• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

62Şura Suresi 51-53




Hatalı Çevrilen Ayetler


62Şura Suresi 51-53


Hatalı Çeviri:
51. Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.

52. İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.

53. (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner.


Doğru Çeviri:
51Ve bir beşer için, bir vahiy ile veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle/ bilgisiyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah'ın kendisine söz söylemesi olmaz. Şüphesiz O, çok yüce ve yücelticidir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.

52,53İşte böylece Biz, sana da Kendi emrimizden/Kendi işimizden olan ruhu/ Kur’ân'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nûr/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar Kendisi için olan Allah'ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın, bütün işler yalnız Allah'a döner.


51Ve bir beşer için, bir vahiy ile veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle/ bilgisiyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah'ın kendisine söz söylemesi olmaz. Şüphesiz O, çok yüce ve yücelticidir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.


Bu ve bundan sonraki ayetler de bağımsız birer necmdir.

Bu ayette Rabbimizin beşer ile nasıl temas kurduğu bildirilmektedir. Allah bir beşer ile doğrudan konuşmaz; ya kalbe ilka eder, ya perde arkasından ona hitap eder, ya da elçi gönderir de Allah’ın izniyle ona vahyeder.

Allah'ın herhangi bir insanla karşılıklı konuşması mümkün değildir. Allah, insanlar ile ancak şu üç şekilde konuşur:

1- Vahy yoluyla: Vahiyden maksat, ilahî bilginin gizlice kalbe atılması, kazınmasıdır. Peygamberlere gelen vahiylerin ekserisi bu yolla olmuştur. (Rabbimizin, arıya, Musa'nın annesine vahyi, Zekeriya’nın toplumuna vahyi ve müşriklerin birbirine yaptıkları vahy bu kapsamın dışındadır.)

2- Allah'ın bir elçi göndererek o elçi aracılığı ile kuluna mesaj iletmesidir. Bu da Allah’ın Lut ve İbrahim peygambere misafir olarak gönderdiği elçilerin (İbrahim’e evlat, Lut toplumunun helak olacağı şeklindeki) mesaj iletmesi ve Zekeriya peygamberi yollayarak Meryem’e mesajlarını iletmesi gibidir.

17Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi.
18Meryem: "Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına girmiş birisi/takî isen..." dedi.
19Elçi/Zekeriyyâ: "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim" dedi. [Meryem/17- 19]

3- Perde arkasından vahyedilmesi: Bu tür mesaj iletmede elçi sesi duymakta fakat konuşan görülmemektedir. Peygamberimizin son sidre ağacına bir şeyler bürünerek perde oluştuktan sonra ilk vahyi alması ile Musa peygambere Tur’da bir ağaç ve ateşin perdelemesi ile perde arkasından vahyedilmesi buna örnektir.

5Arkadaşınıza o konuştuklarını müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi, egemenlik kurmuş olan öğretti.
6,7Ve müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi olan ve egemenlik kurmuş olan, en yüksek ufkun sahibidir. 8,9Sonra da O; müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi olan ve egemenlik kurmuş olan nitel olarak yaklaştı ve hemen art arda kova sarktı/ÖBEK ÖBEK ÂYETLER İNDİ. Birinde iki yay uzunluğu kadar, diğerinde de nitel olarak daha yakın olmuştu. 10Hemen O; müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi olan ve egemenlik kurmuş olan, en yüksek ufkun sahibi olan, kuluna, 14son kiraz ağacının yanında 15–ki yanında oturmaya değer konaklama yeri vardır– vahyettiğini vahyetti. 16O zaman kiraz ağacını kaplayan kaplıyordu. 11Kulun gönlü, gördüğünü yalanlamadı. 12Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz?/Onun gördüğü şey hakkında o'nunla mücâdele mi ediyorsunuz?
13Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü. 17Göz şaşmadı ve azmadı. 18Andolsun, Rabbinin alâmetlerinin/göstergelerinin en büyüğünü gördü. [Necm/5-18]

Konumuz olan 51. ayetin iniş sebebi hakkında "Esbab-ı Nüzul" kayıtlarında şu nakle yer verilmiştir:

Yahudiler Peygamber (sav)'e: "Musa Allah ile nasıl konuşup O'na nasıl baktı ise, sen de eğer gerçek bir peygamber isen O'nunla böyle konuşmalı ve O'na böyle bakmalısın. Bunu yapmadığın sürece biz sana iman etmeyeceğiz" dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki, Musa Yüce Allah'a bakmadı [O'nu görmedi]." Bunun üzerine Yüce Allah'ın "Allah bir insanla ancak (ya) vahiy yolu ile konuşur ..." buyruğu indi. Bu rivayeti en-Nekkaş, el-Vahidî ve es-Sa'lebî zikretmişlerdir. [Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an]

52,53İşte böylece Biz, sana da Kendi emrimizden/Kendi işimizden olan ruhu/ Kur’ân'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nûr/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar Kendisi için olan Allah'ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın, bütün işler yalnız Allah'a döner.


Ayette yer alan "kendi emrimizden/kendi işimizden olan ruhu vahyettik" ifadesi, vahiy gönderme işinin Rabbimize has bir iş olduğu, bunun kimse tarafından yapılmadığı ve yapılamayacağı, vahiy göndermede hiçbir varlığın aracı kullanılmadığı şeklinde açıklanabilir. Bu vurgu, vahyin [ruhun] konu edildiği tüm ayetlerde vardır.

Ayette dikkat çeken bir diğer nokta da vahyin "ruh" olarak nitelenmiş olmasıdır. "Ruh" sözcüğü Kur'an'da "İlâhî esinti, vahy/bilgi" anlamında kullanılmıştır. Vahyin bilgisizlikten dolayı ölü sayılan kalbe hayat verdiği, canın bedendeki işlevi ne ise vahyin de insanlık için aynı işlevi gördüğü, bu işlevi dolayısıyla bireyi ve toplumu kokuşmaktan koruduğu düşünülürse, "ruh" sözcüğünün sözlük, ansiklopedik ve dinî terim anlamlarıyla Kur'an'daki anlamı arasında bir paralellik var gibi gözükebilir. Ancak sözcüğün kullanıldığı ayetler incelendiğinde, bu paralelliğin "ruh"un ne olduğu konusunda değil, sadece insan üzerindeki etkileri konusunda olduğu anlaşılır.

Kur'an'da bahsedilen "ruh" [ilâhî esinti, vahiy] sadece bilerek ve isteyerek bu ruha sahip olan ve onu hayatına geçiren kişilere ve toplumlara anlamlı bir canlılık veren, onları kokuşmaktan koruyan bir şeydir. Fakat asla ölümün dışındaki canlılığı temsil eden ve her türlü rezilliği de kapsayan sihirli bir nefes değildir:

85Ve sana vahiyden soruyorlar. De ki: "Vahy, Rabbimin işindendir. Size ise az bilgiden başka bir şey verilmemiştir."
[İsra/85]

15O, dereceleri yükseltendir, en büyük tahtın/en yüksek mevkiin sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için Kendi emrinden/Kendi işinden olan vahyi kullarından dilediğine bırakır. [Mümin/15]
 
"Ruh" konusu daha evvel Kadr suresinin tahlilinde "Ruh", "Ruh Sözcüğünün Kur'an'daki Kullanımı", "Ruh/Vahiy Niçin ve Kime İndirilir?" ve "Ruhun Üfürülmesi" başlıkları altında genişçe ele alındığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.

Ayette "Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur/ışık yaptık" buyrularak Kur’an’ın ışık ve kılavuz olma niteliğine de değinilmiştir. "Kullarımızdan dilediğimizi ..." ifadesi, Kur’an’dan herkesin yararlanamadığı mesajını vermektedir.

2-4İşte bu kitap; kendisinde hiç kuşku yoktur, ıssız yerlerde iman eden, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturan-ayakta tutan], kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden Allah yolunda harcama yapan, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden Allah'ın koruması altına girmiş kişiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur. [Bakara/2-4]

156,157Allah diyor ki: "Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah'ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları Anakentli/Mekkeli Peygamber, o Elçi'ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O'na iman eden, O'na kuvvetle saygı gösteren, O'na yardımcı olan ve O'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." [A’raf/156,157]

174Ey insanlar! Kesinlikle Rabbinizden size apaçık bir kanıt geldi. Ve Biz size apaçık/açıklayan bir ışık indirdik. [Nisa/174]

15,16Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, Kitap'tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim Elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, o Kitabla kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar. [Maide/15]

8Öyleyse, Allah'a, Elçisi'ne ve Bizim indirdiğimiz ışığa/Kur’ân'a inanın. Ve Allah, yaptıklarınıza haberdardır. [Tegabün/8]

1-3Elif/1, Lâm/30, Râ/200. Bu Bizim, insanları Rablerinin izni/bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa; en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, övülen, övgüye lâyık bulunanın; göklerde olan şeyler, yeryüzünde olan şeyler Kendisinin olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. Ve dünya hayatını âhirete tercih eden, Allah'ın yolundan çeviren ve onun eğriliğini isteyen kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimselerin, şiddetli bir azaptan dolayı vay haline! İşte bunlar, çok uzak bir sapıklık içindedirler. [İbrahim/1-3]*


263 Âyetteki, müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi olan ve arşta egemenlik kuran ifadeleriyle, “Allah” kastedilmektedir. Tabii sözcükler, hakikat anlamından mecâzî anlama çekilmeli ve burada kastolunanın, bizzat Allah değil O'nun tecellisi, kudretinin yansıması olduğu bilinmelidir. Nitekim Allâh'ın, Mûsâ peygamberin ilk vahiy alışı esnasında da “dağda, ağaçta bir ateş” olarak tecelli ettiği Kur’ân'da yer almaktadır.

Âyette geçen vahiy sözcüğünün vaz‘ ediliş [ilk konuş, türetiliş] anlamı, “gizlice bilgilendirmek”tir. Zamanla bu anlam çerçevesine uygun olarak, “gizli konuşma, işaret etme, emretme, ilham etme, ima etme, fısıldama, mektup yazma, elçi gönderme” anlamlarında da kullanılır olmuştur.

Vahy'in terim anlamı ise, “Allah'ın araçsız ve aracısız olarak emirlerini, hükümlerini gizlice ve süratlice peygamberlerine bildirmesi”dir. Vahiy sözcüğü ilka sözcüğü ile anlamdaş olarak kullanılır.

Vahyin nasıl gerçekleştiğini bilemiyoruz, bilemeyeceğiz de. Zira Allah, yoktan var etme işi gibi bu işi de, “Kendi işinden biri; kimsenin yapmadığı, yapamayacağı bir iş” olarak niteler.


*İşte Kuran, Şura Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim