• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

55Enam Suresi 136, 138, 137, 140, 139, 145, 118, 121,119-120, 146




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


55Enam Suresi 136, 138, 137, 140, 139, 145, 118, 121,119-120, 146


Hatalı Çeviri:
118. Allah'ın âyetlerine inanıyorsanız, üzerine O'nun adı anılarak kesilenlerden yeyin.

119. Üzerine Allah'ın adı anılıp kesilenden yememenize sebep ne? Oysa Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu bir çokları bilgisizce kendi kötü arzularına uyarak saptırıyorlar. Muhakkak ki Rabbin haddi aşanları çok iyi bilir.

120. Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.

121. Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz.

...

136. Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay ayırıp zanlarınca, bu Allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?

137. Bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını (kızlarını) öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile başbaşa bırak!

138. Onlar saçma düşüncelerine göre dediler ki: «Bu (tanrılar için ayrılan) hayvanlarla ekinler haramdır. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da binilmesi yasaklanmış hayvanlardır.» Birtakım hayvanlar da vardır ki, (Allah böyle emrediyor diye) O'na iftira ederek üzerlerine Allah'ın adını anmazlar. Yapmakta oldukları iftiraları yüzünden Allah onları cezalandıracaktır.

139. Dediler ki: «Şu hayvanların karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram kılınmıştır. Şayet (yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır.» Allah bu değerlendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

140. Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.

...

145. De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış birşey bulamıyorum. Başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek zorunda kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.

146. Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezâdır. Biz elbette doğru söyleyeniz.



Doğru Çeviri:

Necm: 204

136Ve onlar, Allah'ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah'a bir pay ayırdılar da kendi sapık inançlarına göre, “Bu, Allah için; şu da ortaklarımız içindir” dediler. İşte, ortakları için olan pay Allah'a ulaşmaz, Allah için olan şey ortaklarına ulaşır. Verdikleri hüküm ne kötüdür!

138Ve onlar, yanlış inanışları sebebiyle, “Bunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar sırtları yasaklanmış hayvanlardır” dediler. Ve bir kısım hayvanları Allah'a yalan uydurarak üzerlerine O'nun adını anmazlar. Allah, onları iftira ettikleri şeyler sebebiyle cezalandıracaktır.

137Ve onların ortakları, kendilerini mahvetsinler ve dinlerini karıştırıp bozsunlar diye ortak koşanların çoğuna, yük, utanç nedeni ve ilâhlara kurban edilmesi gerekçeleriyle, çocuklarını öldürmeyi güzel gösterdi. Ve Allah dileseydi bunu yapmazlardı. O hâlde onları ve onların uydurdukları şeyleri bırak!

140Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar kesinlikle zarara uğradılar. Onlar, kesinlikle sapmışlardır ve onlar kılavuzlandıkları doğru yola ermiş kimseler değillerdir.

139Ve onlar, “Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır. Eğer ölü olursa o zaman onlar onda ortaklardır” dediler. Allah, onların nitelemelerini onlara ceza olarak verecektir. Şüphesiz O, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır, çok iyi bilendir.

145De ki: “Bana vahyolunanda, onları yiyen için, leş veya akıtılmış kan yahut domuzun eti –ki şüphesiz domuzun eti kirlidir, rahatsızlık vericidir– yahut Allah'tan başkası için tahsis edilmiş; bir hak yol dışına çıkış gösterimi olan hariç, haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Artık kim çaresiz kalırsa, taşkınlık yapmamak ve zaruret sınırını aşmamak üzere bunlardan yiyebilir.” İşte şüphesiz senin Rabbin çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

118Artık, eğer Allah'ın âyetlerine iman edenler iseniz, üzerine Allah'ın adı anılanlardan yiyin.

121Ve üzerine Allah'ın adı anılmayan şeylerden yemeyin. Ve şüphesiz o, tam bir yoldan çıkıştır. Ve şüphesiz şeytanlar kendi yakın kimselerine sizinle mücâdele etmeleri için gizlice telkinde bulunurlar. Ve eğer onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz ortak koşan kimseler oldunuz demektir.

119Ve size ne oluyor da, Kendisi size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişçe açıklamış olduğu hâlde Allah'ın adı anılanlardan yemiyorsunuz? Ve şüphesiz birçokları bilmeden keyiflerine uyarak saptırıyorlar. Şüphesiz ki, senin Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilenin ta kendisidir.

120Zaman kaybına neden olan şeylerin/ Hayırda ağırda almanın/ Zarar vermenin/ Kusur oluşturmanın açığını ve gizlisini terk edin! Şüphesiz Zaman kaybına neden olan şeyleri/ Hayırda ağırda almayı/ Zarar vermeyi/ Kusur oluşturmayı kazanan kimseler, kazanmış oldukları şeyler sebebiyle cezalandırılacaklardır.

146Ve Biz Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşınan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun yağlarını da onlara haram ettik. Bu, saldırganlıkları yüzünden Bizim onları cezalandırışımızdır. Ve Biz, elbette doğrularız.



136Ve onlar, Allah'ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah'a bir pay ayırdılar da kendi sapık inançlarına göre, “Bu, Allah için; şu da ortaklarımız içindir” dediler. İşte, ortakları için olan pay Allah'a ulaşmaz, Allah için olan şey ortaklarına ulaşır. Verdikleri hüküm ne kötüdür!

138Ve onlar, yanlış inanışları sebebiyle, “Bunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar sırtları yasaklanmış hayvanlardır” dediler. Ve bir kısım hayvanları Allah'a yalan uydurarak üzerlerine O'nun adını anmazlar. Allah, onları iftira ettikleri şeyler sebebiyle cezalandıracaktır.

137Ve onların ortakları, kendilerini mahvetsinler ve dinlerini karıştırıp bozsunlar diye ortak koşanların çoğuna, yük, utanç nedeni ve ilâhlara kurban edilmesi gerekçeleriyle, çocuklarını öldürmeyi güzel gösterdi. Ve Allah dileseydi bunu yapmazlardı. O hâlde onları ve onların uydurdukları şeyleri bırak!

140Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar kesinlikle zarara uğradılar. Onlar, kesinlikle sapmışlardır ve onlar kılavuzlandıkları doğru yola ermiş kimseler değillerdir.

139Ve onlar, “Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır. Eğer ölü olursa o zaman onlar onda ortaklardır” dediler. Allah, onların nitelemelerini onlara ceza olarak verecektir. Şüphesiz O, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır, çok iyi bilendir.


Bu ayet grubunda [136-146. ayetler], cahiliye Araplarının şirkleri sergilenmektedir.

Daha evvel de açıkladığımız gibi, Mekke müşrikleri Allah’ı bilen ve O’na inanan insanlardı. Bu sebeple de, elde ettikleri ürünlerden ve kendilerine yararı dokunan hayvanlardan bir kısmını Allah’ın payı olarak bir kenara ayırma alışkanlıkları vardı. Ne var ki, ürün ve hayvanların bir kısmını da putların temsil ettiği aile veya kabile tanrılarına sunmaktaydılar. Çünkü bu müşrikler, kendi uydurdukları tanrıların, meleklerin, cinnlerin, yıldızların, ölmüş atalarının ruhlarının kendileri için Allah yanında şefaatte bulunduklarına inanıyorlar ve Allah'ın da bu şefaatçilere karşı çok yumuşak ve lütufkâr olduğunu kabul ediyorlardı. Bu sebeple de tüm bu şefaatçilerin kendilerine iyi davranmaları için onların paylarına çok daha büyük önem gösteriyorlardı. Mesela sanki Allah emretmiş gibi, Bahira, Saibe, Vesile adlı hayvanları putlara kurban etmek için ayırıp onları işe koşmazlar, Ham denilen hayvanı da saygıya layık görüp üzerine binmezlerdi. Ayrıca bu hayvanların isimlerinin Allah tarafından bildirildiğine inanırlardı.

Müşriklerin bu sapık inançları Maide suresinde şöyle açıklanmıştır:

103Allah, bahîre'den sâibe'den vasîle'den ve hâm'dan hiç birini öngörmemiştir. Ancak kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, Allah'a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Ve onların pek çoğu akıl erdirmez. [Maide/103]

Müşrikler bu samimiyetsiz ve çıkarcı davranışları sebebiyle Rabbimiz tarafından alayla karışık bir azarla terslenmiş ve yaptıkları paylaştırmanın gülünçlüğü 136. ayetin sonunda "Verdikleri hüküm ne kötüdür!" ifadesi ile vurgulanmıştır.

Müşriklerin akılsızca yaptıkları paylaştırmalara başka ayetlerde de örnekler verilmiştir:

103Allah, bahîre'den sâibe'den vasîle'den ve hâm'dan hiç birini öngörmemiştir. Ancak kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, Allah'a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Ve onların pek çoğu akıl erdirmez. [Nahl/57-59]

15Ve onlar, O'nun için Kendi kullarından bir parça kabüllendiler. Şüphesiz şu insan kesinlikle apaçık bir nankördür. [Zühruf/15]

21Erkek sizin için, dişi Allah için mi? 22İşte bu, bu şekilde olursa, eksik/haksız bir bölüştürmedir. 23Bunlar, Allah, haklarında bir kanıt indirmediği hâlde sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Andolsun, onlara, Rablerinden doğru yolun kılavuzluğu geldiği hâlde onlar, sadece zanna, bir de nefislerinin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. [Necm/21- 23]

137. ayette geçen "onların ortakları" ifadesiyle, daha evvel İsra/64’de uyarısı yapılan ve bizim de aynı ayetin tahlilinde "İblisin ortaklığı" başlığı altında değindiğimiz "şeytan ortaklar" kastedilmiştir.

Bu ortaklarla ilgili olarak Razi de şunları söylemiştir:

Cahiliye Arapları, fakirlik ve evlendirme endişesinden dolayı kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. İşte ayetten maksat budur. Âlimler, ayette geçen şürekâ [ortaklar] tabiriyle neyin kastedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak Mücahid şöyle demiştir: "Onların ortakları", onlara kendi çocuklarını geçim sıkıntısı endişesiyle diri diri gömmelerini emreden şeytanlarıdır. Şeytanlara "ortaklar" adı verilmiştir. Çünkü onlar, Allah'a isyan etme hususunda o şeytanlara itaat ediyorlardı. Ayette, "onların ortakları" denildi, çünkü onlar o şeytanları ortak ediniyorlardı. Bu, tıpkı, "Nerede boş yere [ortak olduğunu] iddia ettiğiniz şeyler? (En'âm/22)" ayetinde olduğu gibidir."

Kelbî de şöyle demiştir: "Onların putlarının hizmetçileri ve bakıcıları bulunuyordu. Kâfirlere çocuklarını öldürmeyi hoş gösterenler de işte bunlardır. Tıpkı Ab-dulmuttalib'in kendi oğlu Abdullah hakkında yemin etmesi gibi, cahiliye döneminde birisi kalkıyor ve şayet kendisinin şöyle şöyle ... çocukları olursa, onlardan birisini kurban edeceğine yemin ediyordu." Bu görüşe göre de, ayette bahsedilen "ortaklar" o putların bakıcı ve hizmetçileri olmuş olur. Mücahid'in görüşüne göre şeytanlara nasıl şürekâ [ortaklar] denilmişse, bu görüşe göre de hizmetçilere bu isim verilmiştir. [Razi; el-Mefatihu’l-Gayb]

İşte, bu şeytan ortaklar [müşriklerin iblisleri], müşriklere, kendilerini mahveden ve dinlerini karıştırıp bozan bir suçu [evlatlarını öldürmeyi] güzel göstermekte ve o beyinsizler de bu suçu kolayca işliyorlardı. Bu zulmü işlerken kendilerince geçerli saydıkları üç sebebe dayanıyorlardı:

*Kız çocuklarının bakım ve beslenmelerinin kendilerine ağır yükler getirmesi kaçınılmazdı.

*Kız çocuklarının kabile savaşlarında kolayca esir düşmeleri ve ileride kendileri için utanç vesilesi olma ihtimali vardı. Ayrıca, damat sahibi olmak da âdeta yüz karasıydı.

*Tanrıların memnun olması için çocuk kurban edilmeli idi.

Bu son uydurma sebebin bazıları tarafından İbrahim peygamber döneminden kalma bir gelenek olduğu ileri sürülmüşse de, bize göre böyle bir ihtimal mümkün değildir. Bu konuya ilişkin ayrıntılar inşallah Saffat suresinde verilecektir.

138. ayetin sonunda yer alan "O [Allah], onları iftira ettikleri şeyler sebebiyle cezalandıracaktır" ifadesindeki "Allah’a iftira etmek" eylemi, Allah’ın koymadığı kuralları Allah’a nispet etmektir:
116Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah'a yalan uydurmak için, "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin. Şüphesiz Allah'a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar. [Nahl/116]

93Ve Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde "Bana vahyolundu" diyenden ve "Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri ölümün şiddetleri içindeyken, görevli güçler de onlara ellerini uzatmış, "Canlarınızı çıkarın. Bugün, Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız" derlerken bir görsen! [En'âm/93]

139. ayette, Araplarca uydurulmuş bir başka yasa dile getirilmektedir. Bu yasaya göre, ana karnından yeni doğmuş hayvanların etleri, hayvan ölü doğmadıkça erkeklere helal, kadınlara haram sayılmaktaydı. Allah’a iftira niteliğindeki bu yasa, aynı zamanda müşrik Arapların kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yaptıklarını da göstermektedir.

140. ayette Rabbimiz, kendi kafalarından bilgisizce hükümler koyarak Allah’a iftira edenlerin ve beyinsizce evlatlarını öldürenlerin doğru yolda olmadıklarını bildirmektedir. Gerçekten de müşrikler, bir taraftan fakir düşme korkusuyla çocuklarını öldürmekte, diğer taraftan ise Allah’ın kendilerine verdiği rızklardan bir kısmını kendilerine haram kılarak fakirlikten korkmaz gibi davranmaktadırlar. Bu çelişik halleriyle Rabbimizin "beyinsiz" nitelemesini tam olarak hak ettiklerini göstermektedirler.

Müşriklerin beyinsizce evlatlarını öldürmeleri hakkında nakledilen aşağıdaki olay ibret vericidir:

Rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav)'in ashabından bir adam, Resulullah’ın (sav) huzurunda devamlı sıkıntılı ve kederli dururmuş. Bir sefer Resulullah (sav) ona sormuş: "Ne diye üzüntülüsün?" O da "Ey Allah'ın Resulü!" demiş. "Ben, cahiliye döneminde bir günah işledim. Müslüman olsam dahi Allah'ın o günahımı bana bağışlamayacağından korkuyorum." Hz. Peygamber, ona "Bu günahını bana bildir" demiş. Adam "Ey Allah'ın Resulü, ben kız çocuklarını öldürenlerden idim. Benim bir kız çocuğum oldu. Hanımım onu öldürmeyip bırakmam için bana yalvarıp yakardı. Ben de onu öldürmedim. Nihayet büyüdü, yetişti. En güzellerden bir kadın oldu. Evlenmek için ona talip oldular. Ancak hamiyet [kıskançlık duyguları] beni sardı. Ne onu evlendirmeye gönlüm tahammül etti, ne de evde kocasız bırakmaya. Hanıma: Filan filan kabileye, akrabalarımı ziyaret etmek üzere gitmek istiyorum, kızını da benimle gönder, dedim. Annesi bundan dolayı sevindi, elbiselerle, süs ve takılarla onu süsledi. Bu hususta kendisine ihanet etmemem için benden sözler aldı. Kızımı alıp bir kuyu başına gittim. Kuyuya baktım. Kız, kendisini kuyuya bırakmak istediğimi anladı. Bana sımsıkı sarılıp ağlamaya ve: Babacığım bana ne yapmak İstiyorsun dedi, ben de ona merhamet ettim. Bir daha kuyuya baktım. Yine hamiyet gelip beni buldu. Yine kız bana sarıldı ve şöyle demeye koyuldu: Babacığım, annemin emanetini zayi etme. Ben, bir kuyuya bakıyor, bir de kıza bakıyor ve şefkat duyuyordum. Nihayet şeytan bana galip geldi. Onu yakaladığım gibi baş aşağı kuyuya attım. Kuyuda bana: Babacığım beni öldürdün, diyordu. Sesi kesilinceye kadar orada durdum, sonra da geri döndüm." Bunun üzerine Resulüllah (sav) da, ashabı da ağladı ve şöyle buyurdu: "Şayet cahiliyede yaptıkları dolayısıyla her hangi bir kimseyi cezalandırmam bana emredilmiş olsaydı, şüphesiz seni cezalandırırdım. [Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an; Semerkandi, Bahrü’l-Ulûm, 111, 517]


145De ki: “Bana vahyolunanda, onları yiyen için, leş veya akıtılmış kan yahut domuzun eti –ki şüphesiz domuzun eti kirlidir, rahatsızlık vericidir– yahut Allah'tan başkası için tahsis edilmiş; bir hak yol dışına çıkış gösterimi olan hariç, haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Artık kim çaresiz kalırsa, taşkınlık yapmamak ve zaruret sınırını aşmamak üzere bunlardan yiyebilir.” İşte şüphesiz senin Rabbin çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

118Artık, eğer Allah'ın âyetlerine iman edenler iseniz, üzerine Allah'ın adı anılanlardan yiyin.


Bu ayette Rabbimiz önce elçisine emrederek nelerin ne sebeple haram olduğunu ilan ettirmiş, sonra da bu konuda Yahudilerle ilgili bazı açıklamalar yapmıştır.

145. ayette "leş", "akıtılmış kan", "domuz eti" ve "Allah’tan başkası adına kesilenler" olarak zikredilen haram listesi başka ayetlerde de verilmiştir:

173O size, sadece ölü hayvanı, kanı, domuzun etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanları harâm kıldı. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek üzere ona bir günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. [Bakara/173]

3Size leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkası için tahsis edilmiş olan, boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvanların yedikleri, (bunlardan (domuzun eti de dahil) temizleyebildikleriniz, zararını önleyebildikleriniz hariç) dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, sizin dininizden ümitsizliğe düşmüşlerdir. Öyleyse onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayın. Bana saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyun. Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak da İslâm'a razı oldum. Artık kim son derece açlık içinde, zaman kaybına neden olan şeylere/hayırda ağırda almaya/zarar vermeye/kusur oluşturmaya istekle yönelmeden zorda kalırsa, bilsin ki şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir. [Maide/3]

115Allah, size ancak leşi, kanı, domuzun etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Artık her kim saldırmadan ve aşırı gitmeden zorlanırsa, bilsin ki, şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır,engin merhamet sahibidir. [Nahl/115]

Yasaklar arasında yer alan 145. ayetteki "akıtılmış kan" ifadesi, ciğer, dalak ve kesimden sonra damarlarda kalmış olan kan kalıntısını bunun dışında tutmaktadır.

Görüldüğü gibi, Rabbimiz yiyeceklerin haram olmasını [yasaklanmasını] iki gerekçeye dayandırmıştır: Bu gerekçelerden birisi, yiyeceklerin " رجسrics, خبيث habis [pis, zararlı, çirkin]" olması, diğeri de "fısk [günaha sokan, şirkle kirlenmiş]" olmasıdır. Buna göre, rics veya habis olan yiyeceklerdeki bu nahoş özellikler ortadan kaldırılır ve bu yiyecekler " طيّبtayyib [hoş, nefis, güzel ve yararlı]" duruma getirilirse, haram olma gerekçeleri ortadan kaldırıldığı için yenmelerinde bir mahzur kalmaz. Ancak "fisk" illeti ile kirletilmiş olan yiyeceklerin "tayyib" duruma getirilmesi mümkün olmadığından, bu yiyecekler rics olmasalar da kesinlikle yenemezler:

156,157Allah diyor ki: "Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah'ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları Anakentli/Mekkeli Peygamber, o Elçi'ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O'na iman eden, O'na kuvvetle saygı gösteren, O'na yardımcı olan ve O'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." [A'raf/156,157]

4Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: "Size iyi ve temiz şeyler ve Allah'ın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların avları helal kılındı." Artık onların sizin için tuttuklarından yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın ve Allah'ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.

5Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü’minlerden özgür kadınlar ile sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden özgür kadınları da, nikâhlayarak koruma altına alınmış biri yapmak, –zina etmemek ve gizlice dostlar edinmemek şartıyla– kendilerine mehirlerini ödediğiniz durumlarda size helal kılındı. Kim imanı tanımayıp küfrederse; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık kesinlikle onun yaptığı boşa gitmiştir ve o, âhirette kayba/zarara uğrayıp acı çeken kimselerdendir. [Maide/4, 5]


RİCS

" الرِّجسrics" sözcüğünün vaz’ [ilk konuş] anlamı "rahatsız eden şiddetli gök gürültüsü, deve sesi" olup sonraları insana rahatsızlık, acı ve ıstırap veren ve bunlara sebep olan her şeye "rics" denilir olmuştur:

"Rics" sözcüğü "kirlilik, kir [temiz ve temizliğin karşıtı]" demektir. Her türlü kir, pislik "rics"tir. Bu sözcükle "haram, kötü fiil, azap, lanet ve küfür" de kastedilir. Kur’an’da geçen " رجسrics" sözcükleri " رجزricz [azap]" sözcüğüyle aynı olup sondaki " س s" harfi " ز z" harfine dönüşmüştür. " اسدesed [aslan]" sözcüğünün " ازد ezed [aslan]" söcüğüne dönüştüğü gibi.

Zeccac "Rics, Allah’ın kötülemesine sebep olan her şeydir" demiştir. Birisi kötü, çirkin bir şey yaptığı zaman "racese’r-racülü [kişi çirkin iş yaptı]" denir.

Bu sözcüğün "recs" formundaki anlamı, "çok şiddetli, rahatsız edici gök gürlemesi ve deve böğürmesi" demektir. [Lisanü’l Arab, c. 4, s. 75, 76 "Rcs" mad. El-Müfredat, "rcs" mad.]

Kötü işlere ve şirk, küfür, lânet gibi şeylere "rics" denilmesinin sebebi, bunların zarara, azaba, rahatsızlığa neden olmasındandır. "Rics" sözcüğü Kur’an’da sekiz kez geçmektedir. Sözcüğün geçtiği yerlere bakıldığında, azaba sebep olacak şeylere "rics" denildiği gibi, hastalık, rahatsızlık ve huzursuzluğa sebep olacak şeylere de "rics" denildiği görülmektedir.

118. ayetin " فfe" edatıyla başlaması ve 119. ayetteki "haram olan şeyleri genişçe açıklamış olduğu hâlde" ifadesi, konumuz olan ayetlerin bu hususun detayıyla açıklandığı Maide/3’ten sonra, yani Medine döneminde inmiş olduğunu göstermektedir.

Haram yiyecekler sayılırken "ölü" ifadesi kullanılmıştır. Buradaki "ölü/leş" ifadesinin kapsamına "balık" girer mi girmez mi?

Buradaki ifadeler, halkın genel kabullerine; örfe göredir. Bir insan için "leş yedi/ölü eti yedi" dendiği zaman kimsenin aklına o kişinin balık yediği gelmez. Böyle anlam çıkarılmaz.

Ayrıca Rabbimiz, Nahl/14’te "Ve O, denizden taze et yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye armağanlarından rızık aramanız için ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödemeniz için denizi sizin emrinize verendir." buyurmak suretiyle balık yemeyi helal kılmıştır.



121Ve üzerine Allah'ın adı anılmayan şeylerden yemeyin. Ve şüphesiz o, tam bir yoldan çıkıştır. Ve şüphesiz şeytanlar kendi yakın kimselerine sizinle mücâdele etmeleri için gizlice telkinde bulunurlar. Ve eğer onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz ortak koşan kimseler oldunuz demektir.

119Ve size ne oluyor da, Kendisi size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişçe açıklamış olduğu hâlde Allah'ın adı anılanlardan yemiyorsunuz? Ve şüphesiz birçokları bilmeden keyiflerine uyarak saptırıyorlar. Şüphesiz ki, senin Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilenin ta kendisidir.

120Zaman kaybına neden olan şeylerin/ Hayırda ağırda almanın/ Zarar vermenin/ Kusur oluşturmanın açığını ve gizlisini terk edin! Şüphesiz Zaman kaybına neden olan şeyleri/ Hayırda ağırda almayı/ Zarar vermeyi/ Kusur oluşturmayı kazanan kimseler, kazanmış oldukları şeyler sebebiyle cezalandırılacaklardır.


Bu ayet grubunda Rabbimiz, günlük hayata müdahale ederek yenilecek şeyler konusunda tevhidî bir ilke koymakta ve üzerine Allah’ın adı anılmayan şeylerin yenmesini –zorunlu hâller dışında- yasaklamaktadır.

İnsanların din kisvesi altına sokarak benimsediği çok sayıdaki yanlışlardan bir tanesi de, haklarında herhangi bir ilahî hüküm olmadığı hâlde bazı yiyecekler hakkında getirilmiş sınırlamalardır. Ayetin ifadesinden anlaşıldığına göre, o günkü toplumda, üzerine Allah’ın adı anılmamışların helal, Allah’ın adı anılmışların ise haram olduğu yolunda saçma bir inanç mevcuttur. Rabbimiz, konumuz olan ayetlerde bu tür inançları reddetmekte, Müslümanlara da kâfirler ve müşriklerce uydurulmuş batıl inançları bırakmalarını, Allah’ın hidayetine karşı getirilmiş böyle sınırlamaları kaldırmalarını emretmektedir.

Şirk ve cahiliye geleneklerini yıkarak sadece Allah’ın helal kıldığının helal, haram kıldığının da haram olması gerektiğini bildiren bu ilkeler Nahl suresinde de yer almaktadır:

114Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine karşılığını ödeyin; eğer sadece O'na kulluk edecekseniz.
115Allah, size ancak leşi, kanı, domuzun etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Artık her kim saldırmadan ve aşırı gitmeden zorlanırsa, bilsin ki, şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır,engin merhamet sahibidir.
116Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah'a yalan uydurmak için, "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin. Şüphesiz Allah'a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar. [Nahl/114-116]

Görüldüğü gibi, gerek konumuz olan ayetler gerekse Nahl suresindeki ayetler, insanın temel gıdalarından biri olan "et"in nasıl helal olacağını hükme bağlayarak "helal et" ve "haram et" kavramlarına açıklık getirmektedir.

119. ayetteki "mecbur kalmanızın dışında" ifadesinden, zorluk hâllerinin hükümler için bir istisna teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Bu durum halk arasında "Zorunluluklar haramları mubah kılar" şeklinde yorumlanmıştır. Günümüz hukuk sisteminde de "mücbir sebep" ifadesi ile yer alan bu zorunlu hâl istisnaları, insanın canını veya bir organını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı zaruri durumlar olarak tanımlanmıştır. Ancak bu zaruri durumlarda kullanılacak istisnadan yararlanma sınırı, tehlikeyi atlatacak ölçüyü aşmamalıdır.

29Ey iman etmiş kişiler! Mallarınızı –kendi rızanızla yaptığınız ticaret şekli hariç olmak üzere– aranızda haksız yolla yemeyin, kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size çok merhametlidir. [Nisa/29]

195Ve Allah yolunda malınızı harcayın, kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin-güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri-güzelleştirenleri sever. [Bakara/195]

106Her kim imanından sonra küfreder; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeder, –kalbi iman ile yatışmış hâlde iken, baskıyla zorlanan hariç olmak üzere– ve de küfre; inanmamaya göğsünü açarsa, artık kendilerinin üzerine Allah'tan bir gazap vardır. Bunlar için büyük bir azap da vardır. [Nahl/106]

Bakara/172, 173 ve ayrıca Maide/3, Resmi mushafta En'am suresinden öncedir. Ne var ki, En'am/119'da "fessalna (fasıl fasıl ayırdık: Tafsilatlandırdık; genişçe açıkladık)" buyrulur. Bakara/172, 173 VE Maide/3'te tafsilat: Haram-helal, Pis-temiz, geçmiş ümmetler-biz" ayrıntıları yoktur. Bu ayrıntılar örnek verdiğim ayetlerdedir.

39. sırada A’raf suresi (32, 157 ve 160. ayetler)

43. Sırada Ta Ha suresi (81. ayet) inmiş ve bu ayetlerde hem son peygamberle bildirilen hükümlerde hem de geçmişteki peygamberler ile bildirilen hükümlerde "Allah’ın, Tayyibatı (temiz, hoş, nefis, yararlı gıdaları) helal kıldığı, HABİSATI (pis, zararlı gıdaları) haram kıldığı; temiz gıdaları kimsenin haram kılamayacağı açıkça bildirilmiştir. Onun için, "Size... Açıkça açıklamış olmasına rağmen buyurulmuştur.

121. ayette sözü edilen ve boyun eğenlerin müşrik olacakları bildirilen "şeytan telkinleri" konusu "Esbab-ı nüzul" kayıtlarında aşağıdaki olayla yer almıştır:

Abdullah b. Abbas'dan gelen bir rivayete göre, Yahudilerin Hz. Muhammed'e (s.a) karşı öğrettikleri çıkış yollarından biri şuydu: "Allah'ın [tabiî ölümle] öldürdüğü haram oluyor da, bizim [Allah'ın adını anarak] öldürdüğümüz [boğazladığımız] nasıl helâl oluyor?" İşte, Ehlikitap’ın çarpık tutumu böyleydi. Halkın zihnini zehirlemek ve gerçek'le savaşlarında onları silâhlandırmak için böylesi sorular icat ediyor ve onlara yöneltiyorlardı. [Taberani, İbn-i Cerir, Ebu Davud]

Surenin başından beri işlenen iman-şirk konusunun bir benzetme ile ortaya konduğu 122. ayette, Rabbimiz mümini "canlı", "aydın", "aydınlık yolda yürüyen" bir kimseye; kâfiri ise "kör", "karanlıklar içine düşmüş" zavallı bir insana benzeterek aklıselim sahiplerine bu iki kişinin birbirinden farklı olup olmadığını sormaktadır. Cevabı belli olan bu sorunun maksadı, bu cevabın muhatap tarafından söylenmesini sağlayarak mesajı vurgulamaktır.

Ayetteki "Ölü iken kendisini dirilttiğimiz" ifadesi, "cehalet ve anlayış yokluğu içindeyken bilgi ve anlayış vererek gerçeği tanıyabilecek zihin düzeyine çıkardığımız" anlamına gelmektedir. Gerçekten de, doğruyu eğriden ayıramayan ve Doğru Yol'u göremeyen bir kimse fizikî olarak canlı kabul edilebilirse de aslında insanı insan yapacak değerlerden uzak, hayvana kıyasla "canlı" ama insana kıyasla "ölü" mesabesinde olan bir canlıdır. Canlı bir insan doğruyu eğriden, iyiyi kötüden, haklıyı haksızdan ayırabilen bir özelliktedir. Canlılık bu özellikleri gerektiren bir durumdur. Dolayısıyla kâfirler, küfür ve şirkin insanın en yüce değerlerini yok edip onu insan olma özelliklerinden uzaklaştırması sebebiyle "ölü"ye; müminler de iman ve takvanın insana insan olma özelliklerini kazandırması sebebiyle "canlı"ya benzetilmiştir. Kur’an’da kâfirlerin ölüye benzetildiği birçok ayet (Nahl/20, 21, Ya Sin/69, 70, Neml/80, Fatır/19-22) vardır.

Mesajı genel ve her zamana yönelik olan bu ayette mukayesesi yapılan kişilerin kimlikleri ile ilgili olarak klasik eserlerde bir takım isimler yer almaktadır:

Ayetten Hz. Hamza[r.a]'nın Kastedilmesi
Birinci rivayet: İbn Abbas şöyle demektedir: "Henüz Hz. Hamza'nın iman etmemiş olduğu bir sırada, Ebu Cehil Hz. Peygamber'e bir deve tersi, [kığısı] atar. Derken Hz. Hamza, yayı elinde olarak avdan döndüğü bir sırada bunu duyar. Bunun üzerine Ebu Cehil'e yönelir ve yayıyla onu sıkıştırarak başına vurmaya başlar. Derken Ebu Cehil ona, "O'nun getirdiği şeyi görmüyor musun? Akıllarımızı hiçe çıkardı; ilahlarımıza sövdü, tenkit etti!" dedi. Bu söze karşılık Hamza, "Siz insanların en beyinsizisiniz; Allah'ı bırakıp taşlara tapıyorsunuz. Ben şahadet ederim ki, eşi benzeri olmayan, bir olan Allah'tan başka ilah yoktur!. Yine şahadet ederim ki, Hz. Muhammed O'nun kulu ve elçisidir" dedi. İşte bu hadise üzerine, bu ayet-i kerime nazil oldu." [Razi; el Mefatihu’l-Gayb]

Ayetten Hz. Peygamber’in Kastedilmesi
"Bu ayet, Hz. Peygamber ile Ebu Cehil hakkında nazil olmuştur. Bu böyledir, zira Ebu Cehil, "Şerefte Abdimenâf oğulları bizi sıkıştırdı; öyle ki, biz aynı gaye uğruna yarışan iki kimse gibi olduk. Abdimenafoğulları, "Bizden, kendisine vahyolunan bir nebî çıktı!" diyorlar. Allah'a yemin olsun ki, ona gelen vahiy bize de gelmediği sürece, biz ona inanmayız" dediler. İşte bunun üzerine bu ayet nazil oldu." [Mukatil]

Ayetten Daha Başka Sahabelerin Kastedilmiş Olması
Üçüncü rivayet: İkrime ve Kelbî, bu ayetin Ammar b. Yaslr ile Ebu Cehil hakkında nazil olduğunu söylemiştir.

Dördüncü rivayet: Dahhâk bu ayetin Ömer b. el-Hattâb ile Ebu Cehil hakkında nazil olduğunu söylemiştir.

İkinci görüş: Bu ayet, bütün mümin ve kâfirler hakkında geçerli olan genel bir ayettir. Doğru olan görüş de budur. Çünkü bu mana herkes hakkında söz konusu olduğuna göre, bunu tahsis etmek, işi anlamsız biçimde zora koşmak olur. Hem biz, bu surenin tek bir defada nazil olduğunu söylemiştik. Binaenaleyh, Hz. Peygamber (s.a.s)'in, "Allah'ın, bu umûm olan ayetten maksadı, bizzat falancadır" demiş olması durumu müstesna, bu ayetin nüzul sebebinin "falan, falanca" muayyen şeyler olduğunu söylemek zordur. [Razi; el Mefatihu’l-Gayb]



146Ve Biz Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşınan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun yağlarını da onlara haram ettik. Bu, saldırganlıkları yüzünden Bizim onları cezalandırışımızdır. Ve Biz, elbette doğrularız.


146. ayette konu edilen "Yahudilere konmuş yasaklar" Kur'an'da iki yerde daha geçmektedir:

93,94Tevrât indirilmeden önce, İsrâîl'in/Ya‘kûb'un kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrâîloğulları için helal idi. De ki: "Eğer doğru kimseler iseniz, hemen Tevrât'ı getirip de onu okuyun. Artık kim bundan sonra Allah'a karşı yalan uydurursa, artık işte onlar yanlış, kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir." [Âl-i Imran/93]

160,161Sonra da Yahudileşen kimselerden olan haksız davranışlar, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde riba almaları [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazanç sağlamaları] ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve Yahudileşenlerden kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlara can yakıcı bir azap hazırladık. [Nisa/160, 161]

Yukarıda meali verilen Âl-i Imran/93’ten anlaşıldığına göre, Tevrat'ın indirilmesinden yüzyıllarca önce Yakub [İsrail] peygamber sadece kendisine bazı şeyleri yasaklamış, ancak onun soyu bu yasakları benimseyerek devam ettirmiştir. (Biz bu yasakların sağlık sebebiyle konmuş perhiz nitelikli yasaklar olduğunu düşünüyoruz.) Yasakların çok eski tarihlere dayanması sebebiyle Yahudi din adamları da bunların dinlerinde haram olduğuna inanmaya başlamışlardır. Bu durumu bildiren ayette Rabbimizin "Hemen Tevrat’ı getirip de onu okuyun!" diye buyurması ise Yakub peygamberin kendisi için koyduğu yasakların asıl Tevrat’ta bulunmayıp sonradan eklendiğini göstermek içindir. Yoksa, Yahudilerin ellerinde bulunan kitaplarında (Levililer, 7, 11. Bab, Tesniye: 14. Bab) bu yasaklar yazılıdır ve Yahudiler Kur’an’daki bu meydan okumaya hemen cevap vererek kitaplarındaki hükümleri gösterebilir durumdadırlar.*



*İşte Kuran, Enam Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim