61Fussilet Suresi 9-12
Hatalı Çevrilen Ayetler
61Fussilet Suresi 9-12
Hatalı Çeviri:
9. De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
10. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
11. Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de «İsteyerek geldik» dediler.
12. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir.
Doğru Çeviri:
9De ki: “Siz yeryüzünü iki evrede oluşturanı gerçekten örtüp duracak mısınız/ inanmayacak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin Rabbidir.”
10Ve O, yeryüzünün içinde sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp isteyenler için eşit olarak/ayırım yapılmadan rızıkları dört evrede ayarladı.
11Sonra duman hâlinde bulunan göğe yerleşti/ egemenlik kurdu255 da ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de, “Biz isteyerek geldik” dediler.
12Böylece Allah, onları iki evrede yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğün kendi işini içine yükledi. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik. İşte bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin ayarlamasıdır.
Bu ayet gurubunda Allah’ın bazı sıfatları verilerek müşriklerin O’nu nasıl akılsızca inkâr ettikleri sorgulanmaktadır. Rabbimiz, ikna olsunlar diye müşriklerin dikkatini evrende [yerde ve gökte] gözleriyle müşahede ettikleri, hayret, korku ve hayranlık uyandıran kanunlarına çekerek onlara kudret ve büyüklüğünü hatırlatmaktadır.
Ayrıca Allah’ın yeryüzünü iki günde [evrede] yarattığı, âlemlerin Rabbi olduğu, yeryüzünün içinden sabit dağlar yarattığı, bereketler meydana getirdiği, orada araştırıp isteyenler için eşit olarak [ayırım yapılmadan] rızkları dört günde ayarladığı, sonra duman halinde bulunan göğe yerleştiği/egemenlik kurduğu, gökleri de yedi gök olmak üzere iki günde gerçekleştirdiği ve her göğe kendi işini vahyettiği [içine yüklediği], en yakın göğü kandillerle ve korumayla süslediği bildirilmektedir.
1 cm kalınlığındaki toprak 1000 yılda oluşuyor. Pulluk derinliğinde 50 cm’lik Tarım Toprağı ise 50 bin yılda oluşuyor. Bu bilimsel tespitler, rızıkların dört evrede oluşması konusunda bizlere ip ucu olmaktadır.
11. ayetteki "Sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu" ifadesiyle başlayan bölümde ise göklerin daha önceden gaz halinde oldukları; gaz halindeki bu göklerden Rabbimizin yıldızlar, gezegenler, galâksiler ve diğer gök sistemlerini yaratarak hepsini kontrolü altında tuttuğu bildirilmektedir.
Göklerin önce duman [gaz] halinde olduğu modern bilim tarafından da tespit edilmiş bulunmaktadır. Konuya ait ayrıntılı bilgi bilim ve teknik kitaplarında bulunmaktadır.
10. ayetteki "Orada bereketler meydana getirdi" ifadesi ile milyonlarca yıldan beri en küçük canlıdan insana kadar her türlü mahlûkun faydalandığı bitmez tükenmez yaşam kaynakları kast olunmuştur. Bu nimetlerin en önemlileri, bitkilerin, hayvanların ve insanların hayatlarının sürmesini mümkün kılan "su" ve "hava"dır. Sonra da bunlar vasıtasıyla oluşan ve varlıklarını sürdüren bitkisel ve hayvansal gıdalardır.
Kur’an’ın birçok yerinde [A’raf/54, Yunus/3, Hud/7, Furkan/59, Secde/4, Kaf/38, Hadid/4] evrenin "altı günde [evrede]" yaratıldığı ifade edilmiştir. Bu konudaki "Gün" sözcüğü ile ilgili olarak daha evvel Kaf suresinin tahlilinde açıklama yapıldığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da, 10. ayette geçen "rızkları dört günde ayarladı" ifadesidir. Buradaki "dört gün [evre]", evrenin yaratılışı ile ilgili olarak zikredilen "altı gün [evre]" içinde değildir. Rızkların "dört gün"de ayarlanması, evrenin "altı gün"de yaratılmasından ayrı bir uygulamadır.
12. ayette geçen "her göğe kendi işini vahyetti [içine yükledi]" ifadesindeki "vahy"i, sistemin kodlarının yüklenmesi olarak anlayabiliriz. Bu, belirlenmiş bir süreye kadar gökteki her sistemin kendi varlığını sürdürecek olması, kesinlikle bir kargaşaya neden olmayacak olmaları demektir.
YERYÜZÜ GÖKYÜZÜNDEN ÖNCE Mİ YARATILDI?
11. ayetteki "Sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu" ifadesindeki "sonra" edatı nedeniyle, görünüre göre, yeryüzünün gökyüzünden önce yaratıldığı anlaşılmaktadır. Önce bu konuya ait birkaç ayeti takdim edelim:
29O, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için oluşturandır. Sonra da O, semaya egemenlik kurdu; onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi en iyi bilendir. [Bakara/29]
27-33Oluşturuluşça siz mi daha çetinsiniz yoksa gök mü? Göğü, Allah yaptı; boyunu yükseltti, sonra da onu düzene koydu, gecesini kararttı ve ışığın parlaklığını çıkarttı. Ve ondan sonra, sizin ve hayvanlarınız için bir yararlanma olmak üzere yeryüzünü döşedi/yeryüzünden suyunu ve otlağını çıkardı, dağları da demirledi/sağlam bir şekilde yerleştirdi. [Naziat/27- 33]
Bu ayetlere bakılırsa, Fussılet/11’e ve Bakara/29’a göre önce yeryüzü, sonra sema; Naziat/27-33’e göre ise önce gökyüzü, sonra yeryüzü yaratılmış gözükmektedir.
Bu ayetlerdeki " بعد, ثمّ sonra" edatları "tertib-i zaman" için değil, "tertib-i beyan" içindir; yani zamanda sonralığı değil, kelâmda sonralığı ifade etmektedirler. Türkçede de bir kişi bir konuyu anlatırken zaman tertibini düşünmeden, sözlerini " ... sonra ..." diye sürdürür. Bu konuyla ilgili olarak Beled/17 ile Kalem/13’e de bakılabilir.
11. ayette Allah’ın yeryüzüne ve göklere "ona ve yeryüzüne ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin!"dediği; onların da "Biz isteyerek geldik"şeklinde cevap verdikleri açıklanmıştır. Bununla Rabbimizin kudretinin mükemmelliği ortaya konulmuştur. Buna göre, söz konusu ifadenin takdiri "İsteseniz de istemeseniz de, işinize gelse de gelmese de geliniz" şeklinde olur. Kısacası Rabbimiz, onların varlık âlemine çıkmalarını istemiş, onlar da bu iradeye uygun olarak meydana çıkmışlardır.
82Şüphesiz ki O, bir şeyi dilediğinde, O'nun buyruğu/işi o şeye "Ol!" demektir; o da hemen oluverir. [Ya Sin/82]
12. AYETTE geçen "Mesabiyh, "misbâh" sözcüğünün çoğuludur. Misbah, tüm lügatlarda içerisine yağ konulup az miktarda da olsa ışık elde edilen "kandil, meş’ale, çerağ (çıra)" demektir. Çoğul anlamı da "kandiller, meş’aleler çerağlar" demek olur.
Bu ayetlerdeki dünya semasını süsleyen "Mesabih ("kandiller, meş’aleler çerağlar)" genellikle "gök yüzündeki yıldızlar" olarak kabul edildi. Ve bu anlayış çerçevesinde Saffat/6’daki "elkevaib" "ziynet" sözcüğünden Bedel veya Atf-ü beyan yapılıp gökyüzündeki "yıldızlar", dünya semasında gösterildi. Fussılet suresinin on ikinci ayetindeki "Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik ifadesi, buradaki "mesabih" ifadesi ile yıldızların kastedilmesine engeldir. Çünkü, "KORUMA" DÜNYA SEMASI OLAN atmosferde olmaktadır.
Atmosferin uzaydan gelen zararlı cisim ve ışınlardan dünyayı koruduğu, Dünyadaki belirli maddelerin uzaya yayılıp gitmesine engel olduğu, arıca dünyayı -170 derecelik dondurucu uzay soğuğundan koruduğu, tüm bilim erbabınca bilinmektedir. Ayrıca dünyanın manyetik alanı, güneşte oluşan patlamaların sonucunda güneş rüzgarı ile uzaya saçılan yüklü parçacıklardan dünyayı korur. Bu sayede yüklü parçacıklar ozon tabakasının da içinde bulunduğu üst atmosfere zarar veremez. Bazı yüklü parçacıkların sızması sonucunda da Kutup Işıkları (Aurora) olarak bilinen görsel şölen meydana gelir. Konunun detayı Bilim-Teknik kitaplarından tetkik edilebilir.
O zaman Dünya semasındaki (en yakın gökteki) mesabih (kandiller, meş’aleler çerağlar) nelerdir?
Bu, bilimin GÖK AYDINLIĞI adını verdiği olaydır. Gök Aydınlığı veya Gece Aydınlığı, gezegensel atmosferin yaydığı çok zayıf bir ışıktır. Dünya’yı ele alacak olursak, bu olgu geceleri gökyüzünün hiçbir zaman tamamen karanlık olmamasına; kandillerle, meşalelerle, çıralarla azda olsa aydınlatılmasına neden olur. Ve dünya seması içerisinde ziynetlere; mavi, sarı, gri, kızıl renklerin oluşmasına sebep olur.*
255 Ayetin orijinalinde geçen istiva ifadesi, mecâzen, “egemenlik kurdu, kontrolü altına aldı” demektir. Âyetlerde görüleceği üzere “Arşa istva etti” ifadeleri, “en büyük, en yüce makamda egemenlik kurdu, kontrolü eline aldı” anlamındadır. Müteşâbih olan bu kavram, âyette mecâzî olarak kullanılmıştır. İstiva sözcüğü, Resmi Mushaf'ın Yûnus/3, Ra‘d/2, Furkân/59, Secde/4, Tâ-Hâ/5, A‘râf/54, Bakara/29. âyetlerinde de yer alır. Âyetteki istiva eden ifadesi ile kastedilen de, “Allah”tır. Çünkü “istiva”, Allah'ın sıfatlarından olup melek veya kulların sıfatı değildir.
*İşte Kuran, Fussilet Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz