• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

60Mümin Suresi 7-9




Hatalı Çevrilen Ayetler


60Mümin Suresi 7-9


Hatalı Çeviri:
7. Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler).

8. Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vâdettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz azîz ve hakîm olan sensin!

9. Bir de onları, her türlü kötülüklerden koru. O gün sen kimi kötülüklerden korursan muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur.



Doğru Çeviri:
7-9En büyük tahtı taşıyan, bir de en büyük tahtın dış kenarından olan kimseler, Rablerinin övgüsüyle birlikte Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar ve O'na inanırlar. İman etmiş kimseler için bağışlanma dilerler: “Rabbimiz! Sen rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın. Onun için tevbe eden ve Senin yoluna uyan kimseleri bağışla ve onları cehennemin azabından koru! Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, zevcelerinden ve soylarından sâlih olan kimseleri kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine girdir. Şüphesiz Sen en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta kendisisin. Onları kötülüklerden de koru. Ve Sen her kimi kötülüklerden korursan, artık o gün elbette ona rahmet etmişsindir. İşte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.”



Bilindiği gibi, Rabbimiz Kur’an’da kendisini birçok kez Arap örfü üzerine tanıtmıştır. Arş sahibi, arşa istiva, kürsü sahibi, melik, muktedir (Kasas 55) gibi... Arş, Rabbimizin yönetim gücünün simgesidir. O’nun Rabliğini, "yerin göğün tek hâkimi ve yöneticisi" olduğunu simgelemektedir. Arş ve Arş’a istiva ile ilgili olarak A’râf/54’ün tahlilinde daha evvel de bilgi verilmişti.

ARŞ’I TAŞIYANLAR

Burada bu ifade ile kastedilenler, "Allah ile ilgili bilgileri taşıyanlar"dır. Bunlar, Arş’ın sahibi tarafından görevlendirilmek suretiyle Allah bilgisini, "tevhid"i bir yerden bir yere götürenler, Allah’ı tanıtıp öğreten peygamberlerdir. Çünkü sürekli Rablerini tesbih eden, inanan ve inananlar için bağışlanma dileyen, onların ve yakınlarının cennetlere girmesini isteyenlerin bir bölümü bunlardır:

26-28Ve Nûh dedi ki: "Bu yerde dolaşan kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden bir tek kişi bırakma. Şüphesiz ki Sen onları bırakırsan, kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece din-iman tanımayıp kötülüğe batan ve kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden çocuklar doğururlar. Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak evime giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da sadece yok oluşu arttır." [Nuh/26-28]

64Ve Biz, her elçiyi sadece, Allah'ın izniyle/bilgisi ile itaat olunsun diye gönderdik. Ve eğer onlar şirk koşmak sûretiyle kendilerine haksızlık ettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmalarını isteselerdi, sen de onlar için bağışlanma isteseydin, kesinlikle Allah'ı tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı veren, çok merhamet eden olarak bulurlardı. [Nisa/64]

24Dâvûd dedi ki: "Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle o sana haksızlık etmiştir. Gerçekten de ortakların, bir toplulukta yaşayanların çoğu kesinlikle birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler haksızlık etmezler. Ama onlar da ne kadar azdır!" Ve Dâvûd, Bizim kendisini birtakım sıkıntılarla imtihan ederek arı-duru hâle getirdiğimize/olgunlaştırdığımıza kesin kanaat getirdi ve anladı. Hemen Rabbinden bağışlanma diledi, ortak koşmaktan uzak olarak yere kapandı ve döndü. [Sad/24]

Ve Yusuf/97, Münafikun/5, Maide/118, İbrahim/41.

Klasik eserlerde Arş’ı taşıyanlar ile ilgili olarak şu görüşler serdedilmiştir:

Yine denildiğine göre, Arş’ın etrafında yetmiş bin saf melek vardır. Bunlar tehlil ve tekbir getirerek Arş’ın etrafında tavaf ederler. Onların arkasında da yetmiş bin saf ayakta dururlar, ellerini omuzlarına koymuşlar, seslerini tehlil ve tekbir ile yükseltmişlerdir. Onların arkasında yüz bin saf sağ ellerini, sol ellerine koymuşlar ve onların her biri mutlaka diğerinden ayrı bir tesbih ile tesbih edip dururlar.

İbn Abbas "Arş"ı ayn harfini ötreli olarak "el-urş" diye okumuştur. Bütün bunları ez-Zemahşerî zikretmiş bulunmaktadır.

Denildi ki: Kâfirlerden söz edildikten sonra Arş'tan söz edilmesi -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır- anlamın şöyle oluşundan dolayıdır: "Şu Arş'ı yüklenenler ve etrafında bulunanlar" kâfirlerin söylediklerinden Yüce Allah'ı tenzih ederler. "Ve mü'minlere de mağfiret dilerler." Yani Allah'tan onlar için günahlarının bağışlanmasını isterler. Tefsir âlimlerinin açıklamalarına göre, Arş, serir [taht] ile aynı şeydir. O Yüce Allah tarafından yaratılmış mücessem bir cisimdir. Meleklere onu taşımalarını emretmiş, onu tazim etmek, etrafında dolaşmakla kendisine ibadet etmelerini dilemiştir. Nitekim yeryüzünde bir Beyt [Kâbe] yaratıp Âdemoğullarına etrafını tavaf etmelerini emredip namazda da ona dönmelerini istediği gibi.

İbn Tahman, Musa b. Ukbe'den rivayet ediyor. O Muhammed b. el-Mün-kedir'den, o Cabir b. Abdillah el-Ensarî'den dedi ki: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Bana Arş'ın taşıyıcılarından olup Allah'ın meleklerinden bir melek hakkında (sizlere) sözetmem için izin verildi. Onun kulağının yumuşağı ile omuzu arasındaki mesafe yedi yüz yıldır." Bunu el-Beyhakî zikretmiş olup daha önceden Bakara Sûresi'nde (2/255) yer alan Ayete'l-Kürsî'de, Arş'ın büyüklüğü ve onun yaratılmışların en büyüğü olduğuna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

Sevr b. Yezid, Halid b. Ma'dan'dan, o Ka'b el-Ahbar'dan rivayetine göre, Ka’b şöyle demiştir: Yüce Allah Arş'ı yaratınca "Allah benden daha büyük bir yaratık yaratmayacaktır" dedi ve sarsıldı. Yüce Allah onun etrafına bir yılan doladı. O yılanın yetmiş bin kanadı vardır. Her bir kanatta yetmiş bin tüy vardır. Her bir tüyde yetmiş bin yüz vardır. Her bir yüzde yetmiş bin ağız vardır. Her bir ağızda da yetmiş bin dil vardır. Onun dillerinden her gün yağmur damlaları sayısınca, ağaç yapraklan sayısınca, çakıl ve toprak taneleri sayısınca, dünya günleri sayısınca ve bütün melekler sayısınca tesbihler dökülmektedir. Bu yılan Arş'ın etrafına dolandı, Arş bu yılanın yarısına kadar ulaşıyor ve bu yılan onun etrafını sarmış bulunuyor.

Mücahid dedi ki: Yedinci sema ile Arş arasında yetmiş bin hicab vardır. Bir hicap nur ve bir hicap karanlık, bir hicap nur ve bir hicap karanlıktır.

Derler ki: "Rabbimiz! Rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır." Rahmetin ve ilmin her şeyi kapsamıştır. Fiil, rahmet ve ilim üzerinde amel etmeyince bunlar temyiz olarak nasbedilmişlerdir.

"Tevbe edenlere" şirk ve masiyetlerden dönenlere "ve senin yolunu" İslâm dinini "izleyenlere mağfiret buyur ve onları cehennem azabından koru!" Bu azabı onlardan çevir ki, onlara ulaşmasın.

İbrahim en-Nehaî dedi ki: Abdullah b. Mesud'un arkadaşları şöyle diyorlardı: Melekler İbnu'l-Kevva’dan [şeytandan] hayırlıdırlar. Çünkü onlar yeryüzünde bulunanlar için mağfiret dilerler. İbnu'I-Kevvâ ise onların aleyhine kâfirlik ile şahitlik eder. İbrahim dedi ki: Yine diyorlardı ki: Kıble ehlinden olan hiçbir kimseden mağfiret dilemeyi esirgemezler.

Mutarrif b. Abdillah dedi ki: Biz Allah'ın kulları arasında Allah'ın kullarının iyiliğini en çok isteyenlerin melekler olduğunu gördük. Allah'ın kulları arasında da Allah'ın kullarını en çok aldatan kimsenin şeytan olduğunu görüyoruz; deyip bu âyet-i kerimeyi okumuştur.

Yahya b. Muaz er-Razî de arkadaşlarına bu âyet-i kerime hakkında şöyle demiştir: Bu âyeti iyi kavrayınız, çünkü dünyada bu âyetten daha çok ümit verici bir kalkan yoktur. Şüphesiz tek bir melek Yüce Allah'tan bütün mü'minlere mağfiret buyurmasını dileyecek olursa, onlara mağfiret eder. Hele bütün melekler ve Arş'ı taşıyanlar mü'minlere mağfiret diliyorlarsa durum ne olur!

Halef b. Hişam el-Bezzar el-Karî' dedi ki: Ben Süleym b. İsa'ya Kur'ân okuyordum. Yüce Allah'ın: "Mü'minlere de mağfiret dilerler" buyruğuna ulaşınca ağladı ve sonra da "Ey Halef!" dedi, "Mü'min Allah katında ne kadar da değerlidir. O döşeğinde uyurken melekler onun için mağfiret diliyorlar. "Ve ey Rabbimiz, onları da babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanları da kendilerine vaadettiğin Adn cennetlerine girdir." Rivayet olunduğuna göre Ömer b. el-Hattab, Kab el-Ahbar'a: Adn cennetleri nedir? diye sormuş, o da şöyle demiş: Bunlar cennette altından köşklerdir. Bunlara peygamberler, sıddîklar, şehitler ve âdil devlet yöneticileri girecektir. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]

Arş'ı Taşıyan Melekler:

Birinci Kısım: Arş'ın taşıyıcısı olan melekler... Cenâb-ı Hak, Kıyamette, Arş'ı taşıyanların sekiz melek olduğunu bildirmiştir. Binaenaleyh, "Şu anda Arş'ı taşıyan melekler, Kıyamet gününde onu taşıyacak olan meleklerdir" denilmesi mümkündür. Arş'ı taşıyanların, meleklerin en kıymetlileri ve en büyüklerinden olduklarında ise şüphe yoktur. Keşşaf sahibi şunu rivayet etmiştir: "Arş'ı taşıyan o meleklerin ayakları, yedi kat yerin altında olup başları da Arş'ın üzerindedir. Bunlar, gözkapaklarını hiç kaldırmaksızın, huşu ve hudû içindedirler. Hz. Peygamber (s.a.s)'in de "Rabbinizin azameti hususunda düşünmeyin! Fakat siz, Rabbinizin yarattığı melekler hakkında düşünün. Çünkü meleklerden, kendisine İsrafil adı verilen bir yaratık vardır ki, Arş'ın köşelerinden birisi onun omuzları üzerinde olup, onun iki ayağı yedi kat yerin altında, başı da yedi kat gökleri delip geçmiştir. Ama buna rağmen o, Allah'ın azameti karşısında âdeta küçük bir kuş olacak denli küçülür buyurduğu rivayet edilmiştir. " الوضعel Vaz’u" kelimesinin küçük kuş anlamına geldiği söylenmiştir. Rivayet olunduğuna göre, Allah Teâlâ, bütün meleklere, onların diğer meleklerden üstün olduğunu belirtmek için, Arş'ı taşıyan meleklere, sabah akşam bol bol selâm vermelerini emretmiştir. Yine, Allah'ın, Arş'ı, yeşil bir cevherden yarattığı; onun iki sütunu arasının, hızlı uçan kuşlara nispetle seksen bin yıllık bir mesafe olduğu da söylenmiştir. Yine, Arş'ın etrafında, Cenâb-ı Hakk'a tehlil ve tekbirde bulunarak [Lâ İlahe illallah; Allahu Ekber diyerek] tavaf eden yetmiş bin saf meleğin; bunların arkasında da, ayakta oldukları halde, ellerini öncekilerin omuzlarına koymuş olan tehlîl ve tekbir getirerek seslerini yükselten ve nihayet bunların arkasında da, sağ ellerini sol elleri üzerine koymuş, yüz bin saf meleğin bulunduğu; onlardan herbirinin de, diğerinin yaptığı tesbihten başka bir tesbihle tesbihatta bulunduğu ileri sürülmüştür. Bu haberleri Keşşaftan naklettim.

İkinci Kısım: Cenâb-ı Hakk'ın bu ayette zikrettiği meleklerin ikinci kısmı ise, Cenâb-ı Hakk'ın "bir de onun etrafında bulunanlar" ayetinin ifade ettiği husustur. Oldukça açık ve zahir olan şudur ki, bunlardan murad edilen, Cenâb-ı Hakk'ın, "Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile teşbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır (Zümer/75)" ayetinde zikrettiğidir. Ben derim ki: Akıl, Arş'ı taşıyan melekler ile Arş'ın etrafını kuşatmış olan meleklerin, meleklerin en üstünleri olduğuna delâlet eder. Bu böyledir, çünkü ruhların ruhlara nispeti, bedenlerin bedenlere nispeti gibidir. Arş, maddî-cismanî varlıkların en kıymetlisi ve üstünü olunca, Arş'ın tedbir ve idaresiyle ilgilenen ruhların da, bedenleri yöneten ruhlardan daha faziletli ve üstün olması gerekir. Yine burada, Arş'ın cismini taşıyan başka ruhlar da var gibidir. Sonra ise, Arş'ın cismini istilâ etmiş olan bu kâhir ve ezici ruhlardan, aynı cinsten olmak üzere, başka ruhlar meydana gelir. Bunlar da, Arş'ın etraf ve kenarlarına tutunmuşlardır. Cenâb-ı Hakk'ın, "Melekleri görürsün ki, ... Arş'ın etrafını kuşatmışlardır (Zümer/75)" hitabıyla da bunlara işaret edilmektedir. Kısaca, gerek yakînî delillerle, gerekse gerçek ve sadık mükaşefe yoluyla şu hakikat açık ve aşikâr olmuştur: Bedenler âlemi, ruhlar âlemine nispet edilemez. Binâenaleyh, müşahede ettiğin her şey, bedenler âleminin, farklı farklı mertebelerinde olarak, şu maddî görme gözüyledir. O halde senin bunu, ruhlar âleminin farklı farklı mertebelerinde olarak, basîret gözüyle müşahede etmen gerekir. [Razi; el Mefatihu’l Gayb]

ARŞIN DIŞ KENARINDAN OLAN KİMSELER

7. ayette bu sanatsal ifadeyle tanıtılan kimseler, "ulülelbab [akıllı, bilinçli]" olma niteliğine ulaşmış müminlerdir. Bunlar arşın sahibi tarafından elçi olarak gönderilmedikleri halde müminler için istiğfarda bulunmakta, dua etmektedirler. Bunu iman borcu olarak yapmaktadırlar:
10Ve Peygamber dönemindeki inananlardan sonra gelen kimseler, "Rabbimiz! Bizi ve iman ile bizi öne geçmiş kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman etmiş kimseler için kin oluşturma! Rabbimiz! Şüphesiz Sen çok şefkat ve merhamet gösteren, çok esirgeyen, kolaylık sağlayansın,engin merhamet sahibisin!" derler. [Haşr/10]

109Şüphesiz Benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz! Biz iman ettik; artık bizi bağışla, bize merhamet et, Sen merhametlilerin en iyisisin" diyorlardı. [Müminun/109]

190-194Göklerin ve yeryüzünün oluşturuluşunda, gecenin ve gündüzün ardarda gelişinde, elbette, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anan; göklerin ve yerin oluşturuluşu üzerinde: "Rabbimiz! Sen, bunu boş yere oluşturmadın, Sen, tüm noksanlıklardan arınıksın. Artık bizi Ateş'in azabından koru! Rabbimiz! Şüphesiz Sen, kimi o ateşe girdirirsen artık onu kesinlikle rezil etmişsindir. Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için yardımcılardan da hiç kimse yoktur. Rabbimiz! Şüphesiz ki biz, "Rabbinize inanın!" diye çağıran bir nidacıyı duyduk ve hemen inandık. Rabbimiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi "iyi adamlar" ile birlikte, geçmişte yaptıklarımızı ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızı bir bir hatırlattır/öldür. Rabbimiz! Ve bize, elçilerin üzerine vaat ettiğin şeyleri ver, kıyâmet günü bizi rezil etme. Şüphesiz Sen, verdiğin sözden dönmezsin" diye iyiden iyiye düşünen kavrama yetenekleri olanlar için nice alâmetler/göstergeler vardır. [Al-i Imran/190- 194]*


252 Arşı taşıyanlar'dan kasıt, “Allah ile ilgili bilgileri taşıyanlar”dır. Bunlar, Allah'ın varlığına, birliğine, ilâhlığına ve rabliğine gösterge olan tüm varlıklar ve Arş'ın sahibi tarafından görevlendirilmek sûretiyle Allah bilgisini, “tevhid”i bir yerden bir yere götürenler, Allah'ı tanıtıp öğreten peygamberlerdir.



*İşte Kuran, Mümin Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim