• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

85Ankebut Suresi 1-11




Hatalı Çevrilen Ayetler


85Ankebut Suresi 1-11


Hatalı Çeviri:
1. Elif. Lâm. Mîm.
2. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

3. Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

4. Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ne yanlış) hüküm veriyorlar!

5. Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.

6. Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).

7. İman edip iyi işler yapanların (geçmiş) kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.

8. Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

9. İman edip iyi işler yapanları, muhakkak sâlihler (zümresi) içine katarız.

10. İnsanlardan kimi vardır ki: «Allah'a inandık» der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, «Doğrusu biz de sizinle beraberdik» derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?

11. Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).


Doğru Çeviri:
1Elif/1, Lâm/30, Mîm/40.

2,3İnsanlar, denenmeden, “İman ettik” demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar? Ve andolsun ki Biz, onlardan öncekileri de saflaştırılmaları için ateşlere/ sıkıntılara sokmuştuk. Artık elbette Allah, doğru kimseleri bildirecektir/ işaretleyip gösterecektir ve elbette yalancıları da kesinlikle bildirecektir/ işaretleyip gösterecektir.

4-6Yoksa kötülük yapanlar, Bizi öne geçebileceklerini/ Bizden kaçabileceklerini mi sanıyorlar? İlke olarak benimsedikleri şey, ne kötüdür! Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, hiç şüphesiz ki Allah'ın belirlediği zaman kesinlikle gelicidir. Ve O, en iyi duyandır, en iyi bilendir. Ve kim gayret gösterirse, ancak kendisi için gayret gösterir. Şüphesiz Allah, kesinlikle âlemlerden zengindir.

7Ve inanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler, onların kötülüklerini, elbette örteceğiz ve kesinlikle onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz.

8Ve Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını yükümlülük olarak ulaştırdık. Eğer o ikisi, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için zora koşarlarsa, artık o ikisine itaat etme. Dönüşünüz ancak Banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

9İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseleri de, kesinlikle onları sâlih kişiler içine katacağız.

10İnsanlardan kimi de vardır ki, ‘Allah'a inandık’ der, sonra da Allah uğrunda eziyet olunduğu zaman, insanların verdiği sıkıntıyı Allah'ın azabı gibi tutar. Ve eğer Rabbinden bir yardım gelecek olsa, kesinlikle, ‘Şüphesiz biz sizinle beraber idik’ diyeceklerdir. Hâlbuki Allah, onların göğüslerindekileri; neler düşünüp planladıklarını en iyi bilen değil midir?

11Ve Allah, elbette iman etmiş kişileri bilir/ bildirir/ işaretleyip gösterir, elbette ikiyüzlüleri de bilir/ bildirir/ işaretleyip gösterir.


1Elif/1, Lâm/30, Mîm/40.

2,3İnsanlar, denenmeden, “İman ettik” demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar? Ve andolsun ki Biz, onlardan öncekileri de saflaştırılmaları için ateşlere/ sıkıntılara sokmuştuk. Artık elbette Allah, doğru kimseleri bildirecektir/ işaretleyip gösterecektir ve elbette yalancıları da kesinlikle bildirecektir/ işaretleyip gösterecektir.



Bu ayetlerde, insanların sadece "iman ettik" demelerinin yetmediği; gerçekten imanlı iseler imanlarını dışa vurmaları ve bu uğurda bir takım sıkıntılara göğüs germeleri gerektiği vurgulandıktan sonra geçmişte yaşamış kişilerin de fitnelendirildiği, bir takım görevlerle görevlendirildikleri, işlerine gelmese de bu görevler nedeniyle sınandıkları, bu sınamanın inananlar ile yalancıların ortaya konulup herkesçe bilinmesini sağlamaya yönelik olduğu mesajı verilmektedir.

214Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara yoksulluklar, sıkıntılar dokundu ve sarsıldılar; hatta elçi ve beraberinde iman edenler, "Allah'ın yardımı ne zaman?" derlerdi. –Dikkat edin! Gerçekten Allah'ın yardımı pek yakındır.– [Bakara/214]

16Sizden çaba harcayanları, Allah'ın Elçisi'nden ve inananların astlarından sırdaş/can dostu edinmeyenleri Allah ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır. [Tevbe/16]

142Yoksa Allah, içinizden çaba harcayanları bildirmeden, sabredenleri de bildirmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? [Al-i İmran/142]

179Allah, murdar olanı temiz olandan ayırt edinceye kadar mü’minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz şey üzerinde bırakacak değildir. Allah sizleri görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen, geçmiş, gelecek üzerine bilgilenen biri yapacak da değildir. Velâkin Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah'a ve Elçisi'ne iman edin. Ve eğer iman eder ve Allah'ın koruması altına girerseniz, işte o zaman sizin için çok büyük bir karşılık vardır. [Al-i İmran/179]

Esbab-ı nüzul kayıtlarında bu ayetlerin inişi ile ilgili şunlar nakledilmiştir:

Mukatil dedi ki: Bu âyet-i kerime Ömer b, el-Hattab'ın azatlısı Mihca' hakkında nazil olmuştur. O, Bedir günü müslümanlar arasından öldürülen ilk kişidir. Âmir b. el-Hadramî'nin ona attığı bir okla şehit olmuştur. Peygamber (sav) de o gün şöyle buyurmuştur: "Şehitlerin efendisi Mihca'dır. O, cennetin kapısına bu ümmet arasından çağırılacak ilk kişidir."

Annesi, babası ve hanımı onun acısına dayanamadılar. Bunun üzerine: "Elif. Lâm. Mim. İnsanlar yalnızca iman ettik demeleri ile bırakılıverileceklerini mi sandılar?" ayeti nazil oldu. Onlara "hakkınızda bir âyet-i kerime indi" diye yazdılar. Bu sefer şu kararı verdiler: Biz [Mekke'den] çıkıp gideceğiz, arkamızdan gelen olursa da onunla çarpışırız. Müşrikler arkalarından geldiler, onlarla çarpıştılar. Kimileri öldürüldü, kimileri de kurtuldu. Bunların hakkında da Yüce Allah'ın: "Ayrıca Rabbin işkencelere uğratıldıktan sonra hicret edenlere... Ğafûr'dur, Rahîm'dir. (Nahl/110)" buyruğu nazil oldu.

"Ve imtihan, edilmeyeceklerini ..." yani, "şu müşriklerin eziyetlerinden dolayı çokça sızlanan kimseler, "biz iman ettik" diyerek imanları dolayısıyla canlarında, mallarında, imanlarının hakikatlerini açıkça ortaya koyacak şekilde sınanmadan sadece "biz mü'miniz" demekle bırakılıverileceklerini ve bu kadarıyla yetinileceğini mi zannettiler?" [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]

Bu nakillere itibar edildiği takdirde, "Gİriş" bölümünde de değindiğimiz gibi, bu ayetlerin Medeni olduğu kabul edilmiş olur.

Ayetteki "fitnelendirilmeden ..." ifadesi, "bedenî ve malî bir takım mükellefiyetlere tabi tutulmadan, bolluk veya sıkıntı gibi durumlarla sınanmadan ..." demektir. "Fitne" ifadesi ile ilgili Sad suresinde ayrıntılı açıklama yapılmıştı.
Üçüncü ayetteki " وليعلَمنّ ve leya’lemenne" ifadesinin tahlili ile ilgili ayrıntılı bilgi Sebe/21. ayetin tahlilinde verilmiştir. [Tebyinulkuran]

Bu paragraf, kuru kuru "Ben inandım" demenin yetersizliğini, imanın mutlak surette amel olarak yansıması gerektiğini göstermektedir. Nitekim Kur’an’da imansız amelin işe yaramayacağına dair onlarca ayet vardır. Amelsiz bir imanın yetersizliği bu ayette de böyle ifade edilmiştir. Anlaşılması gereken şudur ki, iman mutlaka dışa yansımalı, salihatı işleme ve takva olarak kendini kişinin hal ve hareketlerinde açıkça göstermelidir.

Bu ayetlerde ayrıca ödüllendirmenin ve cezalandırmanın sadece Allah’ın bilgisine göre yapılmayıp herkesin bilgisi dâhilinde yapılacağı açıklanmaktadır. Yani kimin nasıl bir insan olduğu; kişilerin iman ve amel durumları hem kendilerince hem de çevrelerindeki insanlarca da bilinecektir. Kısacası herkes birbirinin nasıl birisi olduğunu bilecektir. Rabbimiz, şaşmaz adaletini ve lütfunu bu şartlar altında tecelli ettirecektir.

Konumuz olan Ankebut/3’te verilen bu mesajlar Muhammed suresinde de verilmiştir.

31Ve kesinlikle Biz, içinizden çaba gösterenleri ve sabredenleri bildirmemiz/ortaya çıkarmamız için sizi yıprandıracağız/denemeye tâbi tutacağız. Haberlerinizi de yıprandıracağız/denemeye tâbi tutacağız. [Muhammed/31]

İMAN AMEL İLİŞKİSİ

Konumuz olan ayetlerden anlaşıldığına göre, insanlar kesinlikle "inandık" demekle kurtulamayacaklardır. Çünkü iman aynı zamanda inandığını yaşamaktır da... Yaşanmayan kuru bir imanın ne anlamı ne de önemi vardır. İslâm’dan başka din arayan kimselerden bu dinlerin kabul edilmeyeceğini hatırlatan Rabbimiz, "Biz iman ettik" diyen bedevîlerin (Hucurat/14) imanlarını bile onların yüzlerine çarpmakta ve "Hayır, siz henüz iman etmediniz, iman henüz kalplerinize yerleşmedi" buyurmaktadır. Zira eğer gerçekten iman etmiş olsalardı, Allah yolunda canlarıyla, mallarıyla mücadele ederlerdi. Rabbimiz o bedevilere "eslemna [teslim olduk, Müslüman olduk]" demeleri gerektiğini öğütlemektedir. Bu öğüt zımnen şu anlama gelmektedir: "Kimlik belgenize Müslüman yazdırmanızda bir sakınca yoktur. Kimliğinizi belirtmek bakımından Mecusî, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt veya benzer bir dinden olmayıp Medine’deki Müslüman toplumdan olduğunuzu söylüyorsunuz ki, bu doğrudur. Ama size gerçek anlamda mümin denemez." Gerçek müminlerden olmanın yolu, dinin gerekli gördüğü eylem ve davranışları da yerine getirmekten geçmektedir.

Bu çok önemli konuyu daha evvel Fatır suresinin tahlilinde "İman-Amel İlişkisi" başlığı altında genişçe ele almış ve açıklamıştık. Bu açıklamanın bir kez daha okunmasının son derece yararlı olacağına inanıyor, bunu önemle öneriyoruz.


4-6Yoksa kötülük yapanlar, Bizi öne geçebileceklerini/ Bizden kaçabileceklerini mi sanıyorlar? İlke olarak benimsedikleri şey, ne kötüdür! Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, hiç şüphesiz ki Allah'ın belirlediği zaman kesinlikle gelicidir. Ve O, en iyi duyandır, en iyi bilendir. Ve kim gayret gösterirse, ancak kendisi için gayret gösterir. Şüphesiz Allah, kesinlikle âlemlerden zengindir.

7Ve inanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler, onların kötülüklerini, elbette örteceğiz ve kesinlikle onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz.



Dünyada herkesin bir takım yükümlülüklerinin bulunduğu ve bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin herkesçe bilinmesi gerektiği açıklandıktan sonra bu ayetlerde de bu yükümlülüklerin sonuçlarına dair bilgiler verilmektedir:

Kimse Allah’ı öne geçemez [Allah’tan kaçamaz]. Kurtulabileceklerini sananlar yanlış yapıyorlar, kötüyü tercih ediyorlar. Allah’ın belirlediği ecel [kıyamet], kesinlikle gelecektir. Allah her şeyi en iyi şekilde görmüş ve duymuştur; bilmektedir. Herkesi yaptığı işin cinsine göre karşılıklandıracaktır. Kimse Allah’a bir şey yapmış olmaz; herkes yaptığını kendisi için yapar. İnanan ve salihatı işleyenler, yaptıklarının karşılığını değil, yaptıklarının kat kat üstünde ve daha güzel bir karşılık alacaklardır.

Ayetteki "kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa" ifadesi, "Ölümden korkan" veya "Allah'ın mükâfatını umuyorsa" anlamındadır.

14,15İman etmiş kişilere söyle: "Allah'ın her toplumu, kazandıklarıyla cezalandırması için, Allah'ın ciddi boyutta cezalandıracağı günleri ummayan; âhirete inanmayan kimseleri bağışlasınlar, kendileri cezalandırmaya kalkmasınlar, Allah'a bıraksınlar. Her kim sâlihi işlerse işte kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa işte kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." [Casiye/14, 15]

–7Eğer iyilik ettiyseniz, kendinize iyilik etmişsinizdir ve eğer kötülük ettiyseniz o da onun kendisi içindir.– Artık diğer bozguna uğrama zamanı gelince de size kötülük yapmaları, ilk kez girdikleri gibi yine mescide/Beytü'l-Makdis'e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri yıkıp bozmaları için üzerinize güçlü kullarımızı tekrar göndereceğiz. [İsra/7]

6. ayetin sonundaki "Şüphesiz Allah, kesinlikle âlemlerden zengindir" cümlesi, Allah’ın insanlara yüklediği yükümlülüklerin yarar bakımından Kendisiyle herhangi bir ilgisinin olmadığını, aksine hepsinin insanların yararına olan görevler olduğunu ifade etmektedir.
96Sizin yanınızdaki tükenir, Allah'ın katındaki ise kalıcıdır. Ve Biz kesinlikle sabredenlere ecirlerini, yaptıklarının daha güzeli olarak karşılık vereceğiz.
97Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz.
98Öyleyse Kur’ân öğrenip öğrettiğin zaman Racim Şeytan’dan; [aklınıza hemen geliveren, iyiden iyiye düşünme sonucu olmayan, sizi mahvedecek mesnetsiz düşünceler üreten yetiden] Allah’a sığın. [Nahl/96- 98]

40Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık etmez. Ve eğer iyilik ise onu kat kat artırır. Ve Kendi katından büyük bir ecir verir. [Nisa/40]

160Kim iyilik getirirse, artık ona getirdiğinin on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. [Enam/160]

261Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir.
262Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen şu kimselerin mükâfâtları Rablerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. [Bakara/261, 262]

Konumuz olan paragraf ile ilgili olarak Merhum İzzet Derveze şu açıklamalarda bulunmaktadır:

Tefsircilcr, bu ayetlerin iniş sebepleriyle ilgili olarak çok sayıda hadis rivayet etmişlerdir. Bunlardan birine göre, söz konusu ayetler, bazı mü'minlerin Bedir savaşında şehid düşmeleri ve ailelerinin bundan son derece etkilenmiş olmaları üzerine inmiştir. Bir diğerine göre, ayetlerin iniş sebebi, Ammar b. Yasir'in efendisi tarafından işkenceye uğratılmasıdır. Bir diğer rivayet, bu ayetlerin Kureyş kabilesine mensup bir grup mü'min hakkında indiğini ifade etmektedir. Bu rivayete göre, söz konusu grubun Rasulullah (s) ve mü'minlerin hicret ettikleri Medine'ye hicret etmeleri aileleri tarafından engellenmişti. Daha sonra Rasulullah'ın ashabı bunlara "hicret etmedikleri sürece, Müslümanlık iddialarının geçersiz olacağı" şeklinde mesajlar gönderiyorlardı. Hicret etmeleri engellenen bu grubun içinde Seleme b. Hişam,. Ayaş b. Ebu Rebia ve Velid b. Velid gibiler ismen zikredilir. Tefsirimize esas aldığımız "Mushaf'ta bu ayetlerin ve bunları izleyen dört ayetin Medine'de indiği rivayet edilir. Bu görüşü Beğavi ve başkaları Şa'bi kanalıyla Tabiin âlimlerinden rivayet etmişlerdir.

İlk iki rivayetle üçüncü rivayet, sûrenin Medine inişli olduğuna ilişkin görüşü destekler nitelikte olmakla beraber, biz sûrenin tümüyle Mekke inişli olduğuna ilişkin görüşü tercih ediyoruz. Sûrenin inişine neden olan ortam ise ikinci rivayette işaret edilen türdendir. Ayrıca bu sûre Kur'an'ın Mekke'de inen kısmında yer alan sûrelerin sonuncularındandır. Sûre, kâfirler tarafından müslümanlara yöneltilen şiddet ve baskının iyice hissedildiği bir atmosferde inmiştir. Bu nedenle ikinci rivayet üzerinde durulmaya değerdir. Bununla beraber, sûrenin indiği atmosferin, Ammar'a yönelik işkence olayından çok daha genel kapsamlı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu işkence olayı, ilgili rivayetlerden ve Buruc sûresinde yer alan konuya ilişkin ayetlerden algıladığımız kadarıyla, İslam çağrısının erken dönemlerinde gerçekleşmiştir. Bu bağlamda elimize ulaşan ve Ammar'ın anne ve babası ile birlikte işkenceye uğratıldığını, bu işkence seanslarında anne ve babasının şehid olduğunu, Ebubekir (r)'in Ammar’ı satın alarak özgürlüğüne kavuşturduğunu anlatan rivayeti sûrenin akışı içinde değerlendirdik. Ayetlerin ifade tarzı ve içerdikleri tablolar, Kur'an'ın Mekke dönemi ifade tarzını ve Mekke döneminde inen ayetlerin içerdiği tabloları andırmaktadır. Arada ifade tarzıyla ya da içerikle ilgili bir bağlantı söz konusu olmaksızın Mekke döneminde inmiş bulunan bir sûrenin başına, Medine döneminde inmiş birkaç ayeti koymanın belirgin bir hikmeti olmasa gerektir. Bu ayetler grubunu izleyen ayetlerin, bunlara atfedilmiş olup da kâfirlere yönelik hitaplar içeren diğer ayetlerin Mekke inişli olduklarında kuşku yoktur. Kaldı ki, ayetlerin Medine inişli olduğunu ifade eden rivayetlerin isnad zincirleri de sahih değildir.

Ayetlerin konjonktürel özellikler taşımalarına karşın bir müslüman, bunlarda zamanla sınırlandırılmayan evrensel nitelikli güçlü direktifler de algılayabilir. Çünkü insanların işleri, her zaman arzuladıkları biçimde gelişmezler. Zorluklarla, meşakkatlerle ve eziyetlerle her zaman burun burunadırlar. Bu süreçlerde ruhlar adeta bir potada eritilerek güçlüsü zayıfından, sağlamı çürüğünden ve doğrusu yalanından ayırt edilir. İnsanlar ve değerleri hakkında bir yargıya varma, ancak onların zorluk, meşakkat ve eziyetlerle sınanmaları sonrasında bir anlam ifade edebilir. Sınavda sarsılmayan, eziyetler karşısında sabreden kimse güçlüdür, doğru sözlüdür. Sınama amaçlı meşakkatlere katlanamayan, baskılar karşısında sarsılan ve paniğe kapılan kimse de zayıf karakterlidir, yalancıdır. Dinden döndürme amaçlı baskılara direnç gösteren, karşı koyan, meşakkatlere rağmen doğruyu ve gerçeği ifade etmekten çekinmeyen, sabırla ve metanetle öz nefislerinin tutkularına savaş açan kimseler öncelikle kendilerine yarar sağlamış olurlar. Kötülük işleyen asla kurtulamaz, bundan yakasını sıyıramaz. İnanıp salih ameller işleyenlerin ise hiç bir amelleri zayi olmaz. [Derveze; et Tefsirü’l Hadis]



8Ve Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını yükümlülük olarak ulaştırdık. Eğer o ikisi, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için zora koşarlarsa, artık o ikisine itaat etme. Dönüşünüz ancak Banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

9İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseleri de, kesinlikle onları sâlih kişiler içine katacağız.



Bu ayetlerde Rabbimiz, evlatlar ile ebeveynleri arasındaki ilişkiyi gündeme getirmiş ve ana-babalara iyi davranılması gerektiğini tavsiye ettiğini bildirmiştir. Bu ahlakî yükümlülük daha evvel de bildirilmekle beraber bu ayette konuyla ilgili farklı bir hususa daha değinilmiştir: "Eğer o ikisi, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için gayret ederlerse, artık o ikisine itaat etme!"

Allah insana anne-babasına iyi davranmasını emretmekle beraber, şirke zorladıkları takdirde evlatların onlara itaat etmemelerini de şart koşmaktadır. Ancak anne-baba Allah’a savaş açmadıkça evlatları tarafından düşman muamelesi de görmemelidir:

8Allah, sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara hakkaniyetle davranmaktan men etmez. Şüphesiz ki Allah, hakkaniyetle davrananları sever. [Mümtehıne/8]

23Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfrü; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeyi seviyorlarsa, onları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyiniz. Sizden her kim de onları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar kabul ederse, artık işte onlar, yanlış davrananların; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir. [Tevbe/23]

Anne-baba hakkında insana bu emir verildikten sonra, Rabbimiz "Dönüşünüz ancak Banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim. İman eden ve salihatı işleyen kimseleri de; kesinlikle onları Salih kişiler içine katacağız" buyurarak öldükten sonra herkesin Kendisine hesap vereceğini ve iman edenleri Salih kişiler arasına katarak ödüllendirileceğini bildirmiştir.

69Kim de Allah'a ve Elçi'ye itaat ederse artık onlar, Allah'ın, peygamberlerden, dosdoğru kimselerden, şehitlerden ve sâlihlerden kendilerine nimet verdiği kişilerle beraberdir. Ve bunlar arkadaş olarak ne güzeldir! 70Bu, Allah'tan bir armağandır. En iyi bilen olarak Allah yeter. [Nisa/69, 70]

119Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girin ve doğru kimselerle birlikte olun. [Tevbe/119]

"Esbab-ı Nüzul" kayıtlarında bu ayet grubu ile ilgili şu nakillere rastlanmaktadır:

"Biz insana ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik (Ankebut/8)." Tirmizî'nin rivayetine göre bu âyet-i kerime Sa'd b. Ebi Vakkas hakkında nâzil olmuştur. Sa'd b. Ebi Vakkas: "Hakkımda dört âyet-i kerime nazil olmuştur" deyip bir olay anlattı. Sa'd'ın anası dedi ki: Allah (anne babaya) iyi davranmayı emretmedi mi? Allah'a yemin ederim, ben ölünceye yahut sen kâfir oluncaya (Muhammed'i inkâr edinceye) kadar bir şey yemeyecek, bir şey içmeyeceğim. (Sa'd) dedi ki: Ona bir şeyler yedirmek istedikleri vakit ağzını açmak için bir tahta parçası sokarlardı. Bunun üzerine "Biz insana ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik" âyeti nazil oldu.

Yine Sa'd'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir. Ben anneme karşı çok iyi davranırdım, Müslüman oldum, bu sefer o; Ya dinini terk edersin yahut ben de ölünceye kadar bir şey yemeyecek ve içmeyeceğim. Böylece bana bu yaptıkların dolayısıyla sen de ayıplanacaksın; ‘ey anasının katili!’ denilecek. Bir kaç gün bu şekilde kaldı, sonunda ona: Anacağım, dedim. Senin yüz tane canın olsa ve bunların biri diğerinin arkasına çıksa yine de ben bu dinimi terk edecek değilim. İstersen ye, istemiyorsan yeme. Benim halimi görünce yemek yedi ve: "Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan bir şeyi sana ortak koşman için seni zorlarlarsa..." âyeti nazil oldu. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an, İbni Kesir]

Kur’an’da ana-baba ile evlat ilişkisi hakkında birçok direktif yer almıştır:

23,24Ve senin Rabbin kesin olarak, Kendisinden başkasına kul olmamanızı, anne ve babayı iyileştirmeyi- güzelleştirmeyi karar altına aldı. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse, sakın onlara "Öf" deme, onları azarlama; onlara çok duyarlı davran. Ve ikisine de onurlu, tatlı ve güzel söz söyle. Ve merhametinden dolayı onlar için alçak gönüllülük kanatlarını indir. Ve de ki: "Rabbim! Onların beni küçükten eğitip görgülü biri olarak yetiştirdikleri gibi, onlara rahmet et." [İsrâ/23, 24]

14Ve Biz insana, anası ve babasını yükümlülük olarak ulaştırdık: –Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir.– "Bana, anana ve babana karşılık öde!" Dönüş, ancak Banadır. [Lokman/14]

14İşte onlar cennet ashâbıdırlar. İşlemekte olduklarına karşılık orada sonsuz olarak kalacaklardır. [Ahkâf/15]



10İnsanlardan kimi de vardır ki, ‘Allah'a inandık’ der, sonra da Allah uğrunda eziyet olunduğu zaman, insanların verdiği sıkıntıyı Allah'ın azabı gibi tutar. Ve eğer Rabbinden bir yardım gelecek olsa, kesinlikle, ‘Şüphesiz biz sizinle beraber idik’ diyeceklerdir. Hâlbuki Allah, onların göğüslerindekileri; neler düşünüp planladıklarını en iyi bilen değil midir?

11Ve Allah, elbette iman etmiş kişileri bilir/ bildirir/ işaretleyip gösterir, elbette ikiyüzlüleri de bilir/ bildirir/ işaretleyip gösterir.



Bu ayetlerde, 2 ve 3. ayetlerdeki "İnsanların fitnelendirilmeden ‘İman ettik’ demeleriyle bırakılıvermeyecekleri; çeşitli şekillerde imtihan edilerek kimin ne mal olduğunun herkese bildirileceği" ilkesi detaylandırılmaktadır. Benzer bir açıklama Hacc suresinde de görülmektedir:

11-13İnsanlardan kimi de Allah'a belirsiz bir taraf üzerinde/kararsız, net çizgisiz bir şekilde kulluk eder. O nedenle eğer kendisine bir iyilik gelirse, onunla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş olur. Ve eğer kendisine bir sosyal yangın/sıkıntı gelirse yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı da âhireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kaybın ta kendisidir. O, Allah'ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte bu, çok uzak sapıklığın ta kendisidir. O, zararı yararından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı o şey ne kötü yardımcı, koruyucu ve ne kötü yoldaştır. [Hacc/11]

Bu ayet grubu ile ilgili olarak "Esbab-ı Nüzul" kayıtlarında şu nakiller mevcuttur:

Mücahid dedi ki: Bu âyet-i kerime dilleriyle iman eden bir takım kimseler hakkında inmiştir. Bunlara Allah'tan bir belâ ya da nefislerinde bir musibet gelip çatınca fitneye düştüler. Dahhak da şöyle demiştir: Âyet-i kerime Mekke'de iken iman eden münafık bir takım kimseler hakkında inmiştir. Bunlara eziyet ve işkence yapılınca tekrar şirke geri döndüler.

İkrime de şöyle demiştir: Bunlar İslam'a girmiş bir topluluk idi. Müşrikler onları kendileri ile birlikte Bedir'e çıkmaya zorladılar. Bazıları Bedir'de öldürüldü. Bunun üzerine Yüce Allah: "Nefislerine zulmedenler olarak canlarını alacağı kimselere melekler ... (Nisa/97)" buyruğunu indirdi. Medine'deki müslümanlar bu âyeti yazıp Mekke'deki müslümanlara gönderdi. Onlar da Mekke'den çıktılar, müşrikler arkalarından yetiştiler. Bazıları fitneye düştüler. İşte bu âyet-i kerime onların hakkında nazil oldu.

Âyet-i kerimenin Ayyaş b. Ebi Rebia hakkında indiği de söylenmiştir. O, müslüman olduktan sonra hicret etmişti, sonra da eziyete uğratıldı, dövüldü ve irtidat etti. Ebu Cehil ile el-Haris onu işkencelere maruz bıraktılar ki, anne bir kardeşleri idiler. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an]

11. ayette bazı insanların "münafık" olarak nitelendiği görülmektedir. Nüzul sırasına göre "nifak" ve "münafık" kavramı ilk kez geçtiğinden bu sözcüklerin ayrıntılı olarak tahlil edilmesini gerekli görüyoruz.

"NİFAK" VE "MÜNAFIK"

" منافق Münafık" sözcüğü, "yer altındaki ev, barınak, in" anlamına gelen " نفق nefeka" sözcüğünden gelir. Kertenkele ve yaban faresinin yer altındaki yuvalarına " نفقة nüfeka" ve " نافقة nâfika" denir.

Yaban faresinin yer altında birden çok yuvası olur. Başını birinden çıkarır, kaçtığı zaman yer altındaki yuvalardan hangisine gittiği bilinemez. O nedenle de yakalanamaz.

Münafığa bu ismin verilmesinin sebebi, birden çok inancının olmasıdır. O, bir bakarsın İslam dinine girmiş, bir bakarsın ondan çıkmış bir başka inanca girmiştir. [Lisanü’l Arab, c. 8, s. 656, 657 "nfk" mad.]

Dini bir terim olarak "Nifak", inanmadığı halde çeşitli sebeplerden dolayı ve menfaati icabı kendini müslüman göstermek; Allah'a, Resulüne ve müminlere düşmanlığını gizlemek" demektir. Bunu yapan kişiye de "münafık" denir.

Ayetten anlaşıldığına göre, münafığın burada ön plana çıkan özelliği, yükümlülüklerden kolayca sıyrılıp çıkmaya teşebbüs etmesidir. Toplum içinde fesatçı olmaları, akılları sıra Allah’a oyun etmeye kalkmaları, gösterişçi olmaları, salât görevine gönülsüz, üşene üşene katılmaları, bu önemli görevden kaçmaları, döneklikleri, maddî kazanç sağlamak için ahlâk dışı davranışlara başvurmaları, kötü sözlerin müslümanlar arasında yayılmasını istemeleri, kötülük yapınca sevinmeleri, övünmekten hoşlanmaları gibi başka özellikleri de vardır. Bu özelliklerinden inşallah Bakara, Al-i Imran, Nisa ve Maide surelerinin tahlillerinde bahsedilecektir. Bu özellikleri nedeniyle münafık tipler tüm toplumların her zaman en büyük problemi, belaları olmuştur.

11. ayetin bir diğer işlevi de hicret hazırlığında olan Resulullah’ı Medine’de karşılaşacağı yeni ortama hazırlamaktır.

2 ve 3. ayetlerdeki ifadeler, burada "Ve Allah, elbette iman etmiş kişileri bilir/bildirir, elbette münafıkları [ikiyüzlüleri] de bilir/bildirir" şeklinde yer almaktadır. Yani, "Allah müminlerin imanının ve münafıkların nifakının ortaya çıkması ve kalplerde gizli olanların açığa çıkması için defalarca imtihan fırsatları öne sürer."

Aynı noktaya Al-i İmran Suresi 179. ayette de değinilmiştir.

179Allah, murdar olanı temiz olandan ayırt edinceye kadar mü’minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz şey üzerinde bırakacak değildir. Allah sizleri görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen, geçmiş, gelecek üzerine bilgilenen biri yapacak da değildir. Velâkin Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah'a ve Elçisi'ne iman edin. Ve eğer iman eder ve Allah'ın koruması altına girerseniz, işte o zaman sizin için çok büyük bir karşılık vardır. [Ali Imran/179]

Münafıkların karakterleri Kur’an’da birçok kez ortaya konmuştur. Bunun birkaç örneği şu ayetlerdir:

57Ve onlar; "Biz seninle beraber doğru yol kılavuzuna uyarsak, yurdumuzdan atılırız" dediler. Biz onları, Kendi katımızdan bir rızık olarak, her şeyin semerelerinin toplanıp kendisine getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere/Mekke'ye yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. [Kasas/57]

195Bunun üzerine Rableri onlara karşılık verdi: "Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun –ki hepiniz aynısınızdır– çalışanın amelini kaybetmem. O nedenle, göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır." [Al-i Imran/195]

8,9İnsanlardan bir kısmı da, –inanan kişiler olmamalarına rağmen– "Allah'a ve âhiret gününe inandık" derler. Allah'ı ve inanmış kimseleri aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki onlar, sadece kendilerini aldatırlar da bilincine ermezler.
10Onların kalplerinde hastalık vardır; onların zihniyetleri bozuktur da Allah, onlara hastalığı; sapkınlığı artırdı. Yalan söylemekte olduklarından dolayı da onlar için acı bir azap vardır.
11Onlara, "Yeryüzünde kargaşa çıkarmayın" denildiğinde de, "Biz ancak düzelten kişileriz" derler.
12Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, kargaşa/karışıklık çıkaranların ta kendileridir, fakat bilincine ermiyorlar.
13Ve onlara, "İnsanların inandığı gibi inanın" denilince, "Biz, o aklı ermezlerin inandığı gibi mi inanacağız!" derler. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, aklı ermezlerin ta kendileridir. Velâkin bilmiyorlar.
14Onlar, inanmış kimselere rastladıkları zaman da, "İnandık" dediler. Kötü niyetli elebaşlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, "Şüphesiz biz sizinle beraberiz, biz sadece alay edenleriz" dediler.
15Allah, onlarla alay eder ve tuğyanları içinde serserice dolaşmalarına süre tanır/izin verir.
16İşte onlar, doğru yol karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir de onların ticaretleri kâr etmedi ve onlar kılavuzlandıkları doğru yolu bulan kimseler olmadılar.
17Onların durumu, bir ateş yakmak isteyen kimsenin durumu gibidir. Ateş, ateş yakan kimsenin kenarını aydınlatınca, Allah, onların nûrlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde görmez olarak bıraktı. -18Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler! Artık onlar dönmezler.-
19Yahut onların durumu; içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek olan, gökten boşanan bir yağmur gibidir. Onlar, ölüm korkusuyla yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. –Oysa Allah, kâfirleri;Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenleri çepeçevre kuşatandır.–
20O şimşek nerdeyse gözlerini kapıverecek. Şimşek önlerini aydınlattı mı aydınlığın içinde yürürler, karanlık üzerlerine çöktü mü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini de, görmelerini de giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye en çok güç yetirendir. [Bakara/8-20]

140,141Ve Allah, size Kur’ân'da: "Allah'ın âyetlerinin bilerek reddedildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze dalmadıkları sürece onlarla beraber oturmayın. Aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Şüphesiz Allah, sizi gözetleyip duran kimselerin/münâfıkların ve kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin hepsini cehennemde toplayandır. Artık Allah tarafından size bir zafer olursa onlar: "Biz, sizinle beraber değil miydik?" derler. Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için bir pay olunca da: "Size üstünlük sağlamadık mı, sizi mü’minlerden korumadık mı?" derler. Artık Allah, kıyâmet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere asla bir yol vermeyecektir. [Nisa/140,141]*




*İşte Kuran, Ankebut Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim