• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

53Yusuf Suresi 43-57




Hatalı Çevrilen Ayetler


53Yusuf Suresi 43-57


Hatalı Çeviri:
43. Kral dedi ki: Ben (rüyada) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız.

44. (Yorumcular) dediler ki: Bunlar karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.

45. (Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin.

46. (Yusuf'un yanına gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler.

47. Yusuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip) bırakınız.

48. Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yeyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.

49. Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyvesuyu ve yağ) sıkacaklar.

50. (Adam bu yorumu getirince) kral dedi ki: «Onu bana getirin!» Elçi, Yusuf'a geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki: «Efendine dön de ona: Ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir.»

51. (Kral kadınlara) dedi ki: Yusuf'un nefsinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi? Kadınlar, Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki: «Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir.»

52. (Yusuf dedi ki): Bu, azizin yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını (herkesin) bilmesi içindir.

53. (Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

54. Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim. Onunla konuşunca: Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin, dedi.

55. «Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim» dedi.

56. Ve böylece Yusuf'a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.

57. İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.



Doğru Çeviri:
43Ve hükümdar dedi ki: “Şüphesiz ben yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz görüntü/ vizyon tabir ediyorsanız beni bu görüntü hakkında ikna edip aydınlatın.

44İleri gelenler dediler ki: “Karmakarışık görüntülerdir. Biz ise böyle karmakarışık görüntülerin te’vîlini bilenler değiliz.

45Ve o ikiden kurtulmuş olan kişi iş işten geçtikten sonra anarak dedi ki: “Ben size o görüntünün kesin olarak neyi ifade ettiğini haber veririm, hemen beni gönderin.”

***

“46Yûsuf! Ey doğru sözlü! Bize, insanlara bilgilenerek dönmem ve onların öğrenmesi için ‘Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak’ hakkında ikna edici bilgi ver.”

47-49Yûsuf dedi ki: “Yedi sene âdet üzere ziraat edeceksiniz; her türlü gıda ürününü üreteceksiniz, sonra da ürettiğiniz ürünleri yiyeceğiniz miktar hariç, başağında bırakınız; stoklayınız. Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek. Bu kurak seneler önceki biriktirdiklerinizin biraz saklayacağınızdan başkasını yiyecek. Sonra da onun arkasından bir sene gelecek ki, insanlar onda yağmura kavuşacak ve onda sıkıp sağacaklar; zeytin yağı, üzüm suyu, pekmez gibi gıdaya da kavuşacaklar; hayat normale dönecek.”

***

50Ve o hükümdar, “Onu bana getirin!” dedi. Sonra ne zaman ki elçi Yûsuf'a geldi, Yûsuf ona dedi ki: “Efendine geri dön de ona sor bakalım, o ellerini kesen kadınların zoru ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabbim, onların oyunlarını çok iyi bilir.”

51Hükümdar: “Yûsuf'un nefsinden murat almaya kalktığınız zaman durum ne idi?” dedi. Kadınlar: “Hâşâ, Allah için, biz o'nun aleyhinde hiçbir fenalık bilmedik” dediler. Aziz'in kadını da: “Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murat almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır. –52İşte bu, Yûsuf'un, ıssız bir yerde benim o'na hainlik etmediğimi ve kesinlikle Allah'ın hainlerin hilesine kılavuz olmadığını bilmesi içindir.– 53Ve ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Şüphesiz ki nefis, şiddetle kötülüğü emredendir. Ancak Rabbimin esirgediği kimse müstesnadır. Şüphesiz ki, Rabbim çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir” dedi.

54Ve hükümdar, “Onu bana getirin, onu kendim için atayayım” dedi. Sonra o'nunla konuşunca da, “Şüphesiz sen bugün yanımızda gerçekten önemli bir mevki sâhibisin, güvenilir birisin” dedi.

55Yûsuf dedi ki: “Beni yeryüzünün hazineleri üzerine görevlendir. Şüphesiz ben, iyi koruyan, çok iyi bilenim.”

–56Ve işte Biz böylece Yûsuf için o yerde iktidar; ülke yönetimi verdik. Neresinde isterse orada konaklardı. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin ödülünü kaybetmeyiz. 57Ve iman eden ve Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için elbette âhiret ödülü daha hayırlıdır.–



43Ve hükümdar dedi ki: “Şüphesiz ben yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz görüntü/ vizyon tabir ediyorsanız beni bu görüntü hakkında ikna edip aydınlatın.”

44İleri gelenler dediler ki: “Karmakarışık görüntülerdir. Biz ise böyle karmakarışık görüntülerin te’vîlini bilenler değiliz.”



Bu ayetlerde ülke yöneticisinin gördüğü görüntü [vizyon] anlatılmaktadır ki, bu görüntü rüyada değil, uyanıkken görülmüştür. Hükümdarın canını sıktığı, tevilini çevresindekilere sormasından belli olan görüntü, sonraki ayetlerden anlaşıldığı gibi, aslında Yusuf peygamberin zindandan çıkmasına vesile olmuştur. Ya da başka bir ifade ile Rabbimiz, hükümdarın vizyonunu, Yusuf peygamberin zindandan çıkması için bir sebep kılmıştır.

"Yöneticinin kimliği" ve "rüyaların çeşitleri" konularında Elmalılı Hamdi Yazır’ın görüşleri şöyledir:

İslâm âlimleri, rüya hadisesini üç sınıf olarak tasnif etmişlerdir: Birincisi, Allah tarafından doğrudan doğruya veya bir melek aracılığıyla meydana gelen ilâhî bir telkindir ki, asıl rüya, hak ve gerçek olan rüya budur. İkincisi, benliğin kendinden kendisine yapılan telkin ile meydana gelen görüntüdür ki, geçmişten gelen hatıra birikimlerinin yeni baştan hayal edilmesinden başka bir değer taşımaz. Üçüncüsü ise, şeytanî bir telkin ile meydana gelen zihinsel görüntüdür ki, bilinmeyen bir dış etkenden etkilenerek meydana gelir, fakat yalan bir tedai ve tahayyülden ibaret olur. İşte bu ikisi "ahlam" veya "adğâsü ahlam" adını alır. Bununla beraber bütün bunlar nefiste bilgi değeri olmasa bile, hissî bir heyecan uyandırmaktan geri kalmazlar. Şu halde yalnızca bilgi değeri açısından değil, duyguların halden hale geçmesi açısından da düşünüldüğü zaman görülür ki, ahlam denilen kısmın bile psikolojide hesaba katılmaya değer önemli bir yeri vardır. Gerçekten de Hz. Peygamberin hadislerinde rüyaların hem bilgi değeri, hem de duygusal önemi üzerinde durulmuş, her iki faydasına da ayrı ayrı işaret buyurulmuştur. Bu arada şunu da hatırlatmalıyız ki, hadis-i şerifte "Rüya, peygamberliğin kırkaltı cüz'ünden bir cüz'dür" yani, kırkaltı parçasından bir parçadır buyurulmakla, onun ilmi değerine işaret edilmiştir. Ayrıca yine hadis-i şerifte "Peygamberlik kesildi, mübeşşir at kaldı" buyurulmuştur. Bu da daha ziyade işin duygusal tarafına aittir. Hiç şüphesiz nübüvvetlerin ekmeli, Hz. Muhammed'in nübüvvetidir. Hatemü'l-enbiya [son peygamber] efendimizin vefatına kadar vahiy aldığı peygamberlik süresi yirmi üç sene idi. Ve bu yirmi üç senelik sürenin ilk altı ayında aldığı vahiy, hep sabah aydınlığı gibi zuhur eden rüyalar şeklinde olmuştu. Yirmi üç senenin ise kırk altı tane yarım sene, yani kırk altı tane "altı ay" demek olduğu hesaba katılırsa, ilk altı ayda rüyalar şeklinde gelen vahyin, bütün vahiy süresinin kırk altıda biri ettiği ve onun kırk altı parçasından bir parça olduğu anlaşılır.

Burada rüya meselesini biraz da zamanımızın felsefi görüşleri açısından ele almak da faydadan halî olmayacaktır. Psikoloji ve genelde ruhsal bilimlerle meşgul olanların bildiği gibi, uyanıkken bize belli bir şeyi tanıtan, mesela "bir buğday başağı gördüm veya bir ses işittim" dedirten herhangi bir görme ve işitme, tek başına o anda meydana gelen basit bir duyumdan ibaret değildir. O anda aldığımız o duyu ile birlikte hafızamız da ona benzer bir hızla hemen harekete geçer, kendisinde daha önceden ona benzer bütün görüntüleri yoklar, varsa aynını bulur, onunla karşılaştırır ve o anda onun buğday başağı olduğuna karar verir. Gördüğü yeni duyu ile daha önce edindiği idraklerin bütünleşmesinden yeni bir tanım elde etmiş bulunur.

Burada sözü geçen Kral, öyle görünüyor ki, Sina Yarımadası yoluyla doğudan gelip Mısır'ı istila ettikten sonra ülkede M.Ö. 1700'den 1580'e kadar hüküm süren altı Hiksos kralından biri. Yabancı bir kavimden olduğunda şüphe bulunmayan bu hanedanın ismi eski Mısır dilinde "hik şasu" ya da "heku şoswet" sözünden türemiştir ki, bunun anlamı "göçebe ülkelerin hükümdarları" yahut geç dönem Mısır tarihçilerinden Manetho'ya göre "çoban krallar" demektir. Ki, bütün bunlar da onların Mısır'ın istilasından önce Suriye'de yerleşik hayat tarzını benimsemeye başlamış olmakla birlikte göçebe hayat tarzından çok şeyler taşıyan Araplar olduklarını göstermektedir. Bu, kıssada sözü geçen kralın İbranî kavminden olan Hz. Yusuf'a duyduğu güven ve yakınlığı ve ayrıca sonrakinin ailesinin bilahare Mısır'a yerleşmesini (ve böylece zaman içinde İsrail ulusunun teşekkülünü) kısmen açıklamaktadır. Çünkü hatırlanmalıdır ki, İbranîler de birkaç yüzyıl önce Arabistan Yarımadası'ndan Mezopotamya'ya, sonra Suriye'ye göç eden bedevî kabilelerden birinin soyundan gelmektedirler; ayrıca Hiksos dili, kendisi de nihayet eski Arap lehçelerinden biri olan İbraniceye çok yakın bir dil olsa gerektir. [Elmalılı]

Yöneticinin gördüklerinin ve sonraki gelişmelerin Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin/41. Bab’da yer almaktadır.



45Ve o ikiden kurtulmuş olan kişi iş işten geçtikten sonra anarak dedi ki: “Ben size o görüntünün kesin olarak neyi ifade ettiğini haber veririm, hemen beni gönderin.”

***

“46Yûsuf! Ey doğru sözlü! Bize, insanlara bilgilenerek dönmem ve onların öğrenmesi için ‘Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak’ hakkında ikna edici bilgi ver.”

47-49Yûsuf dedi ki: “Yedi sene âdet üzere ziraat edeceksiniz; her türlü gıda ürününü üreteceksiniz, sonra da ürettiğiniz ürünleri yiyeceğiniz miktar hariç, başağında bırakınız; stoklayınız. Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek. Bu kurak seneler önceki biriktirdiklerinizin biraz saklayacağınızdan başkasını yiyecek. Sonra da onun arkasından bir sene gelecek ki, insanlar onda yağmura kavuşacak ve onda sıkıp sağacaklar; zeytin yağı, üzüm suyu, pekmez gibi gıdaya da kavuşacaklar; hayat normale dönecek.”



Bu ayetlerde, hükümdarın gördüğü ve çevresindekilerin tevil edemediği görüntü ve o görüntü hakkında Yusuf peygamberin yaptığı tevil bildirilmektedir.

45. ayette geçen "nice ümmetten sonra" ifadesinden anlaşıldığına göre, Yusuf peygamberin kurtulmuş olan zindan arkadaşı, tevil için gelen birçok sözde kâhinin işin içinden çıkamaması üzerine hükümdara Yusuf peygamberden bahsetmiş ve bu karmakarışık görüntü hakkında ondan tevil öğrenip gelmesi için izin istemiştir.

***


50Ve o hükümdar, “Onu bana getirin!” dedi. Sonra ne zaman ki elçi Yûsuf'a geldi, Yûsuf ona dedi ki: “Efendine geri dön de ona sor bakalım, o ellerini kesen kadınların zoru ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabbim, onların oyunlarını çok iyi bilir.”



Yusuf peygamberin yapmış olduğu tevili duyan hükümdar, onu saraya getirmek için adam yollamış, ancak Yusuf peygamber zindandan çıkmayı reddederek hükümdardan kendisinin haksız yere zindana atılmasına sebep olan kadınların sorgulanmasını, gerçeğin ortaya çıkarılmasını istemiştir.



51Hükümdar: “Yûsuf'un nefsinden murat almaya kalktığınız zaman durum ne idi?” dedi. Kadınlar: “Hâşâ, Allah için, biz o'nun aleyhinde hiçbir fenalık bilmedik” dediler. Aziz'in kadını da: “Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murat almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır. –52İşte bu, Yûsuf'un, ıssız bir yerde benim o'na hainlik etmediğimi ve kesinlikle Allah'ın hainlerin hilesine kılavuz olmadığını bilmesi içindir.– 53Ve ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Şüphesiz ki nefis, şiddetle kötülüğü emredendir. Ancak Rabbimin esirgediği kimse müstesnadır. Şüphesiz ki, Rabbim çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir” dedi.

54Ve hükümdar, “Onu bana getirin, onu kendim için atayayım” dedi. Sonra o'nunla konuşunca da, “Şüphesiz sen bugün yanımızda gerçekten önemli bir mevki sâhibisin, güvenilir birisin” dedi.

55Yûsuf dedi ki: “Beni yeryüzünün hazineleri üzerine görevlendir. Şüphesiz ben, iyi koruyan, çok iyi bilenim.”



Bu ayetlerde, Yusuf peygamberin talebi üzerine Aziz’in kadını ile birlikte diğer iftiracı kadınların hükümdar huzurundaki bir mahkemede sorgulanması, temsili bir anlatımla canlandırılmıştır.

Hükümdarın "Yusuf'un nefsinden murat almaya kalktığınız zaman durum ne idi?" şeklindeki sorusu, o olay esnasında Yusuf’un kışkırtıcı ya da cesaret verici bir davranışta bulunup bulunmadığını anlamaya yöneliktir. Kadınlar doğruyu söyleyip Yusuf’u aklayınca, Yusuf peygamber zindandan çıkartılarak saraya getirilir. Hükümdarın kendisine çok güvendiğini söylemesi üzerine, Yusuf da ondan ülkenin hazine işlerine atanmasını ister. Yusuf peygamberin kendinden emin olarak söylediği "Beni yeryüzünün hazineleri üzerine kıl [getir]. Şüphesiz ben iyi koruyan, çok iyi bilenim" sözleri, onun yedi yıl sonra baş göstereceğini bildiği kıtlık döneminde ne yapacağını iyi düşünüp planladığını göstermektedir.

51. ayette geçen "nefs" sözcüğü ile ilgili detay Leyl ve Kıyamet surelerinde verildiği için, sözcüğün burada tekrar açıklanmasına gerek duyulmamıştır.

Mevdudi, Yusuf peygamberin ülke yönetimine gelmesi ve bu görevdeki etkinliği hakkında yapmış olduğu tespitleri şöyle dile getirmiştir:

Talmud'a göre, "İbrani, kendisini bilge ve uzman bir kimse olarak ispat etmişti"; ayrıca Talmud, Hz. Yusuf'un (a.s) şöyle dediğini nakleder: "Şu kesin ki, benden daha temayüz etmiş biri daha yok: Nihayet ben Allah'ın tüm bilgileri öğrettiği biriyim." Daha sonraki ayetlerde bu talebinin kabul edildiğini ve Yusuf’un da üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirdiği görülecektir. [Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an]

Öylesine ki, kral ve maiyeti Hz. Yusuf'u (a.s) yaklaşmakta olan felaketten ülkeyi kurtaran yegane şahıs olarak ilan etmiştir.. Yusuf'un (a.s) artık ülkenin tüm kaynaklarının kendi ellerine, kendi tasarrufuna bırakılması gerektiğini önermesinde ve kralın bu teklifin acilen yürürlüğe konmasını kabul etmesinde şaşılacak bir taraf olmayacaktır.

İlk soru şudur: Hz. Yusuf'un (a.s) krala yaptığı teklif bir memuriyet için miydi? Daha önceki açıklama notlarının ışığında vuzuha kavuşmuş olmalıdır ki, mesele, hedefine varmasını sağlayacak bir fırsat anını kollayan hırslı bir kişinin başvurusu yahut bir ricası olmadığı gibi, kralın kendi huzurunda dile getirilen bu teklifi kabul edişi de, -meselenin öncesi yokmuş gibi- aniden olmamıştır.

Karşılaştırmalı Kitab-ı Mukaddes ve Mısır tarihi üzerine çalışan modern araştırmacılar, Hyksos kralı Apophis'in, Hz. Yusuf'un (a.s) çağdaşı olan kral olduğu görüşünü paylaşmaktadırlar.

O devirde Memphis Mısır'ın başkentiydi. Bu kente ait kalıntılara Kahire'nin güneyinde 14 mil mesafedeki Nil kıyısında rastlanmaktadır. Hz. Yusuf (a.s) buraya getirildiğinde 17-18 yaşlarındaydı.

Aziz'in yanında iki-üç yıl, zindandaysa sekiz-dokuz yıl kaldı; Mısır'a yönetici olduğunda otuz yaşındaydı ve iktidarda seksen yıl tek başına kaldı. İktidarının dokuzuncu ve onuncu yılında babası Yakub'a (a.s) kendisi ve tüm aile fertlerinin Filistin'den Mısır'a gelmeleri için haber yolladı. Kitab-ı Mukaddes'e göre onları Hz. Musa'nın (a.s) yaşadığı Goshen bölgesine yerleştirmiştir. Yine Kitab-ı Mukaddes'e göre Hz. Yusuf (a.s) ölmeden önce akrabalarından şu yemini almıştı: "Bu ülkeden atalarınızın ülkesine döndüğünüzde kemiklerimi alıp beraberinizde götüreceksiniz." Sonra öldü. Öldüğünde yüz on yaşındaydı. Akrabaları da kendisini mumyaladılar. Her ne kadar Kur'an'da anlatılan Yusuf kıssası Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'la ayrıntılara indikçe farklılaşıyorsa da, üçü de temel öğelerde ittifak halindedirler. Biz de bu farklılıkları gerektiği yer ve zamanda açıklayıcı notlarımızla izaha çalışacağız.

Firavun ile Hz. Musa'nın ilişkilerinin tersine Hz. Yûsuf ile o dönemin Mısır kralı arasında olumlu bir ilişki vardı. Hz.Yûsuf, Maliye Bakanlığı yapacak kadar devlet kademesinde ilerlemişti. [Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an]

Kur'an'ı kavramada tecrübesi olmayan kimseleri bu ayette geçen "Hazâinu’l-Arz" deyimi ve daha sonra geçen tahıl dağıtım işi yanıltmış; bu yanılgıyla söz konusu memuriyetin bugünün "Hazine Müsteşarı", "Kıtlık Dönemi Danışmanı" yahut "Maliye Bakanı" türünden bir memuriyet olduğu sonucuna varmışlardır. Aslında Yusuf’un (a.s) memuriyeti bunlardan hiçbiri değildi, zira Kur'an, Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'a göre Hz. Yusuf'a (a.s) tüm iktidar tevdi edilmiş ve bir yöneticinin tüm imtiyazı verilmiştir. Tahta oturmasının (Yusuf/l00) ve kendisine melik denmesinin (Yusuf/72) sebebi budur. Bizzat Hz. Yusuf (a.s) Allah'a kendisine melikliği bahşettiği için şükretmiştir (Yusuf/l00). Her şeyden öte, bizzat Allah bu olaya tanıktır; mealen: "Böylece Yusuf'a ülkede iktidar verdik. Artık ülkenin her yanına istediği gibi tasarruf etme hakkına sahip olmuştu" (Yusuf/56). Kitab-ı Mukaddes'e baktığımızda şunları okuyoruz: "Ve Firavun Yusuf'a dedi: " Evimi mekânın bileceksin ve halkın senin emrinle yönetilecek. Ben yalnız tahtta senden büyük olacağım. Bak, tüm Mısır ülkesini yönetmeye seni tayin ediyorum. Senden habersiz Mısır ülkesinde hiç kimse ne parmağını kıpırdatabilecek ne de adım atabilecektir. Ve Yusuf'a Zaphnath-paaneah [Dünya Koruyucusu] adını verdi" (Tekvin, 4l: 40-45). Talmud'a göre ise olay şöyledir: "Ağabeyleri Mısır'dan babaları Hz. Yakub'a (a.s) döndüğünde Hz. Yusuf (a.s) hakkında kendisine şunları söylediler: Mısır meliki, halkı üzerinde öylesine egemen ki ondan üstünü yok. Herkes onun emriyle giriyor, onun emriyle çıkıyor ülkeye. Yöneten onun emirleri... Efendisi Firavun'un nefesini harcamasına gerek bile yok."

......

Allame Zemahşeri'nin görüşü, Keşşaf tefsirinde 55. ayete getirdiği yorumda verilmiştir. Şöyle diyor: "Yusuf Aleyhisselam ülkenin kaynaklarını benim tasarrufuma verin şeklindeki teklifinde bulunduğu zaman niyeti Allah'ın hükümlerini yürürlükte kılmak, hak ve adaleti tesis etmek ve tüm resüller gibi görevini icra etmek üzere iktidar fırsatı kollamaktı. Yoksa tahta geçmeyi, saltanat sevdası için yahut dünyevi arzularını ve hırslarını tatmin için istememişti. Böylece bir talepte bulundu; çünkü bu işi icra edebilecek bir başkasının bulunmadığını gayet iyi biliyordu. Ve İnsanların işleri hususunda tasarrufta bulunmak, Hz. Yûsuf'a vacip idi. Binâenaleyh, onun, hangi biçimde olursa olsun, bu işe teşebbüste bulunması caizdi. Biz, şu sebeplerden dolayı, insanların işleri hususunda tasarrufta bulunması, çalışması vâcibtir dedik. [Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an]




–56Ve işte Biz böylece Yûsuf için o yerde iktidar; ülke yönetimi verdik. Neresinde isterse orada konaklardı. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin ödülünü kaybetmeyiz. 57Ve iman eden ve Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için elbette âhiret ödülü daha hayırlıdır.–



Bu ayetlerde Rabbimiz, Yusuf peygambere iktidar nimeti verdiğini, onu dilediği gibi hareket eden bir yönetici yaptığını, tüm muhsinlere Yusuf peygambere verilenler gibi mutlaka ödüller vereceğini, ama ahiretteki ödüllerin dünyadakilerden daha değerli olduğunu bildirmekte ve böylece tüm kullarını muhsinleşmeye özendirmektedir.

Kıssada ayrıca hükümdarın Yusuf peygamberdeki doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik özelliklerinin belirtilerini görüp ona güvendiğinin vurgulanmasıyla böylesi bir ahlakın sahibine fayda verdiği gösterilmiş ve herkes böyle bir ahlaka sarılmaya teşvik edilmiş olmaktadır.*



*İşte Kuran, Yusuf Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim