88Enfal Suresi 20-29
Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler
88Enfal Suresi 20-29
Hatalı Çeviri:
20. Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin.
21. İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.
22. Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.
23. Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.
24. Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.
25. Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.
26. Hatırlayın ki, bir zaman siz yeryüzünde âciz tanınan az (bir toplum) idiniz; insanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz da şükredesiniz diye Allah size yer yurt verdi; yardımıyla sizi destekledi ve size temizinden rızıklar verdi.
27. Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.
28. Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır.
29. Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.
Doğru Çeviri:
Necm: 465
20Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin! 21Vahye kulak asmadıkları hâlde “İşittik/vahye kulak verdik” diyenler gibi de olmayın!
22Şüphesiz yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü, aklını kullanmayan şu sağırlardır, dilsizlerdir.
23Ve eğer Allah, onlarda hayır olduğunu bilseydi kesinlikle onlara işittirirdi. Ve eğer işittirseydi yine de onlar, geri duranların ta kendisi olarak mesafelenirlerdi.
24Ey iman etmiş kimseler! Elçi sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi'ye karşılık verin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz, kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.
25Ve sadece sizden kendi benliklerine haksızlık edenlere isâbet etmeyen toplumsal ateşlerden korunun ve hiç şüphesiz Allah'ın, azabı çetin olan olduğunu bilin.
26Ve hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız, yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz da Allah, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye barındırmıştı, sizi yardımıyla güçlendirmişti ve size temiz-hoş şeylerden rızıklar vermişti.
27,28Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve Elçi'ye ihânet etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de ihânet etmeyin. Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle imtihan aracı; sizi dinden çıkaracak birer varlık olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin.
29Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girerseniz, O, size hakkı bâtıldan ayırdedecek bir anlayış verir ve sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah çok büyük armağan sahibidir.
20Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin! 21Vahye kulak asmadıkları hâlde “İşittik/vahye kulak verdik” diyenler gibi de olmayın!
22Şüphesiz yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü, aklını kullanmayan şu sağırlardır, dilsizlerdir.
23Ve eğer Allah, onlarda hayır olduğunu bilseydi kesinlikle onlara işittirirdi. Ve eğer işittirseydi yine de onlar, geri duranların ta kendisi olarak mesafelenirlerdi.
Bu âyetlerde, mü’minler ile mü’min görünenler sergilenerek gerçek mü’minlere, o yalancı Yahûdiler ve münâfıklar gibi olmamaları uyarısı yapılmaktadır. Âyetteki, İşitmedikleri hâlde "İşittik [vahye kulak verdik]" diyenler ifadesi ile, vahyi samimiyetle dinlemeyen, işittiklerini iyice düşünmeyen, onun hakkında tefekkür etmeyen iki yüzlü kimseler kasdedilmiş; dolayısıyla da mü’minler ciddiyet ve tefekküre davet edilmişlerdir:
171Ve kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kişilerin hâli, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyen şeylere çoban haykırışı/karga haykırışı yapan kimsenin hâli gibidir; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden onlar akıl da etmezler. [Bakara/171]
179Ve andolsun ki tanıdıklarınızdan-tanımadıklarınızdan birçoğunu cehennem için türetip ürettik; onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar. Gözleri vardır, onlarla görmezler. Kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler. Hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar duyarsızların ta kendileridir. [A‘râf/179]
Âyetteki, Elçi'ye itaat ifadesiyle, "Elçi'ye bağlılık; o'nun aldığı kararlara; yaptığı içtihatlara saygılı davranmak, özellikle bu âyetin bulunduğu bağlamda, devlet reisi, ordu komutanı sıfatlarını da taşıması hasebiyle Elçi'ye askerî ve idarî alanlarda ters harekette bulunmamak" kastedilmiştir.
24Ey iman etmiş kimseler! Elçi sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi'ye karşılık verin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz, kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.
25Ve sadece sizden kendi benliklerine haksızlık edenlere isâbet etmeyen toplumsal ateşlerden korunun ve hiç şüphesiz Allah'ın, azabı çetin olan olduğunu bilin.
26Ve hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız, yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz da Allah, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye barındırmıştı, sizi yardımıyla güçlendirmişti ve size temiz-hoş şeylerden rızıklar vermişti.
Mü’minlere hitap edilen bu âyetlerde, başarılı olabilmeleri için yapmaları gerekenler ifade edilmiş; yanlış davranışlarının sadece kendilerine değil başkalarına da zarar vereceği bildirilmiştir. Paragrafta ilk olarak Elçi'ye itaat, bağlılık sadedinde, Ey iman etmiş kimseler! O [Elçi], sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi'ye icabet edin emri verilmiştir. Elçi'nin çağırdığı "hayat verecek şeyler"in neler olduğunu tesbit etmek için önce şu âyetlere bir göz atılmalıdır:
51Ve bir beşer için, bir vahiy ile veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle/bilgisiyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah'ın kendisine söz söylemesi olmaz. Şüphesiz O, çok yüce ve yücelticidir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. [Şûrâ/51]
26,27De ki: "Ey hükümranlığın hükümranı Allah'ım! Sen hükümranlığı dilediğin kimseye verirsin, dilediğin kimseden de hükümranlığı çeker alırsın, dilediğin kimseyi güçlü yaparsın, dilediğin kimseyi de alçak, rezil edersin. Hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin! Sen, geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; Sen, ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Sen, dilediğine de hesapsız rızık verirsin." [Âl-i İmrân/27]
169-171Allah yolunda öldürülenleri de sakın ölüler sanma. Tam tersi onlar diridirler, Allah'ın armağanlarından verdiği şeylerle sevinçli olarak Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Arkalarından kendilerine henüz ulaşmayan kimselere, kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah'tan bir nimeti, armağanı ve Allah'ın şüphesiz, mü’minlerin ecrini kaybetmeyeceğini müjdelemek isterler. [Âl-i İmrân/169-171]
64Ve bu iğreti dünya yaşamı, sadece bir eğlence ve oyundur. Şüphesiz son yurt ise kesinlikle hayatın ta kendisidir. Keşke onlar, bilmiş olsalardı. [Ankebût/64]
97Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz. [Nahl/97]
Âyetlerden anlaşıldığına göre, insanlığa hayat verecek şey, "Kur’ân, iman, savaş; Allah yolunda ölmek, öldürmektir"tir.
Âyetteki, Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ifadesi, vahiylerin, insanın kimliğini değiştirmesine neden olduğuna işarettir. Kâfir ve fâsık kimse vahye kulak verir ve onun hakkında tefekkür ederse, Allah onunla egosu arasına girip ona doğru yolu gösterecek ve cennetine kılavuzlayacaktır.
25-26. âyetlerde de mü’minlerin savaş şartlarında takınmaları gereken tavırlara vurgu yapılıp, Allah'ın kendilerine yardım edeceği ifade edilmektedir.
26. âyetteki, Ve hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız, yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz da O [Allah], şükredersiniz diye barındırmıştı, sizi yardımıyla desteklemişti ve size temiz-hoş şeylerden rızıklar vermişti ifadesi ile, mü’minlere geçmişte yaşadıkları korku ve baskılar hatırlatılarak onlardan yaşadıkları hayatın değerlendirmesini yapmaları istenmektedir.
25. âyetteki, Sadece sizden zâlim olanlara isâbet etmeyen fitneler ifadesiyle, insanları ateşe atan ihtilâf, çekişme, karışıklık, kafaları karıştırmak, düzeni bozmak, anarşi çıkarmak gibi toplumsal fitneler kasdedilmektedir. Çünkü bu fitne, sınır tanımaz. Böyle bir durumda sadece günahkârlar değil, nemelazımcı kimseler de azaba uğrarlar.
Bu durum çevre sağlığı ile örneklenebilir: Çevreyi kirleten bir kimseye müdahale edilmediğinde, kirlilik yayılır ve tüm kenti etkiler. Bunun zararı da, sadece kirleten kişiyle sınırlı kalmaz, orada yaşayan herkese dokunur.
Aynı durum ahlâk ve kültür dejenerasyonu açısından da ele alınabilir: Bir kişinin yaptığı ahlâksızlıkların, zaman içinde kenti, hatta ülkeyi bile sardığına tanık olunmaktadır. Lût kavmi buna güzel bir örnektir; birkaç kişiyle başlayan cinsel sapmalar zamanla tüm kavmi sarmış ve onların sonlarını hazırlamıştır.
27,28Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve Elçi'ye ihânet etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de ihânet etmeyin. Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle imtihan aracı; sizi dinden çıkaracak birer varlık olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin.
29Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girerseniz, O, size hakkı bâtıldan ayırdedecek bir anlayış verir ve sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah çok büyük armağan sahibidir.
Bu âyetlerde mü’minler, Allah'a ve Elçi’ye ihânet etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de ihânet etmeyin buyurularak uyarılmakta ve kendilerine, Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle fitne olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin vaadi yapılmaktadır.
Müslümanlar mal-mülk ve emanetler konusunda bir hâinlik yapmış olmalılar ki bu uyarıya muhatap olmuşlardır:
Rivâyet edildiğine göre, bu âyet-i kerîme, Ebû Lubâbe b. Abdu'l-Münzir'in Kurayzaoğulları'na kesileceklerini işaret edip bildirmesi üzerine nâzil olmuştur. Ebû Lubâbe der ki: "Allah'a yemin ederim, ayaklarımı yerimden hareket ettirmeden ben Allah'a ve Rasûlü'ne hâinlik ettiğimi anladım. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu." Bu âyet-i kerîme nâzil olunca, Ebû Lubâbe kendisini mescidin direklerinden birisine bağlayarak şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim, ölünceye yahut da Allah tevbemi kabul edinceye kadar ne bir şey yiyeceğim, ne de bir şey içeceğim." Buna dair haber meşhurdur. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Bir diğer görüşe göre âyet-i kerîme, onların Peygamber'den (s.a) herhangi bir şeyi işitip bunu müşriklere ulaştırmaları ve yaygınlaştırmaları üzerine nâzil olmuştur. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
İbn Abbâs şöyle demiştir: "Bu âyet, Ebû Lubâbe hakkında nâzil olmuştur. Hz. Peygamber (s.a), Ebû Lubâbe'yı, Kurayzaoğulları'nı muhasara altına almak maksadıyla onlara yollamıştı. Ebû Lubâbe'nin çoluk-çocuğu ise, Kurayzaoğulları'nın içinde bulunuyordu. Bunun üzerine Kurayzaoğulları, "Ey Ebû Lubâbe! Ne dersin, Sa‘d ibn Mu‘âz'ın hakkımızda vermiş olduğu hükmü kabul edelim mi?" deyince, Ebû Lubâbe boğazına işaret ederek, "Bu bir intihardır, sakın bunu yapmayın" demek istemiştir. Böylece, bu hareket tarzı, Ebû Lubâbe'den, Allah ve O'nun Rasûlü'ne karşı bir hâinlik olmak üzere sâdır olmuştur." [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
Süddî şöyle demektedir: "Onlar, Hz. Peygamber'den (s.a) bir şey dinliyor ve bunu ifşa ederek, müşriklere intikâl ettiriyorlardı. İşte bunun üzerine, Cenâb-ı Hakk onları bundan nehyetti."
İbn Zeyd şöyle demiştir: "Allah onları, tıpkı münâfıkların yapmış olduğu gibi, iman izhar edip, öte yandan ise, küfürlerini gizlemek sûretiyle, hâinlikte bulunmaktan nehyetti."
Câbir ibn Abdillah'dan şu rivâyet edilmiştir: Ebû Süfyân Mekke'den çıkınca, Hz. Peygamber (s.a), onun çıktığını öğrendi ve onu karşılamaya niyetlendi. Bunun üzerine münâfıklardan birisi, Ebû Süfyân'a, "Muhakkak ki Muhammed, savaşmak için karşınıza çıkacak. Binâenaleyh tedbirinizi alın!" diye bir mektup yazınca, Allah Teâlâ bu âyeti inzâl buyurdu.
Zührî ve Kelbî, bu âyetin Hatıb b. Ebî Lubâbe hakkında nâzil olduğunu söylemişlerdir. Zira bu sahâbî, Hz. Peygamber (s.a) Mekkelilerle savaşmak için gitmeye niyetlenince, o'nun bu niyetini Mekkelilere yazıp bildirmişti. Bu görüşü el-Esamm nakletmiştir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
Âyette geçen emanetler, çok kapsamlı bir terim olup fert ve toplumu, hatta tüm dünyayı ilgilendiren boyutları vardır. Zira emanet, "kişiye muhafaza etmesi için bırakılan tüm şeyler"dir.
Buna göre, antlaşma ve sözleşmeler, toplumda üstlenilen büyük-küçük vazifeler, kamu malları; kişinin aklı-fikri, organları, sağlığı, gençliği, ömrü, Allah'ın dünyada insana vermiş olduğu sistemler; ormanından, havasından suyuna, böceğinden çiçeğine evrendeki tüm varlıklar birer emanettir.
Âyetteki emanetler'in, pasaj gereği özele indirgendiğinde, "ganimetler"i de içerdiği söylenebilir.
Âyetteki, Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle fitne olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin ifadesiyle, malların ve çocukların birer fitne [ateşe atan etken] olduğu hatırlatılarak şu ihtar edilmektedir: "Dünya malı ve çocuklar, genellikle kişiyi yanlış yollara sevkeder. Kazanma ve koruma hırsıyla insanlar birçok yanlışa tevessül ederler. Yapmaları gerekeni yapmazlar veya yapmamaları gerekeni yaparlar. O nedenle aklınızı başınıza alın, hataya düşmeyin."
Aynı tarz uyarı başka âyetlerde de mevcuttur:
14Ey iman etmiş kimseler! Şüphesiz eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. O nedenle, onlardan sakının. Ve eğer affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki şüphesiz Allah, çok bağışlayan çok merhamet edendir.
15Kesinlikle mallarınız ve çocuklarınız, sizi ateşe atabilecek imtihan aracıdır. Allah ise, büyük ödül Kendi katında olandır. [Teğâbün/14-15]
35Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Ve eritip saflaştırmak üzere, sizi Biz, şer ve hayır ile sınarız. Ve siz, yalnız Bize döndürüleceksiniz. [Enbiyâ/35]
9Ey iman etmiş kimseler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Böyle bir şeyi kim yaparsa, artık işte onlar, zarara, kayba uğrayıp acı çekenlerin ta kendileridir. [Münâfikûn/9]*
*İşte Kuran, Enfal Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz