• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

70Nahl Suresi 90-100




Hatalı Çevrilen Ayetler


70Nahl Suresi 90-100


Hatalı Çeviri:
90. Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

91. Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pek iyi bilir.

92. Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilafa düşmekte olduğunuz şeyi kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır.

93. Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.

94. Yeminlerinizi aranızda fesada araç edinmeyin, aksi halde (İslâm'da) sebat etmişken ayağınız kayar da (insanları) Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü tadarsınız. Sizin için (ahirette de) büyük bir azap vardır.

95. Allah'ın ahdini az bir karşılığa değişmeyin! Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan (sevap) sizin için daha hayırlıdır.

96. Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir, Allah katındakiler ise bâkidir. Elbette sabırlı davrananlara yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.

97. Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.

98. Kur'an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!

99. Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur.

100. Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır.



Doğru Çeviri:
90Şüphesiz Allah, adaleti, iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi ve yurtlarından çıkarılmış, malları ellerinden alınmış, Allahın rızasını kazanmak için elçiye koşan fakir göçmenlere vermeyi emreder; hayâsızlıktan, kötülükten ve azgınlıktan yasaklar. O, düşünüp öğüt alırsınız diye size öğüt verir.

91Ve sözleşme yaptığınızda Allah'ın ahdini/Allah'a verdiğiniz sözleri yerine getirin. Yeminlerinizi/ sözleşmelerinizi sağlama aldıktan ve Allah'ı kendinize kesin olarak kefil kıldıktan sonra da onları bozmayın. Şüphesiz ki Allah, işlediğiniz şeyleri bilir.

92Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye, yeminlerinizi aranızda aldatma aracı edinerek, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu söküp bozan kadın290 gibi de olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla sınıyor. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri kıyâmet günü size kesinlikle açıklayacaktır.

93Ve Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de doğru yolu kılavuzlar/ dileyeni saptırır, dileyene kılavuzluk eder. Ve şüphesiz ki siz, bütün yaptıklarınızdan sorulacaksınız/sorumlu tutulacaksınız.

94Ve yeminlerinizi aranızda aldatma ve bozgunculuğa/ kargaşaya araç edinmeyin. Sonra ayak sağlam bastıktan sonra kayıverir ve Allah yolundan saptığınız için, kötülüğü tadarsınız. Büyük azap da sizin içindir.

95Ve Allah'ın ahdini/ Allah'a verilen sözleri az bir bedel karşılığında satmayın. Eğer bilirseniz kesinlikle Allah katındaki; o, sizin için daha hayırlıdır.

96Sizin yanınızdaki tükenir, Allah'ın katındaki ise kalıcıdır. Ve Biz kesinlikle sabredenlere ecirlerini, yaptıklarının daha güzeli olarak karşılık vereceğiz.

97Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz.

98Öyleyse Kur’ân öğrenip öğrettiğin zaman Racim Şeytan’dan; [aklınıza hemen geliveren, iyiden iyiye düşünme sonucu olmayan, sizi mahvedecek mesnetsiz düşünceler üreten yetiden] Allah’a sığın/ sığındığına inan.

99,100Şüphesiz ki iman etmiş ve Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler üzerinde Şeytan-ı Racim'in hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. Onun zorlayıcı gücü, ancak kendisini, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenler ve Allah'a ortak koşanların/ Şeytan-ı Racim sebebiyle şirk koşanların/ Şeytan-ı Racim’in bizzat kendisini şirk koşanların ta kendileri olan kimseler üzerinedir.



90Şüphesiz Allah, adaleti, iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi ve yurtlarından çıkarılmış, malları ellerinden alınmış, Allahın rızasını kazanmak için elçiye koşan fakir göçmenlere vermeyi emreder; hayâsızlıktan, kötülükten ve azgınlıktan yasaklar. O, düşünüp öğüt alırsınız diye size öğüt verir.


Rabbimizin 89. ayette beyan ettiği "Biz bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak sana indirdik" ifadesi bu ayette açıklanmıştır. Bu ayet, yeryüzünde sosyal düzeni sağlayacak olan ana ilkeleri içermektedir. Bu ilkeler, insanlığı adalete, iyiye, güzele yönelten; hayâsızlıktan, kötülükten, azgınlıktan men eden ilkelerdir.

Allah adaleti, ihsanı [iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi] ve yakınlara vermeyi emreder.

عدالةADALET

Bu sözcük lügatte "bire bir karşılık, denge, denklik, eşitlik" demektir. [Lisanü’l Arab, c.7, s. 359, 360] Kavramsal olarak ise "Sınırlama olmadan, herkesin haktan nasibini alabilmesi için eşit şartların oluşturulması" anlamına gelmektedir. Mesela bir toplumda vatandaşlık hakları, diline, dinine, etnik kökenine ve cinsiyetine bakılmadan herkes için eşit olmalıdır. Verilen cezalar da ayırım yapılmadan herkes için eşit ve suç ile orantılı olmalıdır.

Adalet, toplumları ayakta tutan en önemli değerdir.

8Ey iman etmiş kişiler! Allah için, hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olunuz. Ve bir topluma olan kininiz, sizi adaletsizlik yapmaya sürüklemesin. Adaletli olun, adaletli olmak, Allah'ın koruması altına girmeye daha yakındır. Allah'ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, yaptıklarınıza haberdardır. [Maide/8]

58Şüphesiz Allah, size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Şüphesiz Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah, en iyi işiten, en iyi görendir. [Nisa/58]

26Ey Dâvûd! Gerçekten Biz/biz seni bu yerde eski yöneticinin yerine yönetici yaptık. O hâlde insanlar arasında hak aracılığıyla, haksızlık ve kargaşayı engelleyip adaleti sağla. Keyfe, arzuya uyma. O takdirde seni Allah'ın yolundan saptırır. Kesinlikle Allah yolundan sapanlar; hesap gününü umursamadıklarından kendileri için çok şiddetli bir azap vardır. [Sad/26]

25Andolsun ki Biz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların hakkaniyeti ayakta tutmaları ve Allah'ın, dinine ve elçilerine, kimse kendilerini görmediği ve tanımadığı yerlerde yardım edenleri belirlemesi için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz, kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için yararlar bulunan demiri de indirdik. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, mutlak üstündür. [Hadid/25]

29De ki: "Rabbim hakkaniyeti emretti. Her mescidin yanında; toplum içinde yüzünüzü; tüm benliğinizi O'na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak Rabbinize yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O'na döneceksiniz." [A’raf/29]

135Ey iman etmiş kimseler! Kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, Allah için tanıklık eden kimseler olarak hakkaniyeti tümden ayakta tutanlar/gözetenler olun. İster zengin olsun, ister fakir olsun, bilin ki Allah, ikisine de daha yakındır. Artık adaleti yerine getirebilmek için boş-iğreti arzunuza uymayın. Eğer eğip bükerseniz veya geri durursanız, biliniz ki şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. [Nisa/135]

İHSAN

"İhsan" sözcüğü genelde iyilik, güzellik üretme; cömert, hoş görülü, affedici, merhametli ve nazik olma, bencil olmama gibi anlamlarda kullanılmıştır. Ancak sözcüğün asıl anlamı "iyileştirme-güzelleştirme" demektir. Rabbimizin emrettiği "ihsan", kendimizdeki, ailemizdeki, çevremizdeki ve ülkemizdeki kötülüklerin, çirkinliklerin iyileştirilmesi ve güzelleştirilmesi eylemlerini de içeren kapsamlı bir emirdir. Bu anlamıyla "ihsan", pasif bir iyi olma halini aşarak çevreye de etki eden bilinçli ve aktif bir iyileştirme, güzelleştirme faaliyetidir.

AKRABALARA VERMEK

Rabbimiz akrabaya [kan bağı ve evlilik bağı ile oluşan yakınlara] vermeyi emrederken neyin verileceğini bildirmemiştir. Böylece akrabaya verilecek olan şeyler genelleşmiştir. Bunun anlamı, sevgiden, selam ve iyi muameleden başlayıp maddi ve manevi her türlü yardım ve desteğe kadar uzanan bir kapsam içinde yakınlara her şeyin verilebileceğidir. Rabbimiz "yakınlara verme"yi emrederek akrabaların maddi ve manevi sorunlarını yüklenmenin başta müminler olmak üzere insanlığın ahlakî sorumluluk alanı içerisinde olduğu mesajını vermektedir.

Bu mesaj başka ayetlerde de yer almıştır:

1Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten oluşturan, ondan eşini oluşturan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'ın ve akrabalığın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir. [Nisa/1]

23,24Ve senin Rabbin kesin olarak, Kendisinden başkasına kul olmamanızı, anne ve babayı iyileştirmeyi- güzelleştirmeyi karar altına aldı. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse, sakın onlara "Öf" deme, onları azarlama; onlara çok duyarlı davran. Ve ikisine de onurlu, tatlı ve güzel söz söyle. Ve merhametinden dolayı onlar için alçak gönüllülük kanatlarını indir. Ve de ki: "Rabbim! Onların beni küçükten eğitip görgülü biri olarak yetiştirdikleri gibi, onlara rahmet et." [İsra/23- 27]

hayâsızlıktan, kötülükten ve azgınlıktan yasaklar.

FAHŞA [HAYASIZLIK]

"فحشاء Fahşa" sözcüğü "çirkin iş, yüz kızartıcı söz veya davranış, olması gereken sınırı aşmak, söz ve cevapta taşkınlık etmek" anlamlarına gelmektedir. Sözcüğün çoğulu " فواحش fevahiş"tir.

Dilci Ragıb el-İsfehanî de"Fuhş", "fahşa" ve "fahişe" sözcüklerini kendi lügatinde "son derece çirkin söz ve fiiller" olarak tanımlamıştır. [el-Müfredat; Fahşa mad.]

Âl-i Imran/135’de "fena iş" olarak nitelenen "fahişe" sözcüğü, Kur`an`da on üç yerde, çoğulu "fevahiş" sözcüğü ise dört yerde geçmektedir. Sözcük genel olarak Kur`an`da birden çok aşırılık için kullanılmıştır. Gerek bu aşırılıkların ne olduğu, gerekse bu kavramla ilgili diğer açıklamalarımız daha önce Necm suresinin tahlilinde verildiğinden, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.

MÜNKER [KÖTÜLÜK]

"Münker", insanlık tarafından kötü olarak kabul edildiği gibi, Yüce Allah tarafından da çirkin görülen şeylerdir.

Rabbimiz Kur’an’da "ma’rûfu emr" ve "münkerden nehy" emriyle insanlığın iyi ve kötü, yararlı ve zararlı, güzel ve çirkin, olumlu ve olumsuz şeyler, davranışlar ve olgular arasında doğru ayrım yapabilecek bir vicdanî yetiyle donatıldığına işaret etmektedir. Neyin iyi neyin kötü olduğunu doğasına yerleştirilen bu vicdanî yetiyle değerlendirebilen insan, kendisini sınırlayan müteal [aşkın, transandantal, ilahî] kaynaklı değer ölçüleri olmadan bu içsel mekanizmayı özenli kullanamamakta, tam tersine, çeşitli psikolojik mekanizmalar kullanarak kötüyü, çirkini, yanlışı meşrulaştırma çabasına girişmektedir. "Şeytanın kişiye kendi yaptıklarını güzel, süslü göstermesi", bu meşrulaştırıcı psikolojik mekanizmaları fark etmeyen insanın içine düştüğü içsel bir tuzak olarak da değerlendirilebilir. Rabbimiz insanın sağduyusu ile doğru olarak tanıdığı "münker"i kendisi de yasaklayarak insanlığın vicdanî tanısını desteklemekte ve ona kötüyü ve kötülüğü önlemeyi sağlayacak güçlü bir dinî müeyyide kazandırmaktadır. Çünkü insan mutlak zararlı olduğunu bildiği şeylerden kaçınma konusunda bile kendini yeterince denetleyememektedir. 1930’lu yıllarda ABD’de getirilen alkollü içki yasağının tüm yasal zorlamalara rağmen başarılı olamayışı, buna karşılık İslam toplumlarında alkollü içki kullanma oranındaki belirgin düşüklük, "kötü" olanı engellemede dinî müeyyidenin ne denli etkili olduğunu gösteren iyi bir örnektir.
 
البغىBAĞY [AZGINLIK]

البغىBağy" sözlükte "tecavüz, haktan dönme, zulüm, kibir ve fesat" anlamındadır. [Lisanü’l Arab, c.1, s. 467-469 "bğv" mad] Sözcük, konumuz olan ayette genel anlamda kullanıldığından, ister Allah’a, ister yaratıklara karşı olsun, her türlü taşkınlığı, haksız başkaldırıyı ifade etmektedir.

33De ki: "Rabbim, sadece iğrençlikleri; onun açık ve gizli olanını, zararları/zarar vermeyi, haksız yere başkaldırmayı, haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram etmiştir." [A’raf/33]



91Ve sözleşme yaptığınızda Allah'ın ahdini/Allah'a verdiğiniz sözleri yerine getirin. Yeminlerinizi/ sözleşmelerinizi sağlama aldıktan ve Allah'ı kendinize kesin olarak kefil kıldıktan sonra da onları bozmayın. Şüphesiz ki Allah, işlediğiniz şeyleri bilir.

92Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye, yeminlerinizi aranızda aldatma aracı edinerek, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu söküp bozan kadın290 gibi de olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla sınıyor. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri kıyâmet günü size kesinlikle açıklayacaktır.


Rabbimiz bu ayetlerde toplumsal yaşamın düzgün yürümesi için hayatî öneme sahip bir ahlak kuralını buyurarak müminlerin bu ahlakî kurala uygun davranıp davranmadıklarının onlar için sorumluluk getiren bir sınama olacağı bildirilmektedir. Sözü edilen ahlak kuralı, toplumsal yaşamın olmazsa olmazı sayılan "sözleşmelere sadakat" ilkesidir. İnsanlar verdikleri sözde durmalı, yaptıkları sözleşmelere uymalı, yeminler ve sözler kesinlikle bir aldatma aracı olarak kullanılmamalıdır.

34Ergenlik çağına erinceye kadar yetimin malına da –en güzel bir şekilde olması dışında– yaklaşmayın. Ahdi/verilmiş sözünüzü de yerine getirin. Şüphesiz verilen sözde sorumluluk vardır. [İsra/34]

152Yetimin malına da yaklaşmamanızı, -Yalnız erginlik çağına erişinceye kadar en güzel biçimde yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz.-
ölçüyü, tartıyı hakkaniyetle tastamam yapmanızı, -Biz kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile; kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmayız.-
söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa adil olmanızı
ve Allah'a verdiğiniz sözü tastamam tutmanızı.’ -İşte bunlar öğüt alıp düşünesiniz diye Allah’ın size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.-" [En’am/152]

"ALLAH’IN AHDİ"

Bu ifade ile insanın kendi irade ve ihtiyarı ile üstlendiği her söz kastedilmiştir. Yüce Allah insanların kendi istek ve tercihleri ile yaptıkları anlaşmaları bozmalarını kınamakta, böyle yapanları şiddetli bir şekilde azarlamaktadır. Ahdi [sözü] bozmak Allah’ın lanetlediği fiillerin başında gelir. Bunun nedeni, ahdi bozmanın toplumda büyük zararlara sebebiyet vermesidir.

Ahdini bozanlar Felak suresinde "düğümlere tükürüp üfleyenler" olarak da nitelenmiştir:

1-5"Oluşturduğu şeylerin kötülüğünden ve çöktüğü zaman karanlığın kötülüğünden ve düğümlere tükürüp üfleyenlerin/sözleşmelere uymayanların kötülüğünden ve kıskandığı zaman kıskananın kötülüğünden çatlamaların Rabbine; sıkıntıları ortadan kaldıran Allah'a sığınırım" de! [Felak/1-5]

8Ve onlar, emanetlerine ve antlaşmalarına riâyet eden kimselerdir. [Mü’minun/8]

22Ancak "salâtçılar" [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı ilkeleştirmişler] bunun dışındadır.
23Salâtçılar ki salâtlarını [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarını; toplumu aydınlatmayı] sürdürenlerdir.
24,25Ve salâtçılar, kendi mallarında, isteyen ve istemekten utanan yoksullar için belli bir hak olan kimselerdir.
26Ve salâtçılar, ceza gününü tasdik ederler.
27Ve salâtçılar, Rablerinin azabından korkanlardır.
–28Şüphesiz Rablerinin azabından güvende olunmaz.–
29-31Ve salâtçılar, ırzlarını koruyanlardır. –Ancak eşleri ve sözleşmelerinin sahip oldukları hariçtir. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. Artık ötesini isteyenler; işte onlar sınırı aşanların ta kendileridir.–
32Ve salâtçılar, emanetlerine ve ahitlerine riâyet ederler.
33Ve salâtçılar, şâhitliklerini yerine getirirler.
34Ve salâtçılar, salâtları [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma ilkeleri] üzerine korumacıdırlar.
35İşte bu salâtçılar, cennetlerde ağırlanırlar. [Mearic/22- 35]

Ve Bakara/177, Ahzab/23, Ra’d/20, Bakara/40, Ahzab/15, Al-i Imran/76.

Yemin eden, ahitleşen ve ahdini sağlamlaştırıp pekiştirdikten sonra bozan kimselerin durumu, konumuz olan ayette, yününü eğirip sağlam bir şekilde büktükten sonra onu tekrar çözen bir kadının durumuna benzetilmektedir. Bir kadının kendi eğirip büktüğü yünü tekrar çözmeye kalkması, ahitlerini bozanları karakterize etmek için yapılan bir tasvirdir. Arap örfüne göre yapılan bu benzetmenin belirli bir kadını işaret ettiği nakillerde yer alsa bile, karakterize ettiği kişiliğin ahitlerini bozan tüm erkek ve kadınları kapsadığı açıktır.

Ayetle ilgili olarak klasik eserlerde şu nakil yer almaktadır:

Rivayet olunduğuna göre, Mekke'de Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Murre kızı Rayta diye bilinen ahmak bir kadın varmış. Bu kadın bu şekilde yaparmış. İşte bu benzetme onadır. Bu açıklamayı el-Ferrâ yapmıştır. Abdullah b. Kesir ve es-Süddî de bunu nakletmekle birlikte kadının adını vermemişlerdir. [Razi; el Mefatihu’l Gayb, Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]

Ne yazık ki, ekonomik, politik ve kişisel çıkarlar söz konusu olduğunda, toplumda büyük tanınan ve çeşitli özellikleriyle temayüz etmiş pek çok kişinin kolayca ahitlerini bozduğu, çeşitli mazeretler ileri sürerek verilen sözleri yerine getirmemeye çalıştığı gözlenmektedir. Müslüman toplumların bu konudaki ahlakî disiplinsizliği, sosyal bir yara olarak nitelenebilecek kadar yaygın bir tablo arz etmektedir. Müslümanlar daha birçok ahlakî değer gibi, sözünde durma, ahitlerini yerine getirme, yeminlerinin muktezasına uyma gibi konularda da Kur’an’ın temel ahlâk parametrelerini iyi anlayıp içselleştirmeli, böylece ahlâk bakımından topluma örneklik etmeye elverişli bir kişiliğe kavuşmalıdır.

89Allah, sizi, kasıtsız olarak yaptığınız/ağız alışkanlığı yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız/sözleşmeler oluşturduğunuz yeminlerinizden sizi sorumlu tutar; onun kefareti, ehlinize yedirdiğinizin en hayırlısından/en iyisinden on miskini yedirmek veya giydirmektir. Veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Bu, bozduğunuz zaman yeminlerinizin kefaretidir. Ve yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, karşılığını ödersiniz diye âyetlerini sizin için böyle açığa koyar. [Maide/89]


93Ve Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de doğru yolu kılavuzlar/ dileyeni saptırır, dileyene kılavuzluk eder. Ve şüphesiz ki siz, bütün yaptıklarınızdan sorulacaksınız/sorumlu tutulacaksınız.

94Ve yeminlerinizi aranızda aldatma ve bozgunculuğa/ kargaşaya araç edinmeyin. Sonra ayak sağlam bastıktan sonra kayıverir ve Allah yolundan saptığınız için, kötülüğü tadarsınız. Büyük azap da sizin içindir.

95Ve Allah'ın ahdini/ Allah'a verilen sözleri az bir bedel karşılığında satmayın. Eğer bilirseniz kesinlikle Allah katındaki; o, sizin için daha hayırlıdır.
96Sizin yanınızdaki tükenir, Allah'ın katındaki ise kalıcıdır. Ve Biz kesinlikle sabredenlere ecirlerini, yaptıklarının daha güzeli olarak karşılık vereceğiz.


Rabbimizin toplumsal ilkelere yönelik direktifleri bu ayet grubunda da devam etmektedir. Ayetlerin ifadeleri herkesin anlayacağı ölçüde açık ve beliğdir.

93. ayetteki "Ve Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir [dileyeni saptırır dileyeni doğru ulaştırır]" ifadesi, "sizi tek bir dine sahip kılardı, sizi robot gibi yapardı; ama özgür bıraktı, size irade, tercih hakkı tanıdı" demektir.
94. ayette yeminlerin [sözleşmelerin] kötüye kullanılmaması istenmekte ve böyle yapmanın doğuracağı kötü sonuçların dönüp sözleşmelere ihanet edenleri de etkileyeceği bildirilmiştir.
224Ve iyilerden olmanıza, Allah'ın koruması altına girmenize, insanlar arasını düzeltmenize, Allah'ı, yeminleriniz için engel yapmayın; "Yapardım ya Allah'a yemin ettim, artık yeminimi bozamam" demeyin. Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir. [Bakara/224]

95. ayette ise genel ahlak ilkelerine işaret edilerek menfaat için din değiştirme, dalkavukluk yapma, yalancı şahitlik, çıkar amacıyla görevi kötüye kullanma, çıkar karşılığı zalimleri destekleme ve onlarla işbirliği yapma, rüşvet, irtikâp gibi davranışlar yasaklanmaktadır.


97Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz.


Toplumsal huzur ve refaha yönelik bir dizi direktif veren Rabbimiz, bu direktiflere riayet ederek iyi işler yapanlara dünyada güzel ve huzurlu bir hayat, ahırette de yaptıklarından daha güzel karşılıklar bahşedeceğini müjdelemektedir. Buna göre, imanlı olarak yapılan her işin karşılığında, kadın veya erkek, bu dünyada rahat, huzurlu ve mutlu bir hayata, ahırette de yaptıklarından daha iyi bir ödüle kavuşturulacaktır. Üstelik yapılan işlerin en güzeli ne ise, onu yapanlar sanki tüm ömürleri boyunca onu yapmışlar gibi ödüllendirilecektir.

Ayette açıkça görüldüğü gibi, amellerin işe yaraması imanlı olmak şartına bağlanmıştır. İmanı olmayanların amelleri işe yaramayacaktır.

105İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na ulaşmayı bilerek reddetmiş/inanmamış kimselerdi de bu yüzden yaptıkları bütün amelleri boşa gitti. Artık kıyâmet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız/hiç bir değer vermeyiz. [Kehf/105]

91Şüphesiz ki küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş ve bu durumda oldukları hâlde de ölen şu kişilerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altın –onu fidye/kurtulmalık verseler bile– asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, dayanılmaz azap kendileri için olanlardır. Onlar için yardımcılardan da yoktur. [Al-i Imran/91]

7,8Artık her kim, zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir. [Zilzal/7, 8]


98Öyleyse Kur’ân öğrenip öğrettiğin zaman Racim Şeytan’dan; [aklınıza hemen geliveren, iyiden iyiye düşünme sonucu olmayan, sizi mahvedecek mesnetsiz düşünceler üreten yetiden] Allah’a sığın/ sığındığına inan.

99,100Şüphesiz ki iman etmiş ve Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler üzerinde Şeytan-ı Racim'in hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. Onun zorlayıcı gücü, ancak kendisini, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenler ve Allah'a ortak koşanların/ Şeytan-ı Racim sebebiyle şirk koşanların/ Şeytan-ı Racim’in bizzat kendisini şirk koşanların ta kendileri olan kimseler üzerinedir.



Bu ayetlerde Rabbimiz insanı bekleyen büyük tehlikeye dikkat çekmektedir. Bu tehlike Şeytan-ı Racim’dir. İnsan yaptığı işleri Allah rızası için yapmalı, o işlere Şeytan-ı Racim’in burnunu sokturmamalıdır. Şeytan-ı Racim’in yapılan işlerde payı olması, bu amellerin iyi amel olmaktan çıkması demektir.

96Sen, kötülüğü en güzel bir şeyle sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi biliriz.

97,98Ve de ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Ve Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." [Mü’minun/96- 98]

ŞEYTANDAN ALLAH’A SIĞINMAK:

Şeytandan Allah’a sığınmak, "Euzu billahi mine’ş-şeytanirracim [Kovulmuş Şeytan’dan Allah’a sığınırım]" ifadesini dile getirmek veya "Allah’ım, şeytandan sana sığınırım, beni ondan koru!" demek değildir.

Şeytandan Allah’a sığınmak:

*Şeytan tipler ve güçler tarafından dayatılan düşünce ve amelleri behemehal Allah’ın gönderdiği Kur’an terazisinde tartmaktır.

*Şeytanın aklımıza, fikrimize zerk ettiği zehirleri Allah’ın Kur’an’da bize ikram ettiği panzehirle tedavi etmektir.

*Doğruyu Allah’tan öğrenip şeytanın bizi saptırmasına engel olmaktır.

*Fırtınaya tutulan geminin hemen limana sığınması gibi, derhal Kur’an’a sarılıp problemleri Kur’an ile çözmektir. Bilinmelidir ki, anlamadan Kur’an okumakla bu problemler çözülemez.

Kovulmuş Şeytan’dan Allah’a sığınılması direktifi, salt sığınma sözünü söylemekle yerine getirilebilecek bir emir değildir. Zira ayette "Allah’a sığınırım de!" veya "Allah’a sığınmak istiyorum de!" değil, "Allah’a sığın/sığındığına inan!" denilmektedir.

O hâlde yapılacak iş, yukarıda da söylediğimiz gibi, insanın Allah’ın sözlerine teslim olarak hayatını sadece o sözlere göre düzenlemesidir. Sonuç olarak insan mutlaka aklını çalıştırmaya yönelmeli ve kalbe sürekli vesvese veren şeytanlardan korunmak için Allah’a, O’nun kitabına sığınmalıdır. Ayetteki "isteız" ifadesindeki "s" harfinin İtikat anlamı dikkate alındığında da anlaşılıyor ki, Allah’a sığınmak, "Kur’an okuma" ile olmaktadır.

Şeytan-ı Racim insana sadece vesvese verir. Ne kadar vesvese verirse versin, insan üzerinde herhangi bir zorlayıcı gücü yoktur.

Konuyla ilgili ayetlerden birkaçı şunlardır: (Hacc/52, A’raf/201, Sad/82-83, İbrahim/22, Bakara/168, 169, Bakara/208, Nisa/38, Nisa/76, Mücâdele/19, Zuhruf/36, 37, En’am/121, A’raf/27, A’raf/30, İsra/26, 27, Meryem/44.

"Şeytan-ı Racim’den Allah’a sığınma" konusu daha evvel A’raf ve Fussılet surelerinde ele alındığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.*





290 Âyette, sözleşmelerini bozan kimseler, yününü eğirip sağlam bir şekilde büktükten sonra onu tekrar çözen bir kadının durumuna benzetilmektedir. Bir kadının kendi eğirip büktüğü yünü tekrar çözmeye kalkması, ahitlerini bozanları karakterize etmek için yapılan bir tasvirdir. Arap örfüne göre yapılan bu benzetmenin belirli bir kadını işaret ettiği nakillerde yer alsa bile, ayette karakterize edilen kişiliğin, ahitlerini bozan tüm erkek ve kadınları kapsadığı açıktır.






*İşte Kuran, Nahl Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim