• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara 88 + 92Nisa 155-158 + 87Bakara 89-91




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


87Bakara 88 + 92Nisa 155-158 + 87Bakara 89-91


Hatalı Çeviri:
88. (Yahudiler peygamberlerle alay ederek) «Kalplerimiz perdelidir» dediler. Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etmiştir. O yüzden çok az inanırlar.

89. Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkârcılaradır.

90. Allah'ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini (Kur'an'ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar. Ayrıca kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.

91. Kendilerine: Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kur'an, kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver.



Doğru Çeviri:

Necm: 410

88Ve onlar, “Bizim kalplerimiz kılıflıdır/hiçbir şey işlemez” dediler. Aksine; Allah, gerçeği bilerek reddetmelerinden dolayı onları dışlamış/ rahmetinden mahrum bırakmıştır. Bundan dolayı pek azı iman eder!

NİSA 155 – 158 İşte şöyle: Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerine inanmamaları, peygamberler ile haksız yere savaşmaları ve: “Kalplerimiz kılıflıdır/ bir şey işlemez” demeleri – aksine Allah, küfretmeleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar- Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri ve “Biz, Allah'ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ'yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle Allah onları dışlamış/ rahmetinden mahrum bırakmıştır. Oysa O'nu öldürmediler ve o’na sert davranmadılar. Ama onlar için, Îsâ, benzetildi. Gerçekten o'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah o'nu, Kendine yükseltti/ derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

89Onlara Allah katından kendileri ile birlikte olan Kur’an’a muhalif olmayan şeyleri doğrulayan bir kitap; Kur’an gelince de –ki bunlar daha önceleri kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimselere karşı zafer kazanmak istemişlerdi de o tanıdıkları kendilerine gelmişti– onu kendileri örttüler. Artık Allah'ın dışlaması/ rahmetinden mahrum bırakması, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler üzerinedir.

90Onların, kendilerini karşılığında sattıkları şey; Allah'ın kullarından dilediğine Kendi armağanlarından indirmesini kıskanarak, Allah'ın indirdiği şeyleri; Kur’an’ı bilerek reddetmeleri ne çirkindir! İşte bu yüzden hoşnutsuzluk üstüne hoşnutsuzluğa uğradılar. Küçültücü azap da yalnızca gerçekleri bilerek reddedenler içindir.

91Ve onlara, “Allah'ın indirdiğine iman edin” denildiği zaman; onlar, “Biz, kendimize indirilene iman ederiz” dediler. Ve onlar, Allah'ın indirdiği, kendilerinin beraberindeki olan şeyi doğrulayan bir hak olmasına rağmen, kendilerine indirilenlerden ötesini bilerek reddedip atıyorlar. De ki: “Peki eğer mü’minler idiyseniz, niçin daha önce Allah'ın peygamberleri ile savaşıyorsunuz?”



Bu ayet grubunda Medîne'deki Yahudilere hitap edilerek, İsrâîloğulları'nın geçmişten beri Elçilik müessesesine bakışları ve birçok olumsuz özellikleri ortaya konulmuştur.

Allah Mûsâ Peygamberden sonra da İsrâîloğulları'na birbiri ardına birçok Elçi göndermiştir. Ama her seferinde onlar, Elçilerin getirdiği mesajlar hoşlarına gitmediğinden büyüklük taslamışlar; Elçilerin bir kısmını yalanlamış, bir kısmını da öldürmüşlerdir.

Kendilerine iletilen mesajlar karşısında, Bizim kalplerimiz kılıflıdır [örtülüdür, bize bir şey işlemez] deyip anlamazlıktan gelerek bir kenara çekilmişlerdir.

Onlara Allah katından kendileri ile birlikte olanı tasdik eden Kur'ân gelince de onu inkâr ettiler. Onlara, "Allah'ın indirdiğine iman edin" denildiği zaman, onlar "Biz, kendimize indirilene iman ederiz" dediler. Ama bu dedikleri de yalandır. Öyle olsa hiç Elçileri öldürürler miydi?

Kur'ân'ı inkâr etme gerekçeleri, hasettir. Aslında onlar, bir Peygamberin gelmesini çok istiyor ve bekliyorlar; hatta bu sayede zafer kazanacaklarını ümit ediyorlardı.

Mûsâ Peygamber açık kanıtlarla gelmesine rağmen, yine altına tapmaktan vazgeçmemişler, azapla yüz yüze iken bile sahtekârlık yapmışlar; Tûr'da ölüm tehlikesi altında kendilerinden söz alınırken bile, Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık diyerek cinaslı söz kullanıp hainliklerini ortaya koymuşlardı. İşte bu yüzden de İsrâîloğulları Allah’ın hoşnutsuzluğu üstüne hoşnutsuzluğa uğramışlardı.

Bu Âyetlerde, bir yandan İsrâîloğulları'nın geçmişi bildiriliyor, diğer yandan da tüm insanlığa bu kavimle ilgili ihtiyatlı olmaları mesajı veriliyor. Zira altın-çıkar tutkusu onların kalplerine işlemiştir.

87. Âyette zikredilen Mûsâ Peygamberden sonra gelen Elçiler, Kur'ân ve Kitab-ı Mukaddes'e göre Yûşâ, İsmâîl, Sem'un, Dâvûd, Süleymân, İşaya, Ermiya, Uzeyr, Hezekyal, İlyâs, Elyesâ, Yûnus, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve Muhammed Peygamberlerdir.

Yine 87. Âyetteki, Meryem oğlu Îsâ'ya da açık-açık deliller verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs ile destekledik ibaresinde geçen Rûhu'l-Kudüs, "Allah'ın vahyi/İncîl"dir. Meryem Sûresinde, "Rûh, Rûhu'l-Kudüs ve Cebrâîl"le ilgili geniş bilgi verilmişti.

İsrâîloğulları'nın kendilerine gelen Elçilere yaptıkları muamele, 61. Âyette yer almış ve detayı orada sunulmuştu. Kitab-ı Mukaddes'e göre de İsrâîloğulları'nın tarihi, öldürme ve eziyet olayları ile doludur. II. Târihler, 16: 1–14; I. Krallar, 19: 1–10; I. Krallar, 22: 26–27; II. Târihler, 24: 20–21; Yeremya, 15: 10; Yeremya, 18: 20–23; Yeremya, 20: 1–18; Yeremya, 20: 36–40; Matta, 23: 37; Markos, 6: 17–29; Matta, 27: 22–26.


Not 1:

Resmi Mushaf’ta Nisa suresinin 155-158. ayetlerinin, teknik ve anlam bilgisi gereği Bakara/88. ayetin devamı olduğu kanaatindeyim. Hatta Nisa/159. ayetin de normal yeri resmi Mushaf’taki yeri olmayıp 166. ayetin devamıdır. Mushaf tertip eden heyetin gaflet, dalalet ve hatta hıyanetleri sonucu malum tertip yapılmıştır. Ve böylece Kur’an’da tutarsızlık oluşturulmaya çalışılmıştır.

Bakara 87 ve 88. ayetler ile Nisa/153- 162. ayetlerin konuları ve teknik özellikleri birbirine benzemektedir. Bundan istifade edilerek bu bozuntu sağlanmıştır.

Her akıllı insan fark eder ki, Yahudilerin İsa’yı öldürdük demeleri, Meryem’e iftira atmaları İsa peygamber ile Meryem’in hayatta oldukları yıllarda yapılmıştır. Resmi Mushaf’ın tertibine göre ise İsrailoğullarından bu suçları nedeniyle de ağır bir misak alındığı anlaşılmaktadır. Halbuki İsrailoğullarından alınan misak başta Musa peygamber olmak üzere diğer İsrailoğulları peygamberleri aracılığıyla olmuştur. Meryem’e yaptıkları iftira ve İsa için söyledikleri yalan yüzünden asırlar öncesinden İsrailoğullarından misak alınmasının, onlara ağır görevler verilmesinin herhangi bir mantığı yoktur.

155. ayetin başındaki "فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ febima nakzıhim miysagahüm" ifadesinin başındaki " fe" edatı, Bakara/88’de konu edilen lanetlemenin tafsiline; detaylandırılmasına (Zikr-i Tertib) yöneliktir. Nisa/160. ayetin başındaki "febi zulmin" ifadesinin başındaki "fe" edatı da Nisa/164. ayette konu edilen "ağır söz; misakın tafsiline; detaylandırılmasına (Zikr-i Tertib) yöneliktir.

Mushaf’taki bu yanlış tertip nedeniyle, Razi, Kurtubi, İbn-i kesir gibi klasik tefsirlerde de hem ayetlerdeki " فَبِمَا نَقْضِهِم febima nakzıhim", بِكُفْرِهِمْ biküfrihim", " فَبِظُلْمٍ febizulmin" ifadelerinin başındaki "be" harfi cerlerinin müteallakı tespit edilmemiş hem de cümlelerin ana yüklemi hep uydurularak gelmiştir. Ayrıca ayetlerdeki birçok edat yok sayılmıştır.


Not 2:

Ayette lanetlendiği bildirilen kişiler, o günden bugüne tüm İsrail soyu (Yahudiler) değildir. Bunlar, kendi sözlerini bozan, Allah'ın ayetlerine inanmayan, peygamberleri haksız yere öldüren, "Kalplerimiz kılıflıdır/bize bir şey işlemez" diyen, Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan, Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söyleyen ve "Biz, Allah'ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ'yı gerçekten öldürdük" diyen kişilerdir. Bunların soyunun herhangi bir suçu yoktur. Rabbimizin onlarca ayetlerindeki beyanlarına göre kişi başkasının günahından sorumlu değildir.

Bu pasajda Yahûdilerin densizlikleri anlatılırken, konu Îsâ ile ilgili eksik ve yanlış bilgilere getirilerek, Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri; "Allah, Allah'ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle Allah onları dışlamış/rahmetinden mahrum bırakmıştır. Oysa o'nu öldürmediler ve ve o’na sert davranmadılar. Ama onlara, o, benzetildi. Gerçekten o'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şekk [yetersiz bilgi] içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah o'nu Kendine yükseltti [derecesini artırdı] buyurulmuş; Îsâ'nın onlar tarafından öldürülmediği, asılmadığı, Îsâ'nın benzetildiği, Allah'ın Îsâ'yı Kendisine yükselttiği beyân edilmiştir.

Âyette üzerinde durulması gereken nokta, Ama onlara o, benzetildi ifadesidir. Burada Îsâ'nın bir şeye benzetildiği söylenmekte, ama neye benzetildiği bildirilmemektedir. Îsâ'nın neye benzetildiğini Rasûlullah ve ashâbının kesin olarak bildikleri kanaatini taşıyoruz. Âl-i İmrân sûresi'ndeki âyetlerin delâletiyle bunun anlaşılabileceğini düşünüyoruz. O nedenle Âl-i İmrân sûresi'ndeki şu pasajı tahlillerimizle birlikte sunuyoruz:

52,53Sonra Îsâ, onlardan küfrü: Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmeyi sezince: "Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir?" dedi. Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz, biz Allah'a iman ettik, bizim şüphesiz müslimler olduğumuza tanık ol. –Rabbimiz! Biz, senin indirdiğine iman ettik, elçiye de uyduk. Artık bizi şâhitlerle beraber yaz"– dediler.

54Ve inanmayanlar kötü plân yaptılar, Allah da onların kötü plânlarını boşa çıkardı. Ve Allah, kötü plânları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.
55-57Hani Allah: "Ey Îsâ! Şüphesiz ki Ben seni geçmişte yaptıklarını ve yapman gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırıcıyım/öldürücüyüm, seni Kendime yükselticiyim ve seni kâfirlerden; Benim ilâhlığımı ve rabliğimi bilerek reddeden kimselerden temizleyiciyim. Ve de sana uyan kimseleri, kıyâmete kadar kâfirlerin; Benim ilâhlığımı, rabliğimi bilerek reddeden o kişilerin üstünde tutucuyum. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır. Sonra da ayrılığa düştüğünüz şeylerde aranızda hükmedeceğim. Kâfirlere; Benim ilâhlığımı ve rabliğimi bilerek reddeden şu kimselere gelince de, onlara dünyada ve âhirette şiddetli bir azapla azap edeceğim. Onlar için yardımcılardan bir şey de olmayacaktır. İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere gelince de, Allah, onların ödüllerini tastamam ödeyecektir. Ve Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları sevmez" demişti.
58İşte bu, Biz bunu sana, âyetlerden ve yasalar içeren hatırlatmalardan/öğütlerden/Kur’ân'dan okuyoruz. [Âl-i İmrân/52-58]

Bu âyetlerde Îsâ peygamberin hayatından bir kesit nakledilerek Hristiyanların, özellikle de Necrân heyetinin, Îsâ'nın ilâhlığı ile ilgili sapık inançları reddedilmekte; ayrıca Rasûlullah da motive edilmektedir. Âyette verilen bilgiler şöyle özetlenebilir: Îsâ, inkârcıların düşmanlığını sezer. Yakın çevresine, "Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir?" diye sorar. Havariler, "Allah'ın yardımcıları biziz; biz, Allah'a iman ettik, bizim şüphesiz müslimler olduğumuza tanık ol" diye Îsâ'ya teminat verirler ve "Rabbimiz! Biz senin indirdiğine iman ettik, Elçi'ye de uyduk. Artık bizi şâhitlerle beraber yaz" diyerek Allah'a niyazda bulunurlar. Yani, Allah yolunda ölmeyi, şehid olmayı göze alırlar.

Bu safha başka bir âyette şöyle nakledilir:

14Ey iman etmiş kişiler! Allah'ın yardımcıları olun; nitekim Meryem oğlu Îsâ, havarilere: "Allah'a benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz" dediler. Sonra İsrâîloğulları'ndan bir zümre inandı, bir zümre inanmadı. Sonra da Biz, inanmış kimseleri, düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler. [Saff/14]

Bu arada kinci Yahûdiler Îsâ'yı ortadan kaldırmak için plan kurmakta, Allah da plan kurmaktadır [onların planını boşa çıkaracak olayları yaratmaktadır]. Ayrıca Îsâ'ya, Ey Îsâ! Şüphesiz ki Ben seni vefatettiriciyim, seni Kendime yükselticiyim ve seni inkârcılardan temizleyiciyim. Ve de sana uyan kimseleri, kıyâmete kadar o küfretmiş olan kişilerin üstünde tutucuyum. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır. Sonra da ayrılığa düştüğünüz şeylerde aranızda hükmedeceğim. Şu inkâr eden kimselere gelince de, onlara dünyada ve âhirette şiddetli bir azapla azap edeceğim. Onlar için yardımcılardan bir şey de olmayacaktır. İman eden ve sâlihâtı işleyen kimselere gelince de, O [Allah], onların ödüllerini tastamam ödeyecektir. Ve Allah, zâlimleri sevmez diye güvence vermektedir. Yani, bu sırada Îsâ ölmeyecektir. Onun daha yapacağı işler vardır.

Geçmişe ait verilen bu bilgilerle, Rasûlullah'a da güvence verilmekte; o'na zımnen, "Senin de yapacağın işler vardır" denilmektedir.

Al-i Imran 54. âyetteki, Allah da kötü plan yaptı [onların kötü planlarını boşa çıkardı]. Ve Allah, plancıların [kötü planları boşa çıkaranların] en hayırlısıdır ifadesi, yukarıdaki Nisâ/155- 158. ayetlerde açığa kavuşturulmaktadır:

Âyetteki, Oysa o'nu öldürmediler ve o’na sert davranmadılar. Ama onlara o, benzetildi ifadesinden anlaşıldığına göre, havarilerden biri, Îsâ rolünü üstlenip, Allah yolunda şehid olmuştur.

Kurtubî’nin nakline göre bu konuyu ed-Dahhâk şöyle izah etmiştir:

Hz. Îsâ'yı öldürmek istediklerinde, havariler 12 kişi oldukları hâlde bir odada toplandılar. Hz. Îsâ, odanın havalandırma deliğinden yanlarına geldi. İblis de Yahûdi topluluklarını durumdan haberdar edince 4.000 kişi bineklerine bindiler ve odanın kapısını tuttular. Hz. Mesih havarilere, "Hanginiz cennette benimle birlikte olmak karşılığında ölümü göze alabilir?" dedi. Onlardan birisi, "Ben ey Allah'ın Peygamberi" dedi. Bunun üzerine Hz. Îsâ yünden yapılmış abasını ve yünden bir sarığı üzerine attı, sopasını ona teslim etti. Bu kişi Hz. Îsâ'nın sûretine benzetildi. Yahûdilere karşı çıkınca onu öldürdüler, daha sonra çarmıha gerdiler.

Merhum Râzî ise şu açıklamaları yapar:
Hz. Îsâ'yı Öldürmek İsteyenin, Ona Benzetilerek Öldürülmesi:
"Allah Teâlâ, Hz. Îsâ'nın (a.s) şeklini, başka bir insana vermiştir." Bu izaha göre değişik açıklamalar yapılmıştır:

a) Yahûdiler, Hz. Îsâ'nın (a.s), arkadaşları [havarileri] ile birlikte falancanın evinde olduğunu öğrenince, Yahûdilerin reisi olan Yahuda, avânesinden Taytâyus isminde bir adama, o'nun yanına girip öldürmek için o'nu evden çıkarmasını emretmişti. Bu adam Hz. Îsâ'nın yanına girince, Cenâb-ı Allah Hz. Îsâ'yı (a.s), evin tavanından göğe yükseltmiş ve Taytâyus'a, Hz. Îsâ'nın şeklini vermiş. Binâenaleyh Yahûdiler, onu Hz. Îsâ zannederek çarmıha germiş ve öldürmüşlerdir.

b)Yahûdiler, Hz. Îsâ'yı (a.s) takip için bir adam görevlendirdiler. Hz. Îsâ (a.s) dağa çıktı ve oradan göğe yükseltildi. Hakk Teâlâ, o gözetleyici adama Hz. Îsâ'nın şeklini verdi ve Yahûdiler onu, "Ben, Îsâ değilim" dediği hâlde, öldürdüler.

c) Yahûdiler, Hz. Îsâ'yı yakalamayı kafalarına koymuşlardı. Hz. Îsâ'nın yanında on havârisi vardı. Hz. Îsâ (a.s) onlara, "Kim, kendisine benim sûretim verilmesi karşılığında cenneti satın almak ister" dedi. İçlerinden birisi, "Ben..." dedi. İşte bunun üzerine, Allah Teâlâ, ona Hz. Îsâ'nın (a.s) şeklini verdi. O, evden çıkarılıp öldürüldü. Hz. Îsâ (a.s) da göğe kaldırıldı.

d) Hz. Îsâ'nın havarilerinden olduğunu iddia eden bir münâfık vardı. Bu münâfık, Yahûdilere gidip Hz. Îsâ'nın (a.s) yerini haber verdi. Bu adam, Yahûdilerle birlikte Hz. Îsâ'yı yakalamak için içeri girdiklerinde, Allah Teâlâ, Hz. Îsâ'nın şeklini o adama verdi. Böylece bu adam öldürüldü ve çarmıha gerildi.

İşte bütün bunlar, birbirine zıt olan ve birbirini nakzeden açıklamalardır. İşlerin hakikatini en iyi Allah bilir.

Âyette, Gerçekten o'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şekk [yetersiz bilgi] içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur buyurulmuştur, ki burada konu edilen anlaşmazlık, Yahûdiler ve Hristiyanların, "Eğer bu ölen Îsâ ise, bizim arkadaşımız nerede?", "Allah, gözümüzün önünde O'nu semâya yükselti", "Çarmıha gerilen kişi Îsâ idi, fakat çarmıhta ölmemişti ve çarmıhtan indirildiğinde yaşıyordu", "Îsâ çarmıhta öldü, daha sonra tekrar dirilip havarileri ile birçok kez buluşup konuştu" gibi gerçek dışı inançlara sahip olmalarıdır.

Burada, peygamberleri hakksız yere öldürmeleri ifadesiyle konu edilen Yahûdilerin peygamber katilliği Bakara/91, Âl-i İmrân/112 ve 181 âyetlerinde de yer almış ve detaylı bilgi sunulmuştu.

Kur’ân âyetlerine dikkat edildiğinde, Îsâ peygamberin de her beşer gibi ölümlü olduğu ve öldüğü anlaşılır:

55-57Hani Allah: "Ey Îsâ! Şüphesiz ki Ben seni geçmişte yaptıklarını ve yapman gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırıcıyım/öldürücüyüm, seni Kendime yükselticiyim ve seni kâfirlerden; Benim ilâhlığımı ve rabliğimi bilerek reddeden kimselerden temizleyiciyim. Ve de sana uyan kimseleri, kıyâmete kadar kâfirlerin; Benim ilâhlığımı, rabliğimi bilerek reddeden o kişilerin üstünde tutucuyum. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır. Sonra da ayrılığa düştüğünüz şeylerde aranızda hükmedeceğim. Kâfirlere; Benim ilâhlığımı ve rabliğimi bilerek reddeden şu kimselere gelince de, onlara dünyada ve âhirette şiddetli bir azapla azap edeceğim. Onlar için yardımcılardan bir şey de olmayacaktır. İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere gelince de, Allah, onların ödüllerini tastamam ödeyecektir. Ve Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları sevmez" demişti. [Âl-i İmrân/55-57]

116-118Ve hani Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu Îsâ! Sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah'ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?" Îsâ: "Sen arınıksın, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen, bunu kesinlikle bilmiştin. Sen, benim içimde/özümde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem. Şüphesiz Sen; görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta kendisisin! Ben, onlara sadece, Senin bana emrettiklerini; ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin’ dedim. Ve ben, içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen, beni vefat ettirdin; geçmişte yaptıklarımı ve yapmam gerekirken yapmadıklarımı bir bir hatırlattırdın/beni öldürdün, Sen, onları gözetleyenin ta kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen, her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar, senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta kendisisin" dedi.
119Allah dedi ki: "Bu, doğru kimselere doğruluklarının yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde sonsuz kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler vardır." Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, en büyük kurtuluştur. [Mâide/116-119]

29Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye; Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi. Onlar, "Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?" dediler.
34İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, "30Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 36Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur" 34diyen Meryem oğlu Îsâ'dır. [Meryem/29-36]


ÎSÂ'NIN ALLAH'A YÜKSELTİLMESİ

Konumuz olan paragraftaki, Aksine Allah o'nu Kendine yükseltti ve Seni Kendime yükselticiyim (Âl-i İmrân/55) ifadeleri, İslâm'ı, Peygamber'i ve Kur’ân'ı gözden düşürebilmek için, Allah'ın Îsâ'yı göğe, Kendi yanına çıkardığı şeklinde çarpıtılmış ve bu hususta epeyce menkıbe düzülmüştür. Hâlbuki, Allah'a gitmek, Allah'a yükselmek, bedensel olarak göğe çıkmak değildir. Bu ifadeler, Allah'ın derece yükseltmesine, değer vermesine, dünyada yüksek mevkilere çıkarmasına ve büyük ödüller ihsan etmesine işarettir. Zira, Allah'ın sıfatlarından biri de, "refi‘u'd-derecât'tır" [dereceleri yükselten'dir].

45-46Hani bir zaman haberci âyetler: "Ey Meryem! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu Îsâ Mesih'tir. Dünya ve âhirette saygındır. Ve O, yaklaştırılanlardan ve sâlihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da. 48Ve Allah, O'na kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrât ile İncîl'i öğretecek. [Âl-i İmrân/46]

110Hani Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu Îsâ! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben, seni Allah'ın vahyi ile güçlendirmiştim. Yüksek mevkide olan biri olarak ve yetişkin biri olarak insanlara konuşuyordun. Hani sana Kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri, Tevrât'ı ve İncîl'i öğretmiştim.
Hani Benim iznimle/bilgimle çamurdan; kilden (seramikten) kuş şekli gibi bir şey (Buhurdan) yapıyordun. Sonra da onun içine üflüyordun; aerosol oluşturuyordun, onlar da (hastalık yayan; aşılayan haşereler) Benim iznimle kuş oluveriyordu/çabucak gidiyorlardı. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle/bilgimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle/bilgimle sosyal ölüleri çıkarıyordun/canlandırıyordun. Ve hani İsrâîloğulları'na apaçık kanıtlarla gelip de onlardan Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayanların: "Bu, ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni onlardan korumuştum. [Mâide/110]

14-16De ki, "Dinimi yalnız Kendisine arındırarak Allah'a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O'nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız." De ki: "Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyâmet gününde kendilerini ve ailelerini ve yakınlarını kayba uğratanlardır." –Dikkatli olun! İşte bu, apaçık bir kaybın ta kendisidir. Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor: Ey kullarım! Benimkorumam altına girin.– [Zümer/15]

Ayrıca şu âyet, bu konunun doğru anlaşılması için yeterli bir ipucu sunmaktadır:

176Ve eğer Biz, dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, ama o alçaklığa saplandı kaldı ve tutkusuna uydu. Artık onun durumu, üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. O nedenle sen iyice düşünsünler diye bu kıssayı iyice anlat. [A‘râf/176]

A‘râf/176'daki, Eğer Biz, dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik ifadesine göre Allah, lâyık olan herkesi Kendisine yükseltecektir. Burada konu edilen yükselme, fizikî anlamda bir yükselme değil, "mükemmel bir iman ve sâlihât işlemek sûretiyle manevî bir yükselme"dir. Çünkü Allah böylelerini iliyyîn'e [yüceler yücesine] yükseltmektedir:

18-21Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! "Ebrar"ın/iyi adamların kaydı, kesinlikle Illıyyin'dedir. –Illıyyin'in ne olduğunu sana ne bildirdi? Yaklaştırılmışların tanık olduğu rakamlanmış/yazılmış bir kayıttır!– [Mutaffifîn/18-21]

56Ve Kitap'ta İdris'i an/hatırlat. Şüphesiz O, özü-sözü doğru biriydi, bir peygamberdi. 57Ve Biz O'nu yüce bir mekâna yükselttik. [Meryem/56-57]

Evet, Îsâ peygamber Yahûdilerce çarmıha gerilerek öldürülmemiştir. O başka bir zaman başka bir yerde ölmüştür. Hatta Kur’an’a (Ra’d/38) göre eş ve çor çocuk sahibi de olmuştur. Yeri ve zamanı hakkında bir bilgimiz yoktur.

2) Ölümle burun buruna iken bile hainlik edebilecekleridir ki bu husus bu pasajda şöyle ifade edilmiştir:

Ve hani sizden mîsâk almışve sizin üstününüzü/seçkininiz Mûsâ'yı Tûr'a yükseltmiştik/çıkarmıştık: 'Size verdiğimizi [Kitab'ı] kuvvetlice alın ve dinleyin.' Demişlerdi ki: 'Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık.'

Bu Âyetin bir benzeri de Nisâ Sûresinde yer almaktadır:

46Yahudileşmişlerden bir kısmı kelimelerin yerlerini/öz anlamlarını değiştirirler, dillerini eğerek-bükerek ve dine saldırarak Peygamber'e karşı, "İşittik ve karşı geldik/iyice sarıldık", "Dinle, dinlemez olası", "raina" [güdüşelim, bizim çobanımız] derler. Eğer onlar, "İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam/doğru olacaktı; fakat bile bile gerçeği kabul etmemeleri sebebiyle Allah, onları dışlayıp gözden çıkarmıştır. Artık pek az inanırlar. [Nisâ: 46]*




*İşte Kuran, Bakara Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim