• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

55Enam Suresi 63-64, 114, 65-67, 104




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


55Enam Suresi 63-64, 114, 65-67, 104


Hatalı Çeviri:
63. De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O zaman) O'na gizli gizli yalvararak «Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden olacağız» diye dua edersiniz.

64. De ki: Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine O'na ortak koşarsınız.

65. De ki: «Allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.» Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!

66. Kur'an hak olduğu halde kavmin onu yalanladı. De ki: Ben size vekil (kefil) değilim.

67. Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz.



Doğru Çeviri:

Necm: 204

63De ki: “Siz, ‘bizi bundan kurtarırsa kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız’ diye gizli ve yakararak O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?”

64De ki: “Sizi ondan ve her sıkıntıdan Allah kurtarır. Sonra da siz ortak koşarsınız. 114Ve O, size Kur’ân'ı ayrıntılı/hak-bâtıl ayrılmış olarak indirdiği hâlde, Allah'tan başka bir hakem mi arayayım?” Ve kendilerine Kitap verdiğimiz şu kişiler, Kur’ân'ın şüphesiz Rabbinden hak ile indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde sen onların bu kitabın Allah tarafından indirildiğini bildikleri hususunda sakın şüphecilerden olma.

65De ki: “O, üstünüzden ve ayaklarınızın altından azap göndermeye yahut sizi ayrılıkçı gruplara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yetendir.” Bak, onlar iyice anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl evirip çeviriyoruz/inceden inceye açıklıyoruz.

66Senin toplumun ise, azap/ Kur’ân/ âyetlerin iyice açıklanması, hak olmasına rağmen onu yalanladı. De ki: “Ben sizin üzerinize, işleri belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” biri değilim. 67Her önemli haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de yakında bileceksiniz. 104Kesinlikle size Rabbinizden gözünüzü açacak, doğru yolu bulduracak bilgiler geldi. Artık kim hakkı görürse yararı kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin üzerinize bir bekçi değilim!”227



63De ki: “Siz, ‘bizi bundan kurtarırsa kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız’ diye gizli ve yakararak O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?”

64De ki: “Sizi ondan ve her sıkıntıdan Allah kurtarır. Sonra da siz ortak koşarsınız. 114Ve O, size Kur’ân'ı ayrıntılı/hak-bâtıl ayrılmış olarak indirdiği hâlde, Allah'tan başka bir hakem mi arayayım?” Ve kendilerine Kitap verdiğimiz şu kişiler, Kur’ân'ın şüphesiz Rabbinden hak ile indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde sen onların bu kitabın Allah tarafından indirildiğini bildikleri hususunda sakın şüphecilerden olma.

65De ki: “O, üstünüzden ve ayaklarınızın altından azap göndermeye yahut sizi ayrılıkçı gruplara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yetendir.” Bak, onlar iyice anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl evirip çeviriyoruz/inceden inceye açıklıyoruz.


Bu ayet grubunda, içlerindeki duygularını bastırmak çabasında olan müşriklere kendileriyle yüzleşme fırsatı vermek üzere, itiraf edemedikleri gerçek yine peygamberimiz aracılığı ile ortaya konmakta ve kendilerine azap gelmedi diye küstahlaşanlar sanki şu sözlerle uyarılmakta, hatta tehdit edilmektedir: "Siz, sıkıntılı anlarınızda, Allah’tan başka kimsenin sizi kurtarmayacağını, kurtaramayacağını biliyor ve sadece O’na yalvarıyorsunuz. Peki, şimdi niye ortaklar koşuyorsunuz? Allah, çevrenizdeki tabiat olayları ile veya sizi kendi aranızda birbirinize düşürerek perişan ediverir."

63. ayette geçen "karanın ve denizin karanlıkları" ifadesinden seller, depremler, kuraklıklar, bereketsizlikler, doğa kirlenmeleri, denizlerin yükselip karaları basması, insanların besini olan hayvanların yok olması gibi maddi felaketler anlaşılmalıdır. İnsan oğlunun A’raf/189-192’de anlatılan davranışında olduğu gibi, insanların böyle sıkıntılı durumlarda tüm benlikleriyle Allah’a dönüp şükür sözü vermeleri, sıkıntıdan kurtulduklarında ise bu sözlerini unutarak nankörce davranmaları Kur’an’da pek çok ayette dile getirilmiş ve insanlar bu kötü huydan vazgeçmeleri için uyarılmıştır:

22Allah, size karada ve denizde yolculuk ettirendir. Gemilerde bulunduğunuzda gemiler içindekileri tatlı bir rüzgârla götürür. Yolcular neşelendiklerinde, şiddetli bir fırtına gelip çatar, dalgalar her yerden gelir. Ve onlar, çepeçevre kuşatıldıklarını anlayınca, dini Allah için arındıranlar olarak O'na yalvarırlar: "Bizi bundan kurtarırsan, hiç kuşkusuz, karşılığını ödeyenlerden oluruz." [Yunus/22]

67Ve denizde size bir zarar dokunduğunda, o yalvardığınız kişiler kaybolup giderler, O, kaybolmaz. Sonra O, sizi karaya çıkararak kurtarınca, yüz dönersiniz. Ve insan, çok iyilik bilmeyen biridir! [İsra/67]

63Onların ortak koştuğu şeyler mi hayırlıdır ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size kılavuz olan, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile beraber bir ilâh mı var? Allah onların koştukları ortaklardan çok yücedir. [Neml/63]

Ve Felâk/1-5, Yunus/12, A’raf/189-192.

Rabbimizin peygamberimize söylettiği 65. ayetteki ifade ile de, nankör insanlara anlama yeteneklerini faaliyete geçirmeleri, akıllarını başlarına toplamaları için birçok fırsatlar verildiği bildirilmektedir.

71Ve eğer hak onların tutkularına uysaydı; kesinlikle gökler, yeryüzü ve bunlarda bulunan kimseler bozulup giderdi. Aslında, Biz onların şanını/öğütlerini getirdik; sonra da onlar, kendi şanlarından/öğütlerinden yüz çevirenlerdir. [Müminun/71]

114 /65 – Ve O, size Kitap’ı [Kur’an’ı] ayrıntılı /hakk, batıl ayrılmış olarak indirdiği hâlde, Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? Ve kendilerine kitap verdiğimiz şu kişiler, onun [Kur’an’ın] şüphesiz Rabbinden hakk ile indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde sen [Onların bu Kitabın Allah tarafından indirildiğini bildikleri hususunda] sakın şüphecilerden olma.

Bu ayet de 104. ayet gibi peygamberimizin ağzından verilen ifadelerle başladığından, peygamberimize "kul [de ki]" diye başlayan paragrafın devamı mahiyetindedir. Dolayısıyla peygamberimizin kendi sözlerinin Kur’an’a karıştığı gibi bir müşkül oluşturmaması için bu ayetin de o paragrafta değerlendirilmesi ve bize göre 65. sırada yer alması gerekmektedir.

Bu ayette Rabbimiz, peygamberimize istifham-ı inkârî tarzında bir soru sordurarak Kur’an dışı bir hakem aramaması gerektiğini bildirmektedir.


"HAKEM" SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI

Dilbilimciler bu ayette geçen " حكمhakem" sözcüğü ile " حاكمhâkim" sözcüğünün aynı anlama geldiğini ileri sürmüşlerdir. [Lisanü’l-Arab; c. 4, s.540] Ne var ki, Kur’an’da "hakem" sözcüğünün geçtiği ayetler [Nisa/35 ve En’am/114] iyi tetkik edildiğinde, "hakem" sözcüğünün "hâkim" sözcüğünden daha üst bir mana ifade ettiği görülür. Çünkü Kur’an’da hükmeden herkese "hâkim" denilmesine karşılık, sadece hakk ile hükmedene "hakem" denmektedir. Buna göre, ayetteki "Allah’tan başka bir hakem mi arayayım?" ifadesi, "hakem" sözcüğünün yerine bu sözcüğün anlamı olan "hakk ile hükmeden bir hâkim" ibaresi konularak "Allah’tan başka hakk ile hükmeden bir hâkim mi arayayım?" şeklinde takdir edilebilir.

Rabbimiz, peygamberimize söylettirdiği sözlerin ardından, konuşmayı bizzat kendine döndürerek Ehlikitap arasında dinî bilgisi olan kişilerin Kur’an’ın Allah tarafından hakk ile indirildiğini bildiklerini açıklamakta, peygamberimizden [ve dolayısıyla herkesten] de onların bu Kitap’ın Allah tarafından indirildiğini bildikleri hususunda şüphe etmemelerini istemektedir. Ayette "kendilerine kitap verdiğimiz şu kişiler" ifadesi ile kastedilenler, ayetin Mekki olması münasebetiyle Mekke’de bulunan Yahudi ve Hıristiyan din bilginleridir. Kur’an’ın hakk kitap ve peygamberimizin de hakk elçi olduğuna Ehlikitap ve kitaplarının tanık gösterilmesi, başka ayetlerde de yapılmıştır:

43Ve küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişiler: "Sen elçi değilsin" diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda en iyi tanık olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi bulunan kişi yeter." [Ra’d/43]

10De ki: "Hiç düşündünüz mü? Eğer Kur’ân, Allah tarafından ise ve siz de onu bilerek reddetmişseniz, bununla birlikte İsrâîloğulları'ndan bir şâhit de onun bir benzeri üzerine tanık olup da inanmışsa, siz de büyüklük tasladıysanız ... Şüphesiz ki, Allah şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar topluluğuna kılavuzluk etmez." [Ahkaf/10]

Diğer taraftan, Kitab-ı Mukaddes’te de Allah’ın sonradan elçi göndereceğine dair ifadeler mevcuttur:

Tanrınız RABB size aranızdan, kendi kardeşlerinizden benim gibi bir peygamber çıkaracak. Onu dinleyin. [Tesniye 18/15]

Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek. [Tesniye 18/18]

Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhunu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır. [Yuhanna; 14/16,17]



66Senin toplumun ise, azap/ Kur’ân/ âyetlerin iyice açıklanması, hak olmasına rağmen onu yalanladı. De ki: “Ben sizin üzerinize, işleri belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” biri değilim. 67Her önemli haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de yakında bileceksiniz. 104Kesinlikle size Rabbinizden gözünüzü açacak, doğru yolu bulduracak bilgiler geldi. Artık kim hakkı görürse yararı kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin üzerinize bir bekçi değilim!”


66, 104, 67

66Senin toplumun ise, azap/Kur’ân/âyetlerin iyice açıklanması, hak olmasına rağmen onu yalanladı. De ki: "Ben sizin üzerinize, işleri belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan" biri değilim. 67Her önemli haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de yakında bileceksiniz. 104Kesinlikle size Rabbinizden gözünüzü açacak, doğru yolu bulduracak bilgiler geldi. Artık kim hakkı görürse yararı kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin üzerinize bir bekçi değilim!"

Bu ayetlerde Rabbimiz, peygamberimize, ilahî açıklamalarının gerçek olmasına rağmen kendisini yalanlayan toplumuna sanki şöyle dedirtmiştir: "Ben sizi kontrol altında tutan, size her istediğimi yaptırtabilen biri değilim. Bana verilen görev tebliğ ve tebyindir. Ben görevimi yaptığıma, siz de Hakk'ı reddettiğinize göre, uyarıda bulunduklarımın kötü sonuçları gelmesi gerektiği zaman mutlaka gelecektir. O önemli haberlerin meydana geleceği belli bir saat vardır. Her bir amelin mutlaka karşılığı vardır. Siz de bunu yakında bileceksiniz."

Bu ayetler, yalanlayıcılara yönelik bir tehdit niteliğindedir. Ayetin ifadesinden, yapılacak cezalandırmanın ahirette olacağı anlaşılacağı gibi, dünyada olacağı da anlaşılabilir.

Rabbimizin yoldan çıkmışlara yönelik tehditleri başka ayetlerde (Kehf/29, Hud/84-86, Sad/88, Ra'd/37) de yer almaktadır:

66. ayette geçen "o" zamirinin pasajdaki söz akışına göre "azap", "Kur’an" veya "ayetlerin açıklanması" olarak anlaşılması mümkündür. Biz, Kur’an’ın diğer iki anlamı da içermesi sebebiyle, söz konusu zamirin "Kur’an" olarak anlaşılmasının en uygun olacağı görüşündeyiz. Ayrıca bu görüşümüzün aşağıdaki ayet tarafından da desteklendiği kanaatindeyiz:

Artık bundan [Kur’an'dan] sonra hangi söze inanacaklar? [Mürselât/50]

104 /68 - Muhakkak size Rabbinizden basiretler geldi. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin üzerinize bir bekçi değilim!

Bu ayet, anlam olarak 67. ayetten sonra gelmesi gereken, o paragrafa ait bir ayettir. Mushafı tertip edenler tarafından, 103. ayette geçen " بصرbasar" sözcüğü ile bu ayetteki " بصائرbesair" sözcüğünün ilişkilendirilmesi sebebiyle buraya yerleştirilmiş olmalıdır. Yoksa ayetin burada değerlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü ayetin yerinin burası olduğu kabul edildiğinde, bu ayetin peygamberimizin kendi sözü olması gerekmektedir ki bu durum da, Kur’an’a elçi sözünün karıştığı gibi çok sakıncalı bir istifham yaratmaktadır. Nitekim Kur’an çalışması yapanlardan bazıları bu sakıncaları ortadan kaldırabilmek maksadıyla ayetin başına " قلkul [de ki]" sözcüğü takdir etmişlerdir. Hâlbuki ayet, hem teknik hem semantik [anlambilim] açıdan ait olduğu paragrafa taşındığında bu sorun ortadan kalkmakta; ayet, Allah’ın peygamberimize 66. ve 67. ayetlerde söylettirdiği sözlerin devamı olmaktadır.

Buna göre; ayette önce göndermiş olduğu akli delillere işaret eden Rabbimiz, bu delillere bakarak herkesin sağduyulu davranıp kendisini karanlıklardan aydınlığa çıkarması gerektiğini ihtar etmekte, sonra da bu konuda insanlara yardımcı olacak her türlü malzemeyi kendisi gönderdiği için, peygamberimize toplum üzerinde bir vekilliğinin, koruyucu-bekçiliğinin bulunmadığını beyan ettirtmektedir.

Ayette geçen "besair" sözcüğü, " بصيرةbasiret" sözcüğünün çoğuludur. "Basiret" sözcüğü "kalpte meydana gelen tam idrak [anlama]" demektir. "Basiret" sözcüğü "gözler ile görme" manasındaki "basar" sözcüğünden farklıdır ve insanın başında bulunan gözlerle değil, kalbi ile görmesini ve anlamasını ifade etmektedir. Bu sözcük Kur’an’da birçok ayette (Kıyamet/14, Yusuf/108, Araf/203, İsra/102, Kasas/43, Casiye/20) geçmektedir:

Konumuz olan ayetteki "Muhakkak size Rabbinizden basiretler geldi" ifadesi ile daha önce geçen ayetler kastedilmektedir. Aslında bu ayetlerin kendileri "basiret" değildirler. Fakat bunlar, kuvvetleri ve açık oluşları sebebi ile onları iyice tanıyıp hakikatlerine vâkıf olan kimseler için birer basiret [kalben idrak] vesilesi olmaktadırlar. Söz konusu ayetlerin "basiretler" diye isimlendirilmeleri de insanların basiretlerine sebep olmaları dolayısıyladır.

Ayette geçen "kim hakkı görürse" ifadesindeki "görme" ile sözcüğün "ilim [bilme]" manası, "kim de körlük ederse" ifadesindeki "körlük" ile de sözcüğün "cehalet" manası murat edilmiştir. Sözcüklerin bu manalarda kullanıldığı ayetlerden bir tanesi de Hacc suresindedir:

46Peki onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki kendilerinin, akıl edecekleri kalpleri ve işitecekleri kulakları olsun. İşte, şüphe yok ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur. [Hacc/46]

104. ayetin son cümlesi olan "Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim" ifadesi ise Şûra/48 ile daha iyi anlaşılmaktadır:

48Buna rağmen eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, Biz, seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Ve Biz, şüphesiz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevindi; eğer elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse de, o zaman görürsün ki şüphesiz o insan çok nankördür. [Şûra/48]

Demek ki, dinde zorlama yoktur. İnsanlar öğrenip öğrenmemekte, görüp görmemekte, inanıp inanmamakta serbesttirler.*




227 Resmi Mushaf'taki 114. âyeti, 64. âyetin devamı; 104. âyeti de 67. âyetin devamı olarak tertip ettik.



*İşte Kuran, Enam Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim