Hatalı Çevrilen Ayetler
66Ahkaf Suresi 1-6
Hatalı Çeviri:
1. Ha. Mîm.
2. Bu Kitap aziz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
3. Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları biz, şüphesiz yerli yerince ve belli bir süre için yarattık. İnkâr edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.
4. De ki: Söylesenize! Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar; göstersenize bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.
5. Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.
6. İnsanlar bir araya toplandıkları zaman (müşrikler) onlara (tapındıklarına) düşman kesilirler ve onlara kulluk ettiklerini inkâr ederler.
Doğru Çeviri:
1Hâ/8, Mîm/40.
2Bu kitabın indirilişi, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah'tandır.
3Biz gökleri, yeryüzünü ve ikisi arasındakileri ancak “hak” ile ve “adı konmuş bir süre sonu” ile oluşturduk. Şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler ise uyarıldıkları şeylerden/ uyarılmaktan mesafeli duran, kaçan kimselerdir.
4De ki: “Allah'ın astlarından yakardığınız şeyleri gördünüz mü/ hiç düşündünüz mü? Onlar, yeryüzünden neyi oluşturmuşlar, bana gösterin. Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Eğer siz doğru kimseler iseniz bana Kur’ân'dan önce bir kitap veya bilgiden bir kalıntı getirin.”
5Ve Allah'ın astlarından kıyâmet gününe kadar kendisine hiçbir cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Üstelik tapılan kimseler, o kimselerin yalvarışlarından habersizler de.
6İnsanlar bir araya toplandığı zaman da taptıkları kimseler kendilerine düşmanlar oldular. Ve onların kendilerine tapmalarını kabul etmeyenler idiler.
1Hâ/8, Mîm/40.
2Bu kitabın indirilişi, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah'tandır.
Mukatta’ [kesik] harflerle başlayan diğer sureler gibi, bu sure de Kur’an’a dikkat çekerek başlamaktadır. Casiye/2 ile birebir aynı olan bu ayette de yine, Kur’an’ın arkasındaki gücün mutlak galip olan, kesinlikle yenilmeyen ve yasalar koyan, her yaptığını sağlam yapan Allah olduğu vurgulanarak Kur’an’ı Peygamber’in uydurmadığı, dolayısıyla Allah’a boyun eğmekten ve O’nun koyduğu ilkelere uymaktan başka bir yol olmadığı mesajı verilmektedir.
3Biz gökleri, yeryüzünü ve ikisi arasındakileri ancak “hak” ile ve “adı konmuş bir süre sonu” ile oluşturduk. Şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler ise uyarıldıkları şeylerden/ uyarılmaktan mesafeli duran, kaçan kimselerdir.
Bu ayetlerde, evrenin yaratılış özelliklerine dikkat çekilerek insanoğluna evrenden dersler çıkarması gerektiği mesajı verilmektedir. Böylece evrende gözlenecek, araştırılacak ayetler [alâmetler, işaretler, kanıtlar] ile gerçek ilâhın tanınabileceğine, ispat edilebileceğine ve evrenin sonlu olduğunun keşfedilip kıyametin kopacağının bilinebileceğine işaret edilerek belli bir süre sonra yok edilecek olan evrene ne ölçüde bağlanılabileceğinin düşünülmesi istenmektedir. Bu ayet, ilerideki ayetler ile müşriklere yapılacak açıklamaların önsözü durumundadır.
Aynı mesajları toplu olarak Yunus/3-8, Hıcr/85-88’de de görmüş idik.
Konumuz olan ayetin son bölümündeki "Şu inkâr eden kimseler ise uyarıldıkları şeylerden/uyarılmaktan mesafelenenler" ifadesiyle inkâr edenler hakkında zımnen şöyle denilmektedir: Bu inkârcılar başka tarafa yönelmekte, oyalanmakta ve o ‘Gün’e gereği gibi hazırlanmamaktadırlar. Kendilerine kitap indirilmiş, elçi gönderilmiş ama bütün bunlardan yüz çevirmiş durumdadırlar. Bunun akıbetini yakında bileceklerdir."
4De ki: “Allah'ın astlarından yakardığınız şeyleri gördünüz mü/ hiç düşündünüz mü? Onlar, yeryüzünden neyi oluşturmuşlar, bana gösterin. Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Eğer siz doğru kimseler iseniz bana Kur’ân'dan önce bir kitap veya bilgiden bir kalıntı getirin.”
Bu ayette, peygamberimizden inkârcılara yöneltmesinin istendiği soru biçimindeki kınayıcı ve uyarıcı açıklama ile inkârcıların akılsızlıkları, mantıksızlıkları ve sağlam bilgi ve belgeden yoksunlukları yüzlerine vurulmaktadır. Söz konusu soru, inkârcıların akıllarını başlarına almalarını sağlamaya yöneliktir.
"Allah’ın astlarından yakardığınız şeyleri gördünüz mü? Onlar, yeryüzünden neyi yaratmışlar, bana gösterin" ifadesiyle müşriklerin sözde ilâhlarının yaratıcılık açısından ilâhlıklarının mümkün olmayacağı açıklanmıştır. "Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Eğer siz doğru kimseler iseniz bana bundan [Kur'an’dan] önce bir kitap veya ilimden bir eser [kalıntı] getirin" ifadesi ile de, müşriklerin "Biz o putlara, ibadete müstahak oldukları için tapmıyoruz; tam aksine, biz onlara Allah’ın bize onlara tapmamızı emretmiş olmasından dolayı tapıyoruz" gibi bir gerekçe öne sürmelerinin önüne geçilmektedir. Yani onlara "bir takım ilâhlar edinebilirsiniz" diye ne bir elçi gönderilmiştir, ne de kitap indirilmiştir. Yani ellerinde buna dair geçmişten kalma ne bir bilgi, ne de bir belge kalıntısı vardır.
5Ve Allah'ın astlarından kıyâmet gününe kadar kendisine hiçbir cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Üstelik tapılan kimseler, o kimselerin yalvarışlarından habersizler de.
6İnsanlar bir araya toplandığı zaman da taptıkları kimseler kendilerine düşmanlar oldular. Ve onların kendilerine tapmalarını kabul etmeyenler idiler.
Bu ayetlerde inkârcıların hem akılsızlıklarından dolayı bu dünyada düştükleri sapıklığın, hem de mahşerde karşılaşacakları kötü akıbetin mahiyeti hakkında bilgi verilmektedir. Ayetlere göre, Yüce Allah kıyamet gününde inkârcıların taptıkları o sahte ilahları diriltecek, bu putlar ile onlara tapanlar arasında suçlayıcı ve mazeret bildirici bir karşılıklı konuşma gerçekleşecektir. Rabbimiz mahşerde gerçekleşecek bu sahneyi şimdiden naklederek hoş olmayan durumlarını inkârcılara peşin peşin bildirmekte ve onları kötü akıbetleri konusunda uyarmaktadır. Çünkü dünyadayken taptıkları o sözde ilâhlar onlar hakkında şöyle diyerek kendilerini savunacaklardır: "Biz hiç bir zaman onlara bize ibadet edin demedik. Bizim onların bize ibadet etmeleriyle hiçbir ilgimiz yoktur. Bu sapıklıklarının sorumlusu bizzat kendileridir. Dolayısıyla cezalarını da kendileri çeksinler."
81Ve onlar, kendileri için bir güç, şan, şeref olsun diye Allah'ın astlarından ilâhlar edindiler.
82Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O edindikleri ilâhlar, onların kulluklarını kabul etmeyecekler ve aleyhlerine dönüp karşı olacaklardır. [Meryem/81, 82]
25Ve İbrâhîm dedi ki: "Siz, sırf aranızdaki dünya hayatında sevgi için Allah'ın astlarından birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyâmet günü, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi dışlayıp gözden çıkaracaktır. Varacağınız yer de cehennemdir. Ve sizin için yardımcılardan da yoktur." [Ankebut/25]
63Haklarında Söz gerçekleşen kimseler; "Rabbimiz! İşte bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak, işte bunları da öylece biz azdırdık. Biz, Sana karşı uzak olduk. Onlar sadece bizlere tapmıyorlardı" derler. [Kasas/63]
Ayetteki "Allah’ın astlarından kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan kimseler" ifadesi, hem cansız putları hem de İsa, Meryem, Üzeyr ve ilâh edinilmiş diğer insanları kapsamaktadır. Çünkü Arapçada bir belağat kuralı olan "Tağlip" [Tağlip, bir alâkadan dolayı bir kelimeyi başka bir mânayı da içine alacak şekilde kullanmak demektir. Baba ile anaya "Ebeveyn" denilmesi gibi. "Baba" sözcüğü, tağlip sanatıyla "Ana"yı da içine alacak şekilde "Ebeveyn" olarak ifade edilir.] gereği, konumuz olan ayette "cansız" varlıklar da "canlı, akıllı" varlıkları ifade eden " men" edatı ile gösterilmiş ve tarafımızdan "kimseler" şeklinde meallendirilmiştir.
116-118Ve hani Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu Îsâ! Sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah'ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?" Îsâ: "Sen arınıksın, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen, bunu kesinlikle bilmiştin. Sen, benim içimde/özümde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem. Şüphesiz Sen; görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta kendisisin! Ben, onlara sadece, Senin bana emrettiklerini; ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin’ dedim. Ve ben, içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen, beni vefat ettirdin; geçmişte yaptıklarımı ve yapmam gerekirken yapmadıklarımı bir bir hatırlattırdın/beni öldürdün, Sen, onları gözetleyenin ta kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen, her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar, senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta kendisisin" dedi. [Maide/116- 118]
15De ki: "Karşılık ve gidilecek bir yer olarak bu mu daha iyidir yoksa Allah'ın koruması altına girmiş kişilere söz verilen sonsuzluk cenneti mi?" 16Onlar için orada temelli olmak üzere diledikleri her şey vardır. –Bu, Rabbinin yerine getirilmesini üstüne aldığı bir vaattir.–
17Ve o gün Rabbin, onları ve onların Allah'ın astlarından taptıkları şeyleri toplar da, "Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi o yolu kaybettiler?" der.
18O sahte ilâhlar dediler ki: "Tüm noksanlıklardan arındırırız Seni. Senin astlarından yardım eden, yol, gösteren ve koruyan yakınlar edinmek bize yaraşmaz. Ama Sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Öğüt'ü/Kitab'ı terk ettiler ve değişime/yıkıma uğramaya giden bir topluluk oldular."
19İşte taptıklarınız sizi söylediklerinizde yalanladılar. Artık geri çevirmeye ve bir yardıma güç yetiremezsiniz. Ve sizden kim şirk koşarak yanlış; kendi zararına iş yaparsa, Biz ona büyük bir azabı tattıracağız. [Furkan/16- 19]
40Ve o gün Allah, onları hep birlikte toplayacak, sonra meleklere: "Şunlar mı size tapıyorlardı?" diyecektir.
41Onlar: "Seni tenzih ederiz. Onlara karşı bizim koruyucu, yol gösterici yakınımz Sensin. Tam tersi onlar gizli güçlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inananlardı" dediler.
42Artık bu gün bazınız bazınıza yarar ve zarara malik olmaz. Ve Biz, ortak koşma inancına batmış o kişilere: "Tadın bakalım o kendisini yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını!" deriz. [Sebe’/40- 42]*
*İşte Kuran, Ahkaf Suresi