63Zuhruf Suresi 40-44, 61-62, 45
Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler
63Zuhruf Suresi 40-44, 61-62, 45
Hatalı Çeviri:
40. (Resûlüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?
41. Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız.
42. Yahut onlara vâdettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.
43. Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.
44. Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
45. Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahmân'dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?
Doğru Çeviri:
Necm: 259
40O hâlde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi kılavuzluk edeceksin?
41Artık eğer Biz, seni alıp götürsek bile şüphesiz Biz, onları cezalandırarak adaleti sağlarız.
42Yahut da onlara vaat ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü Biz, onların aleyhlerine güç yetirenleriz.
43Öyleyse sen, sana vahyedilene sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
44Ve şüphesiz sana vahyedilen [Kur’ân], senin için de, toplumun için de gerçekten bir öğüttür/şan-şereftir. Siz yakında sorgulanacaksınız.
61,62Ve şüphesiz sana vahyedilen [Kur’ân], o kıyâmetin kopuşu için kesinlikle bir bilgidir: “Sakın kıyâmetin kopuşu hakkında şüpheye düşmeyin ve bana uyun. Bu, doğru yoldur. Ve sakın şeytan sizi alıkoymasın. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.”266
45Ve sen, elçilerimizden senden önce gönderdiğimiz kişilere sor; bak araştır, düşün, incele! “Biz Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] astlarından kulluk edilecek ilâhlar tanımış mıyız?”
Resulullah’ın teselli edildiği bu ayet grubunda hem ona hem de ona uyanlara bir takım yeni bilgiler verilmektedir.
61, 62. ayetler hem teknik olarak hem de anlam bakımından resmi mushaftaki yerlerine uygun değildir. Ayetlerin teknik bakımdan ve anlam yönünden uygun olduğu yer burasıdır. Bu nedenle resmi sıralamada 61. ve 62. ayetler bu pasaja taşınıp 44. ayet ile 45. ayet arasına tarafımızdan tertip edilmiştir. Böylece hem bu paragraf hem de ayetlerin bulunduğu eski paragraf anlamlı hale getirilmiştir.
61. ayetin resmi mushafta İsa’dan (as) bahseden bir paragrafın cümleleri arasında yer alması, ayetteki " إنّهo" zamirinin İsa peygambere gönderilmesine sebep olmuştur. Bundan dolayı da İsa’nın kıyametin bilgisi olduğu yolunda yanlış bir anlayış gelişmiştir. Bu anlayış İsa’nın (as) gökten ineceği ve bu inişinin de kıyametin alameti olacağı şeklindedir. Bu konuya ait yazılmış senaryoları ibret için takdim ediyoruz:
Abdullah b. Mesud'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Rasûlullah [sav]'ın İsra'ya götürüldüğü gece İbrahim, Musa ve İsa (hepsine selam olsun) ile karşılaştı. Kıyametin kopuşunu sözkonusu ettiler. Önce İbrahim'den başlayarak ona kıyamete dair soru sordular. Onda bu hususa dair bir bilgi yoktu. Sonra Musa'ya sordular, onda da buna dair bir bilgi yoktu. Nihayet söz sırası Meryem oğlu İsa'ya gelince, dedi ki: "Meydana gelmesinden önce bana bir ahit verilmiş bulunuyor. Ne zaman gerçekleşeceğine gelince, onu Aziz ve Celil olan Allah'tan başkası bilmez" deyip Deccal'in çıkışını söz konusu etti ve "İnip onu öldüreceğim" dedi. Sonra da (İbn Mesud) hadisin geri kalan bölümünü zikretti. Bu hadisi İbn Mace, Sünen'inde rivayet etmiş bulunmaktadır.
Müslim'in, Sahih'inde de şöyle denilmektedir: "O -yani Mesih Deccal- bu halde iken Allah Meryem oğlu Mesih'i gönderecek, o da Dımaşk'ın doğu taraflarında Beyaz Minare’nin yakınında, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olduğu halde, iki elbiseye bürünmüş olarak inecek. Başını aşağı doğru eğdi mi damlayacak, yukarı doğru kaldırdı mı ondan inci tanelerini andıran inci suretinde yapılmış gümüş taneleri yuvarlanacak. [Yağmur yağmasından kinayedir.] Onun nefesinin kokusunu alan bir kâfir mutlaka ölecek. Nefesi de gözü ile gördüğü en ileri noktaya kadar ulaşacak. Nihayet (İsa) onu [Deccal'i] takibe koyulacak ve ona Lud kapısında yetişip öldürecek."
Sa'lebî, Zemahşerî ve başkalarının Ebu Hureyre yoluyla zikrettikleri rivayetlere göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Meryem oğlu İsa semadan Vefık diye adlandırılan Arz-ı Mukaddes’teki bir tepe üzerine, sarımtrak iki elbiseye bürünmüş olarak inecek. Saçları yağlanmış olacak, elinde de kendisi ile Deccal'i öldüreceği bir mızrak bulunacak. İnsanlar ikindi namazında imamla namaz kıldıkları bir sırada Beytu'l-Makdis'e gelecek, imam geri çekilmek isteyecek, fakat İsa (a.s) onu öne geçirecek ve Muhammed (sav)'ın şeriati üzere arkasında namaz kılacak. Sonra da domuzları öldürecek, haçı kıracak, havra ve kiliseleri yıkacak, ona iman edenler müstesna, hristiyanları öldürecek."
Halid'in rivayetine göre de el-Hasen şöyle demiştir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Peygamberler baba bir kardeşler (gibi)dir. Onların anneleri ayrı olmakla birlikte dinleri birdir. İnsanlar arasında Meryem oğlu İsa'ya en yakın benim. Çünkü benim ile onun arasında bir peygamber yoktur. O semadan ilk inecek kişi olup haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslâm’a girmeleri için insanlarla savaşacaktır. el-Maverdî dedi ki: İbn İsa'nın bir topluluktan naklettiğine göre onlar şöyle demişler: İsa indi mi Allah'tan aldığı emirlere göre insanlara emir verip, yasaklar koyan o dönemin bir rasûlü olmasın diye mükellefiyet kaldırılmış olacaktır.
Ancak bu, şu üç husus sebebiyle reddedilecek bir görüştür. Birincisi hadis-i şeriftir, çünkü dünyanın kalması dünyada mükellefiyetin kalmasını gerektirir. Diğer taraftan o marufu emreden, münkerden alıkoyan birisi olarak inecektir. Yüce Allah'ın ona vereceği emirlerin İslâm’ı desteklemek, İslâm’ın gereklerini emretmek ve insanları İslâm’a davet etmek ile münhasır olacağı da reddolunacak bir şey değildir.
Derim ki: Müslim'in Sahih'inde ve İbn Mace'de sabit olduğuna göre, Ebu Hureyre şöyle demiştir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Andolsun Meryem oğlu İsa adaletli bir hakem olarak inecektir. Haçı kıracaktır, domuzu öldürecektir, cizyeyi kabul etmeyecektir. Andolsun genç develer başıboş bırakılacak, onlara çobanlık eden olmayacaktır. Düşmanlık, nefret ve kıskançlık yok olup gidecektir. Malın alınması için çağrıda bulunacak, fakat kimse onu kabul etmeyecek."
Yine Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "İmamınız kendinizden iken -bir rivayette: sizden olan ile size imam olmuşken- Meryem oğlu [İsa] aranızda ineceği vakit haliniz ne olacak?" İbn Ebi Zi'b dedi ki: "İmamınız sizden olan ile size imam olmuşken ne demek biliyor musun? (el-Velid b. Müslim) de "Bana haber verirsen öğrenirim" dedim. Dedi ki: "Rabbinizin Kitabı ile peygamberiniz (sav)'ın sünneti ile size imamlık ederse" demektir.
İlim adamlarımız -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- dediler ki: İşte bu İsa (a.s)'ın peygamberimiz Muhammed (sav)'ın dininin unutulmuş olan birtakım hükümlerini uygulamaya koymak üzere bir yenileyici [müceddid] olarak ineceği hususunda açık bir nasstır. Yoksa yeni bir şeriat ile de inmeyecektir; gerek burada, gerekse "et-Tezkire" adlı eserimizde açıkladığımız üzere, mükellefiyet de olduğu gibi devam edecektir.
Bir açıklamaya göre "şüphesiz ki o Saatin ilmidir." Yani muhakkak ki İsa'nın ölüleri diriltmesi kıyametin kopacağına ve ölülerin diriltileceğine delildir. Bu açıklamayı İbn İshak yapmıştır.
Derim ki: "Şüphesiz ki o" buyruğunun, "şüphesiz ki Muhammed (sav) saatin ilmidir" anlamında olma ihtimali de vardır. Buna Peygamber (sav)'ın: "Ben ve kıyamet şu ikisi gibi gönderildik" deyip şehadet parmağı ile orta parmağını yanyana getirmesi delil teşkil etmektedir. Bunu Buharı ve Müslim rivayet etmiştir. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]
Kıyamet İşareti:
Cenâb-ı Hak, "Şüphe yok ki o, (yani Hz. İsa) saatin ilmidir. Yani, sayesinde kıyametin bilindiği alametlerden bir alamettir." Böylece, bir şeye defâlet eden alâmet, sayesinde o şey bilinip anlaşıldığı için, "ilim" adını aldı (yani, "le ilmün" buyuruldu). İbn Abbas da bu ifadeyi "le alemün" şeklinde okumuştur ki, bu, alâmet, belirti demektir. Yine bu ifade, "lel'ilmu" şeklinde de okunmuştur. Ubeyy İbn Kâ'b ise, "le zikrun" şeklinde kıraat etmiştir. Konuyla ilgili hadiste şu yer almaktadır: İsa, elinde mızrağı olduğu halde, Arz-ı Mukaddes'te, kendisine "Efik" adı verilen bir tepeye iner. Mızrağı ile Deccâli öldürür, peşinden, imamın cemaate namaz kıldırdığı bir sırada, sabah namazında Beyt-i Makdîs'e gelir. Bunun üzerine imam geriye çekilir, fakat Hz. İsa onu yine ileri sürer ve o imamın arkasında Hz. Muhammed'in şeriatine göre namaz kılar. Daha sonra, domuzları öldürür, haçı parçalar, havra ve kiliseleri tahrip eder ve kendisine inananlar hariç, hristiyanları da öldürür." [Razi; el Mefatihu’l Gayb]
Konumuz olan pasajda Resulullah’a tek yapması gereken şeyin kendisine vahyedilene uymak olduğu uzun uzadıya açıklanarak peygamberimiz teselli edilmiştir.
O dönemde kâfirler Resulullah’ı ortadan kaldırabilmek için gece gündüz plânlar kurmakla meşguldüler. Onu öldürebildikleri takdirde dertlerinin sona ereceğine inanmaktaydılar. Bu nedenle Rabbimiz, Elçi’ye "Biz, seni alıp götürsek bile şüphesiz Biz, onlardan intikam alanlarız [onları cezalandırarak adaleti sağlarız].Yahut da onlara vaat ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü Biz, onların aleyhlerine güç yetirenleriz" diye hitap etmiştir. Rabbimizin peygamberimize verdiği bu sözün Bedir günü gerçekleştiği ve peygamberimizin de bu kokuşmuş insanların cezalandırılışlarını o gün, orada gördüğü söylenebilir.
45. âyet, bazı safsatacılar tarafından, "Bu âyet peygamberimize İsra/Miraç olayında geldi. Rasülüllah da Mescid-i Aksa’da namaz kıldırdığı geçmişteki peygamberlere ‘Allah, astlarından kulluk edilecek ilâhlar tanımış mıdır?’ diye sordu. Onlar da ‘böyle bir şey olmadı’ diye cevap verdiler" şeklinde açıklanmıştır. (Râzî, Kurtubi)
Peygamber’in, kendinden önce geçmiş peygamberlere bir şeyler sorması aklen imkansız bir şeydir. Âyetteki "elçiler" ifadesiyle geçmiş kitaplar da kastedilmiş olamaz. Çünkü onlardan da ortada eser mevcut değildir; eldeki Tevrat ve İnciller gerçek Tevrat ve İncil değildir.
O zaman bu âyette denilmek istenen nedir?
Buradaki ‘sor’ ifadesi Mecaz olup; "Bak araştır, düşün, incele!" anlamındadır. Verilen mesaj: "Geçmiş peygamberlerin yolundan gittiğini ileri süren kimselere sor; onlardan araştır; onlar sana, hiçbir peygamberin dininde Allah’ın astlarından canlı cansız hiçbir şeye tapmanın yer almadığını söyleyeceklerdir" şeklindedir.
Bu ifade, tıpkı "Yeryüzü’ne, Nehirlerini kimin kazdığını, ağaçlarını kimin diktiğini ve meyvelerini kimin ektiğini sor. Eğer o sana diliyle cevap vermezse bile, lisan-ı haliyle cevap verecektir" denmesi gibidir. (Râzî, Zemahşeri)
Anlam olarak bu ayetin bir benzeri de Enbiya suresi 25. âyettir:
25Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona: "Gerçek şu ki, Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için Bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım.
Bu ayetin teknik olarak bir benzeri de Medeni surelerden Bakara suresinin 211. âyetidir. Orada "İsrâîloğulları'na, Bizim, onlara açık alâmetten/göstergeden kaç tane verdiğimizi sor" buyurulmaktadır. Buradaki asıl mesaj da onlara verilen alametlerin/göstergelerin araştırılması, düşünülmesidir.
Bu âyet açıkça vahyin birliğini ve ilk peygamberden son peygambere Tevhid ilkesinin değişmezliğini vurgulamaktadır.
Anlaşılan o ki, müşrikler Rasülüllah’a Sad suresinin girişinde de geçtiği üzere "Senin bu din diye getirdiklerin başka dinlere benzemiyor?" şeklinde itirazda bulunmuşlar, bunun üzerine de Rabbimiz, gerçeği açığa çıkarmak ve konuyu pekiştirmek için bu âyeti indirmiştir.*
266 Resmi Mushaf'taki 61-62. âyetleri bu paragrafta tertip ettik.
*İşte Kuran, Zuhruf Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz