• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

85Ankebut Suresi 45-46




Hatalı Çevrilen Ayetler


85Ankebut Suresi 45-46


Hatalı Çeviri:
45. (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

46. İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.



Doğru Çeviri:
45Sen, sana kitaptan vahyedileni oku/ izle ve salâtı ikame et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumu oluştur-ayakta tut]. Kesinlikle salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumu], aşırılıktan, kötülükten uzak tutar; alıkoyar. Ve Allah'ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah, yapıp ürettiğiniz şeyleri bilir.

46Kendilerinden, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar hariç, Kitap Ehli ile ancak en güzel bir yolla mücâdele ediniz ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir. Biz, sadece Allah için islamlaştıran kimseleriz” deyiniz.



45Sen, sana kitaptan vahyedileni oku/ izle ve salâtı ikame et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumu oluştur-ayakta tut]. Kesinlikle salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumu], aşırılıktan, kötülükten uzak tutar; alıkoyar. Ve Allah'ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah, yapıp ürettiğiniz şeyleri bilir.


Hatırlanacağı üzere, İbrahim/31’de "İman eden kullarıma söyle: "Salâtı ikame etsinler, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden açık ve gizli olarak infakta bulunsunlar" denilmişti. Bu ayette ise özellikle Resulullah’a yönelinmiş, ondan kendisine vahyedilene; Kitab’a uyması, ondan başka bir yol izlememesi ve salâtı ikame etmesi [sosyal yardım ve destek birimleri oluşturması] istenmiştir.

Ayetteki " ولذكر اللّه اكبر velezikrüllahi ekber" ifadesini "Allah’ın anması elbette daha büyüktür" veya "Allah’ın anılması elbette daha büyüktür" şeklinde manalandırmak mümkündür. Ancak biz, ikinci şıkkı tercih ediyor ve "Allah’ın anılması elbette daha büyüktür" ifadesi ile toplantı günü [Cuma günü] icra edilen "Allah’ın anılması"nın kastedildiğini düşünüyoruz:

9Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salât için [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma için] seslenildiği zaman, Allah'ın anılmasına hemen koşun, alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır. [Cuma/9]

45. ayette lafzi mâna itibariyle "Salat, insanları aşırılıklardan ve çirkinliklerden nehyeder; yasaklar" buyrulmuştur. Salat, emir ve nehy yapmaz. Bunları Nahl/90’da görüleceği üzere Allah yapar. Burada Sebebiyet (sebep- sonuç) Mecaz-ı Mürsel’i vardır; nehy zikredilip bunun sonucu "engel olma" kastedilmiştir.

Yine 45. ayette salâtın insanları tüm aşırılıklardan ve çirkinliklerden alıkoyacağı açıklanmıştır.

Bilindiği gibi, "Salât" kavramı "namaz" olarak ele alınmış ve bu ayet "namazın namaz kılanı fahşa ve münkerden alıkoyduğu" şeklinde açıklanmıştır. Biz "Salât"ın, "toplumsal sorunları maddi ve manevi açıdan üstlenmek" olduğunu, "salâtın ikamesi"nin de "sosyal sorunların sırtlanmasında eğitim-öğretim kurumlarının oluşturulması, iş alanlarının, sosyal güvence kurumlarının oluşturulması ve ayakta tutulması" olduğunu birçok kez dile getirdik.

Ayetteki "Salâtı [eğitimi, öğretimi, sosyal destek kurumlarını] ikame et [oluştur, ayakta tut]. Muhakkak ki salât [eğitim, öğretim, sosyal destek kurumları], fahşadan ve kötülükten alıkoyar" ifadesi ile insanlığa yol gösterilmektedir. Toplumlarda ne kadar aşırılık ve münker [dinin, aklın çirkin gördüğü davranış] varsa, hepsi de ya eğitimsizlikten ya da yoksulluktan kaynaklanmaktadır. Salâtı ikame eden toplumlarda fahşa ve münker olmaz. Yoksulluk ortadan kalkar, herkes Allah’ı tanıyan ve saygı duyan birer aydın olur.

FAHŞA [HAYÂSIZLIK]

"فحشاء Fahşa" sözcüğü "çirkin iş, yüz kızartıcı söz veya davranış, olması gereken sınırı aşmak, söz ve cevapta taşkınlık etmek" anlamlarına gelmektedir. Sözcüğün çoğulu " فواحش fevahiş"tir.

Dilci Ragıb el-İsfehanî de"Fuhş", "fahşa" ve "fahişe" sözcüklerini kendi lügatinde "son derece çirkin söz ve fiiller" olarak tanımlamıştır. [el-Müfredat; Fahşa mad.]

Âl-i Imran/135’de "fena iş" olarak nitelenen "fahişe" sözcüğü, Kur`an`da on üç yerde, çoğulu "fevahiş" sözcüğü ise dört yerde geçmektedir. Sözcük genel olarak Kur`an`da birden çok aşırılık için kullanılmıştır. Gerek bu aşırılıkların ne olduğu, gerekse bu kavramla ilgili diğer açıklamalarımız daha önce Necm suresinin tahlilinde verildiğinden, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.

MÜNKER [KÖTÜLÜK]

"Münker", insanlık tarafından kötü olarak kabul edildiği gibi, Yüce Allah tarafından da çirkin görülen şeylerdir.

Rabbimiz Kur’an’da "ma’rûfu emr" ve "münkerden nehy" emriyle insanlığın iyi ve kötü, yararlı ve zararlı, güzel ve çirkin, olumlu ve olumsuz şeyler, davranışlar ve olgular arasında doğru ayrım yapabilecek bir vicdanî yetiyle donatıldığına işaret etmektedir. Neyin iyi neyin kötü olduğunu doğasına yerleştirilen bu vicdanî yetiyle değerlendirebilen insan, kendisini sınırlayan ilahî kaynaklı değer ölçüleri olmadan bu içsel mekanizmayı özenli kullanamamakta, tam tersine, çeşitli psikolojik mekanizmalar kullanarak kötüyü, çirkini, yanlışı meşrulaştırma çabasına girişmektedir. "Şeytanın kişiye kendi yaptıklarını güzel, süslü göstermesi", bu meşrulaştırıcı psikolojik mekanizmaları fark etmeyen insanın içine düştüğü içsel bir tuzak olarak da değerlendirilebilir. Rabbimiz insanın sağduyusu ile doğru olarak tanıdığı "münker"i kendisi de yasaklayarak insanlığın vicdanî tanısını desteklemekte ve ona kötüyü ve kötülüğü önlemeyi sağlayacak güçlü bir dinî müeyyide kazandırmaktadır. Çünkü insan mutlak zararlı olduğunu bildiği şeylerden kaçınma konusunda bile kendini yeterince denetleyememektedir. 1930’lu yıllarda ABD’de getirilen alkollü içki yasağının tüm yasal zorlamalara rağmen başarılı olamayışı, buna karşılık İslam toplumlarında alkollü içki kullanma oranındaki belirgin düşüklük, "kötü" olanı engellemede dinî müeyyidenin ne denli etkili olduğunu gösteren iyi bir örnektir.

ALLAH’IN ANILMASI

Allah’ın anılması, "Allah’ın biz kulları üzerindeki haklarını ve bize sunduğu nimetleri düşünmek, O’na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizi ikide bir kontrol etmek, verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmek, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemek ve daima bu bilinç içerisinde olmak" demektir.


46Kendilerinden, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar hariç, Kitap Ehli ile ancak en güzel bir yolla mücâdele ediniz ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir. Biz, sadece Allah için islamlaştıran kimseleriz” deyiniz.


Bu ayetlerde inananlara müşrik olmayan Kitap Ehli ile yapılacak mücadelenin, tartışmanın usulü ve sınırları bildirilmektedir.

Bilindiği gibi, bir süre sonra müminler Medine’ye hicret edecek ve orada Ehlikitap’tan kimselerle karşılaşacaklardır. Bu ayette, hicretten sonra Medine’de muhatap olunacak olan bu insanlar ile nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin temel prensipleri vaz’edilmektedir. Onlarla en güzel şekilde mücadele edilecek ve onlara ilk önce "Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir. Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz" denilecektir. Böylece onlara kendi hedefleri ile müminlerin hedeflerinin aynı olduğu mesajı verilecektir. Bu ayet ile verilen mesaj Ali Imran’da şöyle teyit edilmiştir:

64De ki: "Ey Kitap Ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze; ‘Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim’ ilkesine geliniz. Buna rağmen eğer Kitap Ehli, yüz çevirirlerse, artık "Şüphesiz bizim müslimler olduğumuza şâhit olun" deyin. [Al-i Imran/64]

Bu mücadele en güzel bir biçimde; sert ve kaba davranmadan yapılmalıdır:

125Rabbinin yoluna, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Şüphesiz Rabbin Kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, kılavuzlandıkları doğru yolda olanları da en iyi bilendir. [Nahl/125]

43Her ikiniz gidin Firavun'a. Şüphesiz o azdı. 44Sonra ona öğüt alması ve saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürpermesi için yumuşak söz söyleyin." [Ta Ha/43, 44):]

156,157Allah diyor ki: "Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah'ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları Anakentli/Mekkeli Peygamber, o Elçi'ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O'na iman eden, O'na kuvvetle saygı gösteren, O'na yardımcı olan ve O'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." [A’raf/156,157]

33,34Ve Allah'a çağırıp/yakarıp sâlihi işleyen ve "Ben, Müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve tüm güzellikler/tüm iyilikler eşit olmaz; tüm çirkinlikler/tüm kötülükler de eşit olmaz. Kötülüğü, güzelin/iyiliğin en güzeli/en iyisi olanı ile sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir yakın'dır. [Fussilet/33, 34]

96Sen, kötülüğü en güzel bir şeyle sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi biliriz. [Müminun/96]

199Sen afvı/malın fazlasını al, "urf" [örf, Kur’ân âyetleri öbeği] ile emret ve câhillerden de mesafeli dur.
200Eğer sana şeytândan bir vesvese gelirse de hemen Allah'a sığın. Kesinlikle O, en iyi işiten, en iyi bilendir. [A’raf/199-200]

Konumuz olan ayetteki "Kendilerinden, zulmedenler hariç" ifadesindeki "zulmedenler", bile bile küfreden, küfürde ısrar eden ve şirk içinde olanlardır. Bunların kimliğini şu ayetlerden öğrenmekteyiz:

29Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Elçisi'nin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları hâlde cizye verene kadar savaşın. [Tevbe/29]

64Ve Yahudiler, "Allah'ın eli sıkıdır" dediler. –Söyledikleri şeyler nedeniyle kendi elleri bağlandı ve onlar dışlandı.– Tam tersi Allah'ın iki eli açıktır; dilediği gibi harcar. Ve andolsun ki Rabbinden sana indirilen, onların çoğunda azgınlık ve küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme açısından artış yapar. Ve Biz, o Yahudilerin aralarına kıyâmete kadar düşmanlık ve kin attık. Ne zaman savaş/bozum yapmak için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve onlar, yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Oysa Allah, bozguncuları sevmez. [Maide/64]

181,182Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz" diyen kimselerin sözünü kesinlikle duydu. Onların söyledikleri şeyleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız. Ve Biz: "Tadın o yakıcının azabını! Bu, kendi ellerinizin önden gönderdiklerinin karşılığıdır" diyeceğiz. Ve şüphesiz Allah, kullara asla haksızlık eden biri değildir. [Al-i İmran/181,182]

17Andolsun ki "Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'in ta kendisidir" diyen kimseler kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler olmuşlardır. De ki: "Peki, Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündeki kimseleri değişime/yıkıma uğratmak istese, O'na karşı kim bir şey yapabilir. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti de sadece Allah'a aittir. O, dilediğini oluşturandır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir."

18Ve Yahudiler, Hristiyanlar, "Biz, Allah'ın oğullarıyız ve O'nun sevgilileriyiz" dediler. De ki: "Madem öyle niçin günahlarınız sebebiyle Allah size azap ediyor?" Tam tersi, siz, O'nun oluşturduklarından birer beşersiniz. O dilediği kişiyi bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin sahipliği, yönetimi de Allah'ındır. Dönüş de yalnızca O'nadır. [Maide/17, 18]

45Ve Biz, Tevrât'ta onlara, zata zat, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş yazdık. Yaralara kısas vardır. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendisi için kefaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar yanlış; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir. [Mâide/45]

72Andolsun, "Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir" diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, "Ey İsrâîloğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah'a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun barınağı da Ateş'tir. Ve şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur" demişti.
73Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Oysa tek ilâh'tan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır. [Mâide/72, 73]

88Ve onlar, "Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] çocuk edindi" dediler.
89Andolsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz.
90,91Az kalsın bundan; Rahmân'a çocuk isnat ettiler diye; gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı.
92Hâlbuki Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için çocuk edinmek yaraşmaz. 93Göklerde ve yerde bulunan bütün herkes, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a], yalnızca kul olarak gelecektir. [Meryem/88-93]

156,157Allah diyor ki: "Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah'ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları Anakentli/Mekkeli Peygamber, o Elçi'ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O'na iman eden, O'na kuvvetle saygı gösteren, O'na yardımcı olan ve O'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." [A’raf/156,157]*




*İşte Kuran, Ankebut Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim