• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

62Şura Suresi 1-9, 11-15, 10




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


62Şura Suresi 1-9, 11-15, 10


Hatalı Çeviri:
1, 2. Hâ. Mîm. Ayn. Sîn. Kaf.

3. Azîz ve hakîm olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.

4. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O yücedir, uludur.

5. Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak! Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

6. Allah'tan başka dostlar edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin.

7. Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik. (İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.

8. Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine kavuşturur; zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.

9. Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost yalnız Allah'tır. O ölüleri diriltir, her şeye kadirdir.

10. Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O'na dayandım ve O'na yönelirim.

11. O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.

12. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir.

13. «Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin» diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.

14. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.

15. İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır.



Doğru Çeviri:

Necm: 250

1,2Hâ/8, Mîm/40, Ayn/70, Sîn/60, Kâf/100.

3En üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.

4Göklerde ve yerde olan şeyler sadece O'nundur. O, çok yücedir, çok büyüktür.

5Gökler üstlerinden neredeyse çatlayacaklar. Tüm güçler; Kur’ân âyetleri ise Rablerinin övgüsüyle birlikte noksan sıfatlardan arındırıyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için bağışlanma diliyorlar. Gözünüzü açın! Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

6Ve O'nun astlarından yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinen kimseler; Allah onların üzerinde yaptıklarını kayda almaktadır. Ve sen onların üzerinde canlı-cansız tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan biri değilsin.

7İşte böylece Biz, kentlerin anasını/ Mekkelileri ve Mekke’nin kıyısındaki kişileri uyarasın ve kendisinde hiç şüphe olmayan toplanma günü ile uyarasın diye sana Arapça bir Kur’ân vahyettik.

Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.

8Ve eğer Allah dileseydi kesinlikle onları bir tek önderli toplum yapardı. Fakat O, dileyeni rahmetinin içine girdirir. Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar da, kendileri için bir koruyucu, yol gösterici yakın ve bir yardımcı olmayanlardır.

9Yoksa O'nun astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar mı kabulleniyorlar? İşte Allah, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakının ta kendisidir. Ve O, ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir. 11İşte O, göklerin ve yerin yoktan yaratıcısıdır/parçalayıcısıdır. O sizin için kendinizden eşler ve hayvanlardan çiftler yaratmıştır. O, sizi bu düzenin içerisinde türetip üretiyor. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. Ve O, en iyi işitendir, en iyi görendir. 12Göklerin ve yeryüzünün kilitleri yalnızca O'nundur. O, dilediği kimse için rızkı genişletir ve ayarlar. Şüphesiz ki O, her şeyi en iyi bilendir.

13Allah, dinden Nuh'a yükümlülük olarak ulaştırdığı şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Mûsâ’ya ve İsa'ya yükümlülük olarak ulaştırdığımız şeyi yaşam yolu yaptı: “Dini hayata geçirin, ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, ortak koşan kimselere ağır geldi. Allah, dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de o davet edilene kılavuzlar.

14Ve onlar, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki taşkınlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından “adı konmuş bir süre sonuna kadar” sözü geçmemiş olsaydı aralarında kesinlikle gerçekleştirilirdi. Ve şüphesiz kendilerinden sonra Kitab'a vâris kılınan kişiler, Kur’ân'dan kesinlikle kararsızlığa götüren bir kesin olmayan, yetersiz bilgi içindedirler.

15,10İşte bunun için sen, davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların boş iğreti arzularına uyma ve de ki: “Ben, Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve ben, aranızda adaleti gerçekleştirme görevi ile emrolundum. Allah, bizim Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız yalnızca bize, sizin yaptıklarınız da yalnızca size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir delile yer yoktur. Allah, bizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de yalnız O'nadır. Ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey; artık onun hükmü Allah'a aittir. İşte bu, benim Rabbim Allah'tır. Ben, yalnız O'na işin sonucunu havale ettim ve ben, yalnız O'na yöneliyorum.261


1,2Hâ/8, Mîm/40, Ayn/70, Sîn/60, Kâf/100.

3En üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.


Bu ayette Rabbimiz, elçisi Muhammed’e ve daha evvelki elçilere yaptığı vahye gönderme yaparak "İşte Allah böyle vahyeder" demektedir. Buradaki işaret geçmişe yapılmış olmalıdır. Çünkü geçmişte de "ha, mim, ayn, sin, kaf" kesik harfleri vardır. Bu durumda ayetten: "Rabbin sana ve senden önceki elçilere "ح ha, م mim..." gibi vahyeder" anlamı ortaya çıkar. Bu anlamı daha da ilerletirsek, Resulullah’a hitap edilerek kendisinin ve dolaylı olarak kâfirlerin söz konusu endişelerine şöyle karşılık verilmiş olur:

"Aziz ve Hakim olan Allah, daha önceki peygamberlere nasıl vahyetmişse, sana da öylece vahyeder. Nasıl ki sana bu Kur’an’ı indirmişse aynı şekilde senden önceki peygamberlere de kitapları ve sahifeleri indirmiştir."

Kur’an’da var olan ayetlerin aynısının daha evvelki vahiylerde de olduğunu; bir başka ifadeyle, ilk kitaplarda olan ilâhî ilke ve mesajların son kitap Kur’an’da da verildiğini daha evvel A’la ve Necm surelerinde somut olarak görmüştük. Hatırlanacağı üzere, bundan evvelki Fussılet suresinde şu ayet yer almıştı:

Senin için senden önceki elçilere söylenenden başka bir şey söylenmiyor. Şüphesiz senin Rabbin kesinlikle mağfiret sahibidir ve acı veren bir azabın sahibidir.

"Vahy" ile ilgili detay ise daha evvel Necm suresinde verilmişti.



4Göklerde ve yerde olan şeyler sadece O'nundur. O, çok yücedir, çok büyüktür.

5Gökler üstlerinden neredeyse çatlayacaklar. Tüm güçler; Kur’ân âyetleri ise Rablerinin övgüsüyle birlikte noksan sıfatlardan arındırıyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için bağışlanma diliyorlar. Gözünüzü açın! Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.


Geçmiş peygamberlere vahyedildiği gibi Resulullah’a da vahyedildiği ve bunda şaşılacak, itiraz edilecek, reddedilecek bir şey olmadığı açıklandıktan sonra, bu ayetlerin ilkinde de Rabbimiz Kendisini "Göklerde ve yerde olan şeyler sadece O'nundur. O, çok yücedir, çok büyüktür" ifadeleriyle tanıtmaktadır.

Rabbimiz Kendisi hakkında benzer ifadeleri başka ayetlerde (Ra’d/9, Sebe’/23, Bakara/107, Bakara/255) de kullanmıştır.
Ayette geçen "göklerin çatlayacağı" ifadesi iki şekilde anlaşılabilir.

a- Haşyetten çatlama: Bu anlama göre, göklerin ve yerin Allah’ın heybetinden çatlayacağı, bu ikisinin daima Allah’a haşyet duyduğu, Allah’ın indirdiği meleklerin insanlar kendilerini kurtarsın diye ilgi gösterdikleri ifade edildikten sonra; "Hal böyleyken, siz şirk koşarak pisliklerde yüzüyorsunuz. Korkak davranmayın, hemen tevhide dönün! Allah’ın Gafur ve Rahîm oluşundan istifade edin!" denilmektedir.

b- İnsanların Allah’a akılsızca şirk koşmalarından dolayı ürpermek:

116Bir de onlar, "Allah çocuk edindi" dediler. –O, onların yakıştırdıkları tüm noksanlıklardan arınıktır.– Aksine göklerde ve yeryüzünde ne varsa yalnızca O'nundur. Hepsi O'nun için sürekli saygıda duranlardır. [Bakara/116]

68Dediler ki: "Allah, çocuk edindi." O, bundan arınıktır. O, zengindir/hiçbir şeye muhtaç değildir. Göklerde ve yerde olan şeyler O'nundur. Buna dair yanınızda hiçbir delil yoktur. Allah'a karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? [Yunus/68]

1-4Tüm övgüler, katından şiddetli azaba karşı uyarmak, düzeltmeye yönelik işler yapan mü’minlere, şüphesiz kendileri için, içinde sürekli kalıcılar olarak güzel bir ödül bulunduğunu müjdelemek ve "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarmak için, kuluna, gözetici olarak, kendisi için hiçbir pürüz oluşturmadığı Kitab'ı indiren Allah içindir; başkası övülemez. [Kehf/4]

88Ve onlar, "Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] çocuk edindi" dediler.
89Andolsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz.
90,91Az kalsın bundan; Rahmân'a çocuk isnat ettiler diye; gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı.
92Hâlbuki Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için çocuk edinmek yaraşmaz. 93Göklerde ve yerde bulunan bütün herkes, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a], yalnızca kul olarak gelecektir.
94Andolsun ki Rahmân, onların hepsini kuşatmıştır ve kendilerini bir bir saymıştır. 95Hepsi de kıyâmet günü Rahmân'a tek başlarına gelirler.
98Ve Biz onlardan önce nice nesilleri değişime/yıkıma uğrattık. Onlardan herhangi bir kimse hissediyor musun? Yahut onlara ait hafif bir ses duyuyor musun? (Meryem/88-98)

Ve İsra/40, Enbiya/26-28 ve Mümin/7-9.

5. ayette konu edilen "melekler", Kur’an ayetleri olup hepsi insanın uyarılması için indirilmiştir. Kur’an ayetleri okunduğu zaman insanın aklını başına getirir, Allah’ı iyice tanıtır, yanlış inanış ve davranışlardan döndürür ve Allah’ın bağışlamasına vesile olurlar.



6Ve O'nun astlarından yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinen kimseler; Allah onların üzerinde yaptıklarını kayda almaktadır. Ve sen onların üzerinde canlı-cansız tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan biri değilsin.

7İşte böylece Biz, kentlerin anasını/ Mekkelileri ve Mekke’nin kıyısındaki kişileri uyarasın ve kendisinde hiç şüphe olmayan toplanma günü ile uyarasın diye sana Arapça bir Kur’ân vahyettik.

Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.

8Ve eğer Allah dileseydi kesinlikle onları bir tek önderli toplum yapardı. Fakat O, dileyeni rahmetinin içine girdirir. Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar da, kendileri için bir koruyucu, yol gösterici yakın ve bir yardımcı olmayanlardır.


Bu ayetlerde Rabbimiz, kullarını uyarırken, onlara mesaj verirken Elçi’nin konumu üzerinde durarak onun şirk koşanlara, yani gökleri çatlatacak kadar ağır suç işleyenlere karşı bir sorumluluğunun olmadığını açıklamaktadır. Elçisinin onlara karşı Hafiz [bekçi] ve Vekil [onları çekip çeviren; yöneten] biri olmadığını; onun elçilik görevinin Anakent olmak üzere çevreyi "Toplanma Günü [Kıyamet, Hesap Günü]" için uyarmak olduğunu; bu amaçla da ona Arapça olarak bir kitap vahyettiğini, insanların ise cennetlik ve cehennemlik olmak üzere iki guruba ayrılacağını; yani kiminin inanacağını, kiminin de inanmayacağını bildirmektedir.

Grubun son ayetinde ise Rabbimizin dilemesi halinde tüm insanların tek bir ümmet olacağı; ancak O’nun bunu dilemediği, insanları kendi tercihlerinde özgür bıraktığı vurgulanmaktadır.

Bir yandan Peygamber’in görevinin müjdelemek ve korkutmak olduğu bildirilirken, diğer yandan da müşriklerin takındığı inkârcı tutuma karşı ona teselli verilmektedir.

7. ayet ilk anda Kur’an’ın Mekke ve etrafındakilere has bir davet olduğunu çağrıştırmaktadır. Oysa konuyla ilgili daha önceki örneklerde de belirtildiği gibi, Kur’an’ın daveti evrenseldir. Rasülüllah da sadece Mekkelilere değil tüm insanlığa elçi olarak gönderilmiştir. Ayetteki "Biz, kentlerin anasını/Mekkelileri ve Mekke’nin kıyısındaki kişileri uyarasın ve kendisinde hiç şüphe olmayan toplanma günü ile uyarasın diye sana Arapça bir Kur’ân vahyettik" ifadeleri, Peygamber'in Mekkeliler ve etrafındaki halklarla ilişki kurmasına yönelik özel bir mesajdır.


ÜMMÜ’L-KURÂ

Peygamberin doğup büyüdüğü, göreve başlayıp görevini sürdürdüğü kent, ayette "Ümmü’l-Kura [Kentlerin Anası, Anakent] olarak nitelenmiştir. "Şehirlerin anası" demek olan "Ümmü'l-Kurâ", Mekke'nin bir ismidir. Resulullah’ın el-Ümmi [anakentli; Mekkeli] olması da bundan dolayıdır.

İbrahim peygamberden bu yana müminlerin temel ibadetlerinden biri olan hacc da bu kentte yapılmaktadır. Mekke, başka beldelerde bulunmayan ticaret, ulaşım, bilişim, sanat, edebiyat ve daha birçok sosyal ve ekonomik faaliyetin o dönemdeki merkeziydi. İnsanlar hacc sebebiyle o kente geliyor, bu vesileyle birçok insan orada buluşuyordu. Bu durum çocukların anasının etrafında toplanmasına benzemektedir. Bu sebepten dolayı Mekke "şehirlerin anası" diye isimlendirilmişti.

Ayette ahiret "toplanma günü" olarak nitelenmiştir. Çünkü Kur’an’a baktığımızda, Vakıa/7’de açıkladığımız üzere, insanların üç grupta toplanması, her amel edenin amelleriyle buluşması gibi olayların o gün olacağı, kısacası insanların o gün bir araya toplanacağı anlaşılmaktadır.

9Toplanma günü için sizi toplayacağı gün; –işte o gün, karşılıklı aldatma/aldanma günü; kimin kimi aldattığının ortaya çıktığı gündür– kim Allah'a inanır ve sâlihi işlerse Allah, onun kötülüklerini örter ve onu, içinde sonsuza dek kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte bu, büyük kurtuluştur. [Teğabün/9]

103Şüphesiz âhiret azabından korkan kimseler için bunda kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. O, insanların kendisi için toplandığı bir gündür ve kesinlikle görülecek bir gündür.
104Ve Biz onu sadece belli bir süreye kadar erteliyoruz.
105O gün geldiğinde Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşmaz. İşte o gün insanlardan bir kısmı bedbaht ve bir kısmı da mutludur. [Hûd/103-105]

109Allah, elçileri toplayacağı gün şöyle diyecek: "Size verilen cevap nedir?" Onlar: "Bizim hiçbir bilgimiz yoktur; şüphesiz ki Sen, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta kendisisin" dediler. [Maide/109]

" حشر Haşr" söcüğü, "toplanma, bir araya getirilme" anlamında birçok ayette yer almıştır: En’am/22, Yunus/28, Neml/83, Meryem/68, 69, İsra/97, Furkan/17 ve Sebe’/40.


9Yoksa O'nun astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar mı kabulleniyorlar? İşte Allah, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakının ta kendisidir. Ve O, ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir. 11İşte O, göklerin ve yerin yoktan yaratıcısıdır/parçalayıcısıdır. O sizin için kendinizden eşler ve hayvanlardan çiftler yaratmıştır. O, sizi bu düzenin içerisinde türetip üretiyor. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. Ve O, en iyi işitendir, en iyi görendir. 12Göklerin ve yeryüzünün kilitleri yalnızca O'nundur. O, dilediği kimse için rızkı genişletir ve ayarlar. Şüphesiz ki O, her şeyi en iyi bilendir.


Not: 10. ayetin hem teknik yönden hem de anlam olarak buraya ait olmadığı kanaatindeyiz. Bize göre bu ayet 15. ayetin devamıdır. Bu nedenle 10. ayeti orada tertip ederek tahlil ettik.

Bu ayet grubunda da yine Rabbimiz kendini tanıtmaktadır. Önceki ayetlerde dikkat çekecek bazı açıklamalar yapılmış, sonra da insanlara "Yoksa O’nun astlarından, bir takım evliyâ [kendilerini koruyacak, yardım edecek, yol gösterecek Yakın Kimseler] mi kabulleniyorlar?" şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Bu soru "İstifham-ı inkari" türünde bir sorudur. Bu tür sorular cevap almak için değil, muhatabı ilzam etmek ve vurgu yapmak için sorulmaktadır. Bu nedenle ayetteki sorunun anlamı "Onlar Allah’ın astlarından birtakım evliyâ [[kendilerini koruyacak, yardım edecek, yol gösterecek Yakın Kimseler Yakın Kimseler] kabul ediyorlar" demektir. Bu tarz bir soruyla müşrikler kınanmakta, tutumlarının hayret edilecek bir davranış olduğu ortaya konmaktadır.

Pasajın devamında ise Rabbimiz birtakım sıfatlarıyla ve tasarruflarıyla Kendisini tanıtmaktadır. Böylece Rabbimize ortak koşulan sözde tanrıların bu sıfat ve tasarruflardan hiçbirine sahip olmadığı, dolayısıyla da bunların ilâh, veli [yol gösteren, koruyan, yardım eden biri] olarak kabul edilmelerinin tümden yanlış olduğu vurgulanmış olmaktadır.

Ayetteki "göklerin ve yeryüzünün anahtarları" ifadesiyle yağmurlar ve yerden bitkilerin bitirilmesi kastedilmiştir.

52Hâlâ, şüphesiz Allah'ın, rızkı dilediğine yaydığını ve ölçülendirdiğini bilmediler mi? Şüphesiz bunda iman edecek bir toplum için kesinlikle nice alâmetler/göstergeler vardır. [Zümer/52]



13Allah, dinden Nuh'a yükümlülük olarak ulaştırdığı şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Mûsâ’ya ve İsa'ya yükümlülük olarak ulaştırdığımız şeyi yaşam yolu yaptı: “Dini hayata geçirin, ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, ortak koşan kimselere ağır geldi. Allah, dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de o davet edilene kılavuzlar.

14Ve onlar, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki taşkınlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından “adı konmuş bir süre sonuna kadar” sözü geçmemiş olsaydı aralarında kesinlikle gerçekleştirilirdi. Ve şüphesiz kendilerinden sonra Kitab'a vâris kılınan kişiler, Kur’ân'dan kesinlikle kararsızlığa götüren bir kesin olmayan, yetersiz bilgi içindedirler.


Bu iki ayette surenin 3. ayeti detaylandırılmıştır. Rabbimiz, Mekkelileri ikna etmek için Muhammed (as)’in elçiliğinin yeni bir bidat olmadığı mesajını vermektedir. Bunun için de din olarak geçmişte ve bugün neyi ortaya koyduğuna işaret ederek peygamberlere gelen dinin kaynağının da, içerdiği prensiplerin de bir olduğunu açıklamaktadır. Bu açıklama, Arapların peygamberimizden önce de elçiler gönderildiğini bildiklerini göstermektedir. Ayette dört peygamberin isimlerinin zikredilmesi dikkat çekicidir. Görülen o ki, zikredilen bu elçiler Kur'an dinleyicileri tarafından daha çok bilinen isimlerdir.

5Aksine onlar: "Bunlar, karmakarışık düşlerdir; yok yok onu kendisi uydurdu; yok yok o bir şairdir. Hadi öyleyse öncekilerin gönderildiği gibi bize bir alâmet/gösterge getirsin" dediler. [Enbiya/5]

48İşte onlara tarafımızdan o hak gelince de, "Mûsâ’ya verilen şeyler; alâmetler; göstergeler gibi ona da verilmeli değil miydi?" dediler. Daha evvel Mûsâ’ya verileni örtbas edip reddetmemişler miydi? "Birbirine sırt veren; destekleyen iki sihir; etkili bilgi" dediler. Ve "Şüphesiz biz hepsini kabul etmeyeceğiz" dediler. [Kasas/48]

155-157Ve Kur’ân, "Kitap, sadece bizden önceki iki topluluğa; Yahudi ve Hristiyanlara indirildi; biz ise, o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk" veya "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" demeyesiniz diye Bizim indirdiğimiz bereketli bir kitaptır. O nedenle, rahmet olunmanız için ona uyun ve Allah'ın koruması altına girin. İşte size de Rabbinizden açık delil, kılavuz ve rahmet gelmiştir. Öyleyse Allah'ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha yanlış, kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri sebebiyle azabın kötüsüyle cezalandıracağız. [En’am/155- 157]

Ayetteki "Dini ayakta tutun [yerleştirin] ve onda ayrılığa düşmeyin" ifadesi, "Allah’a, elçilerine, kitaplarına, ahiret gününe inanın! Çok tanrılar edinerek ayrılığa düşmeyin!" demektir. Ayetteki "Dini ayakta tutun" emri, "Dinin hâkim olmadığı yerlere dini yerleştirin, eğer din yerleşik ise onu ayakta tutun!" demektir.
53Sonra insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlenmektedir. [Mü’minun/53]

48Sana da Tevrât'ın bir bölümünden kendisinin içinde konu edilenleri doğrulayan ve onları kollayıp koruyan olarak hak ile Kitab'ı/Kur’ân'ı indirdik. Öyleyse onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen haktan saparak onların arzu ve heveslerine uyma. Ve Biz, sizden hepiniz için bir yol haritası/toplu yaşam ilkeleri ve geniş, aydınlık bir yol belirledik. Ve eğer Allah dileseydi sizi tek bir önderli toplum yapardı, fakat size verdiklerinde sizi yıpratmak/denemek için böyle yapmadı. Öyleyse iyiliklere yarışın. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah'adır. Sonra O, kendisi hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir. [Maide/48]

37-41Yûsuf: "Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun te’vîlini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Şüphesiz ben, Allah'a inanmayan bir toplumun –ki onlar âhiretibilerek reddedenlerin; inanmayanların ta kendileridir– dinini, yaşam tarzını terk ettim. Ve atalarım İbrâhîm, İshâk ve Ya‘kûb'un dinine, yaşam ilkesine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara bir armağanıdır. Velâkin insanların çoğu kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok rabbler mi daha hayırlı, yoksa her şeye hâkim ve galip olan bir tek Allah mı? Sizin, O'nun astlarından o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız konusuna Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, Kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte bu dosdoğru/koruyan dindir. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak da kuşlar onu başından yiyecekler. İşte hakkında fetva istediğiniz iş gerçekleşti" dedi. [Yusuf/37-41]

25Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona: "Gerçek şu ki, Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için Bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım. [Enbiya/25]

7,8Ve hani Biz, doğru kimselere doğruluklarından sormak için peygamberlerden; Nûh'tan, İbrâhîm'den, Mûsâ'dan ve Meryem oğlu Îsâ'dan ‘kesin söz’lerini almıştık. Senden de ‘kesin söz’ aldık. Biz, onlardan ağır bir ‘kesin söz’ aldık. Ve Allah, kâfirler; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için acı verecek bir azabı hazırladı. [Ahzab/7, 8]

14. ayette konu edilen kişiler Kureyşliler ve o yöredeki Kitap Ehli’dir. "... ancak kendilerine bilgi geldikten sonra" ifadesinde yer alan "ilim", Kur’an ve Allah’ın Muhammed (as)’i elçi göndermesidir. Çünkü onlar kendilerine bir peygamber gönderilmesini temenni ediyorlar ve bekliyorlardı.
42,43Ve onlar, var güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, kesinlikle önderli toplumların her birinden daha doğru yolda olacaklardı. Buna rağmen ne zaman ki kendilerine bir uyarıcı geldi, bu, yeryüzünde bir kibirlenme ve kötülük düzeni yönünden onların sadece nefretlerini artırdı. Hâlbuki kötü düzen ancak kendi düzenbazını çepeçevre kuşatır. O hâlde öncekilerin kanunundan/onlara uygulanandan başka ne gözetiyorlar? Onun için sen, Allah'ın uygulamasında asla bir değişme bulamazsın. Sen, Allah'ın uygulamasında asla bir başkalaşma da bulamazsın. [Fatır/42, 43]

89Onlara Allah katından kendileri ile birlikte olanı doğrulayan bir kitap; Kur’an gelince de –ki bunlar daha önceleri kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimselere karşı zafer kazanmak istemişlerdi de o tanıdıkları kendilerine gelmişti– onu kendileri örttüler. Artık Allah'ın dışlaması/rahmetinden mahrum bırakması, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler üzerinedir. [Bakara/89]

4Ve o, Kitap verilen kişiler, ancak kendilerine açık kanıt geldikten sonra ayrılığa düştüler. [Beyyine/4]

Kureyş müşrikleri Resulullah için "Ne diye özellikle ona peygamberlik verildi?" diyerek karşı çıktılar. Ehli Kitap’tan bir kısmı ise Muhammed (as) peygamber olarak gönderilince onu kıskandılar.

Rabbimiz Hakk karşıtlarının ihtilâfa düşme gerekçelerini "aralarındaki taşkınlık yüzünden ayrılığa düştüler" diyerek açıklamıştır. Bundan anlaşıldığına göre, onların ayrılığa düşmeleri, açıklama ve getirilen delillerdeki bir eksiklikten kaynaklanmıyordu. Buna sebep, azgınlıkları, kıskançlıkları, zulümleri ve dünya ile uğraşmaları idi.

19Şüphesiz Allah nezdinde din, İslâm'dır. Kendisine Kitap verilen kimseler de, ancak, kendilerine o bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Kim de Allah'ın âyetlerini örtbas ederse; artık şüphesiz Allah, hesabı çabuklaştırandır. [Al-i Imran/19]

Ayette "Eğer Rabbin tarafından ‘adı konmuş bir süreye kadar’ sözü geçmemiş olsaydı, aralarında kesinlikle gerçekleştirilirdi" ifadesi, Rabbimizin daha evvel Kamer suresinde yer alan bir ilkesine göndermedir:

46Aslında onlara vaat edilen, o saattir. O saat cidden daha feci ve daha acıdır. [Kamer/46]


15,10İşte bunun için sen, davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların boş iğreti arzularına uyma ve de ki: “Ben, Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve ben, aranızda adaleti gerçekleştirme görevi ile emrolundum. Allah, bizim Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız yalnızca bize, sizin yaptıklarınız da yalnızca size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir delile yer yoktur. Allah, bizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de yalnız O'nadır. Ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey; artık onun hükmü Allah'a aittir. İşte bu, benim Rabbim Allah'tır. Ben, yalnız O'na işin sonucunu havale ettim ve ben, yalnız O'na yöneliyorum.”


Din anlayışı ile ilgili gerekli ve yeterli açıklamalar yapıldıktan sonra, bu ayet grubunda da Rabbimiz kendi Elçi’sini muhatap alarak ona inkârcılara hangi temel mesajları vermesi gerektiğini öğretmektedir. Ayetlerin anlamı gayet açık ve nettir. "Allah bizim Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız yalnızca bize, sizin yaptıklarınız da yalnızca size aittir" ifadesi, iman ve teslimiyetin özgür iradeyle gerçekleştirilmesi gereken temel bir tercih olduğunu gösterdiği kadar, herkesin hesap gününde kendi ameliyle baş başa kalacağını da ifade etmektedir. Binaenaleyh, herkes dünyada kendi yararına olacak işlerle uğraşmalıdır. Çünkü Allah, Kıyamet günü herkesi bir araya getirecek ve herkese yaptığına göre karşılık verecektir. "Dönüş de yalnız O'nadır" ifadesi, bu tercihin sonuçlarıyla mutlaka yüzleştirileceğimiz mesajını vermektedir.

15. ayetteki "... ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol!" ifadesi Hud suresinde de yer almıştır. Bu ifade, Peygamber de dâhil olmak üzere, herkese göre bir doğru olması yolunu kapatmıştır. "Sana emredildiği gibi" ifadesiyle de dosdoğru yolun Allah’ın çizdiği yol olduğu vurgulanmıştır.

Bu ayetlerde ifade edilenler Kur’an’n başka ayetlerinde (Nahl/125, Hud/32, Ankebut/46, En’am/83, Mu'min/66, Yûnus/41, Sebe’/26) tek tek yer almıştır.

10. ayette konu edilen "Ve hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey; artık onun hükmü Allah'a aittir" ifadesiyle, din konusunda düşülen ihtilafların ve karşılaşılan müşküllerin Allah ve elçisi ile çözüleceği mesajı verilmektedir.
59Ey iman etmiş kimseler! Allah'a itaat edin, Elçi'ye ve sizden olan emir sahiplerine/anayöneticiye itaat edin. Sonra, eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseler iseniz, onu Allah ve Elçi'ye havale edin. Bu, daha iyidir ve en uygun çözümü bulmak bakımından daha güzeldir. [Nisa/59]

64Ve Biz, sana Kur’ân'ı sırf hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyleri onlar için açığa koyasın diye ve iman edecek bir topluma bir kılavuz, bir rahmet olarak indirdik. [Nahl/64]

213İnsanlar tek bir önderli toplum idi de Allah müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve anlaşmazlık ettikleri konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hak ile kitap indirdi. Ve sırf o Kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, Kendi bilgisi gereği, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar. [Bakara/213]

36Ve Allah ve Elçisi bir işte hüküm verdiklerinde, hiçbir mü’min erkek ve mü’min kadın için kendi işlerinde serbestlik yoktur. Ve kim Allah'a ve Elçisi'ne isyan ederse o, açık bir sapıklıkla sapmıştır. [Ahzab/36]

3Rabbinizden size indirilene uyun ve O'nun astlarından, yol gösteren, yardım eden ve koruyan sözde yakınlara uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz/hatırlıyorsunuz! [A’raf/3]*




261 Resmi Mushaf'taki 10. âyeti, teknik ve anlam bilgisi gereği 15. âyetten sonra tertip ettik.




*İşte Kuran, Şura Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim