• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

73Enbiya Suresi 105-112



Hatalı Çevrilen Ayetler


73Enbiya Suresi 105-112


Hatalı Çeviri:
105. Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: «Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır» diye yazmıştık.

106. İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır.

107. (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.

108. De ki: Bana sadece, sizin ilâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hâla müslüman olmayacak mısınız?

109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: (Bana emrolunanı) hepinize açıkladım. Artık size vâdolunan şey (mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı uzak mı, bilmiyorum.

110. Şüphesiz Allah sözün açığını da bilir, gizli tuttuklarınızı da bilir.

111. Bilmiyorum, belki de o (azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi (imkânlardan) faydalandırmak içindir.

112. (Muhammed:) Rabbim! (Onlar hakkında) adaletinle hükmünü ver. Bizim Rabbimiz Rahmân'dır. Sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır, dedi.



Doğru Çeviri:
105Ve andolsun ki Biz, Öğüt'ten/Tevrât'tan sonra, Zebûr'da da ‘Şüphesiz yeryüzüne ancak Benim sâlih kullarım mirasçı olacak’ diye yazdık.

106Şüphesiz Kur’ân'da, kulluk eden toplum için kesinlikle bir iletilen mesaj vardır.

107Biz, seni de ancak, âlemler için bir rahmet olarak/ rahmet için gönderdik.

108De ki: “Bana ‘İlâhınız ancak tek bir ilâhtır’ diye vahyolunuyor. Şimdi siz Müslümanlar mısınız?”

109-111Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse: “Size dosdoğru/ eşit/tarafsız olarak açıkladım ve tehdit olunduğunuz şey yakın mı, uzak mı bilmiyorum. Şüphesiz Allah, sözden açığa vurulanı bilir, gizlediğiniz şeyleri de bilir. Ve ‘Belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar yararlandırmak içindir’ ben bilmiyorum” de.

112De ki: “Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet” ve “Bizim Rabbimiz, o yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tır, sizin nitelemeleriniz üzerine yardımı istenendir.”



105Ve andolsun ki Biz, Öğüt'ten/Tevrât'tan sonra, Zebûr'da da ‘Şüphesiz yeryüzüne ancak Benim sâlih kullarım mirasçı olacak’ diye yazdık.

106Şüphesiz Kur’ân'da, kulluk eden toplum için kesinlikle bir iletilen mesaj vardır.


Bu ayet gurubunda insanlığa çok önemli bir mesaj verilmektedir: İnsanlara geçmiş kitaplarda da tıpkı Kur’an’da olduğu gibi "Arza salih kulların mirasçı olacakları" yazılıydı.

"Zebur" ile "kitap" aynı şeylerdir. Bundan dolayı Tevrat'a da, İncil'e de, Zebur’a ve Kur’an’a da denilebilir. Paragraftan anlaşıldığına göre, burada konu edilen "Zebur", Davud'a (as) verilen Zebur'dur. Zikir'den kasıt da Musa’ya (as) indirilen Tevrat'tır.

Mirasçı "son sahip" demek olduğundan, Rabbimiz verdiği nimeti geri almayacağını ifade buyurmaktadır.

Ayette "salih kullar"ın varis olacakları "arz", hem cennet hem de dünya olarak anlaşılabilir.

* Onlar da: "Tüm övgüler, bize vaadini doğru çıkaran ve bizi bu arza vâris yapan ve cennette bizi istediğimiz yerde konup göçürten o Allah'adır" dediler. –İşte, çalışanların ödülü ne güzeldir!– [Zümer/74]

* İşte onlar, içinde temelli kalacakları Firdevs cennetine son sahip olan son sahiplerin ta kendileridir. [Mü’minun/10, 11]

* Ve Allah, sizlerden iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış olan kimselere, kendilerinden öncekileri başkalarının yerine getirdiği gibi, yeryüzünde onları da başkalarının yerine geçireceğini, onlar için beğenip seçtiği dini onlar için kesinlikle tutunduracağını ve korkularından sonra, onları kesinlikle güvene değiştireceğini vaat etti. Onlar Bana kulluk ederler, Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra da kim küfrederse; Benim ilâhlığımı ve rabliğimi bilerek reddederse /inanmazsa, artık işte onlar, yoldan çıkanların ta kendileridir. [Nur/55]

* Mûsâ, toplumuna dedi ki: "Allah'ın yardımını isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı yapar. Mutlu son da Allah'ın koruması altına giren kimseler içindir." [A’raf/128]

* O zaafa uğratıla gelmiş/güçsüzleştirilmiş olan toplumu da bereketlendirdiğimiz yerin her tarafına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrâîloğulları'na olan o pek güzel sözü, sabretmeleri nedeniyle yerine geldi. Biz de Firavun ile toplumunun yapageldikleri sınâî eserlerini ve yükseltmekte oldukları şeyleri yerlebir ettik. [A’raf/137]



107Biz, seni de ancak, âlemler için bir rahmet olarak/ rahmet için gönderdik.


Rabbimiz yukarıda insanları uyarmak amacı ile geçmişte insanlığa gönderdiği elçilerini bildirmişti. Bu ayette ise o açıklamalarının devamı mahiyetinde Resulullah’ın gönderiliş hikmetini açıklamaktadır. Rabbimiz son peygamberini âlemlere "bir rahmet olarak/rahmet için" gönderdiğini beyan etmektedir. Zira Muhammed’in (as) elçi yapılışı ile insanlık gafletten uyandırılmış, hakla bâtılı ayıran gerçek bilgi indirilmiş ve tüm dünya uyarılmıştır. Bu ayetle ayrıca Resulullah hakkında "Bu adam aramıza fesat tohumları ekti, milleti birbirine düşürdü, aileleri parçaladı" diye düşünen, peygamberimizi bir bela ve felaket olarak kabul eden müşrikler de uyarılmaktadır. Onlara "Resulullah sizin için bir bela değil, bir rahmettir" mesajı verilmektedir.

Nitekim müşriklere bazı ayetlerde şöyle denilmiştir:

59Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi ana kente göndermedikçe, memleketleri değişime/yıkıma uğratıcı değildir. Zaten Biz, halkı şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler olmayan memleketleri değişime/yıkıma uğratıcı değiliz. [Kasas/59]

131İşte bu; Rabbinin, halkı ilgisiz, bilgisiz iken, ülkeleri haksız yere değiştiren/yıkıma uğratan biri olmayışıdır. [En’am/131]

7İşte böylece Biz, kentlerin anasını ve onun kıyısındaki kişileri uyarasın ve kendisinde hiç şüphe olmayan toplanma günü ile uyarasın diye sana Arapça bir Kur’ân vahyettik.
Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir. [Şura/7]

32Bir vakit de onlar, "Ey Allah'ım! Eğer bu, Senin katından gelmiş bir hakkın/gerçeğin ta kendisi ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize çok acı veren bir azap ver" demişlerdi.
33Hâlbuki sen içlerinde iken Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma diledikleri sürece de Allah onlara azap edici değildir. [Enfal/32, 33):]

Ayetteki " رحمة rahmet" sözcüğünün " رحمةً rahmeten" şeklinde gelişi nedeniyle ayet teknik olarak iki şekilde anlaşılabilir:

1- "Rahmeten" sözcüğü "Hal" makamındadır; buna göre anlam "Biz seni de ancak âlemler için bir rahmet olarak gönderdik" şeklindedir.

2- "Rahmeten sözcüğü "mef’ulun leh" makamındadır. Buna göre ayetin anlamı, "Biz seni de ancak âlemlere rahmet için gönderdik" şeklindedir.

Rabbimiz Kullarına rahmeti kendi üzerine borç kabul etmiş ve insanları zulümden, kargaşadan, sıkıntıdan kurtarmak; mutlu ve müreffeh bir hayat yaşamaları için elçi göndermiş, kitap indirmiştir.

54Ve âyetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen: "Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir" de! [En’am/54]

12Doğruya ve güzele kılavuzlamak sadece Bizim üzerimizedir. 13Sonrası da öncesi de sadece Bizimdir. [Leyl/12]

9Yolun doğrusu yalnızca Allah'a borçtur. Yolun eğrisi de vardır. Ve eğer Allah dileseydi, sizi topluca doğru yola kılavuzlardı. [Nahl/9]

128Mûsâ, toplumuna dedi ki: "Allah'ın yardımını isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı yapar. Mutlu son da Allah'ın koruması altına giren kimseler içindir." [A’raf/128]

51Şüphesiz Biz, elçilerimize ve iman etmiş kişilere şu basit dünya yaşamında ve şâhitlerin kalktığı/şâhitlik edecekleri günde kesinlikle yardım ederiz. [Mü’min/51]

164Andolsun ki Allah, mü’minlere kendilerinden, onlara Kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir iyilikte bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. [Âl-i Imran/164]

4Elçi göndermek, Allah'ın dilediği kişilere verdiği armağanıdır. Ve Allah, büyük armağan sahibidir. [Cuma/4]


108De ki: “Bana ‘İlâhınız ancak tek bir ilâhtır’ diye vahyolunuyor. Şimdi siz Müslümanlar mısınız?”

109-111Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse: “Size dosdoğru/ eşit/tarafsız olarak açıkladım ve tehdit olunduğunuz şey yakın mı, uzak mı bilmiyorum. Şüphesiz Allah, sözden açığa vurulanı bilir, gizlediğiniz şeyleri de bilir. Ve ‘Belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar yararlandırmak içindir’ ben bilmiyorum” de.


Müşriklere yapılan bunca uyarı ve elçilik misyonu ile ilgili açıklamalardan sonra Rabbimiz elçisine "Bana ‘İlâhınız ancak tek bir ilâhtır’ diye vahyolunuyor. Şimdi siz müslümanlar mısınız?" demesini emretmiştir. Bu uyarıya rağmen yüz çevirirlerse "Size dosdoğru /eşit [tarafsız]olarak açıkladım ve tehdit olunduğunuz şey yakın mı, uzak mı bilmiyorum. Şüphesiz O [Allah], sözden açığa vurulanı bilir, gizlediğiniz şeyleri de bilir. Ve ‘belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar faydalandırmak içindir’, ben bilmiyorum" demesini, yani verilecek cezanın şeklini ve zamanını kendisinin bilmediğini söylemesini emretmiştir.

Daha evvel Hud peygambere de yüz çevrilmiş ve Rabbimiz ona da aynı mesajı iletmesini emretmiş idi:

70Onlar dediler ki: "Demek sen Allah'a; başkasını karıştırmadan kulluk edelim ve atalarımızın kulluk ettiklerini bırakalım diye mi bize geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir!"
71Hûd dedi ki: "Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı isimler hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!" [A’raf/70, 71]


112De ki: “Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet” ve “Bizim Rabbimiz, o yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tır, sizin nitelemeleriniz üzerine yardımı istenendir.”


Surenin son ayetinde, Rabbimiz, elçisine "Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet" ve "Bizim Rabbimiz, o Rahman’dır, sizin nitelemeleriniz üzerine yardımı istenendir" demesini emretmiştir. Böylece hem Resulullah’ın hem de insanların tevhidden şaşmamaları, Allah adına yalandan uzak durmaları istenmiştir.

Aynı isteği Şuayb peygamberde de görüyoruz:

88,89Toplumundan büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: "Ey Şu‘ayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kentimizden kesinlikle çıkarırız, ya da bizim dinimize/yaşam tarzımıza dönersiniz!" Şu‘ayb, dedi ki: "İstemesek de mi! Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize/yaşam tarzınıza dönersek, kesinlikle Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi dışında ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz bilgisi ile her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a güvenip dayandık." –Ey Rabbimiz! Bizimle toplumumuz arasında hak ile hükmet. Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın!– [A’raf/88, 89]

41Ve eğer seni yalanladılarsa hemen de ki: "Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yaptıklarımdan siz uzaksınız, ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım." [Yunus/41]

112. ayetin başındaki " قالkale [dedi]" sözcüğü, surenin 4. ayetinde açıkladığımız üzere " قل kul" diye de okunmuştur. Zaten ilk Mushaflarda da " قل kul" şeklindedir. " قل Kul" şeklindeki kıraat, anlam olarak pasaja daha uygundur. Biz de o nedenle sözcüğü "de ki" diye çevirmiş bulunuyoruz.*


*İşte Kuran, Enbiya Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim