz ki Kitap Ehlinden, Allah'a inananlar, size indirilene ve kendilerine indirilene –Allah'a samimiyetle saygı duyanlar olarak– inananlar da vardır. Onlar, Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. İşte onlar, ücretleri Rableri katında olanlardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. [Âl-i İmrân/199]

* Sözden [vahiyden/Kur’ân'dan] önce kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler; onlar, Söz'e [vahye/Kur’ân'a] de inanırlar. Ve onlara o Söz [vahy/Kur’ân] okunduğu zaman onlar, "Biz, ona inandık. Şüphesiz o, Rabbimizden gelen gerçektir. Kesinlikle biz, ondan önce müslüman olanlardık" dediler. [Kasas/52-55]

* De ki: "Siz Kur’ân'a ister inanın, ister inanmayın; şu daha önce kendilerine bilgi verilenler; Kur’ân onlara okunduğunda onlar, boyun eğip teslimiyet göstererek çeneleri üstü kapanırlar. Ve "Rabbimiz her türlü kusurdan arınıktır. Rabbimizin vaadi kesinlikle gerçekleşecektir" derler." Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve Kur’ân, onların saygılarını, alçak gönüllüğünü artırır. [İsrâ/107-109]

Ayrıca Âl-i İmrân/114, Bakara/62, Ahkâf/10, En‘âm/114 âyetlerinde de açıklama yapılmıştır.

Bu âyet grubunun inişi ile ilgili şu nakiller mevcuttur:

İbn İshâk'ın Sîret'inde ve diğerlerinde meşhur olduğuna göre bu âyet-i kerîme, müşriklerden ve onların işkencelerinden korkarak Müslümanların "I. Habeşistan Hicreti" diye bilinen hicretleri esnasında Necaşî'nin ve arkadaşlarının yanına gitmeleri üzerine; onlar hakkında nâzil olmuştur. Sayıca az değillerdi. Daha sonra Rasûlullah (s.a) Medîne'ye hicret etti, fakat kendileri Hz. Peygamber'e ulaşamadılar. Çünkü Rasûlullah (s.a) ile kendileri arasına (yani, yanına gitmelerine) ortadaki savaş hâli engel olmuştu.

Bedir vakasında Allah'ın takdiri ile kâfirlerin ileri gelenleri öldürülünce, Kureyş kâfirleri şöyle dediler. "Siz, intikamınızı Habeşistan topraklarında alabilirsiniz. Necaşî'ye birtakım hediyeler ile aranızdaki görüş sahibi kimselerden iki kişi gönderin. Belki yanında bulunanları size verir ve siz de Bedir'de sizden öldürülenlere karşılık onları öldürürsünüz." Bunun üzerine Kureyş kâfirleri, Amr b. el-Âs ile Abdullah b. Ebî Rebia'yı birtakım hediyelerle gönderdiler. Peygamber (s.a) de bunu işitince, Amr b. Umeyye ed-Damrî'yi (Habeşistan'a) gönderdi ve onunla birlikte Necaşî'ye verilmek üzere bir mektup verdi. Amr b. Umeyye, Necaşî'nin yanına vardı. Ona Rasûlullah'ın (s.a) mektubunu okudu. Daha sonra da Ca‘fer b. Ebî Tâlib ile Muhâcirleri çağırdı. Ayrıca, rahiplere ve keşişlere de haber göndererek onları bir araya topladı. Arkasından Ca‘fer'e, bunlara Kur’ân-ı Kerîm okumasını emretti. O da Meryem sûresi'ni okudu. Yerlerinden gözleri yaşla dola dola kalktılar. İşte yüce Allah, İman edenlere sevgi beslemeleri bakımından en yakınlarını da, "Biz Hristiyanlarız" diyenleri bulacaksın âyetini bunlar hakkında indirdi. Bunu, Artık bizi şâhit olanlarla beraber yaz" (Mâide/83) buyruğuna kadar okudu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]*




*İşte Kuran, Maide Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim