• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

88Enfal Suresi 5-9, 43-44, 10-14




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


88Enfal Suresi 5-9, 43-44, 10-14


Hatalı Çeviri:
5. (Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir.

6. Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı.

7. Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.

8. (Bunlar,) günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi.

9. Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.

10. Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.

11. O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.

12. Hani Rabbin meleklere: «Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.

13. Bu söylenenler, onların Allah'a ve Resûlüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır.

14. İşte bu yenilgi size Allah'ın azabı! Şimdilik onu tadın! Kâfirlere bir de cehennem ateşinin azabı vardır.



Doğru Çeviri:

Necm: 468344

5,6Ve onlar, gerçek açığa konduktan sonra, sanki göz göre göre –Rabbinin seni, gerçek ile evinden çıkardığı gibi, ki şüphesiz mü’minlerden bir kesim de kesinlikle hoşlanmıyorlardı– kendileri ölüme sürükleniyorlarmışçasına, gerçek hakkında seninle tartışıyorlardı.

7,8Ve hani Allah, size, iki tâifeden birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Siz ise şanı ve şerefi olmayan şeyin/çapulun kendinizin olmasını istiyordunuz. Allah da, kelimeleriyle hakkı yerine oturtmak ve suçluların hoşuna gitmese de gerçeği ortaya çıkarmak ve bâtılı yok etmek için kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin arkasını kesmek; hak dini geliştirmek istiyordu.

9Hani siz, Rabbinizden yardım diliyordunuz da Rabbiniz, “Şüphesiz Ben, işte ardarda haberci âyetlerden binlercesiyle size yardım ediyorum” diye karşılık vermişti.

43Hani o vakitler Allah sana uykunda onları az gösteriyordu. Eğer Allah, onları sana çok gösterseydi kesinlikle korkmuştunuz ve savaş konusunda anlaşmazlığa düşmüştünüz. Fakat Allah güvenlik sağladı. Şüphesiz O, gönüllerde olanı en iyi bilendir.

44Ve hani olması gereken bir işi gerçekleştirmek için, onlarla karşılaştığınız vakit onları sizin gözünüze az gösteriyordu. Sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.

10Bunu da Allah, sırf size bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Ve yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

11Hani Rabbiniz, yine Kendi katından bir güven olarak bir uyku sardırıyordu. Sizi kendisiyle temizlemek, kötü niyetli kişinin pisliğini/zararını sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sabitleştirmek; ayaklarınızın sağlam basması için gökten üzerinize bir su indiriyordu.

12Ve hani, Rabbin doğal güçleri programlıyordu: “Şüphesiz Ben, sizinle beraberim, haydin inanmış kimselere sebat verin. Ben, kâfirlerin; Kendimin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunların üstüne vurun, onlardan tüm parmak uçlarına/eklemlerine de!

13İşte kâfirlerin bu cezalandırılışı, Allah'a ve Elçisi'ne karşı gelmeleri nedeniyledir. Ve kim Allah'a ve Elçisi'ne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı çok çetin olandır.

14İşte artık, bunu tadın. Şüphesiz ki âhirette kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için ateşin azabı da vardır.



5,6Ve onlar, gerçek açığa konduktan sonra, sanki göz göre göre –Rabbinin seni, gerçek ile evinden çıkardığı gibi, ki şüphesiz mü’minlerden bir kesim de kesinlikle hoşlanmıyorlardı– kendileri ölüme sürükleniyorlarmışçasına, gerçek hakkında seninle tartışıyorlardı.


Bu âyetlerde, savaş konusunda Rasûlullah'a karşı çıkanlar ve o'nunla tartışanlar kınanmaktadır. Rasûlullah kendisine daha evvel vahyedilen âyetlerden hareketle savaşa karar verip savaşmak üzere evinden çıkmıştır. Mü’minlerden bazıları ise bu durumdan hoşlanmamışlar; sanki Rasûlullah onları zorla ölüme sürüklüyormuş gibi meseleyi tartışmaya açmışlardır.

Rasûlullah'ın, o güne kadar inen âyetlerden hareketle savaşın zorunlu olduğuna ictihad etmesi sebebiyle, Rabbinin seni, gerçek ile evinden çıkardığı gibi denilmiştir ki bu, "seni savaşa Allah zorladı" demektir.

5. âyetin kendisiyle başladığı ك[ke/gibi] edatı, daha evvel geçen bir yükleme bağlanmadığında cümle anlamsız kalır. Müfessirler bu problemi çeşitli yollarla gidermeye uğraşıp cümleyi anlaşılır kılmaya çalışmışlarsa da başaramamışlardır. Bizce tertipten kaynaklanan bu sorun, –mealde yaptığımız gibi– 5. âyet ile 6. âyetin yerlerinin değiştirmesiyle giderilebilir.



7,8Ve hani Allah, size, iki tâifeden birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Siz ise şanı ve şerefi olmayan şeyin/çapulun kendinizin olmasını istiyordunuz. Allah da, kelimeleriyle hakkı yerine oturtmak ve suçluların hoşuna gitmese de gerçeği ortaya çıkarmak ve bâtılı yok etmek için kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin arkasını kesmek; hak dini geliştirmek istiyordu.


Bu âyetlerde, Bedir savaşı öncesi yaşanan olaylara değinilmektedir ki özeti şöyledir:

Rasûlullah, müşriklerin zulümlerini engellemek için bu kervanı ele geçirmeyi planladığından Medîne'den küçük bir kuvvetle Bedir'e gitmişti. Ama yolda aldığı habere göre, kervan kaçıp kurtulmuş, kendilerinden üç kat daha faza bir ordu üstlerine gelmekteydi.

5-6. âyetlere göre Allah Elçisi'ni, kervanı ele geçirmek için değil; hakkı yerine koymak, gerçeği ortaya çıkarmak ve bâtılı yok etmek üzere savaş için çıkarmıştır. Savaşçıların amacı ise, sadece kervanı ele geçirmekti.

İşte âyette konu edilen olaylar, bu esnada cereyan etmiştir: Bazıları –sadece kervan için gelmeleri sebebiyle– çatışmaya girmeden dönmek istiyorlardı. Birçoğu da, savaştan ve savaşın doğuracağı sonuçlardan korktuklarını açığa vuruyorlardı:

18Tam tersi Biz, hakkı bâtılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın bâtıl yok olup gitmiştir. Ve Allah'a yakıştırdığınız niteliklerden dolayı size yazıklar olsun! [Enbiyâ/18]

216Ve savaş sizin için hoş olmayan bir şey olmasına rağmen, size zorunlu görev olarak verildi. Olabilir ki siz, sizin için hayırlı olan bir şeyden hoşlanmazsınız. Yine olabilir ki, siz, sizin için kötü, zararlı olan bir şeyi seversiniz. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. [Bakara/216]

81Ve de ki: "Hak geldi, bâtıl yok oldu. Şüphesiz bâtıl yok olup gider." [İsrâ/81]

32Onlar, Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allah, sadece, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler hoş görmeseler de Kendi nûrunu tamamlamaya dayatıyor.
33Allah, ortak koşanlar hoşlanmasa da, kendisini, Din'in; hepsinin üzerine çıkarması için Elçisi'ni, doğru yol kılavuzu ve hak din ile gönderendir. [Tevbe/32-33]

Âyetteki, Allah da, kelimeleriyle hakkı yerine oturtmak ve suçluların hoşuna gitmese de gerçeği ortaya çıkarmak ve bâtılı yok emek için kâfirlerin arkasını kesmek istiyordu ifadesine göre, hedef kervan değil, müşrik ordusu olmalıydı. Çünkü savaşın amacı, çapul değil, bâtılı iptal edip yerine hakkı oturtmaktı.

Yedinci ayette, Rabbimizin "Allah, size, iki tâifeden birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu" şeklinde verdiği söz konu edilmektedir. Bu va’d, peygamber perestlerin iddia ettikleri gibi Rasülüllah’a gizlice vahyedilmemiştir. Bu va’d, daha Rasülüllah Mekke’de iken, hem de tüm Mü’minler sıkıntı içinde iken Kamer/43- 45 ve Sâd/9-11’ de verilmişti:

43Sizin kâfirleriniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa yazıtlarda sizin için kurtulacaklarına dair Allah tarafından verilmiş bir senet veya ferman mı var? 44Yoksa onlar, "Biz birbirine yardım eden/intikam alabilen bir topluluğuz" mu diyorlar?
45Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönerek kaçacaklardır.

9-11Yoksa çok güçlü ve çok bağış yapan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? Ya da bütün o göklerin, yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır? Öyleyse, burada, çeşitli gruplardan oluşmuş, bozguna uğramış bir ordu olan onlar, her yolu deneyerek yükselsinler, ellerinden gelen her şeyi denesinler!

Daha sonra da Rabbimizin Rasülüllah ve mü’milere yardım va’dı şu âyetlerde yer almıştır:

Mucadele 20Allah'a ve Elçisi'ne sınırı aşmaya uğraşanlar; onlar, en aşağılık kişiler arasındadırlar.

21Allah: "Elbette, Ben ve elçilerim galip geleceğiz" diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır.

Allah'ın dediğinin olacağı, dininin ve Elçisi'nin önünde kimsenin duramayacağı birçok âyette vurgulanmıştır:

21Ve o'nu satın alan Mısırlı kişi, karısına: "Bunun yerini şerefli tut. Bize yararlı olabilir ya da o'nu evlat ediniriz" dedi. Ve Biz, Yûsuf'u böylece yeryüzünde yerleştirdik ... ve kendisine olayların/sözlerin ilk anlamlarının ne olduğuna dair bilgileri öğretelim diye... Ve Allah, emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bilmezler. [Yûsuf/21]

171-173Ve andolsun ki gönderilen kullarımız/elçilerimiz hakkında bizim sözümüz geçmiştir: "Şüphesiz onlar, kesinlikle galip olanların ta kendisidir. Şüphesiz Bizim ordularımız kesinlikle galip gelenlerin ta kendisidir." [Saffat/171-173]

51Şüphesiz Biz, elçilerimize ve iman etmiş kişilere şu basit dünya yaşamında ve şâhitlerin kalktığı/şâhitlik edecekleri günde kesinlikle yardım ederiz.
52O gün şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapan kimselere özür dilemeleri yarar sağlamaz. Ve onlara dışlanarak mahrum bırakılma vardır, yurdun en kötüsü de onlar içindir. [Mü’min/51-52]

7Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz, Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. [Muhammed/7]

4O, kendi imanları ile birlikte, imanca fazlalaşsınlar diye mü’minlerin kalplerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygusu/moral indirendir. Göklerin ve yerin orduları da yalnızca Allah'ındır. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır. [Fetih/4]

139Ve gevşemeyin, üzülmeyin! Ve eğer inananlar iseniz, en üstün olan sizsiniz. [Al-i Imran/139]

Ve andolsun ki Biz, senden önce birtakım elçileri toplumlarına gönderdik de, onlar onlara, apaçık delilleri getirdiler. Sonra Biz, günah işleyen kimseleri yakalayıp cezalandırarak adaleti sağladık. Mü’minlere yardım da, Bizim üzerimize bir hak idi. (Rum /47)


MEHTER MARŞI
Allah yoluna cenk edelim, şan alalım şan
Kur'anda zafer vaadediyor Hazret-i Yezdan –
Bir de Rabbimiz Fil suresinde Vizyon halinde Mekke müşriklerinin halini göstermişti.


9Hani siz, Rabbinizden yardım diliyordunuz da Rabbiniz, “Şüphesiz Ben, işte ardarda haberci âyetlerden binlercesiyle size yardım ediyorum” diye karşılık vermişti.

43Hani o vakitler Allah sana uykunda onları az gösteriyordu. Eğer Allah, onları sana çok gösterseydi kesinlikle korkmuştunuz ve savaş konusunda anlaşmazlığa düşmüştünüz. Fakat Allah güvenlik sağladı. Şüphesiz O, gönüllerde olanı en iyi bilendir.

44Ve hani olması gereken bir işi gerçekleştirmek için, onlarla karşılaştığınız vakit onları sizin gözünüze az gösteriyordu. Sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.

10Bunu da Allah, sırf size bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Ve yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

11Hani Rabbiniz, yine Kendi katından bir güven olarak bir uyku sardırıyordu. Sizi kendisiyle temizlemek, kötü niyetli kişinin pisliğini/zararını sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sabitleştirmek; ayaklarınızın sağlam basması için gökten üzerinize bir su indiriyordu.

12Ve hani, Rabbin doğal güçleri programlıyordu: “Şüphesiz Ben, sizinle beraberim, haydin inanmış kimselere sebat verin. Ben, kâfirlerin; Kendimin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunların üstüne vurun, onlardan tüm parmak uçlarına/eklemlerine de!”

13İşte kâfirlerin bu cezalandırılışı, Allah'a ve Elçisi'ne karşı gelmeleri nedeniyledir. Ve kim Allah'a ve Elçisi'ne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı çok çetin olandır.

14İşte artık, bunu tadın. Şüphesiz ki âhirette kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için ateşin azabı da vardır.


Bedir savaşı sonrası inen bu âyetlerde, Bedir'de yaşanan olaylara değinilmektedir. 9. âyetteki, Hani siz Rabbinizden yardım diliyordunuz da O [Rabbiniz], "Şüphesiz Ben, işte ardarda meleklerden binlercesiyle size yardım ediyorum" diye icabet etmişti buyruğundaki, Şüphesiz Ben, işte art arda meleklerden binlercesiyle size yardım ediyorum ifadesiyle, mü’minleri iman, tevhid, adalet, cihad, sabır, sebat ve âhiretteki ödüller konusunda inmiş olan binlerce Kur’ân âyeti kasdedilmiştir.

Dokuzuncu ayette resmi mushaftaki " الفelf (bin)" sözcüğü burada çokluktan kinayedir; "bin" sayısını ifade etmeyip "Birçok" anlamındadır. Bunun başka örneklerini Kadr/3’te " الف شهرbin ay"; Ankebut/14 ve Bakara/96’da " الف سنةbin sene" şeklinde yer aldığını görmekteyiz. Bu durumda ayetteki kinaye olarak söylenen " الفelf (birçok)" ifadesi Ali ımran 123’te "üçbin" olarak tefsir edilmiş olur.

Bu konuda bir başka nokta da ayetteki " الفelf" sözcüğünün Cafer b. Muhammed, Asım el-Cahderî ve Süddi gibi Dil ve Kıraat bilginleri tarafından " آلافâlâf (binlerce)" şeklinde okunmuş olmasıdır. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an; Ze Mahşeri; el Keşşaf] Bu kıraat, Al-i Imran/123’teki "üç bin melek" ifadesi ile de uyumludur; böylece Enfal/9’daki "binlerce" ifadesi, Âl-i Imrân 123’te "üçbin" olarak tefsir edilmiş olur.

Allah binlerce âyette, insanların azmasına, dünyayı zulüm ve fesada boğmasına dikkat çekmiş ve elçi gönderip kitap indirmek sûretiyle bu duruma müdahale ederek insanların akıllarını başlarına almalarını istemiştir. Elçilerinden bir kısmına hikmet de vererek onları toplumlara yönetici yapmıştır.

11-12. âyetlerdeki, Hani O [Rabbiniz], yine Kendi katından bir güven olarak bir uyku sardırıyordu. Sizi kendisiyle temizlemek, şeytânın pisliğini/zararını sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize bir su indiriyordu. Ve hani, Rabbin meleklere vahyediyordu: "Şüphesiz Ben, sizinle beraberim, hadiyin inanmış kimselere sebat verin. Ben, küfretmiş kimselerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunların üstüne vurun, onlardan tüm parmak uçlarına [eklemlerine] da!" ifadeleriyle Allah'ın savaş esnasındaki yardımları gözler önüne serilmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması için bu hususla alakalı diğer âyetleri de dikkate almakta yarar vardır:

154Sonra Allah, o kederin ardından üzerinize bir güven, sizden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da nefislerinin sevdasına düştü; Allah'a karşı gerçek dışı cahiliyet zannı olarak, zan üretiyorlardı. Onlar, "Bu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. –De ki: "Bütün iş Allah'a aittir.– Onlar, sana açıklamayacakları şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik" diyorlardı. De ki: "Eğer siz, evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yan gelip yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti." Ve o, Allah'ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir. [Âl-i İmrân/154]

123-127Ve andolsun, sizler güçsüz iken, Allah, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye size Bedir'de yardım etti: Hani sen inananlara, "Rabbinizin, indirilen/hulûl ettirilen üç bin haberci âyetle size yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun. Eğer sabreder ve Allah'ın koruması altına girerseniz, evet sizi Rabbiniz destekler. Ve eğer onlar, ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size işaretlenmiş /eğiten/gönderilmiş beş bin haberci âyetle yardım eder. Ve Allah, bu yardımı size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Ve bu yardım, sırf Allah, kâfirlerden;Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselerden bir kısmının kökünü kessin yahut onları perişan etsin de kaybeden kimseler olarak dönüp gitsinler diye, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah katındandır. Öyleyse Allah'ın koruması altına girin. [Âl-i İmrân-123-127]

Âyetlerden anlaşılan görünür yardımlar şunlardır:

İslâm ordusu savaşa kararı alıp yola koyuldu. Hedef Bedir kuyularını tutmaktı. Kureyşliler de aynı amaçla hareket ediyorlardı. Bu esnada yağan yağmurla müşriklerin yolları çamur oldu, rahat yol alamadılar. Müslümanların yol güzergahı ise kumluk olduğundan yağmur yeri sertleştirdi, müşriklerin aksine rahat yürüdüler. Böylece Bedir kuyularına Rasûlullah ve ordusu Müşrik ordusundan önce varıp kuyuları kontrol altına aldılar.


UYKU NİMETİ

Allah'ın müdahalesiyle mü’minler o şartlarda uyumuş –ki o şartlarda uyuyabilmeleri Allah'ın bir mucizesidir–; böylece savaşın yapılacağı ertesi gün için dinlenip güçlenmişler ve kalplerinden korku gidip kendilerine güven gelmiştir.

Âyette, Sizi kendisiyle temizlemek, şeytânın pisliğini/zararını sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize bir su indiriyordu ifadesinde bahsedilen, yağmurun temizlediği şeytânın pisliği/zararı, zâhirî şartların aleyhlerine gözükmesinden dolayı Müslümanlarda oluşan korku, tereddüt, pişmanlık gibi duygular ile 49. âyette konu edilen, Şu adamları dinleri aldattı gibi dedikodulardır. O şartlarda uyutulmaları, yağmur sayesinde arazinin sertleşmesi ve su ihtiyaçlarının karşılanması Müslümanları zafer hususunda ümitlendirdi, korkuları yok oldu; moral kazandılar ve Allah'ın yardımından emin oldular.

Târih kayıtlarına göre bu pasajda konu edilen olay şöyle gelişmiştir:

Bedir Günü Rasûlullah (s.a), müşriklere baktı. 1.000 kişi olduklarını gördü. Ashâbı ise 317 kişi idi. Bunun üzerine Allah'ın Peygamberi (Allah'ın salat ve selâmı üzerine olsun) kıbleye yöneldi, sonra ellerini uzattı. Rabbine şöylece niyaz etmeye koyuldu: "Allahım! Bana vaadini gerçekleştir! Allahım! Bana vaad ettiğini ver. Allahım! Eğer İslâm ehlinden bu topluluğu helak edecek olursan, yeryüzünde Sana ibâdet olunmayacaktır." O, kıbleye yönelmiş, ellerini uzatmış hâlde, Rabbine, –ridası omuzlarından düşünceye kadar– niyaza devam etti. Sonra Ebû Bekr yanına gitti, ridasını alıp omuzlarına koydu. Arkasına durup şöyle dedi: Ey Allah'ın Peygamberi! Rabbine bu kadar seslenişin yeter. Şüphesiz ki O, sana verdiği sözünü gerçekleştirecektir. Bunun üzerine Yüce Allah, Hani siz, Rabbinizden imdat istiyordunuz da, "Muhakkak Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediyorum" diye duanıza karşılık vermişti buyruğunu indirdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]

Bedir günü Hz. Peygamber (s.a), müşriklerin sayısının 1.000; ashâbının sayısının da 300 küsur olduğunu görünce, kıbleye dönüp ellerini göğe kaldırarak, "Allahım! Bana vaad ettiğin şeyi yerine getir. Allahım! Eğer şu bir avuç insanı helak edersen, yeryüzünde Sana bir daha ibâdet olunmaz" diye dua etti. O durmadan bu duaya devam etti. Hatta ridâsı sırtından düştü. Hz. Ebû Bekr onu alıp sırtına verdi ve o'na, "Yâ Rasûlallah! Rabbine yaptığın bu dua sana yeter. Çünkü O, sana vaad ettiğini mutlaka yerine getirir" dedi. İşte bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. İki ordu karşı karşıya saf bağlayınca, Ebû Cehl, "Allahım! Hangimiz hakka daha lâyık isek, ona yardım et" dedi ve Allah'ın Rasûlü de, elini kaldırıp o yukarıdaki duasını yaptı.

Âyette bahsedilen yardım isteme, mü’minler tarafından olmuştur. Çünkü Hz. Peygamber'i (s.a) yardım istemeye sevkeden sebep, ashâb için de söz konusu idi. Hatta ashâbın endişe ve korkusu, Hz. Peygamber'inkinden daha fazla idi.

Bu hususta doğruya en yakın olan şöyle söylemektir: Rivâyet olunduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a) dua edip yalvardı; ashâb da o'nun duasına "âmin" dediler. Böylece içlerinden [kalben], bu dua hususunda Hz. Peygamber'e tâbi olmuş oldular. Binâenaleyh Hz. Peygamber (s.a) sesli olarak dua ettiği için, Hz. Peygamber'in dua etmiş olduğu rivâyet edildi, ashâbın dua ettiği nakledilmedi. İşte bu hususta farklı rivâyetleri bu şekilde bağdaştırmak mümkündür. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Bu paragrafta iki kez meleklerden bahsedilmektedir. Kanaatimize göre 9. âyetteki "melekler" ile 12. âyetteki melekler birbirinden farklıdır.

9. âyette zikredilen "melekler", ئلوك [ülûk] sözcüğünün türevi olup, "haberciler" demektir ki bununla da, "Kur’ân âyetleri" kasdedilmiştir. 12. âyetteki "melekler" ise, m-l-k kökünden türemiş olup, "güçler" demektir ki bununla da "yağmur, rüzgâr, ağrı, sancı, korku, sevinç" gibi şeyler kasdedilmiştir. Melek kavramı hakkında daha evvel ayrıntılı bilgi verilmişti. [Tebyînu'l-Kur’ân]

Âyetteki, Ve hani, Rabbin meleklere vahyediyordu ifadesi, Nahl sûresi'ndeki Rabbin bal arısına vahyetti ifadesi gibi anlaşılmalıdır.

"Melek" kavramı hakkında doğru bilgi sahibi olmayan kimseler, melekleri savaşa sokmuşlardır. Klasik kaynaklardan birkaç örnek nakletmekle yetiniyoruz:


MELEKLERİN SAVAŞIP SAVAŞMADIĞI

Âlimler, meleklerin Bedir Günü bizzat savaşıp savaşmadıkları hususunda ihtilaf etmişlerdir: Bir kısım âlimler şöyle demişlerdir: "Cebrâîl (a.s), 500 meleği Hz. Peygamber'in ordusunun sağına indirmişti. Ordunun bu cenahında Hz. Ebû Bekr vardı. Mîkâîl (a.s) de 500 melek ile birlikte, ordunun sol cenahına indi. Burada da Hz. Ali b. Ebî Tâlib (r.a) bulunuyordu. Melekler insan şeklinde idiler ve üzerlerinde beyaz elbiseler vardı. Bu 1.000 melek, Bedir'de bizzat savaştı." [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Meleklerin Bedir'de savaştıkları, fakat Hendek [Ahzâb] ve Huneyn savaşlarında savaşmadıkları söylenmiştir. Ebû Cehl'in, İbn Mes‘ûd'a (r.a), "Sesini duyup da kendini göremediğimiz bu şeyler nedir?" dediği, Abdullah b. Mes‘ûd'un (r.a) da, "Onlar, meleklerin sesidir" cevabını verdiği, bunun üzerine Ebû Cehl'in, "Bizi yenen siz değilsiniz, onlar" dediği rivâyet edilmiştir. Yine rivâyet edildiğine göre bir müslüman, bir müşriğin peşine düştüğünde, başının üstünde bir şakırtı duyuyordu ve birden önündeki müşriğin yuvarlanıp düştüğünü ve yüzünün paramparça olduğunu görüyordu. İşte böyle bir hâdiseyi Ensârdan biri, Hz. Peygamber'e (s.a) anlatınca, o, "Doğrusun. Bu, gökten gelen yardımdandır" buyurdu.

Diğer bazı âlimler ise, meleklerin Bedir'de bizzat savaşmadıklarını, ancak Müslümanların (yanında durarak) sayılarını çoğalttıklarını ve Müslümanlara sebat verdiklerini; aksi hâlde tek bir meleğin gücünün, bütün dünyayı yok etmek için yeterli olacağını; çünkü (meselâ) Cebrâîl'in (a.s) kanadının bir teleği ile, Lût (a.s) kavminin şehirlerini ve Semûd kavminin diyarlarını alt üst ettiğini, tek bir nâra ile Sâlih (a.s) kavmini yok etmiş olduğunu söylemişlerdir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

İbn Abbâs [Bu savaşın vukû bulduğu tarihte İbn Abbâs henüz 4 yaşında bir çocuk olup Mekke'de idi. Babası Abbâs ise Mekkeli müşriklerin ordusunda Rasûlullah ile savaştı ve esir düştü.] (r.a) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a), Bedir Günü çadırında oturmuş dua ediyordu. Hz. Ebû Bekr (r.a) de sağında oturuyordu. Yanında Hz. Ebû Bekr'den başka kimse yoktu. Derken Hz. Peygamber (s.a) biraz uyuklayıp uyandı. Sonra sağ eliyle Hz. Ebû Bekr'in dizine dokunarak, "Allah'ın yardım edeceğini müjdelerim. Yemin olsun ki rüyamda Cibrîl'i, atlıları yönlendirirken gördüm" dedi. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Bu pasajdan da anlaşılacağı üzere, Allah Kendi yolunda cihad eden veya savaşan kullarına daima yardım edecek, onları muzaffer kılacaktır. Bu vaad, onlarca âyette zikredilmiştir:
7Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz, Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. [Muhammed/7]

2Allah, Kitap Ehli’nden Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimseleri, toplanmanın ilki için yurtlarından çıkarandır. Siz, onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da, şüphesiz kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağına kesinkes inanıyorlardı da Allah'ın azabı, onlara hesaba katmadıkları yerden geliverdi. Ve Allah, onların yüreklerine, evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle harap edileceği korkusunu düşürdü. Ey sağduyu sahipleri! Artık ibret alın! [Haşr/2]

151Biz, Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimselerin kalplerine korku salacağız. Onların varacakları yer Ateş'tir. Şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanların barınağı da ne kötüdür! [Âl-i İmrân/151]

50,51Ve sen, görevli güçlerin, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, "Tadın bakalım kızgın ateşin azabını! İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde haksızlık eden biri değildir" diye onları geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken bir görseydin. [Enfâl/50-51]

93Ve Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde "Bana vahyolundu" diyenden ve "Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri ölümün şiddetleri içindeyken, görevli güçler de onlara ellerini uzatmış, "Canlarınızı çıkarın. Bugün, Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız" derlerken bir görsen! [En‘âm/93]

4-6Artık Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimselerle karşılaştığınız/savaştığınız zaman, hemen boyunları vuruş .../ölümüne savaşın. Sonra onlara üstün geldiğiniz zaman, hemen bağı sıkı bağlayın/sağlam kararlar alın. Sonra harp; bozum yapma işi ağırlıklarını atıp savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da kurtulmalık karşılığı salıverin. İşte! Eğer Allah dileseydi elbette onları cezalandırıp adaleti sağlardı. Fakat böyle olması, sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen/öldüren/savaşan kimselere gelince; artık Allah, onların amellerini asla boşa çıkarmaz. Allah onları kılavuzlayacak, durumlarını düzeltecek ve onları, kendilerine tanıttığı cennete girdirecektir. [Muhammed/4-6]

139Ve gevşemeyin, üzülmeyin! Ve eğer inananlar iseniz, en üstün olan sizsiniz.
140,141Eğer size bir yara değmişse, o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. Ve işte o günler; Biz onları, Allah'ın sizden iman eden kimseleri bilmesi ve sizden şâhitler edinmesi, Allah'ın iman eden kimseleri arındırması, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenleri de mahvetmesi için insanlar arasında döndürür dururuz. Ve Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları sevmez. [ÂI-i İmrân/139-141]

51Şüphesiz Biz, elçilerimize ve iman etmiş kişilere şu basit dünya yaşamında ve şâhitlerin kalktığı/şâhitlik edecekleri günde kesinlikle yardım ederiz. [Mü’min/51]

21Allah: "Elbette, Ben ve elçilerim galip geleceğiz" diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır. [Mücâdele/21]

171-173Ve andolsun ki gönderilen kullarımız/elçilerimiz hakkında bizim sözümüz geçmiştir: "Şüphesiz onlar, kesinlikle galip olanların ta kendisidir. Şüphesiz Bizim ordularımız kesinlikle galip gelenlerin ta kendisidir." [Sâffât/171-173]

Pasajın 13-14. âyetlerinde de kâfirlerin hakk ettikleri sonuca değinilmiştir.*



344 Burada konu edilecek savaş ve savaş esanasındaki olaylar, Bedir savaşı'yla ilgilidir. Medîne'nin güney-batısında, Medîne'ye 120, Kızıldeniz'e ise 20 km. mesafede bulunan Bedir, baharat yolu konak yerlerinden biridir.

Mekke müşrikleri, Medîne'ye yerleşen Rasûlullah ve arkadaşlarının tekrar geleceklerinden korktukları için zaman zaman bazı çeteler yollayıp onlara zarar vermekteydiler. Ayrıca Medîne'de, Rasûlullah ve mü’minlerin Medîne'ye gelişinden rahatsızlık duyan bir kesim; bunların başında da –o günlerde taç giyip kral olmak üzere olan, Rasûlullah'ın gelişiyle unutulan– Abdullah b. Übey b. Selül vardı. Zira Medîne halkı, Abdullah b. Übey b. Selül yerine Rasûlullah'ı devlet başkanı yapmışlardı.

Halkın bu tercihi ve akrabalarından birçoğunun Müslüman olması nedeniyle Abdullah b. Übey b. Selül, Müslümanlara katılmanın kendisi ve arkadaşları için daha uygun olacağına karar vererek görünürde Müslüman oldular. Böylece Medîne'de münâfıklık hareketi başladı.

Mekke yönetimindeki kinci müşrikler, Medîne'deki dostları Abdullah b. Selül ile işbirliği yaparak Rasûlullah ve arkadaşlarını Medîne'den çıkarmayı, hatta onları yok etmeyi plânladılar ve Abdullah b. Übey b. Selül'e şu mektubu yazdılar: “Siz bizimkileri barındırdınız. Siz ya Muhammed'i öldürür veya yurdunuzdan çıkarırsınız; yahut da biz topluca üzerinize saldırır, erkeklerinizi öldürüp kadınlarınızı esir alırız.”
Bu mektuptan sonra Mekke müşrikleri ile Medîne münâfıkları işbirliği yaptılar. Buna göre Rasûlullah ve mü’minler öldürülecek veya Medîne'den sürüleceklerdi.

Rasûlullah ve mü’minler bu plânı öğrendiler ve karşı tedbir almaya başladılar. İşte bu dönemde Allah mü’minler için yeni strateji belirliyor; fitne, haksızlık ve yeryüzünde kargaşanın ortadan kalkması için gerektiğinde savaşmaları [ölmeleri ve öldürmeleri] gerektiğini bildiriyordu. Artık mü’minler, dinlerini, canlarını ve yurtlarını korumak için savaşmak zorundaydılar.

Bu esnada Mekkeli müşrikler Müslümanları tehdit ediyor, Medîne yakınlarına kadar gönderdikleri çapulcu birlikler yoluyla onlara zararlar veriyorlardı. Son olarak da Mekke müşriklerinin ortaklığıyla oluşturulan ve Ebû Süfyân tarafından idare edilen bir ticaret kervanını Sûriye'ye gönderdiler; amaçları bundan elde edilen kâr ile savaş hazırlığı yapmak ve Müslümanlara son darbeyi indirmekti.

Bunu haber alan Rasûlullah (s.a), durumu ashâbıyla istişare etti. Sözkonusu ervanın Mekke'ye ulaşmasına engel olunması kararlaştırılıp –83'ü Muhâcirlerden, 61'i Evs'den, geri kalanları da Hazrec'den olmak üzere toplam– 305 kişilik bir ordu hazırlandı. 3 atları ve 70 develeri vardı.



*İşte Kuran, Enfal Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim