• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

3Müzzemmil Suresi 20





Hatalı Çevrilen Ayetler


3Müzzemmil Suresi 20





Hatalı Çeviri:

3Müzzemmil 20. (Resûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.






Doğru Çeviri:
20Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyledir. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin bu işi kolaylıkla yapamayacağınızı bildi de sizin için bu görevi hafifletti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni öğrenin-öğretin! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni öğrenin-öğretin! Salât'ı [mâli ve zihinsel destek; toplumu aydınlatma kurumlarını] kurun/ayakta tutun, zekat'ı; Allah’ın dininin yayılması, ayakta tutulması, salâtın ikame edilebilmesi için müminlerin iman borcu; kulluk görevi olarak içtenlikle verdiği vergiyi verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.20




Surenin başında da değinildiği gibi, bu ayetin Mekkî olduğunu ileri süren rivayetler olduğu gibi, Medenî olduğunu ileri süren rivayetler de vardır. Bu ayet, teknik ve içerik; Peygamberimizle birlikte bir grup müminin gece eğitimine katılması, Kur'an'ın oluşmuşluğu, dış ticaret, Allah yolunda savaş, Allah'a güzel bir ödünç verme, salâtı ikame etme ve zekât verme gibi konulardan bahsediyor olması itibariyle kesin olarak Medenidir. Bizim kanaatimize göre de Tevbe suresinin 106. âyetinden sonra inmiştir.

Bu ayet, bazılarının ileri sürdüğü gibi, surenin 2-4. ayetlerini nesh edip hükümlerini kaldırmamakta, aksine o ayetleri farklı bir üslûp ile pekiştirmektedir. Peygamberimize 2-4. ayetlerle verilen talimatların onun tarafından yerine getirildiği beyan edilmekte ve toplum yapısına dikkat çekilmektedir. Buna göre; Kur'an öğrenme ve öğretme ile meşgul olanlar tıpkı peygamberimiz gibi 2-4. ayetlerle amel edecekler, bunların dışında [esnaf, tüccar, avcı, çiftçi, asker, hasta] olanlar ise geceleri dinlenecekler, gündüzleri işlerine bakacaklar, sadece Kur'an'dan kolay geleni öğrenip öğreteceklerdir.

Genellikle "okumak" diye çevirilen "gıraat" sözcüğün salt okuma anlamına gelmediğini, "toparlayıp dağıtmak, [öğrenip öğretmek]" anlamını da içerdiğini Alak suresinin tahlilinde açıklamıştık.

Ayette bahsedildiğine göre Müslümanlar artık eğitim-öğretim dönemlerini bitirmişler, öğrendiklerini yaşar duruma gelmişlerdir. Böyle durumlarda Kur'an'dan kolaylarına geleni, bilebildiklerini, ulaşabildiklerini imkanları nispetinde okuyup başkalarına da öğretmeleri istenmektedir.

Ayette iki kez geçen "O halde Kur'an'dan kolay geleni öğrenin öğretin" ifadesinin namazla bir ilgisi yoktur. Ayette ifade edilen salt Kur'an okumak ve öğretmektir. Kur'an'dan kolay gelenin okunması konusunda farklı fikirler ileri sürülmüş ve çeşitli ayet sayıları verilmiştir. Ayetin konu ettiği kolaylığın ölçüsünü sayısal olarak değil, mantıksal olarak değerlendirmenin daha doğru olduğu kanısındayız.

Bu ayetin ibadetleri hafiflettiği yolunda görüşler de ileri sürülmüştür. Ancak bize göre bu görüşler isabetli değildir. Ayette bilgilenmiş olanların mücadeleye çıkmaları, cepheye koşmaları, mücadele esnasında da ellerinde Kur'an, ondan işlerine engel olmayacak kadarını ve bilebildikleri kısımları okumaları ve okutmaları emredilmektedir.

Ayrıca bu ayette insanların ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar mükemmelliğe ulaşamayacakları ve tövbe etme yolunun açık olduğu ima edilmekte, "Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir" denilmektedir. Tövbe ile ilgili detay ilerideki surelerde verilecektir.

Salât'ı [mâli ve zihinsel destek; toplumu aydınlatma kurumlarını] kurun/ayakta tutun, zekat'ı; Allah’ın dininin yayılması, ayakta tutulması, salâtın ikame edilebilmesi için müminlerin iman borcu; kulluk görevi olarak içtenlikle verdiği vergiyi verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! ...

Alak suresinde "Salat" kavramını açıklamış idik. Burada Rabbimiz salatın ikamesinden bahsetmektedir. Salatın ikamesi, nüzul sırasına göre mushafta ilk olarak burada yer aldığı için, bu konunun ayrıntısını da burada verip bundan sonra buraya atıfta bulunacağız.


[İQÂMİ'S-SALÂT=SALÂT'IN İKÂMESİ]

Kur’an’ın birçok ayetinde Salât’ın "İkâmesinden" bahsedilir.

"Salât'ın ikâmesi" ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle "namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar" şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin ve bu anlayışların yanlışlığını göstermektedir.

"İqâmi’s Salât" ifadesi, إقام [iqâm] ve الصّلوة [es-salât] sözcüklerinden oluşmaktadır. Salât sözcüğünün ne anlama geldiği yukarıda açıklandığı için, burada إقام [iqâm] sözcüğünü tahlil edeceğiz.

ق و م [q-v-m] harflerinden oluşan إقام [iqâm] sözcüğü, "oturmak" fiilinin karşıtı olan qıyâm sözcüğünün if‘âl babından mastarıdır ve lügatlerde bu kalıbın anlamı; "ayağa kaldırmak, dikmek, ayakta tutmak" olarak belirtilmiştir.

Buna göre إقام الصّلوة [iqâmi's-salât] tamlamasının anlamı da; "zihnî ve mâlî yönlerden yapılan yardım ve destekle sorunların üstlenilerek giderilmesi işlerinin gerçekleştirilmesi ve bunun sürdürülmesi, yani ayakta tutulması" demektir. Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse "salâtın iqâmesi":

• Zihnî yönü ile, "eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması",

• Mâlî yönü ile, "iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması" demektir.

İşin gerçeği olan Salâtın bu anlamına göre, Salât’ın neden dinin direği olduğu daha iyi anlaşılmış ve kabullenilmiş olacaktır.

Zekât

İslâm dininin temel unsurlarından olan " الزكوةZekât’ın sözcük olarak kökü olan "ز ك و zkv/", "üreme ve artma, arıtma" demektir. Meyve ve tahıl cinsinden Allah’ın verdiği; artıp çoğalan her şeye " زكاءzekâ" denir. Bu kökün türevlerinden olan "الزكوة Zekât" sözcüğü, " صلاحSalâh; bir şeyin en iyi, en temiz, en düzgün hali" demektir. "Malın zekâtı" demek, "malın temizlenmesi, saf; arı-duru hale getirilmesi" demektir. [Lisanü’l Arab, Tacü’l Arus "z k v" mad]

Bu sözcüğün mastarlarından olan "التزكية tezkiye", "Temizlemek, geliştirmek, feyizlendirmek, büyütmek ve temize çıkarmak" demektir. Bir Kur’an kavramı olarak "tezkiye", nefsini temizlemek, onu şirk, günah, nifak [ikiyüzlülük], rics [pislik], cehalet, kötü duygular ve benzeri şeylerden temizlemek, ona itaati ve takvayı [Allah’ın koruması altına girmeyi] öğretmek demektir. Bu anlamı, A’lâ/14–17, Leyl/14–21 ve Şems/1–10’da görmekteyiz.

İnsanın nefsini arındırması ancak iman etmesi ve salihâtı işlemesi ile mümkün olan bir durumdur. Kişiyi kirleten, küfür ve şirktir. Çünkü şirkin necis [pislik], müşrikin de neces [pis] olduğunu Kur’an bildirmektedir (Tövbe 28). İman sahibi olan kişide imanın dışa yansıması olan "takva" ortaya çıkacak ve her yönüyle tertemiz bir "nefs" söz konusu olacaktır. İnançsız bir kimsede ise inançsızlığının dışa yansıması olan "fücur" ortaya çıkacak ve her türlü sosyal pisliği barındıran bir "nefs" söz konusu olacaktır.

"الزكوة Zekât" sözcüğü de bu kökten "ز ك و zkv" gelmektedir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, zekât, "صلاح salâh; bir şeyin en iyi, en temiz, en düzgün hali" anlamına gelmektedir. Terimsel anlam olarak ise "Zekât", "Müminlerin devletinde, devletin, var olması, ayakta durabilmesi, salâtın ikame edilebilmesi (maddi ve manevi desteğin ve güvenliğin sağlanabilmesi) müminlerin iman borcu, kulluk görevi olarak verdiği vergi"dir.

Zekât, müminlerin bağımsız bir devlet ortamında tüm ibadetlerini özgürce yapmalarını sağlayarak, müminlerin manevi temizliğini sağladığı, onları kusursuzlaştırdığı ve bu ibadeti yaparken, kişiyi mal, mülk evlat tutkusundan arındırdığı, kişileri, günah, cimrilik kirinden arındırıp malda berekete sebep olduğu için bu vergi ibadetine "zekât" denilmiştir. (Yukarıda sunduğumuz tezkiye ayetlerini bir daha hatırlayalım.)

Müminlerin, kendilerini, yakınlarını, tüm insanları, tüm hayvanları ve doğayı fitneden, fesattan zulümden ve bozulmadan koruma görevleri vardır. Allah’ın verdiği bu görevler, ancak kendilerine ait bir devlet ve sınırları belirli bir yurtlarının olmasına bağlıdır. Onun için Allah, müminlerin mutlaka bağımsız bir ülkelerinin olmasını, bu ülkeyi savunmalarını ve kendilerini yurtlarından etmek için uğraşanlarla savaşılmasını emretmiştir.

Her devlette olduğu gibi müminlerin kurduğu devlette de, devletin, kendisinden beklenen eğitim, öğretim, sağlık, iç-dış güvenlik, alt yapı işlerinin yapılması, dini hizmetlerin yerine getirilebilmesi, geleceğin güvence altına alınması, dinin ve bağımsız bir yurdun korunabilmesi için maddi desteğe; vergiye ihtiyaç vardır.

Çağdaş vergi ile İslâm dinindeki Zekât vergisi, şeklen bazı noktalarda benzeşse de temelde [alınış amacı ve gerekçesi (istifade veya iktidar teorisi), harcama yerleri, alınan kesim, alınan değerler, alınacak zaman bakımlarından] birbirinden farklıdır.

Özgür, bağımsız yurt sahibi olmayan müminlerin İslâm dininin ilkelerini yaşamaları, varlıklarını sürdürmeleri imkânsızdır.

Zekât’ı sadece müminler verirler. Müminlerin devletinin varlığına, ayakta tutulmasına dış destek gelirse o devlet yozlaşmaya mahkûm olur. Zekât devlet tarafından istenmez ve zorla alınmaz. Müminler, canı gönülden paylarına düşeni kendileri verirler. Onun için Kur’an’da zekât hep "vermek" fiiliyle ("verin!" Veya "verirler") ifadesiyle yer alır. Kesinlikle zekâtın alınmasından bahsedilmez.

Burada "güzel bir ödünç" ile kastedilen, zekâtın dışında verilecek sadakalar, infaklar; muhtaçlara yapılacak diğer yardımlardır. Ancak "güzel" vurgusu, yapılacak yardımların malın iyisinden ve işe yarayanından olması gerektiğini hatırlatmakta, "Allah'a ödünç verin" vurgusu ise yapılacak yardımların sanki bizzat Allah'a borç veriliyormuş gibi değerlendirilerek en lâyık olanlara yapılması gerektiğine işaret etmektedir.

Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. ...

Kişinin ölmeden evvel malıyla mülküyle hayırlı işler yapması, onları ölene kadar elinde tutmasından ve mirasa bırakmasından Allah katında daha değerlidir.

Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.

Ayetin sonunda da, İslâm'ı yaşarken hata yapanların Allah'tan af dilemeleri istenmekte ve Allah'ın affediciliği bildirilmektedir.*



20 Bu âyet Medîne dönemi âyetlerindendir. İniş zamanı tam olarak bilinmiyor. Mushaf'ı tertip edenler bu âyeti, ilk inen âyetler arasında tertip etmişlerdir. Bizim kanaatimize göre bir necm halindeki bu ayetin (necmin) yer Tevbe suresinin 106. Ayetinin arkasıdır; yani 712,713. Necmlerin arasıdır. Bu âyette mü’minlerin görevlerinin Allah Elçisi ile aynı olmadığı, mü’minlerin görevinin daha hafif olduğu, ilâhî ilkelerin kullara yük olmayacağı bildirilmektedir.




*İşte Kuran, Müzzemmil Suresi






Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim