• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

88Enfal Suresi 15-19




Hatalı Çevrilen Ayetler


88Enfal Suresi 15-19


Hatalı Çeviri:
15. Ey müminler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin. (Korkup kaçmayın).

16. Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah'ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!

17. (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

18. Bu böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını bozar.

19. (Ey kâfirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi! (Yenelim derken yenildiniz.) Ve eğer (inkardan) vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. Yine (Peygamber'e düşmanlığa) dönerseniz, biz de (ona) yardıma döneriz. Topluluğunuz çok bile olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz. Çünkü Allah müminlerle beraberdir.



Doğru Çeviri:
15Ey iman etmiş kimseler! Toplu olarak kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler ile karşılaştığınız zaman, hemen onlara arkalarınızı dönmeyin.

16Ve böyle bir günde her kim onlara, –tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri hariç– arkasını dönerse, kesinlikle Allah'tan bir hoşnutsuzluğa uğramış olur ve onun varacağı yer cehennemdir. Orası da ne kötü bir dönüş yeridir.

17Artık, onları siz öldürmediniz, lâkin onları Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Ve mü’minleri bundan güzel bir bela ile belâlandırmak/güzelce sınamak içindi. Şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

18İşte! Şüphesiz Allah, kâfirlerin; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin tuzağını zayıflatandır.

19Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir. Ve eğer son verirseniz, bu da sizin için daha iyidir. Yok eğer dönerseniz, Biz de döneriz. Her ne kadar toplumunuz çok olsa da size hiçbir şekilde, hiçbir zaman yarar sağlamayacak. Ve şüphesiz Allah, mü’minlerle beraberdir.




15Ey iman etmiş kimseler! Toplu olarak kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler ile karşılaştığınız zaman, hemen onlara arkalarınızı dönmeyin.

16Ve böyle bir günde her kim onlara, –tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri hariç– arkasını dönerse, kesinlikle Allah'tan bir hoşnutsuzluğa uğramış olur ve onun varacağı yer cehennemdir. Orası da ne kötü bir dönüş yeridir.


Bu âyetlerde, savaş esnasında, bir savaş taktiği olarak ya da başka bir Müslüman grubuna yardım maksadı dışında düşmana arkasını dönenlerin [savaş alanını terkedenlerin veya firar edenlerin] mutlaka cezalandırılacağı beyân edilmektedir. Burada, askerî strateji gereği ya da savaşan diğer bir gruba destek vermek amacıyla geri çekilme yasaklanmamıştır. O nedenle müslümanlar, düşmanın baskısı çok şiddetli ise, komutanın emri ile geri çekilebilirler. Yasaklanan geri çekilme, ölüm korkusuyla, panikle geri çekilme, yani kaçmadır. Her kim öyle bir günde düşmana arkasını çevirirse, Allah'tan bir gazaba uğrar ve onun varacağı yer cehennemdir.

Burada konu edilen cezayı, âhirete hasretmek yanlıştır. Allah yolunda savaşmayanlar veya savaş meydanından kaçanlar dünyada da Allah'ın gazabına uğrarlar ve egemen güçlerin kontrolünde zillet içinde cehennem hayatı yaşarlar.



17Artık, onları siz öldürmediniz, lâkin onları Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Ve mü’minleri bundan güzel bir bela ile belâlandırmak/güzelce sınamak içindi. Şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

18İşte! Şüphesiz Allah, kâfirlerin; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin tuzağını zayıflatandır.


Bu âyetlerde savaşın anlamı anlatılmaktadır: Savaşta insan kâtil olmaz.

Klasik kaynaklarda bu âyetin iniş sebebine ilişkin şu bilgiler verilmiştir:

Rivâyete göre Rasûlullah'ın (s.a) ashâbı, Bedir'den geri döndüklerinde her biri kendisinin yaptıklarını söz konusu etmeye başlayarak, "Ben şu kadar kişi öldürdüm, şunu yaptım, bunu yaptım" demeye koyuldu. İşte onların bu ifadelerinden karşılıklı övünme ve benzeri hâller ortaya çıktı. Bunun üzerine, öldürenin de, her şeyi takdir edenin de Yüce Allah olduğunu, kulun ise, bu işe yalnızca kesbi ve kastı ile katıldığını bildirmek için bu âyet-i kerîme nâzil oldu. Bu âyet-i kerîme, aynı zamanda, "Kulların fiilleri kullar tarafından yaratılmaktadır" diyenlerin görüşlerini de reddetmektedir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Mücâhid şöyle demektedir: "Bedir Günü'nde ashâb ihtilâf ederek, biri "Ben öldürdüm!"; diğeri, "Hayır, ben öldürdüm!" deyince, Allah bu âyeti inzâl buyurdu. Yani, "bu büyük bozgun ve kırma işi, bu hasar, sizin tarafınızdan olmadı. Bu, ancak Allah'ın yardımıyla gerçekleşti" demektir. Rivâyet olunduğuna göre, Kureyş ordusu gözükünce, Allah'ın Rasûlü, "İşte, Kureyş! Bütün kibri ve fahriyle, Senin Rasûlünü yalanlamaya geliyorlar. Allahım! Senden, bana vaad ettiğini istiyorum!" dedi. Bunun üzerine Cebrâîl gelerek, "Bir avuç toprak al ve onu onlara at!" dedi. İki ordu karşı karşıya gelince, Hz. Peygamber (s.a), Hz. Ali'ye, "Bana, bu vâdinin çakıl taşlarından bir avuç ver!" dedi. (Taşı aldığında) Hz. Peygamber bunu Kureyşlilerin yüzüne atarak, "Yüzleriniz, suratlarınız değişsin, bozulsun!" dedi. Böylece, bütün müşrikler gözleriyle meşgul oldular, akabinde de bozguna uğradılar. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Süddî der ki: Allah Rasûlü (s.a) Bedir günü Hz. Ali'ye (r.a), "Yerden bana çakıl ver", buyurdu. Hz. Ali, üzerinde toprak olan çakılları o'na verdi de Hz. Peygamber bunu müşriklerin yüzlerine attı. Gözlerine bu topraktan bir parça girmedik hiç bir müşrik kalmadı. Sonra mü’minler peşlerine düştüler, onları ya öldürdüler ya da esir ettiler. Allah Teâlâ, Siz öldürmediniz onları, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı âyetini indirdi.

Ebû Ma‘şer Medenî'nin Muhammed ibn Kays ve Muhammed ibn Ka‘b el-Kurâzî'den rivâyetine göre; onlar şöyle demişlerdir: Kavim birbirlerine yaklaştığında, Allah Rasûlü (s.a) bir avuç toprak alıp bunu kavmin [müşriklerin] yüzlerine attı ve, "Yüzleri çirkinleşsin" buyurdu. Onların hepsinin gözlerine girdi ve Allah Rasûlü'nün (s.a) ashâbı ilerleyip onların kimini öldürdü, kimini de esir etti. Onların hezimete uğramaları, Allah Rasûlü'nün (s.a) onlara bu şekilde toprak atması sebebiyle olmuştur. Allah Teâlâ da, Attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı âyetini indirdi.

Abdurrahmân ibn Zeyd ibn Eslem, Attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı âyeti hakkında der ki: "Bu, Bedir günüdür. Allah Rasûlü (s.a) üç avuç (toprak, çakıl taşı) aldı ve bir avucunu müşriklerin sağ cenahına, bir avucunu sol cenahına, bir avucunu da ortalarına attı ve, "Yüzleri çirkinleşsin" buyurdu da hezimete uğradılar. Her ne kadar bu, Huneyn gününde vâki' olmuşsa bile Urve ibn Zübeyr, Mücâhid, İkrime, Katâde ve imamlardan bir çoğundan rivâyete göre bu, Hz. Peygamber'in (s.a) Bedir günü (müşriklerin yüzlerine toprak) atması hakkında nâzil olmuştur. [İbn Kesîr.]

Âyetteki, Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı ifadesiyle ilgili klasik eserlerde birtakım yakıştırmalar mevcuttur:

1) Müfessirlerin ekserisinin görüşüne göre, bu âyet-i kerîme Bedir Günü nâzil olmuştur. Bununla kasdedilen şudur: Hz. Peygamber (s.a) bir avuç toprak aldı ve onu müşriklerin yüzüne doğru serperek, "Yüzleriniz, suratlarınız değişsin, bozulsun" dedi. Bu toprak, istisnâsız olarak her bir müşriğin gözüne ve burnuna dolmuştu. Dolayısıyla bu, müşriklerin bozulmasına sebep oldu. İşte âyet-i kerîme, bu hususta nâzil olmuştur.

2) Bu âyet-i kerîme Hayber Günü nâzil olmuştur. Hz. Peygamber (s.a), Hayber kalesi'nin kapısının önünde, eline yayı alıp bir ok attı. Hz. Peygamber'in bu oku, hedefini buldu ve atı üzerinde duran (kâfir) İbn Ebi'l-Hakîk'i öldürdü. İşte bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.

3) Bu âyet, Uhud Günü, Übeyy b. Halef'in öldürülmesi hakkında nâzil olmuştur. Çünkü Übeyy, Hz. Peygamber'e (s.a) çürümüş bir kemik getirerek, "Ey Muhammed! Şu çürüyüp un ufak olmuş kemiği kim diriltebilir?" demişti. Hz. Peygamber (s.a) de, "Allah diriltir! Nitekim seni de öldürecek, sonra seni yeniden diriltip cehennemine sokacaktır!" buyurdu. Übeyy b. Halef, Bedir Günü esir alındı. Fidye verip kurtulunca, Hz. Peygamber'e (s.a) "Bir atım var. Onu, birgün onun üzerinde seni öldürebilmek için hergün biraz mısır ile besleyeceğim" dedi. Hz. Peygamber (s.a) de, "Hayır, inşaallah ben seni öldüreceğim" dedi. Uhud Günü, Übeyy, işte o atı üzerinde koşuşturuyordu. Derken Hz. Peygamber'e (s.a) yakın bir yere geldi. Bazı müslümanlar, onu öldürmek için önüne dikiliverdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), "Geri durun" dedi ve ona doğru kargısını atarak onun bir kaburgasını kırdı. Onu müşrikler atına yükleyip götürürlerken yolda öldü. İşte bu âyet bu hususta nâzil olmuştur. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Aslında, Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı ifadesi, bir deyimdir. Nitekim Araplar, "Allah senin için atsın" ifadesini kullanırlar ve bununla "Allah sana yardımcı olsun, sana zafer versin, senin lehine olacak işleri yapsın" anlamını kasdederler. Buradaki ifade de, "sana yardım eden, sana zafer veren Allah'tır" demektir. [Kurtubî, Ebû Ubeyde, Mecâzu'l-Kur’ân'dan naklen.]

Bu âyet, Bedir'de zafer kazanan Rasûlullah ve mü’minlere bir ihtardır. Müslümanlar, bu zaferle şımarmamalıdırlar. Savaşı, birçok olağanüstü yardımlar yaratarak Allah kazanmıştır. Mü’minler, elde edilen başarıyı kendilerine mal etmemeli; onun Allah'ın lütfu olduğunu bilmelidirler.

Allah, Artık, onları siz öldürmediniz, lâkin onları Allah öldürdü buyurmak sûretiyle, öldürmeyi de Kendisine izafe ederek Müslüman askerlerin "kâtil" olarak isimlendirilemeyeceğine işaret etmiştir. Zira, kamu otoritesinin emir ve izniyle yapılan meşru savaşlarda adam öldürmek, öldüreni suçlu-katil yapmaz.

18. âyetteki, İşte! Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını zayıflatandır ifadesiyle, Allah'ın Bedir'de mü’minlere olan yardımına işaret edilmektedir. Allah'ın yardımı sayesinde mü’minler kâfirlerin tuzaklarını bozdular. Allah'ın yardımından şu âyetlerde de bahsedilir:

123-127Ve andolsun, sizler güçsüz iken, Allah, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye size Bedir'de yardım etti: Hani sen inananlara, "Rabbinizin, indirilen/hulûl ettirilen üç bin haberci âyetle size yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun. Eğer sabreder ve Allah'ın koruması altına girerseniz, evet sizi Rabbiniz destekler. Ve eğer onlar, ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size işaretlenmiş /eğiten/gönderilmiş beş bin haberci âyetle yardım eder. Ve Allah, bu yardımı size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Ve bu yardım, sırf Allah, kâfirlerden;Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselerden bir kısmının kökünü kessin yahut onları perişan etsin de kaybeden kimseler olarak dönüp gitsinler diye, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah katındandır. Öyleyse Allah'ın koruması altına girin. [Âl-i İmrân/123-127]

25Andolsun ki Allah, birçok yerde ve Huneyn Günü size yardım etti. Hani çokluğunuz size güven vermişti de onun size bir yararı olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da arkanızı dönüp kaçmıştınız. [Tevbe/25]

Allah'ın savaşta mü’minlere yaptığı yardıma dair geçmiş ümmetlerden de bir örnek verebiliriz:

249Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: "Şüphesiz Allah sizi kesinlikle bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, –ancak eliyle bir avuç alan başka– onu tatmaz ise, işte o bendendir." Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde İsrâîloğulları, "Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok" dediler. Allah'a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, "Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabredenlerle beraberdir" dediler. [Bakara/249]



19Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir. Ve eğer son verirseniz, bu da sizin için daha iyidir. Yok eğer dönerseniz, Biz de döneriz. Her ne kadar toplumunuz çok olsa da size hiçbir şekilde, hiçbir zaman yarar sağlamayacak. Ve şüphesiz Allah, mü’minlerle beraberdir.


Âyetin muhatabının kim olduğu konusunda farklı görüşler vardır; kimisi muhatabın müşrikler, kimisi mü’minler, kimisi de âyetin ilk bölümünde muhatap mü’minler, son bölümünde ise kâfirler olduğunu ileri sürmüşlerdir. Âyetin içeriği, muhatabın müşriklere olduğunu açıkça göstermektedir. Dolayısıyla âyette, Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir. Ve eğer son verirseniz, bu da sizin için daha iyidir. Yok eğer dönerseniz, Biz de döneriz. Her ne kadar toplumunuz çok olsa da size hiç bir şekilde, hiçbir zaman fayda vermeyecek. Ve şüphesiz Allah, mü’minlerle beraberdir buyurularak müşrikler uyarılmaktadır. Nitekim âyetin sebeb-i nüzûlü hakkındaki nakiller de bunu desteklemektedir:

Bu, kâfirlere bir hitaptır. Çünkü onlar, zafer ve fetih istemiş ve, "Allahım! Bizden akrabalık bağını daha çok kim kesiyor, kim ötekine daha çok zulmediyor ise, Sen onu yenik düşür" diye dua etmişlerdi. Bu açıklamayı el-Hasen, Mücâhid ve başkaları yapmıştır. Onlar bu sözlerini kendi kervanlarına yardımcı olmak üzere Mekke'den çıkışları sırasında söylemişlerdi.

Bunu, savaş esnasında Ebû Cehl'in söylediği de ifade edilmiştir. en-Nadr b. el-Hâris ise şöyle demişti: "Allahım! Eğer bu Senin katından gelmiş bir hakk ise, üzerimize ya gökten taş yağdır, yahut da bize acıklı bir azab gönder." en-Nadr da Bedir'de öldürülenler arasında idi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Rivâyet olunduğuna göre Ebû Cehl, Bedir Günü, "Allahım! İki dinin en üstün olanına ve yardıma en lâyık olanına yardım et" demiştir.

Yine rivâyet olunduğuna göre o, "Allahım! Hangimiz daha fazla sıla-i rahmi kesip fısk u fücûra daldı ise, yarın onu helak et!" demiştir.

Süddî şöyle demektedir: Müşrikler Bedir'e varmayı ve savaşmayı istediklerinde, Ka‘be'nin örtülerine yapışarak, "Allahım! İki ordunun en yüce ve üstün olanına; iki cemaatin en fazla hidâyette olanına; iki grubun en kerîmine ve iki dinin en üstününe yardım et!" dediler. Bunun üzerine de, Cenâb-ı Hakk bu âyeti indirdi. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Süddî der ki: "Müşrikler, Mekke'den Bedir'e doğru çıktıklarında Ka‘be'nin örtülerine yapışmışlar, Allah'tan yardım dilemişler ve, "Ey Allahım! İki ordudan en üstün olanına, iki gruptan en şerefli olanına ve iki kabileden en hayırlı olanına yardım et" demişlerdi. Allah Teâlâ da, Eğer siz fetih istiyor idiyseniz; işte fetih size gelmiştir âyetinde, "Sizin söylediğinize muhakkak yardım ettim ki o da Muhammed'dir" (s.a) buyurur." [İbn Kesîr.]*




*İşte Kuran, Enfal Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim