64Duhan Suresi 17-37
Hatalı Çevrilen Ayetler
64Duhan Suresi 17-37
Hatalı Çeviri:
17, 18. Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara: Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm diye (davette bulunan) şerefli bir elçi gelmişti.
19. Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.
20. Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım.
21. Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklaşın.
22. Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.
23. Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.
24. Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
25, 26, 27. Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı.
28. İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.
29. Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
30. Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.
31. Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.
32. Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.
33. Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.
34, 35, 36. Onlar (müşrikler) diyorlar ki: İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz. Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.
37. Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.
Doğru Çeviri:
17-21Ve andolsun ki Biz onlardan önce Firavun toplumunu imtihan ettik. Ve onlara çok saygın bir elçi gelmişti: “Allah'ın kullarını bana geri verin. Şüphesiz ben sizin için gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir güç getiriyorum. Ve Şüphesiz ben, beni taşlayarak öldürmenizden benim Rabbime, sizin Rabbinize sığındım. Ve eğer siz bana inanmazsanız hemen yanımdan uzaklaşın.”
22Sonra da Mûsâ: “Şüphesiz ki bunlar, suçlu bir toplumdur” diyerek Rabbine yalvardı.
–“23,24Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenen kimselersiniz, tedbirli olun. Bol suyu/ nehiri çok hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.–
25-27Onlar, bahçelerden, pınarlardan, ekinlerden, saygın makamlardan ve içinde safalar sürdükleri nice nimetlerden nicelerini bıraktılar.
28İşte böyle! Biz onları başka başka toplumlara miras bıraktık.
29İşte, gök ve yeryüzü onların üzerine ağlamadı. Onlar, süre tanınanlar da olmadı.
30,31Andolsun ki Biz İsrail oğullarını o horlayıcı azaptan, Firavundan kurtardık. Şüphesiz o, gerçeği eksik gösterenlerden, üstünlük taslayanlardan biriydi.
32Andolsun ki Biz İsrâîloğulları'nı bilerek âlemler üzerine seçkin kılmıştık.
33Biz onlara içinde apaçık bir belâ bulunan alâmetlerden/ göstergelerden de vermiştik.
34-36Şüphesiz Mekkeli ortak koşanlar diyorlar ki: “Bizim sadece ilk ölümümüz var. Biz, tekrar diriltilecek değiliz. Eğer siz doğru kimselerseniz, sözünüzün eri iseniz haydi atalarımızı bize getirin.”
37Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tubba toplumu ve onlardan önceki kimseler mi? Biz, onları değişime/ yıkıma uğrattık. Şüphesiz onlar, günahkârlar idiler.
17-21Ve andolsun ki Biz onlardan önce Firavun toplumunu imtihan ettik. Ve onlara çok saygın bir elçi gelmişti: “Allah'ın kullarını bana geri verin. Şüphesiz ben sizin için gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir güç getiriyorum. Ve Şüphesiz ben, beni taşlayarak öldürmenizden benim Rabbime, sizin Rabbinize sığındım. Ve eğer siz bana inanmazsanız hemen yanımdan uzaklaşın.”
Sûrenin 17. Âyetinden 33. Âyetine kadar olan bu bölümünde Firavun ve kavminden söz edilmektedir. Her yönüyle kendilerine benzeyen Firavun ve kavmi Mekkelilere örnek gösterilmekte, onların feci akıbetlerinden ders almaları istenmektedir.
17–21. Âyetlerden oluşan bu paragrafta, Mûsâ (a.s)'ın Firavun'a Elçi olarak gönderilişi, Mûsâ (a.s)'ın Firavun ve kavminden Allah adına talepleri ve Firavun'un sıkıntıya düşüşü nakledilmektedir. Dolayısıyla, eğer Mekkeli müşrikler Kur'ân'a inanmaz, Elçi'yi tasdik etmezlerse, onlara da aynı cezanın geleceği mesajı verilmektedir.
Sûrede Mûsâ (a.s) ile Firavun'un kıssasına işaretle yetinilmiştir. Bu paragrafta anlatılanlar, bir anda olmuş bitmiş olaylar değil, uzun bir sürecin özetidir. Sürecin detayları daha evvel A'râf, Tâ–Hâ, Şu'arâ, Kasas, Neml, Mü'min, Zuhruf gibi Sûrelerde verilmişti.
Mûsâ peygamberin Ve Şüphesiz ben, beni taşlayarak öldürmenizden benim Rabbime, sizin Rabbinize sığındım. Ve eğer siz bana inanmazsanız hemen yanımdan uzaklaşın şeklindeki sözleri, Kasas Sûresinin 35. Âyetinde Rabbimizin verdiği güvenceyi ifade etmektedir:
35Allah dedi ki: "Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve ikiniz için bir güç, iktidar oluşturacağız. Sonra da onlar alâmetlerimiz/göstergelerimiz sebebiyle size erişemeyecekler. Siz ikiniz ve ikinizi izleyenler üstün olanlarsınız." [Kasas/35]
FİTNELENDİRME:
Ve andolsun ki, Biz onlardan önce Firavun kavmini fitnelendirdik; imtihan ettik ifadesinde geçen "fitnelendirme" deyimi ile ilgili olarak daha evvel detaylı bilgi vermiştik.
O açıklamamızdan da hatırlanacağı üzere, fitnelendirme "ateşe atıp arıtma" anlamına gelmektedir. Bununla büyük belalar, imtihanlar kastedilir. Buradan hareket ederek diyebiliriz ki, Firavun ve kavminin fitnelendirilmesi, peygamber gönderilerek onların da denemeye tâbi tutulmuş olmalarıdır. Mûsâ peygamberin tebliğ süreci boyunca gösterdiği deliller ve Mısır toplumunun başına gelen onca felaket ve sıkıntılar, bu fitnelendirmenin [denemenin, sınamanın] parçalarıdır.
22Sonra da Mûsâ: “Şüphesiz ki bunlar, suçlu bir toplumdur” diyerek Rabbine yalvardı.
Mûsâ (a.s)'ın bu Âyette nakledilen duası, Firavun ve İsrâîloğulları ile yaptığı mücadelede sırasında onlardan gördüğü kötü karşılık üzerine gerçekleşmiştir. Âyetin ifadesinden de anlaşıldığı gibi, Mûsâ (a.s) onlarla ilgili olarak Allah'tan herhangi bir ceza talebinde bulunmamış, kararı Rabbimize bırakmıştır.
Allah'ın Elçilerinin bu tür dualar ettiği Kur'ân'da bildirilen bir durumdur. Nitekim Zuhruf Sûresinde Rasûlullah'ın, Nûh Sûresinde de Nûh peygamberin böyle bir duada bulunduğu bildirilmektedir.
Mûsâ peygamberin duasının detayları bir başka Âyette şöyle açıklanmaktadır:
88Ve Mûsâ: "Rabbimiz! Şüphesiz Sen Firavun'a ve ileri gelenlerine basit dünya hayatında zînet ve mallar verdin. –Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye– Rabbimiz! Onların mallarını sil-süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler" dedi. [Yûnus/88]
Mûsâ peygamberin bu duasının kabul edildiği ise aşağıdaki Âyette şöyle açıklanmaktadır:
89Allah "Her ikinizin de duası kesinlikle kabul olundu. Öyleyse ikiniz doğru yolda devam edin. Ve bilmeyen kişilerin yolunu sakın izlemeyin!" dedi. [Yûnus/89]
Aşağıdaki Âyet ise Mûsâ (a.s)'ın bu duasının kabul edilmesinin sonuçlarına işaret etmektedir:
77Ve andolsun, Mûsâ'ya "Yetişilmekten korkmayarak ve saygıyla, sevgiyle ürpermeden/Firavuna minnet duymadan kullarımı geceleyin yürüt de kendileri için bol suda/nehirde kuru bir yol aç!" diye vahyettik. [Tâ–Hâ/77]
–“23,24Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenen kimselersiniz, tedbirli olun. Bol suyu/ nehiri çok hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.–
Mûsâ (a.s)'ın Şüphesiz ki, bunlar suçlu bir kavimdir diyerek Rabbine yakarmasından sonraki gelişmeler bu iki Âyette özet olarak bildirilmektedir.
Buna göre, Mûsâ (a.s) ve İsrâîloğulları Firavun ve avenesi tarafından takip edilecek, bu takip ise takip edenlerin helaki ile sonuçlanacaktır.
İsrâîloğulları'nın Mısır'dan çıkışı [Eksodüs] birçok Âyette konu edilmiştir:
46Allah: "Korkmayınız, şüphesiz Ben ikinizle beraberim, işitirim ve görürüm. 47Hemen ona gidin de ona; ‘Şüphesiz biz Rabbinin iki elçisiyiz. Artık İsrâîloğulları'nı bizimle gönder ve onlara azap etme; kesinlikle biz sana Rabbinden bir alâmet/gösterge ile geldik. Selâm kılavuza uyanlaradır. 48Şüphesiz biz; kesinlikle bize, kesinlikle azabın yalanlayana ve sırt çevirene olduğu vahyedildi’ deyiniz." 46dedi [Tâ–Hâ/46,47]
104,105Ve Mûsâ, "Ey Firavun! Ben kesinlikle âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Allah hakkında haktan başkasını söylememek bana bir yükümlülüktür. Gerçekten ben size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim. Bu nedenle İsrâîloğulları'nı gönder benimle" dedi. [A'râf/104–105]
15Allah: "Kesinlikle senin düşündüğün gibi değil! Haydi, ikiniz alâmetlerimizle/göstergelerimizle gidin. Şüphesiz ki, Biz sizinle beraberiz, işitenleriz. 16,17Haydi, ikiniz Firavun'a gidin de ‘Biz kesinlikle, İsrâîloğulları'nı bizimle beraber gönderesin diye’ âlemlerin Rabbinin elçisiyiz deyin" dedi. [Şu'arâ/15-17]
24. âyetin orijinalindeki رهواً[rehven] sözcüğü, ezdattan olup, "sükûnet ve aşırı hareket" anlamlarını içerir. Biz, "aşırı hareket/hızlı akıtma" anlamını tercih ediyoruz.
Zira şu âyetlerde, Firavun ve yakınlarının boğulmazdan evvel bir müddet suda sürüklendikleri ifade edilmektedir:
Biz de onu ve askerlerini yakalayıp o bol suda; nehirde fırlatıp atıverdik. Şimdi, zâlimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak! (Kasas/40)
Sonra da Biz, onu ve ordularını yakalayıverdik de onları bol suda; nehirde fırlatıp atıverdik. O ise ayıplanan/kınayan biridir. (Zâriyât/40)
Bu âyetlerde, Mûsâ peygamberin İsrâîloğulları'nı Mısır'dan çıkarma planları ayrıntıya girilmeden genel olarak verilmektedir. Buna göre Mûsâ, suda kuru yollar yapacak, Firavun ve adamlarını suda boğup öldürecektir. Daha evvel işlediği cinâyetin vicdan azabından hâlâ kurtulamayan Mûsâ bunalıma girmiştir. Nitekim Kehf sûresi'nde zikredildiği üzere, zihnindeki sıkıntıları gidermek için de yollara düşecek, bunalımdan kurtulmanın yollarını arayacaktır.
Mûsâ ve sâlih kul kıssasından da anlaşılacağı üzere, "gemiyi olayı"ndan zâlimlerin dikkatini çekmemek gerektiğini; "delikanlıyı öldürme olayı"ndan Allah ile savaşanların öldürülebileceğini, "duvar olayı"ndan da çıkışta uzun süren yolculukta geçimlerini sağlayacak birikim yapmaları gerektiğini, birikimlerini de evlerinin duvarlarında saklamaları lazım geldiğini öğrenmiş ve bu tecrübelerini de sonraki hâdiselerde kullanmıştır.
Firavun ve askerlerinin Mûsâ (a.s) ve İsrâîloğulları'nı takibe kalkmalarının detayları şu âyetlerde anlatılmıştır:
50Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu/nehiri sizin için yarıp da sizi kurtarmış, siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını da suda boğmuştuk. [Bakara/50]
136Biz de, şüphesiz âyetlerimizi yalanladıkları ve onlardan gâfil olmaları nedeniyle onları cezalandırıp adaleti sağladık. Ve onları bol suda/nehirde boğduk. 137O zaafa uğratıla gelmiş/güçsüzleştirilmiş olan toplumu da bereketlendirdiğimiz yerin her tarafına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrâîloğulları'na olan o pek güzel sözü, sabretmeleri nedeniyle yerine geldi. Biz de Firavun ile toplumunun yapageldikleri sınâî eserlerini ve yükseltmekte oldukları şeyleri yerle bir ettik.
138,139Ve İsrâîloğulları'nı bol sudan/nehirden geçirdik. Derken kendilerine ait putlara tapmakta olan bir topluma rastladılar. Dediler ki: "Ey Mûsâ! Onların nasıl ki tanrıları varsa, sen de bizim için bir tanrı belirle!" Mûsâ dedi ki: "Siz gerçekten câhillik eden bir toplumsunuz. Şu gördüğünüz halkın içinde bulundukları din, yok olmaya mahkûmdur ve bütün yapmakta oldukları da bâtıldır." [Arâf/137–139]
77Ve andolsun, Mûsâ'ya "Yetişilmekten korkmayarak ve saygıyla, sevgiyle ürpermeden/Firavuna minnet duymadan kullarımı geceleyin yürüt de kendileri için bol suda/nehirde kuru bir yol aç!" diye vahyettik.
78Firavun ordularıyla hemen onları takip etti de bol sudan/nehirden kendilerini kaplayan şey kaplayıverdi.
79Ve Firavun toplumunu saptırdı ve doğru yolu göstermedi. [Tâ–Hâ/77-79]
52Ve Biz, Mûsâ'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphesiz siz takip edilenlersiniz" diye vahyettik. [Şu'arâ/52]
90-92Ve İsrâîloğulları'nı bol sudan/nehirden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen izledi. Sonunda boğulma ona yetişince, "Gerçekten, İsrâîloğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım" dedi. –Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun. Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız.– Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim âyetlerimize/alâmetlerimize/göstergelerimize karşı duyarsız/ilgisizdirler. [Yûnus/90–92]
Konumuz olan Âyette Rabbimizin Mûsâ (as)'a geceleyin yola çıkmasını emrettiği görülmektedir. Geceleyin yapılan yolculuklar düşmandan korunmaya daha uygundur. Ayrıca sıcak iklimlerde binekler ve yük hayvanları gecenin serinliğinden istifade ederek daha rahat yol alırlar.
Âyetteki Bol suyu/nehiri olduğu gibi açık bırak! Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur ifadesinden, Mûsâ peygamberin, kendisi ve kavmi nehirden geçtikten sonra nehirin kapanması yönünde girişimde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu girişimi gaybı bilmediğinden dolayıdır. Âyetten anlıyoruz ki, Rabbimizin iradesi Firavun ve yakınlarını o nehirde boğup helak etmek ve bunu gelecek kuşaklara Âyet kılmaktır. Bu nedenledir ki, Mûsâ (a.s)'a bol suyu/nehiri olduğu gibi açık bırak diye emretmiştir.
25-27Onlar, bahçelerden, pınarlardan, ekinlerden, saygın makamlardan ve içinde safalar sürdükleri nice nimetlerden nicelerini bıraktılar.
28İşte böyle! Biz onları başka başka toplumlara miras bıraktık.
29İşte, gök ve yeryüzü onların üzerine ağlamadı. Onlar, süre tanınanlar da olmadı.
Bu Âyetlerde, Firavun ve kavminin akıbetine dair bilgiler sanatsal ifadeler [tehekküm, alay/İroni] ile çok kısa ve öz olarak verilmiştir.
57-59Sonunda Biz, Firavun ve toplumunu bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve şerefli makamdan çıkardık. İşte böyle! Ve sonra onlara İsrâîloğulları'nı mirasçı/son sahip yaptık. 67Şüphesiz bunda kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdi. 68Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle en üstün olanın, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin ta kendisidir. [Şu'arâ/57–59]
137O zaafa uğratıla gelmiş/güçsüzleştirilmiş olan toplumu da bereketlendirdiğimiz yerin her tarafına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrâîloğulları'na olan o pek güzel sözü, sabretmeleri nedeniyle yerine geldi. Biz de Firavun ile toplumunun yapageldikleri sınâî eserlerini ve yükseltmekte oldukları şeyleri yerlebir ettik. [A'râf/137]
28. Âyetteki başka başka toplumlar ifadesiyle kastedilenler İsrâîloğulları'dır. Onlar önceleri oralarda köleleştirilmiş kimseler iken, Allah daha sonra onlara Mısır'ı mülk olarak vermiştir.
29. Âyette "tehekküm, alay/ironi" sanatı söz konusudur. Gök ve yeryüzü onların üzerine ağlamadı ifadesi bir Arap deyimidir. Araplar toplumun ileri gelenlerinden birinin vefat etmesi halinde Onun için gök ve yer ağladı, dünya karardı; güneş ve ay tutuldu derlerdi. Böylece musibetin büyüklüğü vurgulanarak aslında ölen kişinin ne kadar önemli biri olduğu ifade edilmiş olurdu. Âyette verilmek istenen mesaj da bu deyimin çağrıştırdığı anlam doğrultusunda anlaşılmalıdır. Buna göre, 29. Âyette verilen mesaj şöyledir:
"Ölmeleri halinde yerin, göğün kendilerine ağlayacağı kadar büyük ve önemli kimseler olduklarına inanan Firavun ve avenesi bir gün helak olup gittiler. Ne var ki, sandıklarının aksine, helak olup gitmeleri kimsenin umurunda olmadı, kimse yoklukları dolayısıyla bir boşluk hissetmedi."
Buradan da anlaşılmaktadır ki, helak olup giden Firavun ve adamları kendi toplumlarına üzülmelerini gerektirecek hiçbir iyilik yapmamış, bu nedenle de helak olup saltanatlarının yıkılması kimseye keder ve elem vermemiştir.
30,31Andolsun ki Biz İsrail oğullarını o horlayıcı azaptan, Firavundan kurtardık. Şüphesiz o, gerçeği eksik gösterenlerden, üstünlük taslayanlardan biriydi.
Bu Âyette İsrâîloğulları'nın Firavun'dan kurtarılmasına değinilmektedir. Bu hatırlatmayla peygamberimize ve Mü'minlere "Düşman ne kadar zorba ve zorlu olursa olsun, Allah onları kahreder ve inananlara yardımcı olur" mesajı verilirken, Mekkeli müşriklere de "Mısır gibi koca bir ülkenin hükümdarı Firavun bile haddi aştığında Allah'ın azabı gelmiş ve onu helak etmişken, sizler de kimsiniz ki! Eğer aklınızı başınıza almazsanız sizin akıbetiniz de ondan farklı olmayacaktır" mesajı verilmiştir.
Âyette konu edilen "Firavun'un horlayıcı azabı"nın "erkek çocukların niteliksizleştirilmesi kızların utanç verici hizmetlerde kullanılması, İsrâîloğullarının köleleştirilmesi ve onlara ağır angarya işlerin yükletilmesi" olduğu şu Âyetlerden anlaşılmaktadır:
45,46Sonra da Mûsâ ve kardeşi Hârûn'u âyetlerimizle/alâmetlerimizle/göstergelerimizle ve apaçık bir güç ile Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik/elçi yaptık. Bunun üzerine kendilerinin büyüklüğüne inandılar ve ululuk taslayan bir toplum oldular. [Mü'minûn/45–46]
49Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kadınlarınızı utanca boğan Firavun'un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.– [Bakara/49]
6,7Ve hani Mûsâ toplumuna demişti ki: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirien ve kadınlarınızı utanca boğan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbinizden size çok büyük yıpranarak bir sınav vermek vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: "Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir." [İbrâhîm/6, 7]
4Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve idaresi altındaki insanları grup grup yaptı; onlardan bir grubu güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiriyor, kızlarını da utanca boğuyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi. [Kasas/4]
32Andolsun ki Biz İsrâîloğulları'nı bilerek âlemler üzerine seçkin kılmıştık.
33Biz onlara içinde apaçık bir belâ bulunan alâmetlerden/ göstergelerden de vermiştik.
Bu Âyetlerde, İsrâîloğulları'na ihsan edilen nimetlere işaret edilmiştir. Bunlar, Firavun'un zulmünden kurtarılmaları, onlar için nehirden geçecek yolların hazırlanması, bulut ile gölgelendirilmeleri, üzerlerine men ile selva[bol nimet; bal, börek]indirilmesi gibi nimetlerdir; özetle İsrâîloğulları'na özgürlük ve refah verilmesidir.
BELÂ
Biz onlara içinde apaçık bir belâ bulunan Âyetlerden de vermiştik ifadesinde geçen belâ sözcüğü, sözcük anlamı olarak "yıpratmak, bitkin hale getirmek" demektir. Sınamak, denemek, imtihan etmek de insanı yıprattığından, "bela" sözcüğüyle kullanılır olmuştur. Kulun sınanma araçları olması bakımından dinin bazı emir ve yasakları da bir anlamıyla belâdır. Çünkü bazı emirler insan bedenine zorluk verir, insanların iyilerini ve kötülerini ortaya çıkarır. Şükredenler ile nankörler bunlarla belli olur. Yüce Allah, insanlara verdiklerinin karşılığı olarak onlardan kulluk ve şükür ister. Rabbimiz kişilere ve toplumlara bazen sıkıntı verir, musibetler gönderir, zorluklara ve darlıklara düşürür. Bunun sebebi, insanların akıllarını başlarına almalarını, yanlış yolda olanların düzelmelerini ve isyan içerisinde olanların Allah'a itaate dönmelerini sağlamaktır. Konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak için aşağıdaki Âyetlerin tetkik edilmesi yararlı olur:
Bakara Sûresinin 49, 127, 155 - 156 - 249; Sâffât Sûresinin 106; Duhân Sûresinin 33; Mü'minûn Sûresinin 36; Mâide Sûresinin 48, 94; Enâm Sûresinin 165; Âli–Imrân Sûresinin 152, 154, 186; Nisâ Sûresinin 6; A'râf Sûresinin 141, 163. 168; Enfâl Sûresinin 17; Yûnus Sûresinin 30; Hûd Sûresinin 7; Mülk Sûresinin 2; Muhammed Sûresinin 4, 31; Enbiyâ Sûresinin 35; Kehf Sûresinin 7; Neml Sûresinin 40; Fecr Sûresinin 15, 16; Nahl Sûresinin 92; İnsan Sûresinin 2; Ahzâp Sûresinin 11; İbrâhîm Sûresinin 6. Âyetleri.
Belâ mutlaka musibetlerle, zor şeylerle olmaz. Bazen hayır, iyilik de belâ olabilir.
* Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Ve eritip saflaştırmak üzere, sizi Biz, şer ve hayır ile sınarız. Ve siz, yalnız Bize döndürüleceksiniz. [Enbiyâ/35]
* Andolsun ki Biz Süleymân'ı da çeşitli badirelerden, sıkıntılardan geçirerek saflaştırmıştık/olgunlaştırmıştık. Ve tahtının üzerine bir ceset bırakmıştık. Sonra o, döndü; "Ey Rabbim! Beni koru/bana maddî ve manevî pislik bulaştırma ve bana, benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülk hibe et/bağışla! Şüphesiz ki Sen, bol bol hibe edensin/bağışlayansın" dedi. [Sad/34,35]
* Kitap'tan yanında bilgi olan kimse: "Ben onu sana bakışın kendine dönmeden önce getiririm" dedi. Sonra Süleymân Melike'nin tahtını yanında durur bir hâlde görünce: "Bu, kendime verilen nimetlerin karşılığını ödeyecek miyim, yoksa iyilikbilmezlik mi edeceğim diye beni belâlandırmak için Rabbimin fazlındandır. Ve kim kendisine verilen nimetlerin karşılığını öderse hiç şüphesiz kendisi için karşılığını öder. Kim de iyilikbilmezlik ederse, hiç şüphesiz ki Rabbim çok zengin ve kerîm'dir." [Neml/40]
* Ve onları yeryüzünde birçok önderli toplumlara ayırdık. Onlardan bir kısmı düzgün kimselerdi, bir kısmı da bundan aşağı idi. Ve Biz, onları dönsünler diye iyiliklerle ve kötülüklerle sınama yaptık. [A'râf/168]
* İnsana gelince, Rabbi onu her ne zaman sınayıp da kendisini üstün kılar ve nimetler verirse: "Rabbim beni üstün kıldı" der. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa: "Rabbim beni aşağıladı" der. [Fecr/15,16]
* Şüphesiz Biz yeryüzündeki, ona süs olan şeyleri insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini sınamamız için yaptık. [Kehf/7]
Ve En'âm/164–165, Neml/40, Âl-i Imrân/186, Enfâl/17.
34-36Şüphesiz Mekkeli ortak koşanlar diyorlar ki: “Bizim sadece ilk ölümümüz var. Biz, tekrar diriltilecek değiliz. Eğer siz doğru kimselerseniz, sözünüzün eri iseniz haydi atalarımızı bize getirin.”
Bu ayetlerde Mekke müşriklerinin ahiret karşıtı iddiaları nakledilmektedir. Rabbimizin sürekli ahiretle uyarmasına karşılık müşrikler de "öyleyse atalarımızı yeniden hayata döndürün ve öteki dünyanın var olduğuna tanıklık yapmalarını sağlayın" demek suretiyle güya ahiret inancını çürütmeye yönelik kendilerince güçlü bir delil ortaya koyduklarını varsaymışlardır. Oysa müşriklerin bu yaklaşımı tutarsız ve mantık dışıdır. İnsanların kendi ölmüş atalarını yeniden hayata getirebilmeleri ve öteki dünyaya tanıklık ettirebilmeleri mümkün olsaydı zaten ahirete inanıp inanmama diye iki seçenek ortaya çıkmaz, herkes ahiret yaşamını bildiği için kimseye ahirete inanma sorumluluğu yüklenmezdi.
Ne var ki, doğru düşünme konusunda oldukça sığ olan müşrik zihniyet bu konuda hep benzer argümanları kullanmıştır:
33-38Ve elçinin toplumundan, küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş, âhirete ulaşmayı yalanlamış ve şu basit dünya yaşamında kendilerine refah verdiğimiz kodaman kişiler: "Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir, sizin yediğiniz şeylerden yiyor, sizin içtiğiniz şeylerden içiyor. Ve eğer, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz, şüphesiz o zaman siz, kesinlikle ziyan edenlersiniz. Size, gerçekten siz öldüğünüz, toprak ve kemik olduğunuzda, mutlak sûrette sizin çıkarılacağınızı mı vaat ediyor? Tehdit olunduğunuz şey, hiç olmayacak bir şeydir! Sadece basit dünya hayatımız! Biz, ölürüz, yaşarız. Ve biz, diriltilecekler değiliz. Elçi, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir adamdır ve biz o'na inanmıyoruz" dediler. [Muminun/33-38]
7,8Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler şöyle dediler: "Siz çürüyüp, didik didik parçalandığınız vakit, kesinlikle yeni bir oluşturuluş içinde bulunacaksınız diye, size haber veren bir kişiyi size gösterelim mi? O, bir yalanı Allah'a uydurdu mu, yoksa kendisinde bir delilik mi var?" Tam tersi, âhirete inanmayan kimseler, azap ve uzak bir sapıklık içindedirler.
9Peki onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olan şeylere bir bakmazlar mı? Biz dilesek kendilerini yere geçiririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda yönelen/hakka gönül veren her kul için bir alâmet/gösterge vardır. [Sebe’/7-9]
Konumuz olan ayetlerin nüzulü hakkında şöyle bir rivayet nakledilmiştir:
Bu sözleri Kureyş kâfirlerinden söyleyenin Ebu Cehil olduğu bildirilmiştir. O şöyle demişti: Ey Muhammedi Şayet senin bu sözün doğru ise, sen bize atalarımızdan iki kişiyi dirilt. Birisi Kusay b. Kilab olsun, çünkü o doğru sözlü bir kimse idi. Biz ona ölümden sonra olacak şeyleri soracağız. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]
Müşriklerin "öldükten sonra dirilme" konusundaki sürekli olarak itirazları Kur’an tarafından pek çok ayette dile getirilmiş ve bu itirazlara aklî delillerle cevap verilmiştir. Bu konu Yasin suresinin tahlilinde ele alındığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.
37Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tubba toplumu ve onlardan önceki kimseler mi? Biz, onları değişime/ yıkıma uğrattık. Şüphesiz onlar, günahkârlar idiler.
Bu ayette, ahireti inkâr eden Tübba ve ondan önceki bazı toplumların akıbetleri hatırlatılarak Mekkelilere "Siz de günahkâr; müşrik, ahıreti inkâr eden, elçiyi yalanlayan birileri olursanız sizin de gözünüzün yaşına bakılmaz, helak edilirsiniz" mesajı verilmiştir.
Ayetteki "Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tübba kavmi ve onlardan önceki kimseler mi?" sorusu bir "istifham-ı inkarî"dir. Cevabı da "Onlar bu sözlerinden ötürü azabı hak etmektedirler. Zira Tubba' kavminden ve helak edilmiş ümmetlerden daha hayırlı; varlıklı, güçlü ve daha çetin değildirler. Biz onları helak ettiğimiz gibi, bunlar da aynı durumdadırlar" şeklinde olur.
Buna benzer bir ayet daha evvel Kamer suresinde geçmişti:
* Sizin kâfirleriniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa yazıtlarda sizin için kurtulacaklarına dair Allah tarafından verilmiş bir senet veya ferman mı var? Yoksa onlar, "Biz birbirine yardım eden/intikam alabilen bir topluluğuz" mu diyorlar? [Kamer/43,44]
تبّع TÜBBA’
Bu sözcük Yemen hükümdarları için kullanılan bir unvandır. Bazı toplumlar kendi yöneticilerine Padişah, Kayser, Kisra, Şah, Çar dedikleri gibi, Yemenliler de hükümdarlarına "Tubba"' derlerdi.
"Onlar, Sebe kavminin bir boyu idiler. M.Ö. 115'de Sebe ülkesinde iktidara gelmişler ve M.S. 300'e kadar da iktidarı ellerinde tutmuşlardır. Asırlardır Araplar arasında onların efsaneleri bilinmekteydi." [Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an]
Tubba'lardan bazıları Hemal Zu Seded'in oğlu el-Haris er-Raiş, Ebrehe Zu'l-Menar, Amr Zu'1-Ez'ar, Semerkand'ın kendisine nisbet edildiği Şemr b. Malik, Berberileri Kenan diyarından Afrikaya sürükleyen Afrikis b. Kays. Afrika bu sonuncunun adını almıştır. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]
Hatırlanacağı üzere bu idarecilerden ilk kez Kaf suresinde bahis geçmişti. Orada Firavun ve Ad ile birlikte yeniden dirilme ve Allah’ın hesap soracağını inkâr eden, yalanlayan bir topluluk olarak zikredilmişlerdi.
* Onlardan önce Nûh'un toplumu, Ashâb-ı Ress ve Semûd yalanlamıştı. Âd, Firavun ve Lût'un kardeşleri, Ashâb-ı Eyke ve Tubba toplumu da. Bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da Benim azabım hak oldu. [Kaf/12-14]*
*İşte Kuran, Duhan Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz