• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

27Buruc Suresi 1-3, 12-16




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


27Buruc Suresi 1-3, 12-16


Hatalı Çeviri:
1,2,3. Burçlar sahibi göğe; vaad edilen o güne; tanık olan ve tanık olunana yemin olsun ki,



Doğru Çeviri:
Necm: 47
1-3Kur’ân âyetlerini öğrenmiş iyi hesap bilenleri, ölüm anını, değişime, yıkıma uğratılan toplumların kalıntılarını ve bunları gözlemleyenleri62 kanıt gösteririm ki, 12Rabbinin kıskıvrak yakalaması gerçekten çok şiddetlidir.13Kesinlikle ilk yaratan, sonra öldürüp yeniden yaratan yalnızca O'dur. 14Ve O, çok bağışlayandır, çok sevendir,15en büyük tahtın63 sahibidir, şanı şerefi yüce/ ikramı çok olandır, 16dilediğini en ileri derecede yapandır.64



1-3. Ayetler:

1-3Kur’ân âyetlerini öğrenmiş iyi hesap bilenleri, ölüm anını, değişime, yıkıma uğratılan toplumların kalıntılarını ve bunları gözlemleyenleri kanıt gösteririm ki,

Âyetteki sözcüklerin "hakikat" anlamlarına göre âyet grubunun anlamı, "Burçlar sahibi gökyüzüne, söz verilmiş o güne, şâhitlik edene ve şâhitlik edilene kasem olsun ki, Rabbinin kıskıvrak yakalaması gerçekten çok şiddetlidir" şeklindedir. Biz Meali, mecâzî anlama göre takdim ettik.

Kasem cümlesinin "kasem bölümü"nü oluşturan bu ayetlerdeki her sözcük, gerek hakikat gerekse mecaz anlamları itibariyle müteşabih olup birden fazla anlam ifade etmektedirler:

Sema

"السّماء Sema" sözcüğünden sadece dilimizdeki karşılığı olan "gökyüzü"nü anlarsak, sözcüğün kullanıldığı cümleleri anlamakta oldukça zorlanırız. Çünkü "sema" sözcüğünün ifade ettiği daha birçok anlam mevcuttur. Bu anlamlar şunlardır:

"Sema" sözcüğü, ‘yükseklik, yücelik’ anlamındaki ‘السّموّ es-sümüvv’ sözcüğünün türevlerindendir. Her yüksek ve yüce şeye ‘es-sema’ denilir. Gökyüzüne sema denilmesinin sebebi, yeryüzünden yukarıda olmasındandır. Her bir şeyin üstüne ve üstününe de sema denilir. Meselâ hesaba [matematiğe] da sema denilir. Çünkü matematik üstün bir ilimdir. Herhangi bir şeyin üst kısmına da sema denir. Ayakkabının üstü de, evin tavanı da birer semadır. Hatta bulutlara ve yağmura da sema denmiştir. ‘Es-sema’nın fiili olan ‘semâ’ fiili, ‘حسيب hasîp [ince hesap bilen, muhasebeci]’ ve ‘شريف şerif [onurlu, erdemli]’ kimselerin işleri için kullanılır. Bu demektir ki, iyi hesap [matematik] bilen kimseler de ‘sema’dır." [Lisanü’l-Arab, cilt 4, s. 695-697; semâ maddesi]

Büruc

"البروج Büruc" sözcüğü, "البرج bürc" sözcüğünün çoğuludur. "Bürc" sözcüğü, "belirli bir şekil ve surete benzeyen sabit yıldız kümesi, tek hisarlı kale, kale duvarlarının üstüne yapılmış çıkıntı, yüksek köşk, konak ve Dünya’nın Güneş etrafındaki bir dönüşünün on iki bölümünden her birini temsil eden Koç, Kova, Akrep burçları gibi göksel duraklar" anlamında kullanılır.

"Bürc" sözcüğünün "yıldız kümesi" anlamına geldiğinden hareket edilerek "necm" sözcüğüne benzer bir şekilde "her bir defada inmiş Kur’an ayetleri" olarak da anlamlandırılabilir. Bu durumda "البروج büruc [burçlar]" sözcüğünü de mecazî olarak "Kur’an necmlerinden oluşmuş kümeler" ya da "Kur’an ayetlerinden oluşmuş öbekler" şeklinde anlamak mümkündür.
"Büruc" sözcüğünün karşılığı olarak "ayet öbekleri"; "sema" sözcüğünün karşılığı olarak da "iyi hesap [matematik] bilen kimseler" anlamı esas alındığında 1. ayet şu şekilde anlamlandırılabilir:


Kur’an ayetlerini öğrenmiş matematik bilginleri şahittir ki,

Bu şekildeki bir ifadelendirmeye göre; 1. ayette yapılan kasemle, iyi hesap bilen bilim adamlarının evrenin yapısını ve işleyişini tespit ederek evrenin sonunun [kıyametin] mutlaka gerçekleşeceğini bilimsel olarak ispat edecekleri ve bu bilgiyi de açıklayacakları kanıt gösterilmiş olmaktadır. Gerçekten de, 01. 08. 2002 tarihinde www.bilimveteknoloji.com adresinde yayınlanmış aşağıdaki bilgiler, ayetin yukarıdaki şekilde anlamlandırılmasını doğrular mahiyettedir:

"Devasa büyüklüğe ve akıl almaz karmaşıklığa sahip olan bu muhteşem evren her şey gibi bir gün son bulacaktır. Bu sonun nasıl olacağı sorusu, evrenin kapalı mı yoksa açık mı olduğu sorusunun cevabına bağlıdır. ... Şu an teorik fizikçiler evrenin kapalı ya da açık oluşu ile ilgili kesin bir yargıya sahip değiller. Evren ister açık olsun ister kapalı, üzerindeki bu muhteşem denge eninde sonunda bozulacak ve madde bir şekilde yok olacaktır. Eğer evren kapalı ise, genişlemesi bir gün duracak ve Big Bang’in tersi bir şekilde, kütle çekiminin etkisi altında kalan evren zamanla küçülecek, ısınacak ve sonuçta sonsuz yoğunluk ve sıfır hacme ulaşarak yok olacaktır. Kesin bir bulgu olmamasına rağmen, bilim adamlarının çoğu evrenin sonunu bu şekilde tanımlamaktadır. Eğer evren açık ise üzerine çöküş gerçekleşmeyecek fakat geçen zamanla birlikte genişleyen evren soğuyacak ve üzerindeki maddeyi oluşturan tüm enerji harcanarak yok olacaktır. Bu ikinci yok oluş senaryosuna göre yıl sonra evrendeki tüm yıldızların yakıtı tükenecek ve bu enerji tükenişi ile soğuyan evren yaklaşık yıl sonra tamamı ile demire dönüşerek var olan tüm enerjisini tüketecek. Şimdilik evrenin sonu hakkında ancak bu iki olasılıktan birinin gerçekleşebileceği tahmin edilmektedir. ..."

Vaat Edilen Gün

2. ayette geçen "vaat edilmiş gün" ifadesi, klâsik kaynaklarda ve onları izleyenlerin eserlerinde "ahiret günü" olarak değerlendirilmiştir. Biz bu değerlendirmenin yanlış olduğu kanısındayız. Çünkü ayette "vaat edilen gün"e yemin edilmiştir. Yemin etmenin bir bakıma kanıt göstermek olduğu daha önceki bölümlerde de ifade edilmişti. Bu durumda, kanıt gösterilen şeyin mutlaka elle tutulur, gözle görülür, muhatap tarafından algılanabilir somut bir şey olması gerekmektedir. Dolayısıyla somut olmayan, geleceğe ya da gaybe ait [soyut] bir şeyin kanıt gösterilmesi akla uygun değildir.

Bize göre "vaat edilmiş gün" ölüm günüdür, ölüm anıdır. Bu ölüm hem kişinin bireysel ölümünü hem de kıyametin birinci aşamasındaki toplu ölümü kapsar. Çünkü Kur’an vaat edilmiş günde herkesin mutlaka öldürüleceğini ve yine o gün herkesin mutlaka imana geleceğini bildirmektedir:

90-92Ve İsrâîloğulları'nı bol sudan/nehirden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen izledi. Sonunda boğulma ona yetişince, "Gerçekten, İsrâîloğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım" dedi. –Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun. Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız.– Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim âyetlerimize/alâmetlerimize/göstergelerimize karşı duyarsız/ilgisizdirler. [Yunus/90-92]

29Ve onlar, "Eğer siz doğrulardan iseniz bu vaat ettiğiniz ne zaman?" derler.
30De ki: "Size günün belirlenmiş bir zamanı vardır ki ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz." [Sebe/29, 30]

9Tersine onlar, yetersiz bilgi içinde oynayıp duruyorlar.
10,11Şimdi sen, göğün, apaçık bir kıtlık getireceği günü gözetle. O kıtlık insanları sarıp sarmalar. Bu, elem verici bir azaptır.
12Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Şüphesiz biz artık kesinlikle inananlarız.
13,14Nerede onlarda öğüt almak? Hâlbuki kendilerine açıklayıcı bir elçi gelmişti. Sonra ondan yüz çevirdiler ve "Öğretilmiş bir deli/gizli güçlerce desteklenen biri!" dediler.
15Şüphesiz Biz azabı birazcık kaldırırız, siz kesinlikle dönenlersiniz.
16En büyük bir yakalayışla yakalayacağımız gün, şüphesiz Biz, suçluyu yakalayıp ceza vererek adaleti sağlayanlarız. [Duhan/9-16]

19Ölümün sarhoşluğu gerçekten gerçek ile gelmiştir de: –"Ey insan! İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir."–
20Ve Sûr da üflenmiştir. –"İşte bu, korkutulan gündür."– 21Ve herkes, kendisiyle beraber bir sürücü ve bir şâhit bulunarak geldi. [Kaf/19, 20]

83Sen hemen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar boşa uğraşsınlar ve oynayadursunlar. [Zühruf/83]

7-10İşte, göz şimşek gibi çaktığı, ay tutulduğu ve güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, işte o gün insan, "Kaçış nereye/kaçacak yer neresi?" der.
11Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Sığınak diye bir şey yoktur. 12O gün varıp durmak sadece Rabbinedir/o gün varılıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
13O gün, o insan, önden yolladığı şeyler ve geriye bıraktığı şeyler ile haberdar edilir. [Kıyamet/10-13]

26-30Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Köprücük kemiklerine dayandığı, "Çare bulan kimdir!" denildiği ve can çekişen kişi bunun o ayrılık anı olduğunu anladığı ve bacak bacağa dolaştığı zaman; işte o gün sürülüp götürülmek, sadece Rabbinedir. [Kıyamet/26-30]

Şahitlik Eden ve Şahitlik Edilen

Bu ayetle ilgili olarak bir hayli rivayet uydurulmuştur. Rivayet tefsircileri de bu temelsiz anlatılardan yola çıkarak cümlenin kasem cümlesi olduğunu hiç dikkate almadan, "şahitlik eden" ve "şahitlik edilen"in ne olduğu hakkında ulu orta beyanlarda bulunmuşlardır. Bu beyanlar alt alta yazıldığında, karşımıza aşağıdaki gibi bir liste çıkmaktadır:

Şahitlik eden:Şahitlik edilen:
Cuma günü,Arife günüdür.
Pazartesi günü,Cuma günüdür.
Hacer ül esved,Hacc yapanlardır.
Kurban bayramının 1. günü, Arife günüdür.
Tevriye günü, Arife günüdür.
Allah,Kıyamettir.
Peygamber,Ümmettir.
Peygamberler, Ümmetlerdir.
Peygamberler, Peygamberimizdir
Ümmet-i Muhammed,Diğer ümmetlerdir.
İsa peygamber,[belirtilmemiş]
İnsan, [belirtilmemiş]
İnsanın organları,[belirtilmemiş]
Hafaza melekleri,[belirtilmemiş]
Mallar, İnsanlardır.
Yaratıklar,İnsanlardır. [[Razi, Kurtubi, İbn-i Kesir]

Oysa "şahitlik eden ve şahitlik edilen" cümlesi kesinlikle kasem [kanıt] olarak açıklanmalıdır. Yani ayetteki şahit ve şahidin tanık olduğu şeyler, Rabbimizin kıskıvrak yakalayışının kanıtı veya tanığı olmalıdır. Meselâ, Fil suresinde açıklandığı gibi, bu surenin muhatapları arasında Kâbe’yi yıkmak isteyen Fil Ashabının Rabbimiz tarafından nasıl kıskıvrak yakalandığının ve perişan edildiğinin canlı şahitlerinin bulunuyor olması, bu ayetteki tanıklığın bariz bir örneğini teşkil etmektedir.

Ayetteki "şahitlik eden" ve "şahitlik edilen"i bulma işi Müslümanların görevidir. Çünkü Rabbimiz birçok ayette yeryüzünde gezip dolaşmamızı ve eski medeniyetler hakkında bilgi edinmemizi emretmektedir. Rabbimiz tarafından böyle bir emrin verilmesi, inkârcıları nasıl kıskıvrak yakaladığının kanıtlarını bulmamıza ve bu yakalayıştaki çetinliğe tanık olarak aklımızı başımıza toplamamıza yöneliktir.

Rabbimizin geçmiş medeniyetleri araştırmamızı emreden birçok ayetinden bazıları şunlardır:

6Görmediler mi ki Biz, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökyüzünü üzerlerine bereketlerle gönderip altlarında ırmaklar akıttığımız nice nesilleri değişime/yıkıma uğrattık. Biz onları, günahları sebebiyle değişime/yıkıma uğrattık ve onların sonrasından başka bir nesil oluşturduk. [En’âm/6]

45Sonra nice kentler de vardı ki şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yaparlarken Biz, onları değişime/yıkıma uğrattık. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır; nice terk edilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar!
46Peki onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki kendilerinin, akıl edecekleri kalpleri ve işitecekleri kulakları olsun. İşte, şüphe yok ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur. [Hacc/45, 46]

9Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de onlara nice açık delilleri getirmişlerdi. O hâlde Allah onlara haksızlık edecek değildi, fakat onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık etmekteydiler. [Rum/9]

36Biz onlardan önce kendilerinden daha çetin güce sahip nice nesilleri değişime, yıkıma uğrattık. Öyle ki onlar beldeleri delik-deşik ediyorlardı. Hiç kaçıp kurtulacak yer var mı?
37Şüphesiz ki bunda aklı, anlayışı, vicdanı olan veya kendisi tanık olarak kulak veren kimse için elbette öğüt vardır. [Kaf/36, 37]

Ayrıca Âl-i Imran 137, En’âm 11, Yusuf 109, Neml 69, Ankebut 20, Rum 42, Fatır 44, Muhammed 10, Nahl 36, Zühruf 8, Mümin 21 ve 82. ayetlere de bakılabilir.

Bu ayetlerden anlaşılmaktadır ki, yeryüzü gezip dolaşılır ve bugüne kadar yapılmış arkeolojik çalışmalardan elde edilen veriler incelenirse, Rabbimizin inkârcıları kıskıvrak yakalayışına tanık ve kanıt olacak nice örenler/antik harabeler gözlenebilecektir. Eskiden yaşamış inkârcı toplumlara ait nice kalıntılar, bugün insanların dolaşıp incelemeleri ve ilahi yasanın nasıl işlediğini görmeleri için dünyanın her bir köşesinde meraklılarını beklemektedir.


12. Ayet:

12Rabbinin kıskıvrak yakalaması gerçekten çok şiddetlidir.

İşte, surede kasemlerle dikkat çekilen, kanıtlarla ispat edilmek istenen yargı budur. Kasem cümlesinin cevabı olan bu ayette Rabbimiz zalimlerin yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağını, adaletin mutlaka sağlanacağını, suçluların ve zalimlerin kıskıvrak yakalanacağını bildirerek kasemle dikkatleri çektiği hükmünü belirtmektedir.

Allah’ın Yakalaması

Allah’ın yakalamasını iyi anlamak gerekir. Allah, suçluyu yakalayıp hepse mi atacak, kulağını mı çekecek? Hayır. Yakaladığı zaman dünyada bela, musibet verecek; süründürecek. Ahirette de cehenneme çekecek. Böylece adaleti sağlayacak.

Allah’ın yakalaması ile ilgili Kur’an’dan bazı örnekler sunalım:
Bu ayette kısa bir açıklama şeklinde yapılan uyarı, Hud suresinin 25-103. ayetlerinde Nuh peygamber ile kavmi arasındaki ilişkiyle başlayıp Musa peygamber ile Firavun arasındaki ilişkiye kadar devam eden geniş açıklamalarla detaylandırılmış ve pasaj şu ayetlerle bağlanmıştır:

100İşte geçmişe yönelik bu anlatım, kentlerin ciddî haberlerinden, önemli bilgilerindendir. Biz, onu sana anlatıyoruz; onlardan ayakta olan ve biçilmiş ekin olan da vardır.
101Ve onlara Biz haksızlık etmedik; fakat onlar kendilerine haksızlık ettiler, yanlış; kendi zararlarına iş yaptılar. Onun için Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ın astlarından taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı ve onlara ziyandan başka bir şey arttırmadılar.
102Ve Rabbin, halkı şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler olan kentleri yakaladığında, O'nun yakalayışı işte böyledir. Şüphesiz O'nun yakalaması pek acıklıdır, çok çetindir!
103Şüphesiz âhiret azabından korkan kimseler için bunda kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. O, insanların kendisi için toplandığı bir gündür ve kesinlikle görülecek bir gündür. Hud/100-103

16En büyük bir yakalayışla yakalayacağımız gün, şüphesiz Biz, suçluyu yakalayıp ceza vererek adaleti sağlayanlarız. (Duhan/16)

36Andolsun Lût, onları Bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat onlar uyarıları kuşku ile karşıladılar 37ve andolsun o'nun konuklarından cinsel yönden yararlanmaya kalkıştılar. Biz de onların gözlerini körleştiriverdik/kabilelerini, soylarını silip süpürüverdik: "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!"
38Ve andolsun sabah erkenden, onları kararlı bir azap bastırıverdi.
39 "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (Kamer/36- 39)

100İşte geçmişe yönelik bu anlatım, kentlerin ciddî haberlerinden, önemli bilgilerindendir. Biz, onu sana anlatıyoruz; onlardan ayakta olan ve biçilmiş ekin olan da vardır.
101Ve onlara Biz haksızlık etmedik; fakat onlar kendilerine haksızlık ettiler, yanlış; kendi zararlarına iş yaptılar. Onun için Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ın astlarından taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı ve onlara ziyandan başka bir şey arttırmadılar.
102Ve Rabbin, halkı şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler olan kentleri yakaladığında, O'nun yakalayışı işte böyledir. Şüphesiz O'nun yakalaması pek acıklıdır, çok çetindir! [Hud/100-102]

6-8Ve Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik. Onlar, kendilerine gelen her peygamberi kesinlikle alaya alıyorlardı da Biz, kuvvetçe onlardan daha güçlü olanları yakalayarak değişime/yıkıma uğratıverdik. Öncekilerin örneği de geçti. (Zuhruf/6- 8)

Zaten âhiretin gerekliliği de adaletin sağlanması değilmiydi! Kullar arasında dünyada gerçekten adalet sağlanamıyor. Dünyada birçok suçlu cezalandırılmıyor, yaptığı suçun cezasını almıyor.

13. Ayet:

13Kesinlikle ilk yaratan, sonra öldürüp yeniden yaratan yalnızca O'dur.

Bu ayet ilk bakışta bu evrendeki yaratılışı ve kıyamet sonrasındaki dirilişi çağrıştırmaktadır. Ancak evrene dikkatle bakıldığında, her şeyin sürekli bir yenilenme ve sürekli bir çürüme içinde olduğu görülmektedir. Bu, evrende her an gerçekleşen bir ilk yaratılışın, bir ölümün ve her ölenin yerine yeni bir dirilişin söz konusu olduğu anlamına gelmektedir. "Başlatma ve iade etme" sözünün işaret ettiği bu döngünün en belirgin örneği gece ile gündüzün sürekli meydana geliyor olmasıdır.

Başlattığı evrende tüm bu işleyişi gerçekleştiren, dolayısıyla hem başlatan hem de iade eden, sonuçta da kıyametle sona erecek olan evreni ahiret yaşamı ile iade edecek olan, bunları yapan ve yapabilecek olan sadece Allah’tır.

14. Ayet:

14Ve O, çok bağışlayandır, çok sevendir,

Günahı ne kadar büyük olursa olsun, isyanı ne kadar aşırı olursa olsun, tövbe edip dönüş yapan herkese açık bir kapı olan "bağışlanma", Allah’ın hiçbir engel tanımayan rahmetinden, coşkun lütuf ve ihsanından kaynaklanmaktadır. Sevgi ise, her durum ve koşulda Rabbini tercih eden müminlere Allah’ın lütufkâr, cömert ve yumuşak yaklaşımını ifade etmektedir.

15. Ayet:

15en büyük tahtın sahibidir, şanı şerefi yüce/ikramı çok olandır,

"العرش Arş" sözcüğü, iktidar alameti olan "kral koltuğu, taht" demektir. "Arşın sahibi" ifadesi ise yeryüzünün, gökyüzünün, içindeki varlıklarıyla tüm evrenin tek sahibi, tek yöneticisi, tek hükümranı anlamına gelir. her şeyin ve herkesin sahibi olan bu yüce varlık, kimsenin ve hiçbir şeyin kendisinden kaçamayacağı Allah’tır.

Ayette Allah’ın "المجيد Mecid [Yüce]" olduğu belirtilerek insanoğluna âciz bir varlık olduğu hatırlatılmaktadır.

16. Ayet:

16dilediğini en ileri derecede yapandır.

Yani; "O, en sonunda istediğini yapandır, dilediğini dilediği şekilde yapandır. O’na itiraz edilemez, O’nun iradesine karşı çıkılamaz ve O’na engel olunamaz. Çünkü kâinatta hiç kimse ve hiçbir şey O’nun gibi güçlü değildir, hiçbir güç O’nu mağlûp edemez."

Bundan dolayı O, müttekileri; koruması altına girmiş kimseleri cennetine sokar ve buna kimse mani olamaz. Düşmanlarını cehennemine sokar ve onlara kimse yardım edemez. Suçluların kimisini hemen cezalandırır, kimisine cezalandıracağı vakte kadar dilediğince mühlet verir; kimisine dünyada, kimisine de ahirette azap eder. Bütün bunları ve bunların dışında kalan her şeyi dilediği gibi yapar.*



62 Âyetteki sözcüklerin “hakikat” anlamlarına göre âyet grubunun anlamı, “Burçlar sahibi gökyüzüne, söz verilmiş o güne, şâhitlik edene ve şâhitlik edilene kasem olsun ki, Rabbinin kıskıvrak yakalaması gerçekten çok şiddetlidir” şeklindedir. Biz Meali, mecâzî anlama göre takdim ettik.

63 Ayetin orijinalinde geçen istiva ifadesi, mecâzen, “egemenlik kurdu, kontrolü altına aldı” demektir. Âyetlerde görüleceği üzere “Arşa istva etti” ifadeleri, “en büyük, en yüce makamda egemenlik kurdu, kontrolü eline aldı” anlamındadır. Müteşâbih olan bu kavram, âyette mecâzî olarak kullanılmıştır. İstiva sözcüğü, Resmi Mushaf'ın Yûnus/3, Ra‘d/2, Furkân/59, Secde/4, Tâ-Hâ/5, A‘râf/54, Bakara/29. âyetlerinde de yer alır. Âyetteki istiva eden ifadesi ile kastedilen de, “Allah”tır. Çünkü “istiva”, Allah'ın sıfatlarından olup melek veya kulların sıfatı değildir.

64 Bu sûrenin Resmi Mushaf'taki âyet dizimi, teknik ve anlam bilgisi açısından hatalıdır. Biz gramer ve anlam bilgisi kuralları çerçevesinde farklı tertip ile verdik.




*İşte Kuran, Buruc Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim