113Tevbe Suresi 73-80
Hatalı Çevrilen Ayetler
113Tevbe Suresi 73-80
Hatalı Çeviri:
73. Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!
74. (Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye (Peygambere suikast yapmaya) de yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resûlü kendi lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar. Eğer tevbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de elem verici bir azaba çarptıracaktır. Yeryüzünde onların ne dostu ne de yardımcısı vardır.
75. Onlardan kimi de, Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız! diye Allah'a and içti.
76. Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.
77. Nihayet, Allah'a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki yüzlülük) soktu.
78. (Münafıklar), Allah'ın, onların sırrını da fısıltılarını da bildiğini ve gaybları (gizli şeyleri) çok iyi bilen olduğunu hâla anlamadılar mı?
79. Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap vardır.
80. (Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
Doğru Çeviri:
73Ey Peygamber! İnkârcılar ve münâfıklar ile cihat et; onlara karşı çaba göster. Ve onlara karşı sert ol. Onların barınma yerleri de cehennemdir. Ve o, ne kötü bir oluş yeri; son duraktır!
74Onlar, söylemediklerine, Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar, küfrü; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme sözünü kesinlikle söylediler. İslâmlaşmalarından sonra da kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri oldular. Ve ulaşamadıkları, sahip olamadıkları şeyleri çok istediler. Onlar sadece, Allah'ın ve Elçisi'nin mü’minleri Allah'ın armağanlarından zenginleştirmiş olmasından kinlendiler. Artık, eğer hatalarından dönerlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer geri dururlarsa da Allah, onları dünyada ve âhirette çok acıklı bir azap ile azaplandıracaktır. Yeryüzünde onlar için bir koruyucu, yol gösterici yakın ve iyi bir yardımcı da yoktur.
75Ve onlardan bazıları, “Eğer Allah armağanlarından bize verirse, kesinlikle bağışta bulunacağız ve kesinlikle iyilerden olacağız” diye Allah'a söz veren kimselerdir.
76Sonra, ne zaman ki Allah, onlara armağanlarından verir, onda cimrilik ederler ve mesafelenerek geri dururlar.
77Sonunda Allah'a vaat ettikleri şeylerde sözlerini tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da Kendisiyle karşılaşacakları güne kadar kalplerinde sürüp gidecek bir münâfıklık yerleştirerek onları cezalandırdı.
78,79Şüphesiz onlar; mü’minlerden, sadakalardan kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara ve güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara dil uzatan, sonra da onlarla alay eden kimseler, Allah'ın, onların sırlarını ve fısıltılarını bilip durduğunu ve şüphesiz Allah'ın bütün bilinmeyenlerin çok iyi bilicisi olduğunu bilmediler mi? Allah, onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.
80Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de yine Allah, onları bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Rasûlü'nü kabul etmemeleri nedeniyledir. Allah, hak yoldan çıkmışlar toplumuna kılavuzluk etmez.
Bu âyetlerde Allah, Elçisi'ne, kâfir ve münâfıklarla cihad etmesini ve cihadı sürdürmesini emretmekte ve onların değişmez tutumları ile ilgili daha detaylı bilgiler vermektedir: Ey Peygamber! İnkârcılar ve münâfıklar ile cihad et. Ve onlara karşı sert ol. Onların barınma yerleri de cehennemdir. Ve o, ne kötü bir oluş yeridir. Onlar, söylemediklerine, Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar, o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâmlaşmalarından sonra da kâfir oldular. Ve nail olamadıkları şeyleri çok istediler. Onlar, sadece, Allah'ın ve Elçisi'nin onları [mü’minleri] O'nun [Allah'ın] lütfundan zenginleştirmiş olmasından kinlendiler. Artık, eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer geri dururlarsa da Allah onları dünyada ve âhirette çok acıklı bir azap ile azaplandıracaktır. Yeryüzünde onlar için bir velî ve iyi bir yardımcı da yoktur. Ve onlardan bazıları, "Eğer Allah lütfundan bize verirse, mutlaka bağışta bulunacağız ve kesinlikle iyilerden olacağız" diye Allah'a söz veren kimselerdir. Sonra, ne zaman ki Allah, onlara lütfundan verir, onda cimrilik ederler ve yüz çevirerek geri dururlar. Sonunda Allah'a vaat ettikleri şeylerde sözlerini tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da Kendisiyle karşılaşacakları güne kadar kalplerinde sürüp gidecek bir münâfıklık yerleştirerek onları cezalandırdı. Şüphesiz onlar; mü’minlerden, sadakalardan kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara ve güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara dil uzatan, sonra da onlarla alay eden kimseler, Allah'ın, onların sırlarını ve fısıltılarını bilip durduğunu ve şüphesiz Allah'ın bütün bilinmeyenlerin çok iyi bilicisi olduğunu bilmediler mi? Allah, onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.
Bu paragrafın sebeb-i nüzûlüne dair kaynaklarda şu bilgiler nakledilmektedir:
Yüce Allah'ın, Söylemediler diye Allah'a yemin ederler diye başlayan âyet-i kerîmesinin, el-Culâs b. Suveyd b. es-Sâbit ile Vedia b. Sâbit hakkında nâzil olduğu rivâyet edilmiştir. Bunlar, Peygamber (s.a) hakkında ileri-geri konuşmuş ve, "Allah'a andolsun eğer Muhammed bizim efendilerimiz ve hayırlılarımız olan diğer kardeşlerimiz hakkında söylediklerinde doğru ise, hiç şüphesiz biz de eşeklerden daha kötüyüz" demişlerdi. Âmir b. Kays kendisine, "Evet, Allah'a yemin ederim Muhammed hem doğrudur, hem doğruluğu tasdik edilmiştir. Şüphe yok ki sen de eşekten daha kötü bir durumdasın" diyerek bunu Peygamber'e (s.a) bildirir. el-Culâs, gelip Peygamber'in (s.a) minberi yanı başında Âmir'in gerçekten yalancı olduğuna dair yemin etti, Âmir ise el Culâs'ın bu sözü gerçekten söylediğine yemin etti ve, "Allahım! Doğru söyleyen Peygamberi'ne (bu hususta) bir şeyler bildir" diye dua etmesi üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Yüce Allah'ın, İçlerinden kimi de Allah'a şöyle söz vermişti... ile ilgili olarak Katâde şöyle demektedir: Burada sözü edilen kişi Ensâr'dan birisidir. O şöyle demişti: "Allah bana rızık olarak bir şeyler verecek olursa, hiç şüphesiz ondaki Allah hakkını ödeyeceğim ve tasaddukta bulunacağım." Allah ona bu dediği şeyi verince, bu sefer Kitab-ı Kerîminde size okunan bu buyruklarda belirtilen işleri yaptı. O bakımdan yalan söylemekten kaçının. Çünkü yalan günahkârlığa götürür. Ali b. Yezîd, el-Kâsım'dan, o, Ebû Umâme el-Bâhilî'den rivâyet ettiğine göre Sa‘lebe b. Hatıb el-Ensârî Peygamber'e (s.a) dedi ki: "Allah'a dua et de bana mal rızık versin, ihsan etsin." Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Yapma ey Sa‘lebe! Şükrünü edâ edebileceğin az bir mal, (şükrünün) altından kalkamayacağın çok (mal)dan hayırlıdır." İkinci bir defa gelerek yine Peygamber'e isteğini tekrarlayınca, Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: "Allah'ın Peygamberi gibi olmaya razı değil misin? Ben, dağların benimle birlikte altın olup yol almasını isteyecek olsam, hiç şüphesiz öylece yol alırlardı." Sa‘lebe şöyle dedi: "Seni hakk ile gönderen adına yemin ederim ki, eğer sen Allah'a dua edip de O da rızık olarak bana mal ihsan edecek olursa, hiç şüphesiz her hakk sahibine hakkını vereceğim." Bunun üzerine Peygamber (s.a) ona dua etti, O da koyun satın aldı. Solucan ve kurtların çoğalması gibi çoğaldılar. Medîne ona dar geldi. Bu sefer Medîne'nin dışına çıktı, Medîne vâdilerinden birisine yerleşti. Artık sadece öğle ve ikindi namazlarını cemaatle kılabiliyordu. Diğerlerini ise terk etti. Zamanla koyunları daha bir artıp çoğaldı, bu sefer Peygamber ve cemaati –Cuma namazı müstesna– büsbütün terk etti. Koyunları artmaya devam etti, nihâyet Cuma'yı da terk etti. Bu sefer, Rasûlullah (s.a) üç defa, "Yazıklar sana ey Sa‘lebe" buyurdu. Daha sonra yüce Allah'ın, Matlarından bir sadaka al ki... (Tevbe/103) âyeti nâzil oldu. Peygamber (s.a) da zekât toplamak üzere iki kişiyi gönderdi. Onlara, "Sa‘lebe'ye ve –Süleymoğulları'ndan bir adamın adını vererek– filana uğrayın ve onların sadakalarını [zekâtlarını] alın" dedi. Bu iki görevli Sa‘lebe'ye gittiler. Ona, Rasûlullah'ın (s.a) gönderdiği mektubu okuttular. Bunun üzerine o, "Bu ancak cizyenin bir benzeridir. İşinizi gidin görün, bitirdikten sonra bana uğrayın" dedi... ve hadisin geri kalan bölümünü zikretti. Bu ise bilinen ünlü bir olaydır. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]
Bil ki bu âyet, bir grup münâfığın, birtakım yanlış ve hata olan şeyler söylediklerine ve fakat onlara, "Siz, şöyle şöyle söylemişsiniz" denildiğinde, korkup böyle söylemediklerine dair yemin ettiklerine delalet etmektedir. Müfessirler, bu âyetin nüzûl sebebi olarak şunları ileri sürmüşlerdir:
1) Rivâyet olunduğuna göre Hz. Peygamber, Tebük gazvesi'nde iki ay geçirdi. Bu arada kendisine Kur’ân âyetleri nâzil oluyor ve savaşa katılmayan münâfıkları ayıplıyordu. Bu sırada, Cülâs ibn Süveyd, "Allah'a yemin ederim ki, bizim en şereflilerimiz olan ve Medîne'de bırakmış olduğumuz kardeşlerimiz hakkında Muhammed'in söylemiş olduğu şeyler şâyet doğru ise, biz eşekten daha adiyiz, kötüyüz, demektir" dedi. Bunun üzerine, Âmir ibn Kays el-Ensârî, Cülas'a, "Evet, Allah'a yemin ederim ki, Hz. Muhammed doğrudur. Sen, eşekten daha adisin" dedi. Bu söz, Hz. Peygamber'e (s.a) ulaştı. Bunun üzerine Cülas, Hz. Peygamber'in huzuruna çıkarıldı. Ve o bunu söylemediğine dair Allah'a yemin etti. Bunun üzerine Âmir, ellerini yukarıya kaldırarak, "Allahım! Kuluna ve Peygamberi'ne, doğru olanı tasdik eden, yalancıyı da tekzip eden hükmünü/âyetini indir!" diye dua etti. İşte bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. Bunun peşinden de Cülas, "Hiç şüphesiz Allah, bu âyette tevbeden bahsetmektedir. Ben bu sözü söyledim, Âmir doğrudur" dedi. Tevbe etti ve tevbesinde hep samimi kaldı.
2) Rivâyet olunduğuna göre bu âyet, Abdullah ibn Ubey hakkında nâzil olmuştur. Çünkü o, Hz. Peygamber'i kastederek, "Andolsun ki, şâyet Medîne'ye dönersek, aziz ve şerefli olanlar, zelil olanları Medîne'den çıkaracaktır" dedi. Zeyd ibn Erkam bunu duydu ve Hz. Peygamber'e haber verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Abdullah ibn Ubey'i öldürmeye niyetlendi. Bundan dolayı, Abdullah gelerek bunu söylemediğine yemin etti de, hemen bu âyet nâzil oldu.
3) Katâde şunu rivâyet etmiştir: Biri Cüheyne, biri de Gıfâr kabilesi'nden olmak üzere iki adam birbiriyle dövüştüler. Gıfâr kabilesi'nden olan, Cüheyne kabilesi'nden olana üstün geldi. Bunun üzerine Abdullah ibn Ubey, "Ey Evsoğulları! Kardeşinize yardım edin. Allah'a yemin olsun ki, bizim ve Muhammed'in misali, tıpkı ‘Köpeğini besle, seni yesin’ darb-ı meselinde olduğu gibidir" diye bağırdı. Bunun, üzerine, orada bulunanlar, bunu Hz. Peygamber'e söylediler. Abdullah, bu sözü söylemediğini ileri sürerek, yemin etmeye başladı. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
SA‘LEBE'NİN KISSASI
Bu âyetin en meşhur nüzûl sebebi olarak şu hâdise anlatılmıştır: Sa‘lebe ibn Hâtıb, "Yâ Rasûlallah! Allah'a dua et de, bana mal-mülk versin" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Ey Sa‘lebe! Şükrünü eda edebileceğin az mal, takat getiremeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır" dedi. Sa‘lebe, Hz. Peygamber'e tekrar müracaat ederek, "Seni hakk olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, şâyet Allah bana mal verirse, her hakk sahibine hakkını vereceğim..." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber de onun için dua etti. Derken o, bir koyun edindi. Bu koyun, tıpkı kurtların üreyip çoğalması gibi çoğaldı. Öyle ki, koyun sürüleri Medîne'ye sığmaz oldu. Bunun üzerine Sa‘lebe, koyun sürülerini bir vâdiye götürdü. Ve, öğlen ve ikindi namazlarını kılmaya, diğerlerini ise kılmamaya başladı. Sürü iyice üreyip çoğalınca da, Cuma namazları hariç, bütün namazları kılmaz oldu. Daha sonra, Cumayı da terk etti. Derken kervancılarla karşılaştığında, "Ne var, ne yok?" diye soruyordu. Hz. Peygamber (s.a) Sa‘lebe'nin durumunu sorduğunda, o'na onun durumu anlatıldı. Bunun üzerine, Hz. Peygamber, "Yazıklar olsun sana Sa‘lebe!" dedi. İşte bunun üzerine, Onların mallarından sadaka al... (Tevbe/103) âyeti nâzil oldu. Bundan dolayı Hz. Peygamber Sa‘lebe'ye iki adam yollayarak, "Sa‘lebe'ye gidin ve zekâtını alın..." dedi. Bu adamlar Sa‘lebe'nin yanına varıp da ona Hz. Peygamber'in emrini ilettiklerinde o, "Bu, bir cizyedir; ya da cizyenin benzeridir" dedi ve zekâtını vermedi. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hakk, âyetini indirdi. Hakkında, bu âyetin inzâl buyurulduğu haber verildiğinde, Hz. Peygamber'e (s.a) gelerek, kendisinden zekâtını kabul etmesini istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Allah beni, bunu kabul etmekten men etti " buyurdu. O, yüzüne-gözüne toprak saçmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), "Ben sana söyledim, ama sen beni dinlemedin"' buyurdu. Hz. Peygamber'in evine vardığında, Hz. Peygamber ona kapısını açmadı. Sonra, zekâtını Ebû Bekr'e getirdi, Hz. Peygamber kabul etmediği için Ebû Bekr de onu kabul etmedi. Daha sonra Hz. Ömer de, Ebû Bekr'e uyarak onun zekâtını kabul etmedi. Hz. Osman da kabul etmedi. Ve Sa‘lebe, Hz. Osman'ın hilafeti zamanında ölüp helâk oldu.
İmdi şâyet, "Allah Teâlâ, Sa‘lebe ibn Hâtıb'a zekâtını vermesini emretmişti. O hâlde, Peygamber'in, onun zekâtını kabul etmemesi nasıl caiz olabilir?" denilirse, biz deriz ki:
Şöyle denilmesi uzak bir ihtimal değildir: Allah Teâlâ Hz. Peygamber'i (s.a), başkaları bundan ibret alsın ve böylece de zekâtlarını vermekten imtina etmesinler diye, Sa‘lebe'yi hor ve hakîr kılmak için zekâtını kabul etmekten men etmişti.
Şöyle de denilebilir: O, zekâtını ihlâslı bir biçimde değil, riya maksadıyla getirmişti: Allah Teâlâ, bunu Hz. Peygamber'e bildirdi, o da bundan dolayı o zekâtı kabul etmedi.
Şu da muhtemeldir: Allah, Onların mallarından sadaka al ki, bununla kendilerini temizlemiş (...) olasın (Tevbe/103) buyurup, böyle bir maksat da, münâfıklığı sebebiyle Sa‘lebe'de mevcut olmayınca, Hz. Peygamber (s.a), onun zekâtını almaktan geri durmuştur. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]*
*İşte Kuran, Tevbe Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz