• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

50İsra Suresi 41, 45-48




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


50İsra Suresi 41, 45-48


Hatalı Çeviri:
45. Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz.

46. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin birliğini yâdettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler.

47. Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin: «Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!» dediklerini çok iyi biliriz.

48. Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.



Doğru Çeviri:

Necm: 161

41Biz, bu Kur’ân'da, onların akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde evirip çevirdik/farklı farklı şekillerde açıklama yaptık. Ve bu açıklamalar, ancak onların nefretini artırmıştır.

45Kur’ân öğrenip- öğrettiğin zaman seninle âhirete inanmayanlar arasında görünmez/ gizli bir perde yaptık.

46Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık yaptık. Ve sen Kur’ân'da sadece Rabbini ‘bir ve tek’ olarak andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler.

47Biz, onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimselerin, “Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz” dediklerini çok iyi biliriz. 48Senin için nasıl örnekler verdiklerine bir bak! Böylece sapıklığa düştüler! Artık bir yola da güçleri yetmez.182



41Biz, bu Kur’ân'da, onların akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde evirip çevirdik/farklı farklı şekillerde açıklama yaptık. Ve bu açıklamalar, ancak onların nefretini artırmıştır.


Not: 40. ayet, Mukatil’in tespitine göre 42. ayetten sonra inmiştir. Biz de aynı görüşü paylaşıyor ve 40. ayeti, söz akışı olarak daha uygun olması sebebiyle 42. ayetin devamı olarak değerlendirmiş bulunuyoruz.

Kur’an’ın işlevinin vurgulandığı bu ayette, insanların yararına olan her şeyin Kur’an’da evirile çevrile, yani detaylandırılarak tekrar tekrar verildiği anlatılmaktadır. Bu husus başka ayetlerde de bildirilmiştir:

* Ve andolsun Biz, öğüt almaları için her şeyi, çeşit çeşit şekillerde anlattık, ama insanların çoğu sadece iyilikbilmezlikte dayattılar. [Furkan/50]

* Ve andolsun Biz, Söz'ü [vahyi/Kur’ân'ı] öğüt alırlar diye birbiri ardınca yolladık. [Kasas/51]

* Hani bir zamanlar Biz, sizden, "Allah'ın koruması altına girmeniz için verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve içindekileri hatırınızdan çıkarmayın!" diye sağlam bir söz almıştık ve sizin üstünüzü; seçkininiz Mûsâ'yı Tûr'a/dağa yükseltmiştik/çıkarmıştık. [Bakara/63]

Ayetin ikinci cümlesinde ise insanlara lütfedilen bu imkânlardan çoklarının yararlanmadığı, aksine bu lütfun onların nefretlerini arttırdığı bildirilmektedir. Öğüdün nefreti arttırışı geçmiş kavimlerde de olmuştur:

* Ve onlara "Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] boyun eğip teslimiyet gösterin!" dendiği zaman, "yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah da neymiş? Senin bize emrettiğin şey için mi boyun eğip teslimiyet göstereceğiz?" dediler. Ve bu boyun eğip teslimiyet gösterme emri, onların nefretlerini artırdı. [Furkan/60]

* Ve onlar var güçleriyle Allah’a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, mutlaka ümmetlerin her birinden daha doğru yolda olacaklardı. Buna rağmen ne zaman ki kendilerine bir uyarıcı geldi, bu, yeryüzünde bir kibirlenme ve kötülük düzeni yönünden onların sadece nefretlerini artırdı. Hâlbuki kötü düzen ancak kendi ehlini çepeçevre kuşatır. O hâlde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Onun için sen Allah’ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah’ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın. [Fatır/42,43]
Ve Nuh/5,6; İsra/82; Tövbe/125; Müddessir/49-51.



45Kur’ân öğrenip- öğrettiğin zaman seninle âhirete inanmayanlar arasında görünmez/ gizli bir perde yaptık.

46Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık yaptık. Ve sen Kur’ân'da sadece Rabbini ‘bir ve tek’ olarak andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler.


Bu ayetlerde Mekkeli müşriklerin hâlleri anlatılmaktadır. Kur’an ile müşrikler arasındaki perde, aslında onların izledikleri Kur’an karşıtı politikalardan ve Kur’an’ı dinlememek için uydurdukları bahanelerden ibarettir. Onlar, önlerine getirilen onca delili, çıkar hesaplarına uymadığı için incelemezler. İblislerinin kendilerine süslü gösterdiği kibir ve inatları sayesinde de gerçekleri görmezler, geçmişten ders almazlar, geleceği düşünmezler. Müşriklerin burunlarını havaya dikmiş bu hâlleri başka ayetlerde de dile getirilmiştir:

8Şüphesiz ki Biz, onların boyunlarının içinde demir halkalar geçirdik. Öyle ki onlar çenelerine kadardır. Böylece onlar burunları yukarı kaldırılmış olanlardır. 9Ve Biz, onların önlerinden bir set, arkalarından bir set oluşturduk. Böylece Biz, kendilerini sarmışızdır. Artık onlar görmezler. 10Ve onları uyarmışsın yahut uyarmamışsın onlara göre birdir, onlar inanmazlar. [Ya Sin/8-10]

25Ve Biz onlara birtakım yaşdaşlarını/İblislerini kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Gelmiş geçmiş herkesten, kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan "Söz" onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler idiler. [Fussılet/25]

7Allah, onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur; onların gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlar içindir. [Bakara/7]

7Ve ona âyetlerimiz okunduğu zaman sanki kulaklarında bir ağırlık varmış da onları işitmemiş gibi, büyüklük taslayarak sırt çevirir. İşte ona, çok acı verecek bir azabı müjdele. [Lokman/7]

Esbab-ı Nüzul nakillerine göre ayette değinilen kişiler Ebuleheb ve karısı, Ebu’l-Bahteri, Zemaa, Süheyl ve Huveyti adlı kişilerdir. [Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an] Anlatılanlara göre, bu kişiler heyet halinde amcasının yanına geldiklerinde, peygamberimiz onlara "Allah’tan başka ilâh olmadığını kabul edin, bu sayede Arapların hükmedenleri olursunuz, Arap olmayanlar da size itaat eder" demiş, onlar da arkalarını dönüp gitmişlerdir. Bu tip kişilerin tavırları Kur’an’da şöyle yer almaktadır:

5Ve onlar: "Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü/zırh içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen, yapabileceğini yap, biz de gerçekten yapıyoruz" dediler. [Fussılet/5]

46. ayetteki"Ve sen Kur’an’da sadece Rabbini ‘bir ve tek’ olarak andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler" ifadesinden, müşriklerin bir ve tek olan Allah’ın yüceltilmesini ve bunda ısrar edilmesini kabul etmedikleri anlaşılmaktadır. Aslında onlar peygamberimizden, Allah ile beraber kendi ilâhlarının büyüklerinden, azizlerinden de bahsetmesini istemektedirler. Çünkü onlara göre Allah, ilâhlık güçlerinden bazılarını, onlara çocuklar veren, onları hastalıklardan koruyan, onların ticaretlerinin gelişmesini sağlayan, kısaca onların tüm istek ve arzularına cevap veren kendi ilâhlarına da vermiştir. Müşriklerin bu sapık inançları Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir:

45Ve Allah, "bir tek" olarak anıldığı zaman âhirete inanmayan kişilerin yürekleri burkulur da, O'nun astlarından olan kimseler anıldığı zaman derhal yüzleri gülüverir. [Zümer/45]

Mümin/11- 14
11Kâfirler dediler ki: "Rabbimiz! Sen, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkışa bir yol var mı?"
12İşte bu, şu sebeptendir: Siz, "bir ve tek" olarak Allah'a davet edildiğiniz zaman küfrettiniz; inanmadınız. O'na ortak koşulunca da inandınız. Artık hüküm, o çok yüce ve çok büyük Allah'ındır.
13Allah, size alâmetlerini/göstergelerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ve ancak gönülden yönelenler öğüt alırlar.
14Öyleyse, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler hoşlanmasa da dini sadece Kendisine ait kılarak Allah'a dua edin.

Mümin/84
83Ne zaman ki elçileri onlara açık delillerle geldi, kendilerinde bulunan bilgiden dolayı şımarıklık etmişlerdi. Hâlbuki o, alay ettikleri şey onları kuşatmıştı.
84Sonra da ne zaman hışmımızı gördüler: "Allah'ın birliğine inandık ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri kabul etmedik" dediler.
85Ama hışmımızı gördükleri zamanki imanları kendilerine yarar sağlayacak değildi. –Allah'ın, kulları hakkındaki sürüp giden tutumu...– İşte kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler burada kaybettiler, zarara uğradılar.

Bu sapık görüşler maalesef o günlerde kalmamış, günümüzdeki bazı çevrelere de intikal etmiştir. O ilkel çağda olduğu gibi, Allah’ın birçok sıfatı ve tasarrufu bu çevrelerde bir takım "kutub"lara, "gavs"lara verilmekte ve bu kimseler Allah’tan daha fazla zikredilmektedir.



47Biz, onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimselerin, “Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz” dediklerini çok iyi biliriz. 48Senin için nasıl örnekler verdiklerine bir bak! Böylece sapıklığa düştüler! Artık bir yola da güçleri yetmez.


47Biz, onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimselerin, "Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz.

Bu ayette, peygamberimizin çağrısına karşı müşriklerin fısıldaşarak [herkesten gizli olarak] kendi aralarında kurdukları bir tuzak ifşa edilmekte ve onların Kur’an’dan etkilenen kişilere "Büyülenmiş bir adamdan nasıl etkilenirsin?" diyerek bu kişileri Kur’an’ın etkisinden uzaklaştırmak istedikleri bildirilmektedir. Müşriklerin bu plânı başka ayetlerde de dile getirilmiştir:

2,3Rablerinden kendilerine gelen her yeni öğüdü/hatırlatmayı ancak oyun yaparak ve kalpleri eğlenerek dinlerler. Ve şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseler, aralarında şu fısıltıyı gizlediler: "Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey midir? Artık görüp dururken büyüye mi gidiyorsunuz?" [Enbiya/2, 3]

7,8Ve inkâr etmiş olanlar: "Bu ne biçim elçi ki, yemek yiyor, sokaklarda yürüyor? Ona, bir melek indirilseydi ya! Böylece O'nunla beraber bir uyarıcı olur! Yahut kendisine bir hazine bırakılsaydı veya kendisinden yiyeceği bir bahçe olsaydı ya!" dediler. Bu şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar: "Siz, yalnızca büyülenmiş bir kişiye uyuyorsunuz" da dediler. [Furkan/7, 8]

İsimleri Esbab-ı Nüzul nakillerine geçmiş olan bu zalimlerin peygamberimize karşı düzenledikleri oyunlar sadece ayette belirtilenden ibaret değildir. Ayrıca söz konusu nakillerde bu şahısların birbirlerini de kontrol altında tuttukları yer almaktadır:

Bana Muhammed İbn Müslim İbn Şihâb ez-Zührî dedi ki: Kendisine şöyle anlatılmış: Harb oğlu Ebu Süfyân, Hişâm oğlu Ebu Cehil, Şerik oğlu Ahnes bir gece Rasûlullah [s.a.] geceleyin evinde namaz kılarken dinlemek üzere gittiler. Onlardan her biri Hz. Peygamberi dinlemek için ayrı bir yer tuttu. Hiç birisi diğerinin yerini bilmiyordu. Onu dinlemeye başladılar. Sabah olunca ayrıldılar. Nihayet yolları birleşti de birbirlerini kınamaya başladılar. Birbirlerine şöyle diyorlardı: Bir daha yapmayınız. Halkınızın düşkünlerinden bazıları sizi görecek olurlarsa, onların içine bir şey düşürürsünüz. Sonra ayrıldılar. Ertesi gün ikinci gece olunca her biri tekrar bulunduğu yere gelip Kur'an dinlemeye koyuldular. Nihayet fecir ağarınca ayrıldılar ve aynı yolda karşılaştılar. Birbirlerine tekrar ilk söylediklerini söylediler ve dağıldılar. Üçüncü gece olunca her biri Kur'an'ı dinlemeye koyulmak üzere eski yerlerini aldılar. Fecir ağarınca ayrıldılar. Yolları birleşince birbirlerine dediler ki: Bir daha tekrarlamamak üzere sözleşmeden ayrılmayalım. Bunun üzerine sözleşerek ayrıldılar. Ahnes b. Şerik sabah olunca sopasını aldı. Sonra evinden çıktı Ebu Süfyân b. Harb'a geldi ve ona: Ey Ebu Hanzala, Muhammed'den duyduğun şey hakkında görüşün nedir, bana bildir? dedi. Ebu Süfyân dedi ki: Ey Ebu Sa'lebe, Allah'a and olsun, ben ondan öyle şeyler duydum ki onu ve ne demek istediğini biliyorum. Öyle şeyler de duydum ki, ne onun anlamını ne de söylemek istediğini biliyorum. Ahnes b. Şerik dedi ki: Allah'a andolsun ki, ben de senin yemin ettiğin durumdayım. Sonra Ebu Süfyân'ın yanından çıkıp Ebu Cehl’in yanına girdi, onun evine vardığında dedi ki: Ey Ebu Hakem, Muhammed'den duyduğun şeyler hakkında görüşün nedir? Ne duydum ki? dedi. Biz ve Abd Menâf oğulları şeref konusunda yarıştık. Onlar yedirdiler, biz de yedirdik. Onlar taşıdılar, biz de taşıdık. Onlar verdiler, biz de verdik. Nihayet her ikimiz de diz üstü çökünce, ikimiz de bağlı atlar gibi olduk. O zaman onlar dediler ki: Bizden bir peygamber geldi. Ona gökten vahiy geliyor. Biz onu ne zaman kavrayabiliriz? Allah'a and olsun ki, ona ebediyyen ne inanırız, ne de doğrularız. Bunun üzerine Ahnes b. Şerik yanından kalkıp onu kendi başına bıraktı. [İbn İshâk; Sîret]

48Senin için nasıl örnekler verdiklerine bir bak! Böylece sapıklığa düştüler! Artık bir yola da güçleri yetmez.

Bu ayette müşriklerin peygamberimizin aleyhine geliştirdikleri politikalarına dikkat çekilmekte ve bu anlayışları sebebiyle sapıklığa düştükleri, çıkmazda oldukları bildirilmektedir. Gerçekten de müşrikler, elçilik görevini ilân etmesinden itibaren peygamberimize sihirbazlık, şairlik, mecnunluk, kâhinlik gibi sıfatlar yakıştırmışlar, Kur’an’ın ona başkası tarafından öğretildiği yolunda ithamlarda bulunmuşlar, fakat bütün bu iddialarının gerçeklerle bağdaşmaması yüzünden, iftiralarına kendileri bile inanmamışlardır. 48. ayet onların bu çıkmazlarını yüzlerine vurmakta ve bir çıkış yolu bulmalarına engel olan şaşkınlıklarını kınamaktadır.*



182 Anlam bütünlüğü için 45-48. âyetler, 41. âyetin devamı; 40. âyet de 42. âyetin devamı olarak tertip edilmiştir.



*İşte Kuran, İsra Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim